Süleymaniye Vakfı
Kuran'da Nebiler

Üzeyir Aleyhisselam
Tevbe sûresinin 30. âyetinde geçen ve nebî olduğuna dair açık ifade bulunmayan Üzeyir’in hem kimliği hem de Yahudilerin ona “Allah’ın oğlu” deyip demedikleri, sürekli tartışılır. Müslümanların, bu gibi tartışmalarda kesin sonuca ulaşamamalarının sebebi, hikmeti bulma usulünün unutulmuş olmasıdır. Hikmeti bulmak için ekip kurarak birbirine benzer (müteşabih) âyetlerden bir küme oluşturmak gerekir. Üzeyir aleyhisselam gibi önceki kitapları da ilgilendiren konularda ise o kitapların ifadelerinden de bir küme oluşturup ilgili Kur’ân ayetleriyle birlikte okumak icap eder. Bu konu; Beyt-i makdis’in yıkılışı, Babil Sürgünü, Kudüs’e dönüş ve Mescid’in yeniden inşası ile yakından ilgilidir. Bu yazıda, Kur’ân âyetleri ile Tevrat’ın içinde yer alan Ezra ve Nehemya kitaplarının ifadeleri birlikte değerlendirilerek bir sonuca ulaşılacaktır. A- BEYT-İ MAKDİS’İN YIKILIŞI Kudüs ve Beyt-i Makdis iki kere yıkılmıştır. Birinci yıkılışından sonra tekrar yapılmış ama ikinci yıkılışından sonra yeniden yapılmamıştır. Bu konu ile ilgili olarak Allah Teâlâ şöyle demiştir: وَقَضَيْنَا إِلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ فِي الْكِتَابِ لَتُفْسِدُنَّ فِي الْأَرْضِ مَرَّتَيْنِ وَلَتَعْلُنَّ عُلُوًّا كَبِيرًا . فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ أُولَاهُمَا بَعَثْنَا عَلَيْكُمْ عِبَادًا لَنَا أُولِي بَأْسٍ شَدِيدٍ فَجَاسُوا خِلَالَ الدِّيَارِ وَكَانَ وَعْدًا مَفْعُولًا. ثُمَّ رَدَدْنَا لَكُمُ الْكَرَّةَ عَلَيْهِمْ وَأَمْدَدْنَاكُمْ بِأَمْوَالٍ وَبَنِينَ وَجَعَلْنَاكُمْ أَكْثَرَ نَفِيرًا . إِنْ أَحْسَنْتُمْ أَحْسَنْتُمْ لِأَنْفُسِكُمْ وَإِنْ أَسَأْتُمْ فَلَهَا فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ الْآخِرَةِ لِيَسُوءُوا وُجُوهَكُمْ وَلِيَدْخُلُوا الْمَسْجِدَ كَمَا دَخَلُوهُ […]

Adem Aleyhisselam
“Onlara, Adem’in iki oğlunun kıssasını doğru olarak anlat: İkisi birer kurban sunmuşlar, birininki kabul edilmiş, diğerininki edilmemişti. Kabul edilmeyen, “And olsun seni öldüreceğim” deyince, kardeşi: “Allah ancak sakınanların takdimesini kabul eder” demişti”. (Maide, 5/27) “Beni öldürmek üzere elini bana uzatırsan, ben seni öldürmek için sana elimi uzatmam, çünkü ben, alemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım”. Ben, hem benim hem de kendi günahını yüklenip cehennemliklerden olmanı isterim, zulmedenlerin cezası budur”. Bunun üzerine, kardeşini öldürmekte nefsine uydu ve onu öldürerek, zarara uğrayanlardan oldu. Allah, kardeşinin ölüsünü nasıl gömeceğini göstermek üzere, ona yeri eşeleyen bir karga gönderdi. “Bana yazıklar olsun! Kardeşimin ölüsünü örtmek için bu karga kadar olmaktan aciz kaldım” dedi de ettiğine yananlardan oldu. Bunun için İsrailoğullarına şöyle yazdık: “Kim bir kimseyi bir kimseye veya yeryüzünde bozgunculuğa karşılık olmadan öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu diriltirse (ölümden kurtarırsa) bütün insanları diriltmiş gibi olur”. And olsun ki, onlara belgelerle nebilerimiz geldi, sonra buna rağmen, onların çoğu yeryüzünde taşkınlık edenler oldu.” (Maide 5/28-32) “Ey Ademoğulları! Her mescide güzel elbiselerinizi giyinerek gidin; yiyin için fakat israf etmeyin, çünkü Allah müsrifleri sevmez.” (Araf 7/31) “İşte bunlar Allah’ın kendilerine nimetler sunduğu nebiler Adem’in soyundan, Nuh ile beraber taşıdıklarımızdan; İbrahim ve İsmail’in neslinden ve doğru yola […]

Nuh Aleyhisselam
“Allah, Adem’i, Nuh’u, İbrahim ailesini, İmran ailesini seçti ve alemlere üstün kıldı.” (Ali İmran 3/33) “Gerçekten Nuh’u kavmine elçi göndermiştik; aralarında dokuz yüz elli yıl kaldı. Sonunda azgın sular onları alıp götürdü. Onlar haksızlardı.” (Ankebut 29/14) 1- Görevi “Onlara acıklı bir azap gelmeden önce kavmini uyar” diye Nuh’u kavmine elçi gönderdik. Dedi ki: “Ey kavmim! Şüphesiz ben, sizin için apaçık bir uyarıcıyım.” Siz Allah’a kulluk edin; ondan sakının ve bana boyun eğin. O da sizin için günahlarınızdan bağışlasın ve size belli bir süre tanısın. Kuşkusuz Allah’ın verdiği sürenin sonu geldi mi artık uzatılamaz. Keşke bilmiş olsaydınız.” (Nuh 71/1-4) “Nuh’un kavmi elçilerini yalancı saydı. Kardeşleri Nuh, onlara dedi ki : “Siz korunmak istemez misiniz? İşte ben sizin için güvenilir bir elçiyim. Artık Allah’tan korkun ve bana boyun eğin. Bunun için sizden bir karşılık istemiyorum. Benim karşılığım başkasına değil sadece varlıkların sahibine aittir. Artık Allah’tan korkun ve bana boyun eğin.” Dediler ki, “Sana inanır mıyız hiç? En bayağı kimseler peşinden geliyor.” Dedi ki “Ben onların ne yapmış olduklarını bilmem. Onların hesapları Rabbime aittir. Ah bir anlasanız! Ben inananları yanından kovacak biri değilim. Ben başka değil, sadece açıkça uyaran biriyim” (Şuara 26/105-115) 2- Aldığı Vahiy “Allah Nuh’a ne buyurmuşsa onu sizin için bu […]

Hud Aleyhisselam
1- Görevi “Ad kavmine kardeşleri Hud’u gönderdik. Şöyle dedi: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. O’ndan başka tanrınız yoktur. Siz sadece uyduruyorsunuz.” (Hud 11/50) “Kardeşleri Hud, onlara: “Siz korunmak istemez misiniz?” demişti. Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; Allah’tan sakının ve bana itaat edin. “Ben sizden buna bir karşılık istemiyorum. Benim karşılığım yalnız varlıkların sahibine aittir.”(Şuara 26/124-127) 2- Aldığı Vahiy “Sizden önceki Nuh, Ad, Semud kavimlerinin ve onlardan sonra gelenlerin haberleri size ulaşmadı değil mi? Onları Allah’tan başkası bilmez. Onlara elçiler apaçık belgelerle gelmişlerdi. Ama bunlar ellerini onların ağızlarına tıkamışlar ve şöyle demişlerdi: “Biz sizin elçiliğinizi tanımıyoruz. Bizi çağırdığınız şeyden dolayı da gerçekten, kuşku veren bir şüphe içindeyiz.” Elçiler de şöyle demişlerdi: “Gökleri ve yeri yaratan Allah hakkında şüphe edilir mi hiç? O, günahlarınızdan bağışlamak ve size belli bir süre tanımak için size çağrı yapıyor.” (İbrahim14/9-10) “Ey kavmim! Rabbinizden mağfiret dileyin, sonra ona dönün ki size gökten bol bol yağmur göndersin, gücünüze güç katsın. Suç işleyen kişiler olarak yüz çevirmeyin.” (Hud 11/52) “Sizi uyarsın diye, içinizden bir adama Rabbinizden bir zikir gelmesine şaşıp kaldınız öylemi? Bir düşünsenize, Allah Nuh kavminden sonra sizi onların yerine getirdi. Sizi boyca bosca onlardan üstün kıldı. Allah’ın nimetlerini dile getirin ki, başarıya ulaşasınız.” dedi.” (Araf 7/69) […]

Salih Aleyhisselam
“Semud’a kardeşleri Salih’i gönderdik. Onlara dedi ki; “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin; O’ndan başka tanrınız yoktur. O, sizin oluşumunuzu toprakta başlatmış ve orada bir ömür sürmenizi istemiştir. Öyleyse sizi cezadan korumasını isteyin ve ona yönelin. Doğrusu Rabbim yakındır, kabul eder.” (Hud 11/61) 1- Görevi “Semud, gönderilen elçileri yalancı saymıştı. Kardeşleri Salih onlara şöyle demişti: “Siz korunmak istemez misiniz? Bakın ben sizin için güvenilir bir elçiyim; Artık Allah’tan sakının ve bana itaat edin. Ben sizden buna bir ücret istemem. Benim ücretim kimseye değil, varlıkların sahibine aittir. Siz, buradaki şeyler içinde güvenli olarak bırakılacak mısınız sanki? Bahçelerde ve pınar başlarında. Ekinler ve dolgun tomurcuklu hurmalıklar arasında? Dağları da ustalıkla yontarak evler yapmaya devam mı edeceksiniz yani? Siz Allah’tan sakının ve bana itaat edin. O aşırılık yapanların isteklerine de boyun eğmeyin. Onlar bu topraklarda karışıklık çıkarır da düzeltmezler” (Şuara 26/141-152) 2- Aldığı Vahiy “Onlar, “Zikir, içimizden ona mı bırakıldı? Yok, o yalancı şımarığın tekidir” dediler. Yalancı şımarık kimmiş, onu yarın öğreneceklerdir.” (Kamer 54/25-26) 3-Deve Mucizesi “Bizi mucize göndermekten alıkoyan, sadece öncekilerin onlar karşısında yalan söylemiş olmalarıdır. Semud’a gözle görülen bir dişi deve vermiştik de ona karşı zalimlik etmişlerdi. Oysa biz mucizeleri yalnız korkutmak için göndeririz.” (İsra 17/59) “Semud’a kardeşleri Salih’i elçi göndermiştik. Onlara […]

