Süleymaniye Vakfı
Fıtrat ve Tıp Araştırmaları

ŞAH DAMARI
Bu makalede, “Kaf” Suresi’nin 16. ayetini, özellikle de (damar kordonu veya şah damarı olarak bilinen) hablul-verîd kelimesini yorumlamak için elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışacağım, çünkü tefsir kitaplarında sadece boyundaki kan damarları olduğu şeklinde bir yorum buluyoruz ve bu yorumun bilimsel veya dini bir referansı yoktur, bu yüzden burada bu konu üzerine tıbbi, bilimsel ve dilbilimsel bir açıklama bulmaya çalıştım, başarı Allah’tandır. Arapça “Habl” yani ip kelimesi, ne dilbilimsel olarak ne de kullanım (ıstılahi) olarak (kanlı) sıvının aktığı bir tüp (damar) anlamına gelmez, ancak içi boş olmayan katı bir tel veya kablo anlamına gelir ve farklı çapları ve uzunlukları vardır. El-verîd kelimesi ise bir şeyler tedarik eden, getiren işlevi tanımlayan ve niteleyen bir sıfattır. Araştırma yaparken, Cenab-ı Hakk’ın bu kelimeyi “ipi” birden fazla ayette kullandığını ve tüp anlamında değil de tel anlamında kullanıldığını görüyoruz. Aynı şekilde, anatomi konusunda bir tel veya sinir anlamına gelen “ip” terimini veya vücuda yayılmış bir sinir demetinin iplerini buluyoruz. İlk tefsirciler/yorumcular, kanın aktığı bir tüp olduğu temelinde (damar kordonunu) nereden yorumladılar? Ve nereden boyunda olduğu sonucuna vardılar? Bu araştırmada, (habl) “ip” kelimesinin aslında sinir olduğu ve (verîd) “taşıyıcı” kelimesinin göreceli olarak kullanıldığı ve aslında duyusal ve motorik sinir bilgisinin hedefe ulaştırılması için sinir dalgası taşıyıcısı […]

ORUÇLU HASTALAR İÇİN BAZI TIBBÎ ÖNERİLER
Ey inananlar! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, Allah’a karşı gelmekten sakınasınız diye, size de farz kılındı. Sayılı günlerde… Sizden kim hasta veya yolculukta olursa, (tutamadığı) o günler sayısınca diğer günlerde oruç tutsun. Onu tutabilenlere bir yoksulu doyuracak fidye de gerekir. Kim bir hayrı içten gelerek yaparsa onun için daha hayırlı olur. (Fakat) Eğer bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha iyidir. (Bakara 2/183,184) Görüldüğü üzere Kur’ân’a göre oruç, ancak sefer ve hastalık halinde ertelenebilir. Bu iki hal haricinde orucun ertelenmesini caiz kılan başka bir durum yoktur. Ne var ki ilgili ayet, “gücü yeten hastalar oruç tutarsa daha iyi olur” buyurmaktadır. O halde hangi hastalık hallerinde ve/veya hangi tedavi seçeneklerinde oruç ertelenmeli, hangi hallerde ertelenmemelidir? Tıbbî olarak bu konuda (sıkıntıya düşmeden) ne tür öneriler yapılabilir? Müminler, bu konuları haklı olarak merak etmektedirler. Bu nedenle, bu yazımızı, en sık sorulan şu sorular vesilesiyle bu konulara tahsis ettik; Sık Sık Su İçmesi Gereken Böbrek Hastaları Oruç Tutabilir Mi? Her böbrek hastalığı sık sık su içmeyi gerektirmez. Hatta bazı böbrek hastalıklarında su kısıtlaması bile yapılır. Ama özellikle böbrek taşı bulunan hastalar ve iltihabi böbrek hastalıkları gibi durumlarda sık su içmek tavsiye edilir. Buradaki amaç, günlük idrar miktarını artırmaktır (bu hastaların 24 saat boyunca en […]

YOLCULUKTA VE KORKU HALİNDE NAMAZ
Namaz, Adem aleyhisselamdan beri devam edegelen bir ibadettir. Allah Teâlâ namazı, bütün ümmetlere emretmiştir. وَمَا أُمِرُوا إِلَّا لِيَعْبُدُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ حُنَفَاءَ وَيُقِيمُوا الصَّلَاةَ وَيُؤْتُوا الزَّكَاةَ وَذَلِكَ دِينُ الْقَيِّمَةِ “Onlara, dine bir şey katmadan ve yanlış yola sapmadan Allah’a kulluk etmeleri, namazı düzgün ve sürekli kılmaları ve zekâtı vermeleri dışında bir emir verilmedi. Doğru din işte budur.” (Beyyine, 98/5) وَأَوْحَيْنَا إِلَى مُوسَى وَأَخِيهِ أَنْ تَبَوَّآ لِقَوْمِكُمَا بِمِصْرَ بُيُوتًا وَاجْعَلُوا بُيُوتَكُمْ قِبْلَةً وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ. “Musa ile kardeşine şunu vahyettik: Siz ikiniz Mısır’da halkınız için evler hazırlayın. Evlerinizi, kıbleye yönelik yapın; namazı düzgün ve sürekli kılın.” (Yunus 10/87) İsa aleyhisselâm, beşikte iken, bir mucize olarak yaptığı konuşmada şunları söylemişti: وَجَعَلَنِي مُبَارَكًا أَيْنَ مَا كُنْتُ وَأَوْصَانِي بِالصَّلَاةِ وَالزَّكَاةِ مَا دُمْتُ حَيًّا “Nerede olursam olayım (Allah) beni değerli kıldı; yaşadığım sürece bana namaz ve zekât görevi yükledi.” (Meryem, 19/31) İbrahim aleyhisselam, oğlu İsmail ile eşi Hacer’i Mekke’ye yerleştirdiğinde şu duayı yapmıştı: رَبَّنَا إِنِّي أَسْكَنْتُ مِنْ ذُرِّيَّتِي بِوَادٍ غَيْرِ ذِي زَرْعٍ عِنْدَ بَيْتِكَ الْمُحَرَّمِ رَبَّنَا لِيُقِيمُوا الصَّلَاةَ “Rabbimiz! Ben soyumdan bir kısmını senin dokunulmazlığı olan Beyt’inin[1] yanında, çorak bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz bunu, namazı düzgün ve sürekli kılsınlar diye yaptım.” (İbrahim 14/37) İsmail aleyhisselamın bu duaya uygun hareket ettiğini de şu ayetten öğreniyoruz: وَاذْكُرْ […]

TIBBÎ, ETİK VE DİNÎ AÇIDAN CERRAHÎ SÜNNET/HİTAN
Erkek çocukların sünnet edilmesi dünyada en çok yapılan cerrahi operasyondur. Son yıllarda bu konu tıbbî, etik ve dinî açıdan tartışılmaktadır. Bu yazı ile bu tartışmalar özetlenecek ve sonuç itibari ile bir kanaat serdedilecektir. 1. Tıbbî Boyut Cerrahi sünnetin tıbbî boyutunu bu konuda yayınladığım tıbbî makalenin özetini naklederek özetlemiş olalım: “Elektif erkek sünneti (EES) hakkında bazı medikolegal tartışmalar vardır. Amerikan Pediatri Akademisi’nin (AAP) 2012 yılındaki raporuna göre, yeni doğan erkek sünnetinin tıbbî faydaları risklerinden fazladır. AAP’nin bu raporu, EES hakkındaki tartışmalara yeni bir boyut kazandırmıştır. Bu rapor, sünnetin etik ve yasal bir müdahale olmadığını söyleyen çevreler tarafından eleştirilmiştir. Ancak, mevcut literatür AAP’nin bu raporunu doğrulamaktadır. EES, üriner enfeksiyonlar, fimozis, balanit, kandidiyaz, yüksek riskli HPV enfeksiyonu, HIV, genital ülser, sifiliz, trikomonas vaginalis, mikoplazma genitalium, herpes simpleks virüs tip 2, şankroid, penil kanser, prostat kanseri ve serviks kanseri riskini anlamlı derecede azaltıyor iken, seksüel fonksiyonlar üzerinde de olumsuz bir etki yapmamaktadır. EES için önerilen yaş 0-1 yıldır. Çünkü infantil ES’de komplikasyonlar daha az, iyileşme daha hızlı ve maliyet daha avantajlıdır. Bu dönemdeki sünnetin ruh sağlığı açısından da bir riski bulunmamaktadır. İnfantil ES’nin komplikasyonları % 0,2-0,3 civarındadır ve bunların çoğu da genellikle minimal müdahalelerle önlenebilmektedir. Eğer 0-1 yaş arasında sünnet yapılmamış ise kastrasyon fobisi […]