İbrahim Aleyhisselam
“Bir zaman Rabbi İbrahim’i bir takım emirlerle imtihana sokmuş, o bunları yerine getirmişti. Rabbi, “Ben seni insanlara önder yapacağım” demişti. “Soyumdan da olsun.” deyince o, “Onların zalim olanları için bir sözüm olmaz” buyurmuştu.” (Bakara 2/124) “İbrahim’i elçi gönderdik. Kavmine dedi ki: “Allah’a kulluk edin, O’ndan sakının. Eğer bilmiş olsanız, sizin için hayırlısı budur.” (Ankebut 29/16) “İbrahim’de ve onunla beraber olanlarda, sizin için güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine şöyle demişlerdi: “Biz hem sizden hem de Allah’ın berisinde neye kulluk ediyorsanız ondan uzağız. Biz sizi tanımıyoruz. Bir tek Allah’a inanmanıza kadar bizimle sizin aranızda ebedi düşmanlık ve hınç baş göstermiştir.” İbrahim’in, babasına söylediği şu söz bunun dışındadır: “Seni cezadan korumasını mutlaka isteyeceğim ama sana Allah’tan gelecek her hangi bir şeyi savmaya benim gücüm yetmez” Rabbimiz! Sana güvendik, sana yöneldik; dönüş sanadır.” “Rabbimiz! O tanımazlık edenleri bizimle deneme (bizi onların eline düşürme); bizi cezalandırma, doğrusu güçlü olan, kararını yerli yerinde veren sensin sen.” Onlarda sizin için, Allah’ı ve ahiret gününü dileyen herkes için gerçekten güzel bir örnek vardır. Kim yüz çevirirse çevirsin. Allah varya, işte kimseye ihtiyacı olmayan ve en güzelini yapan odur.” (Mümtehine 60/4-6) “İbrahim Nuh’un yolunda olanlardandı. Nitekim Rabbine temiz bir kalple geldi.” (Saffat 37/83-84) 1- Göklerin ve Yerin Hâkimiyeti […]

Lut Aleyhisselam
“Lut eçilerden biridir.” (Saffât 37/133) “Lut milleti de elçileri yalanlamıştır.” (Şuarâ 26/160) 1- Lut İbrahim’e İnanmıştı “Lut İbrahim’e inandı.” (Ankebût 29/26) “Onu da, Lut’u da, herkes için kutsal kıldığımız o yere ulaştırıp kurtardık.” (Enbiya 21/71) 2- Görevi “Lut milleti elçileri yalanladı. Kardeşleri Lut, onlara şöyle demişti: “Siz korunmak istemez misiniz? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah’tan sakının ve bana boyun eğin. Ben sizden buna bir karşılık istemem. Benim karşılığımı başkası değil, yalnız varlıkların sahibi verir.” (Şuarâ 26/160-164) 3- Kavminin Çirkin Davranışları “Lut dedi ki; “Siz alemin erkeklerine gelirsiniz öyle mi? Rabbinizin sizin için yarattığı eşleri de bırakırsınız ha? Yok, siz çizgiden çıkmış bir topluluksunuz.” “Bak Lut!” dediler. “Hele bundan vazgeçme, çaresi yok, sürgün edilmişlerden biri olursun.” Lut dedi ki: “Sizin bu ettiğinize gerçekten hınç besleyenlerden biriyim.” “Rabbim! Beni ve ailemi bunların yapmakta oldukları şeyden kurtar.” Biz de onu ve bütün ailesini kurtardık. Yalnız bir kocakarı geridekiler içindeydi. Diğerlerini yerle bir ettik. Üzerlerine de bir yağmur yağdırdık. O uyarılanların yağmuru ne kötü idi! Bunda iyi bir ibret vardır, ama yine de çokları inanmaz. Senin Rabbin gerçekten güçlüdür, merhametlidir.” (Şuarâ 26/160-175) “Lut’u da elçi göndermiştik. Kavmine şöyle demişti: “Siz bile bile bu çirkinliğe mi geliyorsunuz?” Yani kadınları bırakıp erkeklere […]

Allah’ın Beşer Resûlü
Tarih sürecinde peygamberlere karşı geliştirilen yanlış tutumlar, indirgemeci ve aşırı yüceltmeci olmak üzere ikiye ayrılır. Bunlardan birincisine örnek, Yahudilerdir. Onların birçoğu peygamberlere gereken değeri vermemiş, onlara iftiralar atmış, sıradan bir insana gösterdikleri sevgiyi, saygıyı onlardan esirgemişlerdir. Ve nihayetinde onları öldürecek gaddarlığı da sergileyebilmişlerdir. İkincisine örnek ise Hristiyanlardır. Onlar Yahudilerin zıddına peygamber (İsa Aleyhisselâm) sevgisinde aşırıya kaçmış ve onu tanrı edinmişlerdir. Kur’an’da kendilerinden ehli kitap olarak bahsedilen Yahudi ve Hristiyanlar, peygamberlere karşı gösterilen davranışların iki aşırı ucunu oluşturmuşlardır.[1] Bu iki grubun dışında kalan milletlere de peygamberler gönderilmiştir. Genel olarak “inanmayanlar” veya “müşrikler” olarak adlandırılan bu gruplar, ehli kitabın aksine, kendilerine elçi olarak gönderilen peygamberlerin beşer olma özelliğini dillerine dolamışlardır. Bu makalede Hristiyanların İsa Aleyhisselâm hakkında sergiledikleri aşırı tutum ile inanmayanların peygamberlerin beşer oluşuna karşı geliştirdikleri söylem, İslam dünyasında karşılaşılan bazı yanlış durumlarla mukayese edilmek suretiyle incelemeye tabi tutulacaktır. Yahudilerin ve -az da olsa- bazı Müslümanların gösterdiği indirgemeci peygamber tasavvuruna bu makalede değinilmeyecektir. 1. MÜŞRİKLERİN BEKLENTİSİ: MELEK PEYGAMBER Dini tebliğ etmek için gönderilen peygamberlerin birer beşer olmalarını, inanmayanlar bir türlü kabullenmek istememişlerdir. Tarihi açıdan Nûh Aleyhisselâm zamanına kadar götürülebilecek bu durum, son nebî Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’e kadar böyle devam ede gelmiştir. Nûh Aleyhisselâm, kavmine elçi olarak gönderildiğinde ona şöyle itiraz […]

İshak Aleyhisselam
“Allah’a, bize gönderilene, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakup’a ve torunlarına gönderilene, Musa ve İsa’ya verilene, Rableri tarafından peygamberlere verilene, onları birbirinden ayırt etmeyerek inandık, biz O’na teslim olanlarız” deyin.” (Bakara 2/136) “Yoksa İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunlarının yahudi veya hıristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz? Peki, Siz mi yoksa Allah mı daha iyi bilir? de. Allah tarafından kendisine bildirilen bir gerçeği gizleyenden daha zalim kim vardır? Allah yaptıklarınızdan gafil değildir.” (Bakara 2/140) “Ona İshak’ı, Yakup’u bağışladık, her birini doğru yola eriştirdik. Daha önce Nuh’u ve soyundan Davud’u, Süleyman’ı, Eyyub’u, Yusuf’u, Musa’yı ve Harun’u (ki işlerini iyi yapanlara böylece karşılık veririz), Zekeriya’yı, Yahya’yı, İsa’yı ve İlyas’ı (ki hepsi iyilerdendir), İsmail’i, Elyesa’yı, Yunus’u, Lut’u (ki hepsini dünyalara üstün kıldık) doğru yola eriştirdik. Babalarından, soylarından, kardeşlerinden bir kısmını seçtik ve doğru yola eriştirdik. Bu, Alah’ın kullarından dilediğini eriştirdiği yoludur. Puta taparlarsa amelleri boşa çıkar. Kendilerine kitap, hüküm ve peygamberlik verdiklerimiz işte bunlardır. Kafirler onları inkar ederlerse, inkar etmeyecek bir milleti onlara vekil kılarız. İşte bunlar Allah’ın doğru yola eriştirdikleridir, onların yoluna uy, “Sizden buna karşılık bir ücret istemem, bu sadece herkes için bir hatırlatmadır” de.” (En’am 6/84-90) “Ellerini ona uzatmadıklarını görünce, durumlarını beğenmedi ve içine korku düştü. Onlar, “Korkma, biz Lut milletine gönderildik” dediler. Bu […]