ÖRÜMCEK AĞI MI? ÖRÜMCEK EVİ Mİ?
Giriş Kur’ân-ı Kerim, bizim zihni yeteneklerimizi kullanmamızı istemekte ve bu yüzden ayetlerin sonunu çoğuz aman: “Hiç akletmez misiniz?”, “Hiç düşünmez misiniz?”, “Düşünen var mı?”, “Öğüt alan var mı?” gibi cümlelerle bitirmektedir. Bunun için bazen örnekler ve mecazlar kullanmaktadır: “Aklını kullananlar için ibretler vardır”, “düşünen topluluk için dersler vardır”, “Allah öğüt almanız için böyle misaller verir”, “Onlar bakarlar ama görmezler, kulakları var ama duymazlar.” Bu misallerden biri de sunacağımız konumuzla ilgilidir. Allah Teala, Ankebut suresi 41. Ayette şöyle buyurmaktadır: مَثَلُ الَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْلِيَٓاءَ كَمَثَلِ الْعَنْكَبُوتِۚ اِتَّخَذَتْ بَيْتًاۜ وَاِنَّ اَوْهَنَ الْبُيُوتِ لَبَيْتُ الْعَنْكَبُوتِۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ “Allah’tan önce velilere (yakınlara) sarılanların durumu örümceğin durumuna benzer. Örümcek bir yuva edinir ama yuvaların en zayıfı örümcek yuvasıdır. Keşke bunu bilselerdi.” Allah Teala “en zayıf ev” kelimesinden ne kastediyor? Bu kelimeden kastedilen örümceğin kolayca tahrip edilen ağı mı? Yoksa, başka bir şey mi? Yazının tamamını görüntülemek için linke tıklayın: abdulamid-gehani-kh-21-sayi-orumcek-agi-mi-orumcek-evi-mi Dr. Abdulhamid GEHANİ Yayımlandığı Yer: Kitap ve Hikmet Dergisi, Nisan-Haziran 2010 Sayı: 21, s.28-31

Hermafrodizm ve Hermafrodit Gebelikler
Normal olarak insanlarda biri sağda biri solda olmak üzere iki adet yumurtalık bulunur (erkeklerde iki testis, kadınlarda iki over). Bazı bireylerde ise iki testis/iki over yerine, bir testis bir over bulunabilir. Veya karma yumurtalıklar (ovotestis) bulunabilir. İşte bu şekilde hem over hem testise (veya ovotestise) sahip olan bireylere ‘Hermafrodit’ (True Hemaphrodite) denir.(2,3) Gerçek hermafroditler de diğer insanlar gibi ya dişiya da erkek olurlar (büyük çoğunluğu dişi, azınlığı erkektir). Yani hermafrodizm çift cinsiyetlilik demek değildir (eşcinsellik hiç değildir). Ama bazı hermafrodit bebeklerin dış genital (cinsel) organları hem erkek hem dişi cinsel organ gibi görülebilir. Buna ‘ambigus genitalia’ denir. Lakin kromozom analizi, ultrason ve MR gibi gerekli tetkikler yapılınca bu bebeklerin de erkek mi dişi mi olduğu anlaşılır (bu şekildeki bebeklerin bir bölümüne bazı cerrahi tedaviler de yapılabilir). Buna karşı dış genital organları tamamen normal olan hermafroditler de vardır. Kaldı ki hermafroditlerin genel vücut yapıları çoğunlukla normaldir. Yani erkek ise erkek, dişi ise dişi anatomisine sahiptirler. Ayrıca, ambigus genitalia’sı bulunsun veya bulunmasın dişi hermafroditlerin vajen, rahim ve tüpleri de çoğunlukla normaldir. Ama ambigus genitalia’sı bulunan hermafroditlerde en sık görülen ambigus bulgusu klitoris hipertrofisi (büyümesi) olduğu için bu bebeklerin büyümüş klitorisi ‘pipi (penis)’ gibi görünebilir. Ne var ki gerekli inceleme yapıldığı zaman bunun […]

Âdem ve Havvâ
Dünya, iki günde[1] yaratılmış; gıda ölçülerinin konması ile birlikte süre dört güne çıkmıştı. Gökler de iki günde yaratılmış, toplam süre altı gün olmuştu[2]. Dünya, insanlar için dayalı döşeli hale getirilmişti. Allah Teâlâ şöyle demiştir: “Yerde olan her şeyi sizin için yaratan da O’dur. Sonra göğe yöneldi ve onları yedi gök olarak düzenledi[3]. Her şeyi bilen O’dur.”(Bakara 2/29) Yeryüzünü altınızda bir yaygı, göğü de bina gibi yapılandıran O’dur. Gökten su indirir de onunla oluşan ürünlerden size yiyecek çıkarır. Öyleyse bile bile, Allah’a benzer nitelikte varlıklar uydurmayın (Bakara 2/22) “Âdemoğullarına çok değer verdik; karada ve denizde taşıttık; onlara temiz ve lezzetli nimetler verdik; yarattığımız akıllı varlıkların çoğundan da üstün kıldık.” (İsrâ 17/70) “Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün art arda gelişinde, insanlara yararlı şeyleri denizde taşıyıp götüren gemilerde, Allah’ın gökten indirdiği suda, o su ile ölü toprağı diriltmesinde, kıpırdayan her canlıyı yeryüzüne yaymasında, rüzgârların farklı yönlere esmesinde, gök ile yer arasında görevli bulutlarda, aklını kullanan bir topluluk için göstergeler vardır.” (Bakara 2/164) İlk insan, Âdem aleyhisselâmdır. Âdem ve eşi Havvâ, insanlığın ana-babasıdır. Allah Teâlâ şöyle demiştir: “Ey insanlar! Sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Birbirinizi tanıyasınız diye ırklara ve boylara ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, Allah’tan en çok çekinerek korunanızdır. […]

Seher ve İmsak Vaktinin Tıp Bilimi Açısından Önemi
Güneşin ilk ışıklarının, doğu ufkunun üst tarafına gelmeye başladığı ve beraberinde tabiatın uyandığı vakte, “Seher Vakti”, bu vakitte yenen yemeğe de “Sahur yemeği” adı verilir. Kur’ân’da geçen fecr sözcüğü;ufkun alt tarafında enlemesine oluşan kalın kırmızı renk kuşağının (kızıllık), ufku yarması olayıdır. Fecr’de, gündüzün ilk ışıkları, gecenin karanlığına karışır. İmsak vakti de; bu kızıllığın üzerinde bir beyaz ve bunun da üzerinde ikinci bir kuşak oluştuğunda girer. Böylece; en üstte beyaz kuşak, ortada kızıllık, altta da siyah karanlık bir kuşak oluşur. İşte bu an, yeme yasağının başladığı an olup; …Tan yerinin beyaz ipliği,siyah ipliğinden sizce ayırdedilinceye kadar yiyin,için…(Bakara 2/187) ayeti ile birebir örtüşmektedir. Seherle birlikte kuşlar cıvıldamakta, hayvanlar hareketlenmekte ve insan bedeninde de fizyolojik bir uyanma gerçekleşmektedir. Seher ile tüm biyolojik ve hormonal aktiviteleri canlılık kazanarak güne başlayan insan organizması; özellikle de imsak vakti ile birlikte tam bir olgunluğa ulaşmaktadır. Böylelikle vücud güne hazırlanmış olmaktadır. Peki vücudumuzun fizyolojik olarak güne hazırlanışı nasıl olmaktadır, buna hangi hormonlar aracılık etmektedir? Seher vaktinde vücudumuzun fizyolojisine yani biyoritmine baktığımız zaman aşağıdaki beş belirleyici etken görülür: 1-İnsülin hormonu 2-Kortizon hormonu 3-Adrenalin hormonu 4-Vücud ısısı 5-Uyku fizyolojisi İNSÜLİN HORMONU Kan şekeri (serum glukozu) düzeyini ayarlayan ve belirli aralıkta kalmasını sağlayan bir hormon olup; pankreas’ın beta hücrelerinden salgılanır ve […]

İbn Sina’nın Felak Suresini Tefsiri
KELAM ARAŞTIRMALARI 7:2 (2009), SS.53-72. Doç. Dr. Abdülhamit SİNANOĞLU KSÜ. İlahiyat Fakültesi Kelâm Anabilim Dalı Öğretim Üyesi. Abstract In this paper, one of the greatest Muslim philosopher, Ibn-i Sînâ‘s comment on Quran’s 113. Sura, Sura Al- Falaq, and within the context of this sura, his vision about creation and expulsion have teologically been evaluated. In this study, the approaches to bring together Ibn-i Sînâ’s idea of “eternal world with God “ under Aristotle’s philosophy and the theory of expulsion in Neo-platonism and Muslim Theologian’s idea of creation have been analysed. Key Words: Creation, Existence, Evil, Wickedness, Expulsion, Adjudication and Fate, Appreciation. GİRİŞ İslâm düşünce tarihinin en büyük düşünürlerinden biri olan İbn Sînâ (Ebû Ali el-Hüseyin ibn Abdullah ibn Sînâ el-Belhi) (d. 980, Buhara yakınları-ö.1037, Hemedan1), Türk filozof ve hekim. İbn Sînâ, babasından sonra Sâmânîler Devletinin hizmetine girerek hükümdarın kütüphane müdürü iken, hükümdarının ölümü üzerine Buhara’dan Harzem’e gitmiş, daha sonra da Büveyhîler emiri Alaud-devle Kaküveyh’in hizmetinde çalışmıştır. Zaman zaman hapsedilmiş ve sürgün edilmiş olan İbn Sinâ kitaplarını bir kısım zor şartlar altında yollarda ve hapislerde yazmış ve bir kulunç rahatsızlığından Hemedan’da ölmüştür. 2 İbn Sînâ her şeyden önce bir İslâm Filozofu olarak tanındığından onun Kur’an’a yaklaşımı ve tefsircilik yönü pek fazla […]