İsmail Aleyhisselam
“Kabeyi, insanlar için toplanma ve güven yeri kılmıştık. İbrahim’in makamını namaz yeri edinin, dedik. Evimi ziyaret edenler, kendini ibadete verenler, rüku ve secde edenler için temiz tutun diye İbrahim ve İsmail’e ahd verdik. İbrahim: “Rabbim! Burasını emin bir şehir kıl, halkından, Allah’a ve ahiret gününe inananları ürünlerle rızıklandır” demişti. Allah da: “İnkar edeni de az bir müddet geçindirir, sonra da onu ateşin azabına uğramak zorunda bırakırım, ne kötü sonuç” buyurmuştu. İbrahim ve İsmail, Kabenin temellerini yükseltiyordu. “Rabbimiz! Yaptığımızı kabul buyur. Şüphesiz ki, Sen hem işitir hem bilirsin” dediler. “Rabbimiz! İkimizi Sana teslim olanlardan kıl, soyumuzdan da Sana teslim olanlardan bir ümmet yetiştir. Bize ibadet yollarımızı göster, tevbemizi kabul buyur, çünkü tevbeleri daima kabul eden, merhametli olan ancak Sensin”. “Rabbimiz! İçlerinden onlara Senin ayetlerini okuyan, Kitabı ve hikmeti öğreten, onları her kötülükten arıtan bir peygamber gönder. Doğrusu güçlü ve Hakim olan ancak Sensin.” (Bakara 2/125-129) Gelen Vahiy “Allah’a, bize gönderilene, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakup’a ve torunlarına gönderilene, Musa ve İsa’ya verilene, Rableri tarafından peygamberlere verilene, onları birbirinden ayırt etmeyerek inandık, biz O’na teslim olanlarız” deyin.” (Bakara 2/136) “Nuh’a, ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakup’a, torunlarına, İsa’ya, Eyyub’a, Yunus’a, Harun’a ve Süleyman’a vahyettiğimiz gibi şüphesiz sana da vahyettik. Davud’a […]

Eyyüb Aleyhisselam
Hz. İbrahim Soyundan Bir Peygamber “(İbrahim’e) İshak’ı ve Yakub’u bağışladık, her birini doğru yola eriştirdik. Daha önce de Nuh’u doğru yola eriştirmiştik. İbrahim’in soyundan Davud’u, Süleyman’ı, Eyyub’u, Yusuf’u, Musa’yı ve Harun’u da. İşlerini iyi yapanları işte böyle ödüllendiririz. Zekeriyâ, Yahyâ, İsa ve İlyas; hepsi de iyilerdendir. İsmail, Elyesa, Yunus ve Lut; hepsini başkalarından üstün kıldık. Babalarından, soylarından ve kardeşlerinden kimilerini de. Onları tek tek seçtik ve doğru yola eriştirdik. Bu, Alah’ın yoludur. Orayı kullarından dilediğine gösterir. Eğer onlar ortak koşmuş olsalardı yaptıkları ne varsa boşa çıkardı. Kendilerine kitap, hüküm ve peygamberlik verdiklerimiz işte onlardır. Bunlar eğer onları tanımazlık ederlerse, bunu, onları tanımazlık etmemiş olan bir topluma veririz. Onlar Allah’ın doğru yola eriştirdiği kimselerdir. Sen onların izinden git. De ki “Sizden buna bir karşılık istemem. Bu herkes için sadece bir hatırlatmadır.” (En’am 6/84-90) Hastalıktan Kurtulması “Eyyub’u da (an). Bir gün Rabbine şöyle seslenmişti: “Bu sıkıntı ile benim başım dertte. Sen ise, merhametlilerin en merhametlisisin. Onun duasını kabul etmiş ve ne sıkıntısı varsa gidermiştik. Ona ailesini ve onlarla beraber bir o kadarını da vermiştik ki, katımızan bir rahmet ve ibadet edenler için bir ders olsun.” (Enbiya 21/83-84) “Kulumuz Eyyub’u an; birgün Rabbine şöyle seslendi: “Şeytan beni bitkinleştirdi ve bana azap verdi.” Ayağını […]

Yusuf Aleyhisselam
(Firavun hanedanından olup imanını gizleyen mümin bir kişi onlara şöyle demişti:) “Daha önce Yusuf da size o açık belgelerle (mucizelerle) gelmişti. Getirdiği şeylerde ikileme düşmüş, öldüğü zaman da “Ondan sonra Allah, artık elçi göndermez” demiştiniz. Allah, böyle saçma sapan düşünceler kurgulayan kişiyi işte böyle sapık sayar.” Onlar Allah’ın ayetleri hakkında, kendilerinde bir delil olmadan haklı çıkmaya çalışanlardır. Bu hem Allah katında, hem de inanıp güvenler katında onlara büyük bir nefret oluşturur. Allah, büyüklük taslayan her bir zorbanın kalbini böyle mühürler. (Mümin 40/34-35) YUSUF SÛRESİ Bismillahirrahmanirrahim ELİF! LAM! RA! Bunlar her şeyi açıkça ortaya koyan Kitap’ın ayetleridir. Aklınızı kullanasınız diye, biz onu Arapça kümeler hâlinde indirdik. Şimdi, vahyettiğimiz bu ayet kümeleriyle sana hikâyelerin en güzelini anlatacağız. Daha önce sen bundan tamamen habersizdin. Yusuf’un Rüyası Bir gün Yusuf babasına şöyle demişti: “Babacığım! Rüyamda on bir yıldız, güneşi ve ayı gördüm. Baktım ki hepsi bana doğru eğiliyor.” Dedi ki “Yavrucuğum! Rüyanı kardeşlerine anlatma; sana bir oyun oynarlar. Çünkü Şeytan insanın açık düşmanıdır.” “Rabbin, işte bu yolla seni seçecek ve olaylar arasındaki bağlantıyı (tevili) öğretecek, daha önce ataların İbrahim’e ve İshak’a olan iyiliklerini tamamladığı gibi sana ve Yakup ailesine ettiği iyilikleri de tamamlayacaktır. Senin Rabbin, daima bilen ve kararları doğru olandır.” Kuyuya Atılışı Kuşkusuz […]

Yakup Aleyhisselam
Yakub Aleyhisselamın Vasiyeti “Kim İbrahim’in dininden yüz çevirir ki? Kendi kendini alçaltmış biri olursa o başka. Gerçekten biz onu dünyada iken seçmişizdir. O ahirette de elbette iyiler arasındadır. Ne zaman ki, Rabbi “Teslim ol” dedi, o da “Alemlerin Rabbine teslim oldum” diye cevap verdi. İbrahim bunu oğullarına vasiyet etmişti. Yakup da şöyle demişti: “Oğullarım! Allah bu dini sizin için seçmiştir. Siz de başka değil, sadece kendini ona vermiş olarak can verin.” Yakub’a ölüm hali geldiği zaman, yoksa siz orada mı idiniz? O gün oğullarına şöyle demişti: “Siz benden sonra neye kulluk edeceksiniz?” Onlar demişlerdi ki: “Senin Tanrına, ataların İbrahim, İsmail ve İshak’ın Tanrısı olan tek Tanrıya kulluk ederiz, bizler kendini ona verenlerdeniz.” Onlar bir ümmetti, geldi geçti. Ne kazanmışlarsa kendilerine. Siz ne kazandıysanız o da sizedir. Onların yaptığı şeyden size soru sorulacak değildir.” (Bakara 2/130-134) Yakub Aleyhisselamın Haram Kıldığı Şeyler “Tevrat’ın indirilmesinden önce İsrail’in (Yakub’un) kendilerine haram ettiği bir kenara bırakılırsa bütün yiyecekler İsrailoğullarına helal idi. De ki “Getirin Tevrat’ı, eğer doğru kimselerseniz.” Bundan sonra Allah’a karşı kim yalan uydurursa, işte onlar zalimlerdir.” (Ali İmran 3/93-94) Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır

Davud Aleyhisselam
Hz. Davud, Yakub aleyhisselamın oğlu Yehûda’ın soyundandır. İşmuil (Şemuyel = Samuel) aleyhisselamın ölümünden sonra kendisine peygamberlik verilmiş, kayınpederi Talut’un ölümünden sonra da İsrailoğullarına hükümdar olmuştur. Peygamberliğinden Önceki Olaylar “Musa’dan sonra İsrailoğullarının ileri gelenlerini görmedin mi?Peygamberlerinden birine, “Bize bir hükümdar gönder de Allah yolunda savaşalım” demişlerdi. “Ya savaş size farz kılındığında gitmeyecek olursanız?” demişti. “Memleketimizden ve çocuklarımızdan uzaklaştırıldığımıza göre niye Allah yolunda savaşmayalım?” demişlerdi. Ama savaş onlara farz kılınınca, az bir kısmı müstesna yüz çevirdiler. Allah zalimleri bilir.” (Bakara 2/246) Talut’un (Saul) Hükümdarlığı “Peygamberleri onlara “Allah size şüphesiz, Talut’u hükümdar olarak gönderdi” dedi. “Biz hükümdarlığa ondan layık iken ve ona malca da bir bolluk verilmemişken bize hükümdar olmağa o nasıl layık olabilir?” dediler, “Doğrusu Allah size onu seçti, bilgice ve vücutça gücünü artırdı” dedi. Allah hükümdarlığı dilediğine verir. Allah her şeyi kaplar ve bilir. Peygamberleri onlara, “Onun hükümdarlığının alameti, size sandığın gelmesidir, onda Rabbinizden gelen gönül rahatlığı ve Musa ailesinin ve Harun ailesinin bıraktıklarından kalanlar var; onu melekler taşır, eğer inanmışsanız bunda sizin için delil vardır” dedi.” (Bakara 2/247-248) Ürdün Nehrini Geçiş “Talut orduyla birlikte ayrıldıktan sonra, “Doğrusu Allah sizi bir ırmakla deneyecektir, ondan içen benden değildir, onu tatmayan eliyle sadece bir avuç avuçlayan müstesna şüphesiz bendendir” dedi. Onlardan pek azı […]

Musa ve Harun Aleyhisselam
Kitapta Musa’dan da söz et. Çünkü o içten bağlıydı. O bir elçi, bir peygamberdi. Ona Tur’un sağ yanından seslenmiş ve gizli konuşmak için iyice yaklaştırmıştık. Ona acıdığımızdan, kardeşi Harun’u da bir peygamber olarak ona bağışlamıştık. (Meryem19/51-53) Biz, Musa’ya ve Harun’a gerçekten iyilikte bulunmuştuk. O ikisini ve kavimlerini büyük bir sıkıntıdan kurtarmıştık Onlara yardım etmiştik de yenen taraf onlar olmuştu. Her ikisine, o apaçık Kitab’ı vermiştik. Her ikisini de doğru bir yola çıkarmıştık. Arkadan gelenler içinde onlara şunu bırakmıştık. “Musa ve Harun’a selam olsun”. İşte biz, iyilere böyle ödül veririz. Çünkü her ikisi de inanmış kullarımızdandı. (Saffât 37/114-122) O ikisini Firavun ve ileri gelen adamlarına elçi göndermiştik de onlar hemen büyüklük taslamışlardı. Onlar zaten mağrur bir topluluktular. Dediler ki, “Tıpkı bizim gibi olan iki insana mı inanacağız? Üstelik kavimleri zaten bizim kölelerimizdir. Onları yalan saydılar ve yok edilenlere karıştılar. Biz o Kitabı Musa’ya, belki yola gelirler diye vermiştik. (Müminûn 23/46-49) Hz. Harun vahiy almıştır. Nuh’a ve ondan sonra gelen peygamberlere nasıl vahyettiysek sana da öyle vahyettik. Nitekim İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakup’a, torunlarına, İsa’ya, Eyyub’a, Yunus’a, Harun’a ve Süleyman’a da vahyetmişizdir. Davud’a da Zebur’u verdik. (Nisa 4/163) Firavun Kazıklı Firavun’a Rabbinin ne ettiğini görmedin mi? (Fecr 89/10) Firavun o yerde gerçekten bir […]

İblisin Yoldan Çıkışı
Secde Emri 28-9. Rabbin meleklere: “Ben, balçıktan, işlenebilen kara topraktan bir insan yaratacağım. Onu yapıp ruhumdan üflediğimde ona secdeye kapanın” demişti. (Hicr 15) 71-2. Rabbin meleklere şöyle demişti: “Ben çamurdan bir insan yaratacağım. Onu yapıp ruhumdan ona üflediğim zaman ona secdeye kapanın.” (Sad 38) İblis”in Cevabı “Allah, “Sana emrettiğim halde, seni secdeden alıkoyan nedir?” dedi, “Beni ateşten onu çamurdan yarattın, ben ondan üstünüm” cevabını verdi.” (Araf 7/12) “Allah: “Ey İblis! Secde edenlerle beraber olmaktan seni alıkoyan nedir?” dedi. O: “Balçıktan, işlenebilen kara topraktan yarattığın insana secde edemem” dedi.” (Hicr 15/32-33) “Allah: ” Ey İblis Kudretimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir? Böbürlendin mi? Yoksa gururlananlardan mısın?” dedi. İblis: “Ben ondan daha üstünüm. Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın” dedi. Allah: “Defol oradan, sen artık kovulmuş birisin. Din gününe kadar lanetim senin üzerinedir” dedi.” (Sad 38/75-78) Aldığı Ceza “Ona, ” İn oradan, orada büyüklenmek sana düşmez, defol, sen alçağın tekisin” dedi. (Araf 7/13) “Öyleyse defol oradan, sen artık kovulmuş birisin. Doğrusu hesap gününe kadar lanet sanadır” dedi.” (Hicr 15/34-35) “Oysa Ben onları ne göklerin ve yerin yaratılmasında ve ne de kendilerinin yaratılmasında hazır bulundurdum. Saptıranları hiçbir işte asla yardımcı da edinmedim. O gün Allah: “Bana ortak olduklarını iddia ettiklerinize seslenin” der. […]
Allah'ın Bilgisi ve Kader

İnsanın İmtihanı ve İlahi Bilginin İnsanın Sorumluğuna Etkisi
Yüce Allah biz insanları imtihan maksadıyla yarattığını indirdiği kitabında çeşitli vesilelerle ifade etmiştir. Hiçbir insan bu imtihanın istisnası değildir. İmtihanın zaman ve koşullarını yine bizzat Yüce Allah belirlemektedir. İmtihanın maksadı; Allah’ın kendi sevgisini, yardımını ve mükâfatını hak edecek direnci gösteren kimseler ile aksi davranış gösterenleri bilip ayırması, insanın elindeki imkânlar ve karşılaştığı zorluklara rağmen üretebileceği en iyi eylemi ortaya koyması ve Allah’a olan güveninde ne kadar samimi olduğunun sınanmasıdır. İşte Allah bunu görmek istemektedir.[1] Peki, bu sınamada Yüce Allah’ın var olduğu kabul edilen ön bilgisinin bir tesiri var mıdır? Her şeyden önce “Allah’ın önbilgisi ve insan davranışlarına etkisi” konusunun, kader konusu ile iç içe olup yüzyıllardır gündemde olan bir konu olduğunu belirtmekte fayda görüyoruz.[2] Yine kendisi hakkındaki planı bilmek isteyen ve kader mevzusu üzerine tefekkür eden her insanın son noktada soracağı soru şu olacaktır“Yüce Allah hayat boyu tüm tercihlerimi ve bu tercihlerin doğuracağı sonuçları biliyor ise yani sonumuzun ne olduğu önceden biliniyor ise imtihanın anlamı ve gayesi nedir? İlahi bilgi hiçbir zaman değişmeyecek ise, biz ürettiğimiz eylemler ile sonumuzu nasıl değiştireceğiz?” Bu sorulara cevap aramadan önce “Kader ve İmtihan” konularına değinmek yerinde olacaktır. Yüce Allah kitabında insandan sürekli akletmesini, tefekkür etmesini ve tedebbür etmesini istemektedir. [3] Elbette düşünen akıl soru üretecek ya da mevcut sorulara çözümler […]

Dinci Siyasetin Allah ile Aldatma Sanatı
İnsanları ikna edebilmenin, susturmanın ve sömürebilmenin en kolay ve etkili yolu inançları üzerinden onlarla yakınlık kurmaktır. Kişiye inandığı-kutsadığı değerler üzerinden mesaj vermek isterseniz onu etkileme yolunda en zayıf yerinden yakaladınız demektir. Hele bu kişi inançlarını sağlıklı bir şekilde temellendirmemiş ve aklına göre değil de hırslarına-duygularına göre hayatına yön veriyorsa sömürülmeye ve aldatılmaya müsait bir tiple karşı karşıyayız demektir. Tüm toplum böyle kişilerden oluşur, sürü psikolojisiyle nereye götürüldüğüne bakmaksızın hareket eder hale gelirse, bu toplum sürünmeye, ezilmeye ve zalim yöneticilerin eline düşmeye mahkûm hale gelmiştir. İşte bugün dünya genelinde yaşanan da budur. Yazımızda kader inancını istismar eden yöneticileri, din adamlarını ve aynı inanış ile kendisini avutmaya çalışan toplumları konu edineceğiz. Kader İnancını En Çok İstismar Eden Siyasiler ve Din Adamları Olmuştur Din duygularını kullanarak yapılan aldatma, istismarın en tehlikelisi ve sinsi olandır. Dini inançlar içerisinde yozlaştırıldığında kitleleri ve nesilleri etkileyen, fark edilmesi yüzyılları alan ve uyuşturucu etkisi en fazla olan “kader” kavramıdır.Kader inancı, bildiğimiz kadarıyla ilk çağlardan bugüne dek düşünce tarihinin en önemli problemi olmuştur. Bu problem filozofu, politikacısı, hukukçusu, din adamı, psikoloğu ve sade müminiyle bütün toplum katmanlarını meşgul etmiş ve üzerinde çok yoğun tartışmalar meydana getirmiştir. Çünkü söz konusu problem, muayyen bir topluma özgü olmayıp, tarih boyunca, bütün insan […]

Allah’ın Bilgisi ve Kader Konusundaki Çalışmalarımız
Yüzyıllardır Müslümanların gündeminden düşmeyen ve son zamanlarda daha ateşlenen “Kader ve Allah’ın Bilgisi” konusunda Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır hocamızı Kur’an’dan yaptığı tesbitlere aşağıdaki linkleri tıklayarak ulaşabilirsiniz. Ayrıca vakfımızın çıkardığı Kitap ve Hikmet dergimizin 4. sayısında yer alan ve Fehmi İlkay Çeçen tarafından kaleme alınan “İnsanın İmtihanı ve İlahi Bilgi” isimli makalenin gözden geçirilmiş hali ile yine aynı yazarın, dergimizin 6. sayında yer alan “Dinci Siyasetin Allah İle Aldatma Sanatı” isimli makaleyi okuyabilirsiniz. Kader ve Allah’ın Bilgisi Konusunda Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır hocanın yapmış olduğu derslerin bağlantıları aşağıdadır. Aşağıda verilen linkleri sırası ile tıklayarak konunun detaylarına, soru-cevap bölümlerine ve karşı tenkitlere verilen cevaplara ulaşabilirsiniz. 1. https://www.youtube.com/watch?v=xJUg6IetHYg 2. https://www.youtube.com/watch?v=ecL5hlautDk&feature=emb_logo 3. https://www.youtube.com/watch?v=S2Ghx-kGGIk&feature=emb_logo 4. https://www.youtube.com/watch?v=aamvt9Z3TdM&feature=emb_logo 5. https://www.youtube.com/watch?time_continue=1&v=lXCVy0T8jbc&feature=emb_logo 6. https://www.youtube.com/watch?time_continue=2&v=5qwnecfrY4E&feature=emb_logo 7. https://www.youtube.com/watch?v=btzo376oWV4&feature=emb_logo 8. https://www.youtube.com/watch?time_continue=2387&v=WBoj8JI8T68&feature=emb_logo 9. https://www.youtube.com/watch?time_continue=1&v=zO_9zLPccGI&feature=emb_logo 10. https://www.youtube.com/watch?v=prUmKK6VSQ4&feature=emb_logo 11. https://www.youtube.com/watch?v=OWK1qeHgn6g&feature=emb_logo