Zakkum ve Medusa
Zakkum’un hangi bitki olduğu hep tartışılmış ve birtakım yorumlar yapılmıştır. Türkiyede zakkum olarak bilinen bitki aslında Kuran’da bahsedilen zakkum değildir. Edindiğim birtakım bilgiler nedeni ile bende bir fikir oluştuğundan, bilgilerimi sizlerle paylaşmak istedim. Bu amaçla önce zakkumdan bahseden ayetleri okumak gerekir. Saffat 62.ayet: Şimdi ziyafet olarak, cennet ehli için anılan bu nimetler mi daha hayırlı, yoksa zakkum ağacı mı? Saffat 63.ayet: Biz onu (zakkumu) zalimler için bir fitne (imtihan) kıldık. Saffat 64.ayet: O cehennemin dibinde çıkan bir ağaçtır. Saffat 65.ayet: Tomurcukları sanki şeytanların başları gibidir. Saffat 66.ayet: (Cehennemdekiler) ondan yerler ve karınlarını ondan doldururlar. Saffat 67.ayet: Sonra zakkum yemeğinin üzerine onlar için, kaynar su karıştırılmış bir içki vardır. Duhan 43.ayet: Şüphesiz zakkum ağacı, Duhan 44.ayet: Günahkârların yemeğidir. Duhan 45.ayet: Erimiş maden gibi. Karınlarında kaynar. Duhan 46.ayet: Kaynar suyun kaynaması gibi. Vakıa 52.ayet: Elbette bir ağaçtan, zakkum ağacından yiyeceksiniz. Vakıa 53.ayet: Karınlarınızı ondan dolduracaksınız. Vakıa 54.ayet: Üstüne de kaynar sudan içeceksiniz. Vakıa 55.ayet: Susamış develerin suya saldırışı gibi içeceksiniz. Vakıa 56.ayet: İşte ceza gününde onlara sunulacak ziyafet budur! Ayetlerde geçen ağaç kelimesinin orjinali “şeceratün” dür. Arapça’ da oluşmak, gelişmek,firar,etkileşim anlamlarına gelmekle birlikte ağaç anlamında kullanılır. Arapçada ağaç kavramı bizden farklıdır. Ağaç kavramı ile çok yıllık bitkiler de ifade edilir. Algol […]

Ekvatordan Kutuplara Namaz ve Oruç Vakitleri
GİRİŞ İmsâk ve yatsı vakitlerinin yanlış hesap edildiğini ve bunun sıkıntı doğurduğunu 1978’den beri her vesile ile dile getirdim. T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın öncülüğünde, 1988-1991 yılları arasında yaptığımız gözlemlerle de yanlışları önemli ölçüde belgeledik. Daha sonra gittiğim her yerde gözlemler yaparak çalışmalarımı sürdürdüm. Süleymaniye Vakfı – Din ve Fıtrat Araştırmaları Merkezi olarak 2011 yılı Ocak ayının ikinci haftası ile Haziran ayının dördüncü haftasında, dünyanın en kuzeyinde, kutuplara en yakın yerleşim yeri olan Norveç’in Tromso şehrine iki seyahat gerçekleştirip gözlemler yaptık. Bu sayede gecenin göstergesinin olmadığını, gündüzün göstergesinin de güneş değil, aydınlık olduğunu bildiren âyetleri keşfettik. Ayrıca yazın namaz ve oruç vakitlerinin kutup bölgelerinde hem hesapla hem gözlemle belirlenebileceğini ve hesabın ölçülerinin Kur’ân’da ayrıntılı olarak açıklandığını gördük. Takvimi ve saati olmayan kişilerin, bu vakitleri belirleme ölçütlerini de Kur’an ve Sünnetten çıkardık. İlgili ayetler okunduğunda görüleceği gibi Allah, güneş ışınlarının geliş zamanlarını ve yerlerinı değişmez ölçülere bağlamıştır. Bu ışınların gün boyu dolaştığı 360 derecelik çemberin, dünyanın ekseniyle, doğu ufkuyla bir de gözlemciyle yaptığı açılar, vakit hesabı açısından büyük öneme sahiptir. Güneş ışınlarının dolaştığı çember, kutup noktasında dünyanın eksenine sürekli paralel olur ve onunla sıfır derecelik açı yapar. Ekvatorda ise bu açı 90 derecedir. Namaz vakitlerinin hesaplanmasında gölge son derece önemlidir. Güneşin, kutup […]

Organ Nakli Konusunda Katkı
Sayın Abdulaziz Bayındır Hocam, Organ Nakli konusunda Ali Rıza Hoca ile birlikte yaptığınız tartışmaya ufak da olsa katkıda bulunmak istedim. Ben üroloji uzmanıyım ve böbrek nakilleri konusunda bilgi birikimim var. Öncelikle bu husus yani organ naklinin caiz olup olmadığı çok önemli, ivedi ve milyonlarca müslümanın hayatını ilgilendiren bir konudur, bir ayrıntı kesinlikle değildir. Çünkü her yıl ülkemizde onbinlerce yeni hasta dializ makinalarına bağlanmaktadır. Dializ hastalarının çektikleri acıları bir kendileri bir de hekimleri bilir. Allah kimseyi böyle ağır imtihan etmesin. Ve bugün artık organ naklinde başarı oranları %100 lere yaklaşmış durumdadır. Nakil sonrasında da eskisi gibi yoğun ilaçlara duyulan ihtiyaç ortadan kalmıştır, bu hastalar normal insanlar olarak sağlıklarına kavuşmaktadırlar. Nakil gerektiren hastalıkların en büyük bölümünü böbrek hastalıkları oluşturmaktadır ve ilginç olan (bence Allah’ın takdiri) yedeği olan nadir organlardan biri de böbrektir. Şunu kesin olarak söyleyebilirim ki her iki böbreği sağlıklı olan bir insanın bir böbreğini almak ile ona hiç zarar vermiş olmuyoruz, yani bir böbrek fazlasıyla bir insana yeterlidir. Benim yarım hatta 1/3 böbrekli ve sıkıntısız yaşayan çok sayıda hastam vardır. Doğuştan tek böbrekli olan ve bu durumun farkına bile varmadan eceliyle ölen binlerce insan vardır. Öyleyse yüce Rabbimizin neden her organı değil ama bu organı çift (yani fazladan ya da […]

Kadını Erkekten Aşağı Gören Anlayış ve Kur’ân
Kadın, tam bir ilgi odağıdır. Şu ayete göre o, insanı etkileyen varlıkların başında gelir: “Kadınlar, çocuklar, yığınla altın ve gümüş, cins atlar, en’am[1] ve toprak ürünleri insana, içi gidecek kadar süslü gösterilmiştir.” (Âl-i İmrân 3/14) Kadınlar, kadın erkek her insana süslü gösterilmiştir. Nitekim bir kadının diğer kadınların beğenisini kazanma isteğinin, erkeğin beğenisini kazanma isteğinden fazla olduğu daima gözlemlenebilir. Bu yüzden kadının çok iyi korunması gerekir. Allah, Müslüman – kâfir, hür ve esir ayrımı yapmadan, namusunu koruyan her kadına “muhsana” demiş[2] ve onu kalenin içindeymiş gibi koruma altına almıştır.[3] Ama Kur’an’a uyma yerine onu kendilerine uyduranlar her şeyi bozmuş, kadının korunmuşluğunu yok saymış ve onu değersizleştiren hükümleri, Sünni – Şii bütün mezheplere yerleştirmeyi başarmışlardır. Bu yazıda, kadına yapılan haksızlıkların bir kısmı, ilgili ayetler ışığında ele alınacaktır. A. KADININ KABURGA KEMİĞİNDEN YARATILDIĞI İDDİASI Elimizdeki Tevrat mealine göre Havva, Adem’in kaburga kemiğinden yaratılmıştır. “RAB Tanrı Âdem’e derin bir uyku verdi. Âdem uyurken, RAB Tanrı onun kaburga kemiklerinden birini alıp yerini etle kapadı. Âdem’den aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaratarak onu Âdem’e getirdi. Âdem, «İşte, bu benim kemiklerimden alınmış kemik, etimden alınmış ettir» dedi, «Ona Kadın denilecek, Çünkü o adamdan alındı.»” (Yaratılış 1/21-23) Tevrat ve İncil meallerine sokuşturulan bazı yanlışlar, bize hadis olarak geçmiştir. […]