BEDİR SAVAŞI VE KADER
Kader, bir şeyin değerini, özelliklerini ve sınırlarını gösteren ölçüdür[1]. Allah Teâlâ şöyle buyurur: إِنَّا كُلَّ شَيْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ. “Biz, yarattığımız her şeyi bir kadere /ölçüye göre yaratırız.” (Kamer 54/49) تَبَارَكَ الَّذِي بِيَدِهِ الْمُلْكُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ . الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا وَهُوَ الْعَزِيزُ الْغَفُورُ. “Bütün yetkileri elinde tutan Allah, her türlü iyiliğin kaynağıdır. Her şeye bir kader /ölçü koyan, ölümü ve hayatı yaratan O’dur. Bunlar, hanginiz daha güzel iş yapacak diye sizi yıpratıcı bir imtihandan geçirmesi içindir. Daima üstün olan ve kusurları örten O’dur.” (Mülk 67/1-2) Allah, sistemini imtihan için kurmuş, bunun bir bilgi imtihanı değil, cihad ve sabır imtihanı olduğunu bildirmiş, bu sebeple kimin başarılı olacağını önceden bilmediğini şöyle açıklamıştır: وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ حَتَّى نَعْلَمَ الْمُجَاهِدِينَ مِنكُمْ وَالصَّابِرِينَ وَنَبْلُوَ أَخْبَارَكُمْ “Şurası kesin ki içinizden cihad edenleri ve sabırlı /kararlı davrananları bilinceye ve gerçek yüzünüzü ortaya çıkarıncaya kadar sizi zorlu bir imtihandan geçireceğiz.” (Muhammed 47/31) أَمْ حَسِبْتُمْ أَن تَدْخُلُواْ الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَعْلَمِ اللّهُ الَّذِينَ جَاهَدُواْ مِنكُمْ وَيَعْلَمَ الصَّابِرِينَ . “Yoksa Allah içinizden cihad edenleri bilmeden, sabredenleri de bilmeden Cennet’e gireceğinizi mi hesap etmiştiniz!” (Âl-i İmrân 3/142) Cihad, düşmanın, şeytanın ve arzuların baskısına var gücüyle direnmektir[2]. Sabır ise şartlar ne olursa olsun kararlı davranıp duruşunu bozmamaktır[3]. […]
İslam İktisadı

İslam Hukukunda Yeni Metod Arayışları ve Faiz Örneği
Günümüze kadar İslam aleminde Hanefî, Malikî, Şafiî, Hanbelî mezhepleri etkin olmuştur. Mezhep imamlarından Ahmed b. Hanbel, 241 h. 855 m. senesinde vefat etmiştir. 12 asırdan beri müslümanların hukuki işleri, bu mezheplerden birine göre yürütülmüştür. Bu mezhepler bugün de etkinliğini korumaktadır. 20 asır, büyük ölçüde ictihad tartışmaları ile geçmiştir. Artık tartışmalar geride kalmış ve ictihad dönemi başlamıştır. Şimdi ictihadlar, eskisine göre farklı metodlarla yapılmakta ve bu metodlar zaman zaman tartışılmaktadır. Bunları, baskıcı ve evrensel diye iki başlık altında toplamak mümkündür. Herkes evrenselin peşinde gözükmekten hoşlanır. Doğru olanı, evrenselin peşin de gözükmek değil, onu özümsemek ve ona göre davranmaktır. Varılan noktayı ortaya koyabilmek için mezheblerin ictihadlarını yeni ictihadlarla karşılaştırmak gerekir. Faiz örneği üzerinden hareketle kısa bir gezinti yapılacak ve bize göre doğru ve evrensel olanı takdim edilecektir. I- FAİZLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER A- Ayetler “Faiz yiyenler, şeytanın içine sokulup aklını çeldiği[1] kimsenin davranışından farklı bir davranış göstermezler. Bu onların, “Alım satım da tıpkı faizli işlem gibidir” demeleri sebebiyledir. Allah alım-satımı helâl, faizli işlemi haram kılmıştır. Her kime, Rabbinden bir öğüt ulaşır da faize son verirse geçmişte olan kendinindir; artık onun işi Allah’a aittir. Kim de devam ederse, işte onlar cehennemliktir. Onlar orada temelli kalacaklardır. Allah faizi eksiltir, sadakaları bereketlendirir. Allah, nankörlük […]

Ödemeyi Geciktiren Borçluya Maddi Ceza
I- BORCU GECİKTİRME SIKINTISINA ÇÖZÜM ARAYAN GÖRÜŞLER A- Borcu Geciktirme Suçuna Denk Maddi Ceza B- Borcu Geciktirme Suçuna Denk Olmayan Maddi Ceza Teklifleri 1- Borcu geciktirmeyi menfaat gasbı sayıp tazmin ettirmek a- Karar yanlış bir gerekçeye dayandırılmıştır. b- Alacaklının zarara uğradığı iddiası c- Gecikme bedeli üzerinde önceden anlaşma yapılamaması d- Geçerli faiz oranının reddi 2- Mesâlih-i mürseleye dayanarak gecikme cezası vermek 3- Bazı hadislere dayanarak gecikme cezasına hükmetmek 4- Cezai şartla gecikme cezasını aynı yere koymak 5- Kaparoya bakarak gecikme cezasına hükmetmek 6- Gecikme cezasını alıp hayır yollarına harcamak C- Yeni Bir Akit Türü Önerisi II- BORCU GECİKTİRME SIKINTISINA ÇÖZÜM OLAMAYAN GÖRÜŞLER A- Borçluya Hapis Cezası B- Borçluya Maddi Cezayı Faiz Sayıp Başka Bir şey önermeme III- DEĞERELENDİRME VE SONUÇ FAİZSİZ SİSTEMDE ÖDEMEYİ GECİKTİREN BORÇLUYA UYGULANACAK MADDİ CEZA (ÖZET) Faizli sistemde borcunu geciktirene temerrüt faizi uygulanır. Faizsiz sistemde uygulanabilecek maddi ceza ile ilgili farklı görüşler vardır. Bunun için ya maddi suça maddi ceza düşüncesinden hareket edilir, ya da yeni bir akit türü önerilir. Bu makale, maddi suça denk, maddi ceza önermektedir. Önerinin esası şudur: Ödemeyi geciktiren borçlunun suçu, alacaklının malını bir süre haksız yere kullanmaktır. Suçuna denk maddi ceza ise borcu ile birlikte o miktarda bir parayı alacaklıya vermesi, alacaklının […]

İslam Fıkhı Açısından Borçlanmalarda Enflasyon Farkı
Günümüze kadar dolaşıma çıkmış paraları madenî ve kağıt para diye ikiye ayırabiliriz. Madenî para altın, gümüş ve diğer madenlerden basılır. İslamî kaynaklarda gümüş paraya dirhem, altın paraya dinar, diğer madenlerden basılan paraya da fels denir (Çoğulu fülus’dur). Kağıt para, kağıttan üretilir ve üzerinde yazılı değerle dolaşıma çıkarılır. Fıkıh kitaplarının çoğu, dinar ve dirhemlerin kullanıldığı devirlerde yazılmıştır. O paralarla kağıt para arasında çok fark vardır. Biri, içindeki altın veya gümüş sebebiyle dünyanın her yerinde değerli olduğu halde diğeri küçük bir kağıt parçasından başka bir şey değildir. O ancak, siyasi otoritenin kararı ve insanların kabulü ile bir değer kazanır. Bunun milli sınırlar dışında para sayılması, uluslararası ilişkilere, o parayı çıkaran devletin itibarına ve insanların bunu kabul etmelerine bağlıdır. Altın ve gümüş, değerli maden oldukları için dolaşımdan kalkan dinar veya dirhemin değeri fazla düşmezdi. Alacaklı taraf, o para ile ödeme yapılmasını dahi kabul edebilirdi. Osmanlı lirası 1920’lerden beri dolaşımda olmamasına rağmen değerini korumakta ve talepleri karşılamak için İstanbul Darphanesinde basılmaktadır. Çünkü o halâ, serveti biriktirmek veya ziynet amacıyla satın alınmaktadır. İlk zamanlar kağıt paranın karşılığı ilgili yerlerde altın veya gümüş olarak, kısmen veya tamamen bulunur yahut ileri bir tarihte karşılığının ödeneceği vaat edilirdi. Bu da paranın belli miktarın üstüne çıkmasına engel olurdu. Bugünkü […]

Kredi Kartının Taksitlendirilmesi
Kredi kartı veren kuruluş, kart sahibinin belli yerlerden yapacağı, belli harcamaların bedelini ödemeyi kabul ederek ona kefil olur. Ayrıca borcun doğmasından ödenmesine kadar geçen işlemler bütününü takip edip sonuçlandırma konusunda hem kart sahibine, hem de alacaklıya hizmetler sunar ve karşılığında komisyon alır. Müşterinin payını da çoğu zaman, alacaklı öder. Ödemek istemeyenler, kart sahibinden komisyon alırlar. Ödemenin gecikmesi halinde uygulanacak ceza ile borcun vadeye yayılması önemlidir. Kredi kartları bu açıdan; normal kart, taksit kart ve özel kart olmak üzere üçe ayrılabilir. 1- Normal Kredi Kartı Banka, ödemeyi geciktiren kart sahibine faiz tahakkuk ettirir. Bu, ödenecek faize karşılık borcu geciktirme imkânı verirken, faizden kaçanların zamanında ödeme yapmasını da sağlar. Faizsiz finans kurumları ödemeyi geciktirenden faiz alamazlar. Ama faiz yerine uygulanan gecikme cezası türlerinin tamamı faiz kapsamındadır. Bu problemi faize girmeden çözmek mümkün olduğu halde henüz uygulanmamaktadır. 2- Taksit Kart Taksitleri ve ödenecek bedeli, kart sahibi ile satıcının, anlaşarak belirlemelerine imkân veren kart türüdür. Borcun vadeye yayılması, faizsiz olarak gerçekleşir. 3- Özel Kredi Kartları Bazı finans kurumları, normal işlemlerinden elde ettikleri kâr oranını, kredi kartlarına da uygulayarak alacaklarını vadeye yaymaktadırlar. Bu iki şekilde olmaktadır: a- Süresiz olanlar Kredi kartı sahibi, mal veya hizmeti, kurumun vekili olarak kurum adına almış ve […]

Dâru’l-Harp’Ta Faiz
Müslümanların egemen olduğu ülkelere dâru’l-İslam, yani İslam ülkesi, egemen olmadığı ülkelere de dâru’l-harp, yani düşman ülkesi adı verilir. Bunların içinde müslümanlarla saldırmazlık ve barış anlaşması yapmış olanlara dâru’l-harp yerine daha çok sulh, eman ve ahid ülkesi denir. Ebû Hanife ile İmam Muhammede göre gayrimüslimlerin ülkesinde (dâru’l-harp) bulunan bir Müslüman, o ülkenin vatandaşıyla faizli işlem yapabilir. O şahıs isterse orada müslüman olmuş ve henüz İslam ülkesine (dâru’l-İslam’a) göç etmemiş olsun. Ebû Yusuf ise bu görüşte değildir. Çünkü islam ülkesine girmesine müsade ettiğimiz bir gayrimüslim (المستأمن = müste’men) burada faizli işlem yapamayacağına göre bir müslüman da onların ülkesinde bu işlemi yapamaz. Maliki, Şafiî ve Hanbelî mezheplerine göre de faiz her yerde yasaktır. Çünkü faizi yasaklayan ayet ve hadislerde böyle bir yer ayırımı yoktur. Eğer yiyorlarsa, dâru’l-harp ahalisine ölmüş hayvan eti ve domuz satmada ve onlarla kumar oynamada da aynı ihtilaf geçerlidir. Ebu Hanife ve İmam Muhammed’e göre bunlar da yapılabilir. 1 – DELİLLER a – Hadis Mekhûl’un rivayetine göre Allah’ın Elçisi, sallallâhu aleyhi ve sellem, şöyle demiştir: لا ربا بين المسلم والحربي في دار الحرب “Dâru’l-harpta müslüman ile harbî arasında faiz olmaz.” Bu hadis hakkında çok söz söylenmiş ve bir çokları böyle bir hadisin varlığını kabul etmemiştir. Kemaleddin b. el-Hümâm şöyle diyor: […]

Borsa
Menkul kıymetlerin alınıp satıldığı yere menkul kıymetler borsası adı verilir. Menkul kıymetler kapsamına tahvil, hazine bonosu ve hisse senetleri girer. Tahvil ve hazine bonosu faizli borç senetleridir. Bunların alım satımı faizli işlem kapsamına girer. Hisse senetleri ise şirketlerin ortaklık senetleridir. Bunları alanlar, ilgili şirketin ortağı olurlar. Bunlar küçük ortak olacağından A.Ş.’nin büyük ortaklarının insafına terk edilmiş olurlar. S.P.K. (Sermaye Piyasası Kanunu) ve yönetmeliklerle bunların durumu iyileştirilmeye çalışılmıştır. Ancak A.Ş.’lerin yapısında temel değişiklikler yapılmadan, yönetimi üstlenen kişiler, yaptıkları haksız davranışlardan bizzat sorumlu tutulmadan, en küçük ortağın hakkını koruyacak değişiklikler yapılmadan bu haksızlıkların önüne geçmek mümkün olmaz. Bugüne kadar yapılan değişiklikler yeterli olmamıştır. A- Menkul Kıymetlerin Halka Arzı ve Satışı S.P.K.’nın 6. maddesine göre, “Menkul kıymetlerin halka arzında açıklanacak bilgiler izahnâmede yer alır. İzahnâmede hangi bilgilerin bulunacağı hisse senetleri ve tahvil ihraçları bakımından ayrı ayrı olmak üzere T.T.K.’nın ilgili maddelerindeki hususlar göz önünde tutularak kurul tarafından belirlenir. Halka arz izninin verilmesinden sonra izahnâme Ticaret Sicili’ne tescil ve ilan edilir. Halkın menkul kıymetleri satın almaya davet edilmesi izahnâme ve esas sözleşmeye, kurulun gerekli maddeleri eklediği bir sirküler ile yapılır. Yapılacak ilan ve açıklamalar, ne gerçeğe uymayan abartılı veya yanıltıcı bilgiler içerebilir ne de halka arz izninin resmî bir teminat olarak yorumlanmasına yol açacak […]

Kur’ân’da Piyasa ve İnsan Hürriyeti
Yrd. Doç. Dr. Servet Bayındır ((İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi.)) 15. 03. 2007 ÖZET Mal ve hizmetlerin el değiştirdiği ortama piyasa denir. Piyasa ile mülkiyet özgürlüğüne yaklaşım tarzı arasında doğrudan bir ilişki vardır. İlk çağlardan beri üretici, tüketici, tüccar ve yöneticilerin piyasalardaki işlemler ve dolayısıyla insanın özgürlüğüne müdahil olma noktasında istekli oldukları anlaşılmaktadır. Bunun bir sonucu olarak, tarihî süreçte çok sayıda iktisadî ve siyasî ekol ortaya çıkmıştır. Kur’an’ı Kerim ve onun açıklamasından ibaret olan Hz. Peygamber’in sünnetinde ekonomik refah ve toplumsal huzura erişilmesi noktasında bir takım genel ilkeler ortaya konulmuştur. Nahl suresi 112. ayet ile Nisâ suresi 29. ayette bu ilkelerden belirgin olarak bahsedilmektedir. Elinizdeki bu çalışmada, söz konusu iki ayetten hareketle Kur’an’ın piyasaya ve dolayısıyla piyasada işlem yapan insanın özgürlüğüne yaklaşımı hususundaki genel ilkelerin tespitine çalışılmıştır. http://www.suleymaniyevakfi.org/wp-content/uploads/2009/12/kuranda-piyasa-hurriyeti.pdf

Daru’l-Harbde Faizin Hükmü
DÂRU’L-HARBDE FAİZİN HÜKMÜ Doç. Dr. Servet BAYINDIR ÖZET Müslümanlarla gayrimüslimler arasındaki faiz sözleĢmesinin hükmü Ġslâm hukukçularının üzerinde önemle durduğu konulardan biridir. Fukahanın bir kısmı yer ve kiĢi farkı gözetmeksizin faizi her durumda haram, diğer bir kısmı ise müslümanla gayrimüslim arasında yapıldığında bazı Ģartlarla caiz görürler. Bu görüĢlerde fukahanın Kur’an, Sünnet ve diğer delillere yaklaĢım tarzı ile “ötekine” atfettikleri hukukî konumun etkisi görülür. Bu makalede din, uyruk ve ülke ayrılığının faizin hükmüne etkisi konusunda fıkıh mezheplerince ileri sürülen görüĢler incelenecektir. Faizin kapsamına yaklaĢım tarzlarına göre mezheplerin durumu tespit edilerek ileri sürülen deliller ve bu delillerin değerlendirilmesi yapılacaktır. Ayrıca mevcut görüĢler günümüzün siyasi ve ekonomik Ģartlarıyla mukayese edilecektir. Anahtar Kelimeler: Dârulislâm, Dârussulh, Faiz, Harbî, Müste’men, Zimmî REFLECTION OF THE RELIGIOUS AND TERRITORIAL DIVERSITY ON RIBA’S (INTEREST) RULES SUMMARY One of the most important subjects which preoccupy the Muslim jurists is the legal rule (Hokum) of interests’ contracts between Muslim and non-Muslims. While some of jurists declare that this contract is illicit without any distinction between persons or territories, some others find them licit if they are contracted under some conditions. In these opinions it can be seen the approach method of Islamic Jurist’s to Quran, Sunna, and the other arguments in addition […]

Faizsiz Sukuk!
HACI –Bir gazetede şöyle bir haber okudum: “Türkiye, tarihinde ilk kez, faizsiz gelir imkânı sunan tahvil (sukuk) ile borçlanmaya gidiyor. 5,5 yıl vadeli tahvilin faizsiz getirisinin dolar bazında yüzde üç civarında olması bekleniyor.” Hocam tahvil nedir; sukuk ne demektir? HOCA –Tahvil, faizli borç senedi, sukuk ise bir iddiayı ispata yarayan belgedir. Farsça’dan Arapça’ya geçmiş olansakk (الصك)’ın çoğuludur. Bugün Araplar, faizli veya faizsiz olarak borsada işlem gören senetlere sukuk derler. HACI –Öyleyse Hazine’nin çıkardığı sukuk, faizsiz olanıdır. HOCA –Gazete onlara tahvil diyor. Getirisi olan borca faizsiz diyen ya ekonomiyi bilmiyor ya da insanları farklı yöne çekmek istiyordur. HACI –Ama bunların birer kira sertifikası olduğu ve üzerinde yıllardır çalışıldığı söyleniyor. HOCA –Hacı Bey, bu iş için “Hazine Müsteşarlığı Varlık Kiralama Anonim Şirketi” adıyla bir şirket kuruldu. Hazine, devlete ait taşınmazları mesela bir devlet hastanesini bu şirkete 1 milyara satacak sonra o hastaneyi yıllığı 50 milyondan 5.5 yıllığına kiraya tutacak. Sonra Hazine’nin şirketi, 100 lira değerinde on milyon adet sukuk çıkaracak. Halka diyecek ki, “Sukuku alırsanız, hastaneye ortak olacağınız için onun kirasından pay alacaksınız. 5.5 yıl sonra hastaneyi Hazine’ye 1 milyara satacağım ve elinizdeki sukuku da 100 liradan geri alacağım.” HACI –Satan Hazine, alan Hazine, kiraya tutan Hazine, kira bedelini ödeyen […]