Cehennem ve Yanık Protokolü
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla… Biliniz ki dünya hayatı bir oyun, bir eğlence, bir süs ve kendi aranızda övünme, mal ve evlat çoğaltma yarışından ibarettir. Bu, tıpkı bir yağmura benzer ki; bitirdiği ot, ekincilerin hoşuna gider, sonra kurur, onu sapsarı görürsün, sonra çerçöp olur. Ahirette ise çetin bir azap; Allah’tan mağfiret ve rıza vardır. Dünya hayatı, aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir. (Hadid 57/20) Sakın Allah’ı haksızlık edenlerin işlediklerinden habersiz sanma. Şüphesiz O gözlerin kapaklarını kırpmaksızın bakakalacağı güne kadar, onları ertelemektedir.(İbrahim 14/42) Sen insanları, o azabın geleceği günle ilgili olarak uyar. Yanlışlar içinde olan o kimseler şöyle diyeceklerdir: “Rabbimiz! Kısa bir süreliğine bizi geri gönder de çağrına olumlu karşılık verelim ve elçilere uyalım.” Onlara denir ki: “Bizim düzenimiz bozulmaz, diye daha önce yemin edenler siz değil miydiniz? (İbrahim 14/44) Azap Günü ve Cehennem Bilgisi Kuran Ayetleri Işığında nasıl anlatılmıştır? İlgili hadisler nelerdir? Dünya hayatında yanığa maruziyete tıbbi yaklaşım ve tedavi protokolü nedir? Dr. Seda Sezer Çalışma için lütfen tıklayınız…

Ruh ve Vücut Dengesi
Ruh Ve Vücut Dengesi İnsan, ruh ve vücuttan oluşan bir varlıktır. Ruh, insanı diğer canlılardan ayırır. Ancak uzun süreden beri ilim adamları ruhun müstakil varlığını inkâr ettiği için bu konu, din sahasına bırakılmıştır. Bu da dengeleri bozmuş ve birçok yanlışlara sebep olmuştur. Kur’ân bize, insanla ilgili önemli bilgiler verir. İlgili ayetler toplu olarak değerlendirildiğinde ceninin yapısının tamamlanıp dengesinin kurulduğu 15. haftada ruhun üflendiği, bundan sonra onun, ana rahminde 6 ay daha kaldığı ortaya çıkar. Ruhun üflendiği andan itibaren insan diğer canlılardan farklı hale gelir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Yarattığı her şeyi güzel yaratan ve o insanı (Âdem’i) yaratmaya çamurdan başlayan O’dur. Sonra onun soyunu bir özden; zayıf bir sudan yaratmıştır. Sonra (organlarını tamamlamış) dengesini kurmuş ve ona ruhundan üflemiş; (böylece) size dinleme, ileri görüşlü olma (basiret) yeteneği ve gönüller vermiştir. (Bu yetenekleri) Ne kadar az değerlendiriyorsunuz!”(Secde 32/7–9) Ruh, vücudu ev gibi kullanır. Uykuya dalınca gider, uyanınca geri gelir. Ölen vücut, yıkılan ev gibi olur. Yeniden yaratılıncaya kadar ruh oraya girmez. Şu âyet bunları anlatmaktadır: “Allah ölüm esnasında ruhları alır, ölmeyenlerinkini de uykuda alır. Ölümüne hükmettiğini tutar, ötekini o belirlenmiş eceline belli bir vakte kadar salıverir. Bunda, düşünen bir topluluk için göstergeler (ayetler) vardır.(Zümer 39/42) Uyku, dinlenmek için, ölüm de bozulmayan, ihtiyarlamayan […]

Anne Karnında Cenine Ruhun Üflenmesi
Canlılar gelişimlerinin ilk haftalarında anne karnında benzerlik göstermektedir. İlerleyen haftalarda yeni bir biçimlendirilmeyle minyatür insan haline dönüştüğünde cenine ruh üflenir. Kuran ayetleri ruhun üflenmesine matematiksel ve tıbbi olarak nasıl işaret eder? Dr. Seda Sezer Çalışma için tıklayınız…

Bir Damla Sudan Yaratılış
İslama kayıtsız şartsız teslim olan dışında ”Gözle görülemeyecek kadar küçük hücrelerin” birleşmesinden insanın oluştuğuna 1500 yıl önce kim inanırdı? Mikroskop, çıplak gözle görülemeyecek kadar küçük cisimlerin birkaç çeşit mercek yardımıyla büyütülerek görüntüsünün incelenmesini sağlayan bir alettir. Mikroskobu, ilk önce Hollandalı Zacharias Janssen’in, 1590 dolaylarında bir teleskopu tadil etmek suretiyle meydana getirdiği kabul edilmektedir. Gelişen teknolojinin Tıp alanında kullanılmasıyla hücresel anlamda insanın oluşumuna açıklık getirilebilmiştir. Kuran-ı Kerim mikroskop gelişiminden çok önce bu konuya ışık tutmuştur. Asıl ilim kitabımız olan Kuran insanın adeta bir damla sudan oluştuğuna işaret etmektedir. Asırlardır bilimsel gelişmede bu kadar gecikmenin nedeni, Kuranı Kerim Ayetlerine yeterince hâkim olamamaktan kaynaklanmaktadır. Günümüz Teknolojisi Tıpla birleşince Kuran-ı Kerim’de anlatılan nutfe, alaka terimlerinin ne ifade ettiğini, insanın bir damla sudan nasıl yaratıldığını anlayabildik. Yaratılışla ilgili henüz açıklayamadığımız ayetler de mevcuttur. Zaman içerisinde bilimin daha iyi gelişmesiyle ayetler daha iyi anlaşılacak veya Kuran daha iyi anlaşılıp bilimin gelişmesine yol gösterecektir(inşallah). Belki de yıllar içinde iki gelişme aynı anda olacaktır. Şüphesiz en doğrusunu bilen Allah’tır. Kuran’da insanın yaratılışı anlatılırken ifade edilen nutfe, alaka dönemlerinin Tıbbi karşılığı nedir? Dr. Seda Sezer Çalışma için tıklayınız.

Tarık Sûresine Bilimsel Bakış Açısı
Tarık yıldızının, nötron yıldızı olduğu, uzayda kalp gibi atıp damar gibi pulsasyon verdiği gökbilimciler tarafından düşünülmüştür. Tarık suresi 6,7,8. ayetlerine, Tıbbi ve Anotomik açıdan değerlendirme yapmamız gerekmektedir. Yaptığım araştırmalar omurga ile göğüs kemikleri arasından çıkan ve ileri itilen mainin insanda kalp, kalpten çıkan ve pulsasyon veren damar olduğunu göstermektedir. Tarık suresinin 6,7, ve 8. ayeti şu ana kadar yapılmış Kuran tefsirlerinde doğru mu yorumlanmıştır? İncelediğim Kuran-ı Kerim tefsirlerinde veya açıklama dipnotlarında Omurga ile Göğüs kemikleri arasından çıkan oluşumun erlik suyu (meni)olduğu anlatılmıştır ve Kadın Anatomisinde buna mana verilememiştir. Yeni yapılacak tefsirler Tıbbi bilgiler ışığında değerlendirilmelidir. Tarık Suresi Astronomi, Tıp ve İslam Biliminin mucizevi şekilde birleşmesidir. Dr. Seda Sezer Çalışma için tıklayınız.

Kürtaj ve Cenin
T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLÂM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI İSLÂM HUKUKU BİLİM DALI YÜKSEK LİSANS TEZİ İSLÂM HUKUKUNDA CENİNE MÜDAHALENİN HÜKMÜ ABDULAHAT UCATLI 2501060884 TEZ DANIŞMANI: PROF. DR. ABDÜLAZİZ BAYINDIR İSTANBUL – 2009 ÖZ İslâm Hukukunda Cenine Müdahalenin Hükmü, Abdulahat Ucatlı. Bu araştırma, İslam hukukunda cenine müdahalenin hükmünü içermektedir. Üç bölüm halinde sunduğumuz bu çalışmanın birinci bölümünde Kur’an, hadis ve modern tıp ilmi açısından ceninin anne rahminde geçireceği safhalar üzerinde durulmaktadır. Yine bu bölümde cenine ruh üflenme zamanı, can ile ruhun farkı ve fıkıh âlimlerine göre cenin kavramı için yer verilmektedir. İkinci bölümde modern tıp bilimi açısından ceninin anne rahminde geçirmiş olduğu safhalar, kürtajın tanımı ve onun tehlikelerine dair kısaca bilgi verilmektedir. Çalışmamızın üçüncü bölümünde hamileliğin ilk safhasından itibaren doğuma kadar olan hamileliğin tüm evresinde, çeşitli nedenlerle anne rahmindeki cenine yapılan (müdahale) kürtaj’ın hükmü incelenmektedir. Konu bilimsel bir konu olduğu için Kur’ân ve modern tıp ışığında yapılmış özel çalışmalardan yararlanmakla birlikte, tefsir, hadis ve fıkıh kitaplarından yararlanılmaktadır. ABSTRACT What’s the judgement of the interferencing (to) the fetus in the Islamic Law, Abdulahat Ucatlı. In several verses of the Qur’an, ÖNSÖZ Ana rahmindeki cenine müdahale, genellikle kürtaj yoluyla yapılmaktadır. Başta gelişmekte olan ülkeler olmak üzere, nüfus ve aile planlama […]