Hazinenin Çıkardığı Kira Sertifikaları Helal mi?
Doç. Dr. Servet BAYINDIR[1] (13. 10. 2012) Son yıllarda özellikle “İslami” diye nitelenen finans piyasalarında SUKUK kavramı yaygın şekilde kullanılmaya başlandı. Bu Türkçe’de SERTİFİKA olarak adlandırılmaktadır. Hazine’nin çıkardığı KİRA SERTİFİKALARI da bu türdendir. Hazinenin kira sertifikalarının ayrıntısına geçmeden önce Sukuk’un teorik temelleri ve dünyadaki tarihçesine kısaca göz atalım. Her ne kadar örnekleri İslam tarihinin erken dönemlerine kadar uzansa da günümüz sukuk işlemlerinin ilham kaynağını Batıdaki faizli menkul kıymetleştirme (securitization) uygulamaları oluşturmaktadır. Menkul kıymetleştirme özellikle ipotekli konut satışları, finansal kiralama, faktoring ve kredi kartı işlemlerinden doğan alacaklar gibi getirisi sabit (standart) ve düzenli varlıklar esas alınarak yapılır. Yani mevcut alacak/borç senetlerinin faiz karşılığı kırdırılmasından ibaret bir işlemdir. Batılı tarzda tipik bir menkul kıymetleştirme işlemi şu şekilde gerçekleştirilir: Yukarıda belirtilen alacaklara temel oluşturan işlem veya projeyi finanse eden devlet veya özel kurum –ki bu Kaynak kuruluş olarak adlandırılır- dayanak, vade, miktar ve kredi değerliliği bakımından benzer olan alacak senetlerini bir havuzda toplar. Bu varlıklar, kendisi bir şirket olup, kuruluş amacı yalnızca menkul kıymetleştirme işlemi olan Özel Amaçlı Kuruluşa (Türkiye’deki ismi Varlık Kiralama Şirketi (VKŞ) yahut Genel Finans Ortaklığı) satım veya devir yoluyla aktarılır. Özel amaçlı kuruluş, bu alacaklar toplamını tek bir varlık haline dönüştürüp sigorta ettirir ve uzman bir kuruluşa değer biçtirir. […]

El Birliği Sistemleriyle Ev Almaya Emin miyiz?
Bir birikimimiz yok, ama bir eve ihtiyacımız var. Almak istediğimiz evin 200 bin TL olduğunu ve ayda 3333 TL taksitler halinde, günlük ihtiyacımızın dışında, birikim oluşturma kabiliyetimizin varlığını düşünelim. Bu durumda almak istediğimiz eve, hiç bir borca girmeden tam altmış ay, yani beş yıl sonra sahip olabiliyoruz. Diğer taraftan aynı imkânlarla eve daha erken de ulaşabileceğimizi hiç düşündünüz mü? Bizim gibi aynı durumda olan birçok insanın varlığını hayal edelim ve bu durumda olan yalnız altmış ayrı insanla birlikte bir araya geldiğimizi düşünelim. Ev alacak aynı ihtiyaca sahip bu altmış kişi, bir araya gelip her biri 3333 TL aylık taksitlerini ortak bir havuzda toplayabilirler. Aydan aya bir araya getirilen bu paralarla her ay, guruptaki bir üyenin evi satın alınabilmektedir. Çünkü her ay 60 kişiden 3333 TL ödeme alındığında, ev almak için 200 bin TL bir araya gelmiş olur. Neticede 60 ay içinde 60 üyenin tamamının evleri sırasıyla alınmış olurlar. Böylelikle grupta, altmışıncı sırada olanın dışında, diğer elli dokuz üye, evlerini yalnız davranana göre, çok daha erken almış olacaktır. Yani 60 üyeden 59’u, altmış ay beklemek zorunda kalmadığı ortadadır. İlk elli dokuz üye süre bakımından kazançlı, altmışıncı üyenin durumu ise değişmemiş olacaktır. Sonuçta; birlikte hareket etmeyle neredeyse herkes kazançlı, fakat hiç kimse […]

MERKEZ BANKASI OLAĞANÜSTÜ GENEL KURULU
Son günlerin popüler tartışma konusu Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın Genel Kurul Toplantı tarihini öne çekerek olağanüstü olarak 18 Ocak tarihinde toplanacağı bilgisi. 18 Ocak’ta yapılacağı açıklanan toplantının 3 gündem maddesi var: 1) Açılış ve toplantı başkanlığının oluşturulması 2) Banka esas mukavelesinde yer alan “Genel Kurul toplantıları her yılın nisan ayı içinde ve banka meclisinin tespit edeceği günde toplanır” ifadesinin “Genel kurul toplantıları her yıl hesap dönemi sonundan itibaren üç ay içinde ve banka meclisinin tespit edeceği günde toplanır” şeklinde değiştirilmesi 3) Bankanın 2018 yılı dönem karından avans dağıtımı yapılmasına karar verilmesi hususunun genel kurulun onayına arzı. Kâr payı avansı dağıtımı hakkındaki tebliğde 05.Ocak.2019 Tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan bir değişiklik yapıldığı ise gözden kaçan bir nokta. 05 Ocak 2019 Tarihli Resmi Gazete Sayı: 30646 Ticaret Bakanlığından: MADDE 1 – 9/8/2012 tarihli ve 28379 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Kâr Payı Avansı Dağıtımı Hakkında Tebliğin 5 inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir. “(2) Sermayesinin yarısından fazlası kamuya ait olan şirketler, kesinleşmemiş hesap dönemi sonu finansal tablolarda yer alan kâr üzerinden, ilgili hesap döneminin bitiminden itibaren bir ay içinde yapılacak genel kurullarında alınacak karara göre kâr payı avansı dağıtabilirler. Bu durumda ödenecek kâr payı avansı, hesap dönemi sonu kârından 7. madde gereği indirimler yapılmak suretiyle hesaplanan tutarın yüzde doksanını geçemez.” MADDE […]

PARA PİYASASI VE MAL PİYASASI
Ticaret mal üzerinden, faizli işlemler de daha çok para üzerinden yürütüldüğü için iki farklı piyasa doğmuştur; bunlar para piyasası ve mal piyasasıdır. Bunların ayrı kurum ve kuruluşları vardır. Para piyasası kurumları finansal kesimi, mal piyasası kurumları da malî kesimi oluşturur. Bu iki kesimi birbirinden ayıran faizdir. Mal piyasaları değişken, para piyasaları sabit olur. Fiyatlar mal piyasasında, faiz ise para piyasasında oluşur. Mal piyasalarının değişken olması, işin tabiatı gereğidir. Alım satımda farklı şeyler değiştirildiğinden taraflar ortak noktada buluşmaya çalışırlar. Bu nokta fiyattır. Fiyat, pazara göre oluşur. Bir yerde 15 lira olan bir mal, başka yerde 5 lira olabilir. Para piyasalarının sabit olması da işin tabiatı gereğidir. Çünkü faizli işlemde bedeller aynı özelliktedir. İşçinin elindeki 100 lira ile tüccarın, sanayicinin veya bankanın kasasındaki 100 lira aynıdır. Bu yüzden faizli işlemin lüks semtte olmasıyla bir kenar mahallede olması faiz oranını etkilemez. Alım satımın peşini olduğu gibi vadelisi de olur. Ama faizli işlemin peşini olmaz. Yani hemen ödenecek bir borç olamaz ki onun faizi olsun. İnsanların bir kalem parası kadar küçük bir meblâğı faiz ödeyerek alma adetleri yoktur. Faizli krediler önemli miktarlarda olur. Bankaların kuruluş amaçlarından biri de küçük tasarrufları toplayarak büyük meblâğlar oluşturmaktır. Satın alınan malın miktarı arttıkça fiyatı düşer. Meselâ 1 kalem 1 liradan alınıyorsa […]
Namaz

Namaz ve Oruç Vakitleri (Sadece Müslim Olanlar İçin)
Müslim[1], Allah’a teslim olan ve onun yolunda her zorluğa göğüs geren kişilere Allah’ın verdiği addır[2]. Dini, eğip bükmeden uygulayanlar onlardır. “Allah’a çağıran, iyi işler yapan ve “ben müslimlerdenim” diyen kişinin sözünden daha güzelini kim söyleyebilir?”(Fussilet 41/33) Bu yazıda namaz ve oruç vakitleri, müslim olanlar için anlatılacaktır. Kendisini yahut bir kişiyi veya kurumu, dini konularda yetkili sayanlar, hedef kitlemizin dışındadırlar. Kur’ân’da namaz vakitleri, ayrıntılı olarak açıklanmıştır. “Namazı kıl“ emriyle başlayan iki âyet vardır: وَأَقِمِ الصَّلَاةَ طَرَفَيِ النَّهَارِ وَزُلَفًا مِنَ اللَّيْلِ إِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّئَاتِ ذَلِكَ ذِكْرَى لِلذَّاكِرِينَ “Namazı, gündüzün iki tarafında ve gecenin zülfelerinde tam kıl.” (Hûd, 11/114) أَقِمِ الصَّلَاةَ لِدُلُوكِ الشَّمْسِ إِلَى غَسَقِ اللَّيْلِ وَقُرْآنَ الْفَجْرِ إِنَّ قُرْآنَ الْفَجْرِ كَانَ مَشْهُودًا “Namazı, Güneşin dülûk’ndan gecenin ğasakına kadar, bir de fecrin kur’ân’ında tam kıl. Fecrin kur’ânı meşhûddur.“ (İsrâ 17/78) Bunlar, birbirini açıklayan ayetlerdir. Bu âyetleri, anlamaya yardımcı olan âyetlerin başlıcaları şunlardır: ومِن الليلِ فتهجد بِهِ نافِلةً لك عسى أن يبعثك ربك مقامًا محمودًا “Gecenin bir kısmında namaz için uyan; bu senin için ek görevdir. Belki Rabbin seni güzel bir makama yükseltir.“ (İsrâ 17/79) وَاذْكُرِ اسْمَ رَبِّكَ بُكْرَةً وَأَصِيلًا . وَمِنَ اللَّيْلِ فَاسْجُدْ لَهُ وَسَبِّحْهُ لَيْلًا طَوِيلًا “Rabbinin adını, sabah akşam aklında tut. Gecenin bir kısmında ve gecenin uzun bölümünde ona secde […]