Aort Ana Damar ve Tarık (5-8 Ayetleri)
“İnsan neden yaratıldığına bir baksın. İleri giden bir mayi(sıvı, su) yaratılmıştır. O su, omurga ile göğüs kemikleri arasından çıkar.” (Tarık, 86/5-8) Şekil 1 Anne karnındaki 6 haftalık cenin görünümü ŞEKİL1; dorsal aorta ve yukarısını takip ediniz kırmızı hat ve devamı ana damar yani aortadır. Aortun çıkış yeri ise kalptir. İleri giden mai atardamarda adeta birbiri ardınca ilerleyen su gibidir. En büyük atar damar olan aorttaki kalbin büyük bir basınçla fırlattığı kanın yüksek akımla birbiri ardınca ilerlemesi sonucu tüm vücuda ulaşması ve nihayetinde en küçük hücrelerin dahi ihtiyacını sağlamak amaçlı minik kılcallara ayrılmasıyla son bulur. Şekil 2 Ana damar aort kalpten yani göğüs ile sırt arasında kalan omurga ile göğüs kemikleri arasından KALPTEN çıkar. Ve tüm vücuda bölüm bölüm atardamarlar olarak dağılır. Organların dokuların hücrelerin beslenmesi dolayısıyla da yaşamın idamesi sağlanmış olur. Şekil 2 Şekil 3 Sonuç: Kalpten çıkan ana damar aortun =ana atar damar şekil3 deki gibi omurga ile göğüs kemikleri arsında yer aldığı görülmektedir. Bu damar hayatın ve neslin ana kaynağı dolayısıyla can damarıdır… İnsan hayatının devamı için şart olan bu ana damar aynı zamanda kadında ve erkekte üremeyi, çoğalmayı sağlayan üreme organları sistemini, dokularını ve hücrelerini besler. Ancak sonrasında insanoğlu üreyebilir ve neslin devamlılığı sağlanabilmiş olur. Uzm. Dr. […]
Nikah/Evlilik

Nikâh Sözleşmesinde Veli
Kur’an’a göre nikâhın, marufa uygunluk açısından denetlenmesi gerekir. Maruf; güzelliği akıl veya din yoluyla anlaşılan şeydir. Nebi aleyhisselam, marufa uygunluğu velinin denetleyeceğini, anlaşmazlık olursa yetkinin kamu otoritesine geçeceğini açıklamıştır. Mezhepler arasında ayetleri esas alan, hadisleri onların açıklaması sayıp yorumu ona göre yapan bir yaklaşım gözükmemektedir. Bu da evliliğin marufa uygunluğu hususunda gerekli hassasiyetin gösterilmemesine yol açmıştır. Mâlikî, Şâfiî, Hanbelî ve Zâhirî mezhepleri, velisiz nikâhı geçersiz, Hanefîler ise geçerli saymışlardır. Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelîler veliyi, marufa uygunluğun denetçisi değil, nikâhın tarafı saymış, kız bâkire ise babanın onu, kendine sormadan evlendirebileceği görüşüne varmıştır. Bu yaklaşımlar, evlilik kurumu ile ilgili sıkıntılara yol açmıştır. Hâlbuki ayetlerdeki marufa uygunluk hadislerle birlikte değerlendirilseydi evlilik işlemleri sağlam esaslara bağlanabilirdi. FIKHA GÖRE NİKÂH SÖZLEŞMESİNDE VELİNİN YERİ Nikâh, hem aile hem de toplum için büyük öneme sahip bir sözleşmedir. Bu sebeple yalnızca kadın ile erkeğin evlenmek üzere anlaşmaları yeterli görülmez. Bu konuda her toplumun, kendi inancına, gelenek ve göreneklerine göre koyduğu kurallar vardır. İslam’dan önce Mekke’de kız, babasından veya velisinden istenir, kıza mehri verilir ve nikâhı kıyılırdı[1]. İslam bu uygulamayı kabul etmiştir. Hıristiyanlar nikâhı kilisenin, Yahudiler havranın gözetiminde kıyarlar. Çağdaş toplumlarda nikâh, yetkili makamın izni ve gözetimi ile kıyılmaktadır. Veli, bir başkasını bağlayıcı karar alma ve uygulama yetkisini elinde […]

Talak (Erkeğin Boşama Hakkı)
Kur’ân’a göre talak, kocanın hakkıdır. Talakla ilgili fiillerin faili kocalardır. Kadının evliliği sona erdirme hakkına iftidâ denir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: الطَّلَاقُ مَرَّتَانِ فَإِمْسَاكٌ بِمَعْرُوفٍ أَوْ تَسْرِيحٌ بِإِحْسَانٍ. “O talak iki defadır. Her birinden sonra kadını ya iyilikle tutmak, ya da güzellikle ayırmak gerekir.” (Bakara 2/229) Âyetteki الطَّلاَقُ (el-talaku) ifadesinin başındaki “ال = el” marifelik ekidir; kelimeyi et-talâku şeklinde okutur ve “o talak” anlamı verir. Talakın ne olduğu talak sûresinde açıklanmıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِذَا طَلَّقْتُمُ النِّسَاءَ فَطَلِّقُوهُنَّ لِعِدَّتِهِنَّ وَأَحْصُوا الْعِدَّةَ وَاتَّقُوا اللَّهَ رَبَّكُمْ لَا تُخْرِجُوهُنَّ مِنْ بُيُوتِهِنَّ وَلَا يَخْرُجْنَ إِلَّا أَنْ يَأْتِينَ بِفَاحِشَةٍ مُبَيِّنَةٍ وَتِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ وَمَنْ يَتَعَدَّ حُدُودَ اللَّهِ فَقَدْ ظَلَمَ نَفْسَهُ لَا تَدْرِي لَعَلَّ اللَّهَ يُحْدِثُ بَعْدَ ذَلِكَ أَمْرًا. فَإِذَا بَلَغْنَ أَجَلَهُنَّ فَأَمْسِكُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ أَوْ فَارِقُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ وَأَشْهِدُوا ذَوَيْ عَدْلٍ مِنْكُمْ وَأَقِيمُوا الشَّهَادَةَ لِلَّهِ ذَلِكُمْ يُوعَظُ بِهِ مَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآَخِرِ وَمَنْ يَتَّقِ اللَّهَ يَجْعَلْ لَهُ مَخْرَجًا. وَيَرْزُقْهُ مِنْ حَيْثُ لَا يَحْتَسِبُ وَمَنْ يَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ فَهُوَ حَسْبُهُ إِنَّ اللَّهَ بَالِغُ أَمْرِهِ قَدْ جَعَلَ اللَّهُ لِكُلِّ شَيْءٍ قَدْرًا. “Ey Nebi! Kadınları boşadığınızda iddetleri içinde boşayın ve iddeti sayın. Rabbiniz Allah’tan çekinin; onları evlerinden çıkarmayın. Onlar da çıkmasınlar; açık bir fuhuş yapmış olurlarsa başka. Bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Kim Allah’ın sınırlarını aşarsa […]

Velisiz Nikah
Soru- Gençler ana-babalarından habersiz olarak nikah kıydırıyorlar. Düzenli bir aile hayatı yaşamıyor, çoğu zaman gerdeğe girmeden ayrılıyorlar. Bu olayı fıkıh ve toplumsal açılardan nasıl değerlendiriyorsunuz? Cevap- Hz. Aişe radıyallahu anha’nın bildirdiğine göre Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem üç kere “Hangi kadın velisinin onayı olmadan nikahlanırsa nikahı batıldır.”[1]buyurmuştur. Ebu Musa radıyallahu anh’ın bildirdiğine göre Hz. Peygamber, “Velisiz nikah olmaz.”buyurmuştur.[2] Hz. Peygamber’in şöyle buyurduğu da rivayet edilmiştir: “Veli ve iki güvenilir şahit olmadan nikah olmaz. Bu şekilde kıyılmayan nikah batıldır. Anlaşamazlarsa sultan velisi olmayanın velisidir.”[3] Sultan bölgenin yetkili amiri demektir. Bugün bildiğimiz kadarıyla velisiz nikah kıyılmamaktadır. Nikahı onaylama yetkisine sahip makam ister Türkiye Cumhuriyetinde olduğu gibi belediye başkanları, ister Hıristiyan dünyasında olduğu gibi kilise olsun onların böyle bir yetkiye sahip olmaları velilik yetkisini kullanmaları demektir. Nikah memurunun gerekli incelemeleri yaptıktan ve tarafların onayını aldıktan sonra “Belediye başkanının verdiği yetkiyle sizleri karı koca ilan ediyorum.” diyerek evliliği onaylaması bundandır. Bugün anne-babanın onayı, reşit olmayanların evlenmesinde aranmaktadır. Evlenmek için Hz. Peygamber’in koyduğu veli şartı nikahın, eşler dışında yetkili biri tarafından onaylanması şartı demektir. Eğer veli bulunmaz veya görevini yapmazsa o zaman velilik bölgenin yetkili amirine geçer. İslâm’da veli yalnızca, bakire kız için aranır. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Dulun, kendisiyle ilgili olarak velisinden önceliği […]

Nişanlıların Nikahı
NİŞANLI ÇİFTLER KENDİ ARALARINDA NİKAH KIYABİLİRLER Mİ? Soru – Nişanlı çiftlerin haram işlemeksizin bir araya gelerek konuşabilmeleri ve gezebilmeleri için kıyılan dinî nikahın, dinî ölçülerimize göre geçerliliği nedir? Nişanlılıkla birlikte kıyılan dinî nikah, nişanlıların cinsel arzu ve eylemlerine meşruiyet kazandırır mı? Cevap – Nişanlı çiftler arasında kıyılan nikah, tam bir nikahtır. Bununla nişanlılık dönemi biter, evlilik dönemi başlar. Yalnız kaç-göçün önlenmesi ve nişanlı çiftlerin haram işlemeksizin bir araya gelerek konuşabilmeleri ve gezebilmeleri için kıyılan ayrı bir nikah çeşidi yoktur. Bir tek nikah vardır ve o nikah kıyılınca evlilik dönemi başlar. Artık kızla erkek birer nişanlı çift değil, evli çift olmuş olurlar. Bu nikahtan sonra erkek karısını kendi evine götürme hakkını elde eder. Kadın, kocasının evine gitmemek için, yalnızca mehr-i muaccelinin (yani peşin olarak ödenmesi şart koşulan mehrin) ödenmemiş olmasını engel gösterilebilir. Bundan başka hiç bir şey ileri sürülemez. Çeyiz bitmedi, nişan töreni ya da düğün töreni yapılacak gibi engeller ileri sürülemez. Eğer düğün yapılacaksa derhal yapılır ve koca karısını evine götürür. Mehir, bilindiği gibi erkeğin karısına vermek zorunda olduğu bir maldır. Tarafların anlaşmasına ya da örfe göre bir kısmı peşin bir kısmı da daha sonra ödenebilir. Tamamının peşin olması veya tamamının daha sonra ödenmesi şartını koşmak da caizdir. Nikah sırasında […]

Hürmet-i Musahare – (Babanın Kızını Şehvetle Öpmesi)
GİRİŞ NİKAH ve MANİLERİ I-Nikahın Kelime Anlamı Nikah kelimesi, Arapça “nekeha” fiilinden masdardır. “nekeha” fiili; ‘evlenmek’, ‘cinsel ilişkide bulunmak’, ‘başını veya sırtını eğmek’, ‘kontrol altına almak’[1] ‘kendine çekmek’, ‘birleşmek’, ‘bulûğ ve ihtilam olmak’ ve ‘akit’ manalarına gelir.[2] El-Ezherî: “Arapların kelamında nikahın aslı, ilişkiye girmektir” demiştir. “Mubah ilişkiye sebep olduğu için evlilik için de nikah denildiği” söylenmiştir. El-Cevherî (ö.393/1003) “Nikah, cinsel ilişkidir, bazen de akit manasına gelir.” [3]demiştir.[4] Nikah kelimesinin cinsel ilişki ve akid manaları üzerine bir hayli tartışma vardır. Özeti luğatte, cinsel ilişki manasına gelir ve akit manası mecazendir.[5] Kur’ân’da ise akit manasına gelmektedir. [6] II-Nikahın Tarifi Nikahın şer’î manası: “Eşler arasında cinsel ilişkiyi helal kılan akittir”[7] Fakihlere göre ise nikah, “erkeğin nikahlanmasına şer’î bir mâni bulunmayan kadınla ilişkiye girmesini mubah kılan akittir.”[8] Bu akid ile bir aile teşekkül eder, bir erkek ile bir kadın arasında bir takım haklar doğarak bunların birbirlerinden meşru surette istifadeleri caiz olur. [9] III-Evlenme Manileri İslam hukukunda (fıkıhta) “muharramât” sözleriyle ifade edilen husus “evlenmeyi, husûsî şartlar altında, devamlı veya geçici olarak engelleyen” durum ve münasebetlerden ibarettir. Şahısların kendilerinden ayrılması mümkün olmayan bazı vasıfları vardır ki ilgili bulundukları diğer şahıslara karşı devamlı bir evlenme mânii teşkil eder. Bunlar üç nevi olarak tespit edilmiştir: Kan hısımlığı , […]

Mut’â Nikâhı
Mut’a, erkeğin kadına vereceği bir mala karşılık, sadece onun cinselliğinden yararlanmasına imkân veren, belli bir süre ile sınırlı sözleşmedir. Bununla taraflar karı koca sayılmaz, aralarında nafaka, miras, boşanma vs. hükümler geçerli olmaz. Süre dolunca ayrılık gerçekleşir. Mut’anın, Nebimiz Muhammed aleyhisselam döneminde uygulandığı iddia edilir. Ehl-i Sünnete göre daha sonra yasaklanmıştır ama Caferîlere göre geçerliliği devam etmektedir. Her iki iddia da kabul edilemez. Çünkü. Mekke’de inen âyetlerde Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Müminler, edep yerlerini ve çevresini koruyanlardır. Sadece (hür) eşleri veya hâkimiyetleri altında olan(esir eşleri) hariç [1]. Onlar, bundan dolayı ayıplanmazlar [2]. ” (Mü’minûn, 23/1-6, Meâric 70/29-31) Mut’a, taraflardan birini diğerinin eşi yapmayacağı için âyet, onun yanında avret yerlerini açmayı yasaklamıştır. Yanında avret yerlerini açmanın yasak olduğu kişiyle cinsel ilişkiye girilemez. Cinsel ilişki evlenmenin asıl gayesi değildir. Asıl gaye, cinsel ilişkinin de caiz olduğu huzurlu bir ortama kavuşmaktır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Kendilerine ısınasınız diye kendi cinsinizden sizin için eşler yaratmış olması ve aranızda sevgi ve merhamet oluşturması onun belgelerindendir. Düşünen bir toplum için bunda belgeler vardır.” (Rum, 30/21) Mut’ada erkek, cinsel arzusunu tatmini, kadın da alacağı malı düşünür. Ayette belirtilen birbirine ısınma, sevgi ve merhamet burada hedeflenen şeylerden değildir. Nisa 22’den 24’e kadar evlenilmesi haram olan kadınlar sayılmış ve şöyle buyrulmuştur: […]

Kur’ân ve Geleneğe Göre Küçüklerin Evlendirilmesi
GİRİŞ Erken dönemlerden günümüze dek başta fıkıh kitapları olmak üzere konuyla doğrudan ya da dolaylı ilgili nerdeyse tüm eserlerde küçüklerin evlendirilebileceğine hükmedilmiştir.[1] Bu eserlerde konuyu delillendirme bağlamında özellikle Talâk sûresinin 4. ve Nisâ sûresinin 6. âyetlerine, Hz. Âişe’nin küçük yaşta evlendirildiğine dair rivayetlere, icmâ deliline, fıkhî kıyas metoduna ve maslahat prensibine atıf yapılmıştır.[2] Konu, fürû-ı fıkıh ve usul-i fıkıhta Kuran, sünnet ve kıyasın nasıl algılanıp uygulandığı açısından teorik; varılan sonucun hukuki, sosyal ve psikolojik etkileri açısından da pratik öneme sahiptir. Bu yazıda, bu hükmün delili olarak öne sürülen âyetlerden yapılan istidlaller, Hz. Âişe’nin küçük yaşta evlendirildiğine dair rivayetler, icmâ delili, yapılan kıyas işlemi ve maslahat prensibi değerlendirmeye tabi tutulacaktır. Yanlış hatta vahim olduğunu düşündüğümüz bu hükme varılırken yapılan hatalara değinilecektir. Bu hükmün sadece yanlış bir hüküm mü yoksa bir usul ve anlayış meselesi mi olduğu üzerinde durulacak, ilgili âyetlerin nasıl anlaşılması gerektiği anlatılmaya çalışılacaktır. Bu bağlamada âyetler arası ilişkiler üzerinde durulacak, sünnetin konumu ve fonksiyonu hakkında açıklamalarda bulunulacak ve yapılan kıyas işlemi en azından kendi teorisi içinde teste tabi tutulacaktır. I- KONUNUN FÜRÛ-I FIKIH ESERLERİNDE ELE ALINIŞI Furû-ı fıkıh eserlerinde özellikle nikâh ve talâk bölümleri ve bu bölümlerin ilgili meselelerinde küçüklerin velileri tarafından evlendirilebileceğine hükmedilmektedir.[3] Bu eserlere göre evlilik akdini […]

Babaanne-Torun Evliliği
Kur’an’da babaanne-torun evliliğine dair bir hüküm olmadığı, bu konunun hadisler sayesinde hükme bağlandığı iddia edilir. Kur’an’ın anlaşılmasında hadislerin oldukça önemli olduğu muhakkaktır. Fakat bu iddia tamamen bir çarpıtmadan ibarettir. Bunu ortaya atanlar da gayet iyi bilirler ki Kur’an’da geçen “âbâ” yani “babalar” kelimesi ile kişinin hem babası hem de babasının babası, onun babası vs. yani yukarıya doğru bütün üst soyu (fıkıh diliyle, usulü) kast edilir. Nisâ suresinin 22. ayetinde de “Babalarınızın nikahladığı kadınları nikahlamayın” buyurulmuştur. Bu, kişinin kendi babasının nikahladığı kadınları kapsadığı gibi dedesinin nikahladığı kadınları da kapsar. Buna göre dedesinin nikahladığı babaannesi de kendisiyle evlenilmesi haram olan kadınlar sınıfına girmektedir. Kitap ile Sünnet arasındaki bütünlüğün görülememesi, dini anlama ve uygulamada ardı arkası kesilmez yanlışlara ve sıkıntılara sebep olmuştur. Sünnetin, vahy-i gayri metluv sayılması, Kitap ile Sünnetin iki ayrı kaynak kabul edilmesi ve Sünnetin Kitap üzerine hâkim görülmesi bu yanlışların en önemlilerindendir. Kur’an-Sünnet ilişkisine dair kaleme aldığımız ve sitemizde yayımladığımız Kur’an’a ve Geleneğe Göre Kitap ve Hikmet başlıklı yazımızı aşağıdaki linkten mutlaka okumanızı tavsiye ederiz: http://www.suleymaniyevakfi.org/kutsanan-gelenek-ve-kuran/kitap-ve-hikmet.htm
Allah'ın Bilgisi ve Kader