Yatsı Namazının Vakti Ne Zaman Sona Erer?
İnsanlık tarihi kadar eski olduğu bilinen, Rasûlullah’tan en fazla fiili uygulamanın gözlemlenip nakledildiği, vakitle mukayyet olduğu için cephede dahi terkine izin verilmeyen bir ibadetin vakti konusunda, o ibadeti geçersiz kılacak herhangi bir ihtilaf beklenmemelidir. Beklenti böyle olsa da; bu konuda, mesela yatsı namazının son vaktinin ne olduğu hususunda mezhep imamları ile onların takipçileri arasında, bazen de mezheplerin genel kabulüne muhalefet gösterenler arasında görüş farklılıklarının olduğu, konuya derinlemesine eğilenlerin malumudur. Yazının Devamını Okumak İçin Lütfen Tıklayınız. Dr. Fatih Orum

Zikir ve Namaz
Zikir, çok önemli bir kavramdır. Namaz da Allah’ı zikir için kılınır. Allah Teâlâ Musa aleyhisselama şöyle emretmiştir: إِنَّنِيأَنَااللَّهُلَاإِلَهَإِلَّاأَنَافَاعْبُدْنِيوَأَقِمِالصَّلَاةَلِذِكْرِي “Ben, evet ben Allah’ım; benden başka ilah yoktur. Bana kulluk et ve benim zikrim için namaz kıl.”(Taha 20/14) Namazda zikir emri bize de verilmiştir: فَإِذَاقَضَيْتُمُالصَّلاَةَفَاذْكُرُواْاللّهَقِيَامًاوَقُعُودًاوَعَلَىجُنُوبِكُمْ… “Namazı kıldığınızda ayakta, oturarak ve yanlarınız üzerinde iken Allah’ı zikredin…”(Nisa 4/103) Namaz “Allah’ın zikri için” kılındığına göre “zikir” kavramını iyi bilmek gerekir. ZİKİR Bir şeyi bağlantıları ile birlikte düşünerek öğrenmeye marifet[1], o marifeti koruyup kullanıma hazır tutmaya veya dil ile söylemeye de zikir denir[2]. Zikrin ilk kaynağı doğadır. İnsan, doğada yaptığı gözlemlerle elde ettiği bilgi parçaları arasında bağlantılar kurar ve zikre ulaşır. İlgili ayetlerden bir kaçı şöyledir: وَهُوَالَّذِيأَرْسَلَالرِّيَاحَبُشْرًابَيْنَيَدَيْرَحْمَتِهِوَأَنزَلْنَامِنَالسَّمَاءمَاءطَهُورًا.لِنُحْيِيَبِهِبَلْدَةًمَّيْتًاوَنُسْقِيَهُمِمَّاخَلَقْنَاأَنْعَامًاوَأَنَاسِيَّكَثِيرًا.وَلَقَدْصَرَّفْنَاهُبَيْنَهُمْلِيَذَّكَّرُوافَأَبَىأَكْثَرُالنَّاسِإِلَّاكُفُورًا. Rüzgârları, ikramının önünde müjdeci olarak gönderen Allah’tır. Gökten dupduru su indirir ki, onunla ölü bir beldeyi canlandırsın. Yarattıklarını; büyük ve küçükbaş hayvanları ve çok sayıda insanı suya kavuştursun. O suyu, aralarında halden hale çevirir ki tezekkür etsinler. Ama insanların çoğu, nankörlük dışında her şeye direnç gösterir[3].(Furkân 25/48- 50) Âyetteki “tezekkür” tefa’ul (تفعُّل) bâbındandır. Bu bâb[4], fiile tekellüf yani hedefe adım adım ulaşma anlamı yükler. Bu sebeple tezekkür’ün anlamlarından biri, zikre adım adım ulaşmaktır. Çünkü doğa olaylarını izleyerek bir bilgiye ulaşmak için zamana ihtiyaç olur. Doğa, bilginin kaynağıdır. Kur’ân’ın Allah’ın […]

Adetli Kadının Orucu ve Namazı
ADETLİ KADININ ORUCU VE NAMAZI Âdetli ve Lohusa Kadın ile İlgili Nesih Nesih sözlükte, bir kitaba diğerindeki bilgiyi aktarma veya bir şeyi uygulamadan kaldırıp yerine başka bir şey koyma anlamlarına gelir[1]. Neshin tarifini veren âyet şudur: مَا نَنْسَخْ مِنْ آَيَةٍ أَوْ نُنْسِهَا نَأْتِ بِخَيْرٍ مِنْهَا أَوْ مِثْلِهَا أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ “Biz bir âyeti nesheder veya unutturursak, yerine daha hayırlısını ya da dengini getiririz. Bilmez misin, Allah her şeye bir ölçü koyar.” (Bakara 2/106) Buna göre nesih, bir âyeti bir başka âyetle değiştirmektir. Bu, hem Kur’an’ın ayetleri arasında, hem de Kur’an ayetleri ile önceki kitaplardaki ayetler arasında olur. Kur’an, ilahi kitapların son nüshası olduğu için ondaki ayetlerin çoğu, önceki kitaplarda olanların aynısıdır, yani onları dengiyle neshetmiştir. Allah Teâlâ şöyle demiştir: “Allah Nuh’a ne emretmişse onu, sizin için bu dinin şeriatı yapmıştır. Sana vahyettiğimiz, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya emrettiğimiz şudur: “Bu dini ayakta tutun ve o konuda birbirinizden ayrı düşmeyin.” Senin çağırdığın şey müşriklere ağır gelir. Allah, bu dini tercih edeni kendi tarafına (yoluna) seçer ve ona yöneleni hedefine ulaştırır.”(Şûrâ 42/13) “Gerçekleri içeren ve kendinden öncekileri tasdik eden bu Kitab’ı sana, indiren O’dur. Tevrat’ı ve İncil’i de O indirmiştir.”(Al-i İmran 3/3) Bu ayetler, önceki kitaplardaki âyetlerin büyük […]

Herkesin Bildiği Namaz
A.GİRİŞ Namazın ilk defa Allah Rasûlü’ne öğretildiği, önceden namaz diye bir uygulamanın olmadığı düşüncesi halk arasında son derece yaygındır. İnsanlar nazarında itibar sahibi, ilim ehli olarak görülen bazı şahısların bile bu yanılgıya düştüklerini görebiliyoruz. Namaz konusunun zihinlerde yanlış ve eksik bilgilere dayandırılması, beraberinde pek çok sorunu ve soru işaretini ortaya çıkarmaktadır. Kişinin Kur’an algısının bozulması, vahiy algısının bozulması, nebî algısının bozulması, din algısının bozulması, usûl algısının bozulması vb. pek çok sorunun temelinde bu yanlış tasavvurlar yatmaktadır. Bu yazımızda namazla ilgili olarak Kur’anî bir algı ortaya koymaya çalışacağız. B. NAMAZIN KILINIŞI Kur’an’da namaz var mı? Namazın nasıl kılındığını bana Kur’an’dan gösterebilir misin? Bu gibi soruları daha önce sormuş veya benzer sorularla karşılaşmış olabilirsiniz. Aslında bu sorular birçok sorunun göstergesidir. Bunların en başında Kur’an ve din algısının doğru oluşmaması gelmektedir. Kur’an’da neler yer alır, nelerin yer alması gerekmez? Bir rasul veya nebinin Kitap’da olmaksızın dine bir şey sokup çıkarma (teşri) yetkileri var mıdır? İnsanın Kur’an dışında inanmak zorunda olduğu bir kaynak var mı? Bu ve benzeri soruların cevapları kişinin zihninde doğru bir şekilde yer etmezse doğru bir din anlayışına sahip olması imkansız hale gelir. O halde biraz Kur’an algısı üzerinde durup, Allah’ın elçisinin başta namaz olmak üzere dindeki ibadetleri nasıl ve nereden […]

Namazlarda Okunan Dua ve ZİKİRLER
1- Allâhu Ekber الله اكبر “Allah en büyüktür.” Kıbleye yani Kâbe’nin bulunduğu tarafa yönelerek ayakta, eller kulak hizasına kadar kaldırılır ve Allâhu Ekber denerek namaza başlanır. 2- Namazın başında okunan dua: “Allâhu Ekber” diyerek namaza başladıktan sonra “Sübhâneke” okunur. سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، وَتَبَارَكَ اسْمُكَ، وَتَعالَى جَدُّكَ وَلاَ إِلٰهَ غَيْرُكَ “Allahım, sana yöneldim. Ne yaparsan güzel yaparsın. Adın yücedir. Zenginliğin çok fazladır. Senden başka ilah yoktur.” “Sübhâneke” yerine; şu ayet de okunabilir: اِنّ۪ي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذِي فَطَرَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ حَنِيفًا مُسْلِمًا وَمَا أَنَاۨ مِنَ الْمُشْرِكِينَ إِنَّ صَلَاتِي وَنُسُكِي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتِي لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ لَا شَرِيكَ لَهُ وَبِذٰلِكَ أُمِرْتُ وَأَنَاۨ مِنَ الْمُسْلِمِينَ “Ben, bir Müslüman olarak yüzümü, gökleri ve yeri yaratana doğrudan doğruya çevirdim. Ben müşriklerden değilim. Benim ibadetim, kurbanım, hayatım ve ölümüm, varlıkların Rabbi olan Allah içindir. Onun ortağı yoktur. Böyle emir aldım. Ben Müslümanlardanım.” Sübhâneke veya diğer duayı okuduktan sonra, 3- Eûzübillâhimineşşeytânirracîm ( أعوذ بالله من الشيطان الرجيم) = Taşlanan şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım 4- Bismillâhirrahmânirrahîm” (بسم الله الرحمن الرحيم) = “İyiliği sonsuz ikramı bol Allah’ın adıyla” denilerek Fatiha Suresine geçilir. 5- Fatiha Suresi 1. الحمد لله رب العلمين Elhamdulillâhi rabbil’âlemîn. Her şeyi güzel yapmak Allah’a mahsustur. O, varlıkların sahibidir. 2. الرحمن الرحيم […]