İnsanın İmtihanı ve İlahi Bilginin İnsanın Sorumluluğuna Etkisi
Yüce Allah biz insanları imtihan maksadıyla yarattığını indirdiği kitabında çeşitli vesilelerle ifade etmiştir. Hiçbir insan bu imtihanın istisnası değildir. İmtihanın zaman ve koşullarını yine bizzat Yüce Allah belirlemektedir. İmtihanın maksadı; Allah’ın kendi sevgisini, yardımını ve mükâfatını hak edecek direnci gösteren kimseler ile aksi davranış gösterenleri bilip ayırması, insanın elindeki imkânlar ve karşılaştığı zorluklara rağmen üretebileceği en iyi eylemi ortaya koyması ve Allah’a olan güveninde ne kadar samimi olduğunun sınanmasıdır. İşte Allah bunu görmek istemektedir.[1] Peki, bu sınamada Yüce Allah’ın var olduğu kabul edilen ön bilgisinin bir tesiri var mıdır? Her şeyden önce “Allah’ın önbilgisi ve insan davranışlarına etkisi” konusunun, kader konusu ile iç içe olup yüzyıllardır gündemde olan bir konu olduğunu belirtmekte fayda görüyoruz.[2] Yine kendisi hakkındaki planı bilmek isteyen ve kader mevzusu üzerine tefekkür eden her insanın son noktada soracağı soru şu olacaktır“Yüce Allah hayat boyu tüm tercihlerimi ve bu tercihlerin doğuracağı sonuçları biliyor ise yani sonumuzun ne olduğu önceden biliniyor ise imtihanın anlamı ve gayesi nedir? İlahi bilgi hiçbir zaman değişmeyecek ise, biz ürettiğimiz eylemler ile sonumuzu nasıl değiştireceğiz?” Bu sorulara cevap aramadan önce “Kader ve İmtihan” konularına değinmek yerinde olacaktır. Yüce Allah kitabında insandan sürekli akletmesini, tefekkür etmesini ve tedebbür etmesini istemektedir. [3] Elbette düşünen akıl soru üretecek ya da mevcut sorulara çözümler […]

Dinci Siyasetin Allah ile Aldatma Sanatı
İnsanları ikna edebilmenin, susturmanın ve sömürebilmenin en kolay ve etkili yolu inançları üzerinden onlarla yakınlık kurmaktır. Kişiye inandığı-kutsadığı değerler üzerinden mesaj vermek isterseniz onu etkileme yolunda en zayıf yerinden yakaladınız demektir. Hele bu kişi inançlarını sağlıklı bir şekilde temellendirmemiş ve aklına göre değil de hırslarına-duygularına göre hayatına yön veriyorsa sömürülmeye ve aldatılmaya müsait bir tiple karşı karşıyayız demektir. Tüm toplum böyle kişilerden oluşur, sürü psikolojisiyle nereye götürüldüğüne bakmaksızın hareket eder hale gelirse, bu toplum sürünmeye, ezilmeye ve zalim yöneticilerin eline düşmeye mahkûm hale gelmiştir. İşte bugün dünya genelinde yaşanan da budur. Yazımızda kader inancını istismar eden yöneticileri, din adamlarını ve aynı inanış ile kendisini avutmaya çalışan toplumları konu edineceğiz. Kader İnancını En Çok İstismar Eden Siyasiler ve Din Adamları Olmuştur Din duygularını kullanarak yapılan aldatma, istismarın en tehlikelisi ve sinsi olandır. Dini inançlar içerisinde yozlaştırıldığında kitleleri ve nesilleri etkileyen, fark edilmesi yüzyılları alan ve uyuşturucu etkisi en fazla olan “kader” kavramıdır.Kader inancı, bildiğimiz kadarıyla ilk çağlardan bugüne dek düşünce tarihinin en önemli problemi olmuştur. Bu problem filozofu, politikacısı, hukukçusu, din adamı, psikoloğu ve sade müminiyle bütün toplum katmanlarını meşgul etmiş ve üzerinde çok yoğun tartışmalar meydana getirmiştir. Çünkü söz konusu problem, muayyen bir topluma özgü olmayıp, tarih boyunca, bütün insan […]

Allah’ın Bilgisi ve Kader Konusundaki Çalışmalarımız
Yüzyıllardır Müslümanların gündeminden düşmeyen ve son zamanlarda daha ateşlenen “Kader ve Allah’ın Bilgisi” konusunda Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır hocamızı Kur’an’dan yaptığı tesbitlere aşağıdaki linkleri tıklayarak ulaşabilirsiniz. Ayrıca vakfımızın çıkardığı Kitap ve Hikmet dergimizin 4. sayısında yer alan ve Fehmi İlkay Çeçen tarafından kaleme alınan “İnsanın İmtihanı ve İlahi Bilgi” isimli makalenin gözden geçirilmiş hali ile yine aynı yazarın, dergimizin 6. sayında yer alan “Dinci Siyasetin Allah İle Aldatma Sanatı” isimli makaleyi okuyabilirsiniz. Kader ve Allah’ın Bilgisi Konusunda Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır hocanın yapmış olduğu derslerin bağlantıları aşağıdadır. Aşağıda verilen linkleri sırası ile tıklayarak konunun detaylarına, soru-cevap bölümlerine ve karşı tenkitlere verilen cevaplara ulaşabilirsiniz. 1. https://www.youtube.com/watch?v=xJUg6IetHYg 2. https://www.youtube.com/watch?v=ecL5hlautDk&feature=emb_logo 3. https://www.youtube.com/watch?v=S2Ghx-kGGIk&feature=emb_logo 4. https://www.youtube.com/watch?v=aamvt9Z3TdM&feature=emb_logo 5. https://www.youtube.com/watch?time_continue=1&v=lXCVy0T8jbc&feature=emb_logo 6. https://www.youtube.com/watch?time_continue=2&v=5qwnecfrY4E&feature=emb_logo 7. https://www.youtube.com/watch?v=btzo376oWV4&feature=emb_logo 8. https://www.youtube.com/watch?time_continue=2387&v=WBoj8JI8T68&feature=emb_logo 9. https://www.youtube.com/watch?time_continue=1&v=zO_9zLPccGI&feature=emb_logo 10. https://www.youtube.com/watch?v=prUmKK6VSQ4&feature=emb_logo 11. https://www.youtube.com/watch?v=OWK1qeHgn6g&feature=emb_logo

BEDİR SAVAŞI VE KADER
Kader, bir şeyin değerini, özelliklerini ve sınırlarını gösteren ölçüdür[1]. Allah Teâlâ şöyle buyurur: إِنَّا كُلَّ شَيْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ. “Şüphesiz ki biz, her şeyi bir kadere/ölçüye göre yarattık.” (Kamer 54/49) تَبَارَكَ الَّذِي بِيَدِهِ الْمُلْكُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ . الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا وَهُوَ الْعَزِيزُ الْغَفُورُ. “Bütün hakimiyeti elinde tutan Allah, ne yüce bir bereket kaynağıdır! O, her şeye bir kader/ölçü koyandır. O, hanginiz daha güzel iş yapacak diye sizi yıpratıcı bir imtihandan geçirmek için ölümü ve hayatı yaratandır. O, daima üstün olan ve çokça bağışlayandır.” (Mülk 67/1-2) Allah, sistemini imtihan için kurmuş, bunun bir bilgi imtihanı değil, cihad ve sabır imtihanı olduğunu bildirmiş, bu sebeple kimin başarılı olacağını önceden bilmediğini şöyle açıklamıştır: وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ حَتَّى نَعْلَمَ الْمُجَاهِدِينَ مِنكُمْ وَالصَّابِرِينَ وَنَبْلُوَ أَخْبَارَكُمْ “Biz, içinizden cihad edenleri ve sabırlı davrananları bilinceye, iç yüzünüzü ortaya çıkarıncaya kadar sizi, kesinlikle yıpratıcı bir imtihana sokacağız.” (Muhammed 47/31) أَمْ حَسِبْتُمْ أَن تَدْخُلُواْ الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَعْلَمِ اللّهُ الَّذِينَ جَاهَدُواْ مِنكُمْ وَيَعْلَمَ الصَّابِرِينَ . “Yoksa Allah içinizden cihad edenleri/elinden geleni yapanları bilmeden, sabredenleri de bilmeden Cennet’e gireceğinizi mi hesap etmiştiniz!” (Âl-i İmrân 3/142) Cihad, düşmanın, şeytanın ve arzuların baskısına var gücüyle direnmektir[2]. Sabır ise şartlar ne olursa olsun kararlı davranıp duruşunu bozmamaktır[3]. Duruşunu bozmadan yoluna devam etmek, cihadı […]
Kuran'da Nebiler

İblisin Yoldan Çıkışı
Secde Emri 28-9. Rabbin meleklere: “Ben, balçıktan, işlenebilen kara topraktan bir insan yaratacağım. Onu yapıp ruhumdan üflediğimde ona secdeye kapanın” demişti. (Hicr 15) 71-2. Rabbin meleklere şöyle demişti: “Ben çamurdan bir insan yaratacağım. Onu yapıp ruhumdan ona üflediğim zaman ona secdeye kapanın.” (Sad 38) İblis”in Cevabı “Allah, “Sana emrettiğim halde, seni secdeden alıkoyan nedir?” dedi, “Beni ateşten onu çamurdan yarattın, ben ondan üstünüm” cevabını verdi.” (Araf 7/12) “Allah: “Ey İblis! Secde edenlerle beraber olmaktan seni alıkoyan nedir?” dedi. O: “Balçıktan, işlenebilen kara topraktan yarattığın insana secde edemem” dedi.” (Hicr 15/32-33) “Allah: ” Ey İblis Kudretimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir? Böbürlendin mi? Yoksa gururlananlardan mısın?” dedi. İblis: “Ben ondan daha üstünüm. Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın” dedi. Allah: “Defol oradan, sen artık kovulmuş birisin. Din gününe kadar lanetim senin üzerinedir” dedi.” (Sad 38/75-78) Aldığı Ceza “Ona, ” İn oradan, orada büyüklenmek sana düşmez, defol, sen alçağın tekisin” dedi. (Araf 7/13) “Öyleyse defol oradan, sen artık kovulmuş birisin. Doğrusu hesap gününe kadar lanet sanadır” dedi.” (Hicr 15/34-35) “Oysa Ben onları ne göklerin ve yerin yaratılmasında ve ne de kendilerinin yaratılmasında hazır bulundurdum. Saptıranları hiçbir işte asla yardımcı da edinmedim. O gün Allah: “Bana ortak olduklarını iddia ettiklerinize seslenin” der. […]

Davud Aleyhisselam
Hz. Davud, Yakub aleyhisselam’ın oğlu Yehûda’ın soyundandır. İşmuil (Şemuyel = Samuel) aleyhisselamın ölümünden sonra kendisine nebilik verilmiş, kayınpederi Talut’un ölümünden sonra da İsrailoğullarına hükümdar olmuştur. Nebiliğinden Önceki Olaylar “Musa’dan sonra, İsrailoğullarının önde gelen adamlarını gözünde canlandırmaz mısın? Onlar nebilerine “Bize bir başkomutan görevlendir de Allah yolunda savaşalım!” demişlerdi. “Ya savaş emredilir de savaşmazsanız?” dedi. “Kaybedecek neyimiz kaldı ki Allah yolunda savaşmayalım! Hem yurtlarımızdan çıkarılmışız hem çocuklarımızdan ayrı düşürülmüşüz.” dediler. İstedikleri savaş üzerlerine farz kılınınca, pek azı dışında hepsi kaçıverdi. O zalimleri bilen Allah’tır.” (Bakara 2/246) Talut’un (Saul) Hükümdarlığı “Nebileri onlara “Allah, size başkomutan olarak Tâlût’u görevlendirdi” dedi. “O bize nasıl komutanlık yapabilir? Komutanlık ondan çok bizim hakkımızdır. Ona fazla bir mal verilmiş de değil!” dediler. Nebi, “Onu başınıza Allah seçti. Ona, bilgi ve vücut bakımından üstünlük de verdi. Allah yetkiyi, tercih ettiğine verir.” dedi. Allah, imkânları geniş olan ve daima bilendir. Nebileri onlara dedi ki: “Ona başkomutanlık verildiğinin belgesi, size Sandık’ın gelmesidir. İçinde Rabbinizden /Sahibinizden sizi rahatlatacak bir şey, bir de Musa ve Harun ailelerinin bıraktığı hatıralar olacak ve onu melekler taşıyacaktır. Eğer inanıyorsanız bunda sizin için gerçek bir ayet /gösterge vardır.” (Bakara 2/247-248) Ürdün Nehrini Geçiş “Talut orduyla birlikte ayrıldıktan sonra, “Doğrusu Allah sizi bir ırmakla deneyecektir, ondan içen […]

Musa ve Harun Aleyhisselam
Kitapta Musa’dan da söz et. Çünkü o içten bağlıydı. O bir elçi, bir peygamberdi. Ona Tur’un sağ yanından seslenmiş ve gizli konuşmak için iyice yaklaştırmıştık. Ona acıdığımızdan, kardeşi Harun’u da bir peygamber olarak ona bağışlamıştık. (Meryem19/51-53) Biz, Musa’ya ve Harun’a gerçekten iyilikte bulunmuştuk. O ikisini ve kavimlerini büyük bir sıkıntıdan kurtarmıştık Onlara yardım etmiştik de yenen taraf onlar olmuştu. Her ikisine, o apaçık Kitab’ı vermiştik. Her ikisini de doğru bir yola çıkarmıştık. Arkadan gelenler içinde onlara şunu bırakmıştık. “Musa ve Harun’a selam olsun”. İşte biz, iyilere böyle ödül veririz. Çünkü her ikisi de inanmış kullarımızdandı. (Saffât 37/114-122) O ikisini Firavun ve ileri gelen adamlarına elçi göndermiştik de onlar hemen büyüklük taslamışlardı. Onlar zaten mağrur bir topluluktular. Dediler ki, “Tıpkı bizim gibi olan iki insana mı inanacağız? Üstelik kavimleri zaten bizim kölelerimizdir. Onları yalan saydılar ve yok edilenlere karıştılar. Biz o Kitabı Musa’ya, belki yola gelirler diye vermiştik. (Müminûn 23/46-49) Hz. Harun vahiy almıştır. Nuh’a ve ondan sonra gelen peygamberlere nasıl vahyettiysek sana da öyle vahyettik. Nitekim İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakup’a, torunlarına, İsa’ya, Eyyub’a, Yunus’a, Harun’a ve Süleyman’a da vahyetmişizdir. Davud’a da Zebur’u verdik. (Nisa 4/163) Firavun Kazıklı Firavun’a Rabbinin ne ettiğini görmedin mi? (Fecr 89/10) Firavun o yerde gerçekten bir […]

Eyyüb Aleyhisselam
İbrahim Aleyhisselamın Soyundan Bir Nebi İbrahim’e, İshak’ı ve Yakub’u armağan ettik, hepsine doğru yolu gösterdik. Daha önce Nuh’a da doğru yolu göstermiştik. Onun soyundan Davud’a, Süleyman’a, Eyyub’a, Yusuf’a, Musa’ya ve Harun’a da gösterdik. Biz, güzel davrananları böyle ödüllendiririz. Zekeriyya’ya, Yahya’ya, İsa’ya ve İlyas’a da… Bunların hepsi iyilerdendir. İsmail’e, Elyesa’ya, Yunus’a, Lut’a da doğru yolu gösterdik. Hepsini çağdaşlarından üstün kıldık. Onların babalarından, soylarından ve kardeşleri içinden de… Onlardan da seçtik ve doğru yola yönlendirdik. İşte (nebilerin gittiği) bu yol, Allah’ın doğru yoludur. O, gereğini yapan kullarını doğru yola kabul eder. Eğer onlar da /o nebiler de şirk koşsalardı bütün yaptıkları boşa giderdi. İşte bunlar kendilerine kitap, hikmet ve nebilik verdiğimiz kimselerdir. Eğer bu insanlar onları (onlara verilen kitapları, hikmeti ve onların nebiliğini) görmezlikte direnirlerse, görmezlik etmeyecek bir topluluğu, onları korumakla görevlendiririz. İşte onlar, Allah’ın rehber /kitap verdiği kimselerdir. Sen de onların rehberine /kitaplarına uy. De ki: “Ben yaptığım bu iş için sizden bir karşılık beklemiyorum. O, alemler için sadece bir öğüt ve akılda tutulması gereken bilgidir!” (En’am 6/84-90) Hastalıktan Kurtulması “Eyüb… O bir gün Rabbine şöyle yalvarıp yakarmıştı: “Ben (yorgunluk ve acı veren) bir derde düştüm sen ise merhametlilerin en merhametlisisin.” İsteğini kabul edip derdine derman olduk. Katımızdan ona bir ikram […]

Yusuf Aleyhisselam
(Firavun hanedanından olup imanını gizleyen mümin bir kişi onlara şöyle demişti:) “Daha önce Yusuf da size o açık belgelerle (mucizelerle) gelmişti. Getirdiği şeylerde ikileme düşmüş, öldüğü zaman da “Ondan sonra Allah, artık elçi göndermez” demiştiniz. Allah, böyle saçma sapan düşünceler kurgulayan kişiyi işte böyle sapık sayar.” Onlar Allah’ın ayetleri hakkında, kendilerinde bir delil olmadan haklı çıkmaya çalışanlardır. Bu hem Allah katında, hem de inanıp güvenler katında onlara büyük bir nefret oluşturur. Allah, büyüklük taslayan her bir zorbanın kalbini böyle mühürler. (Mümin 40/34-35) YUSUF SÛRESİ Bismillahirrahmanirrahim ELİF! LAM! RA! Bunlar her şeyi açıkça ortaya koyan Kitap’ın ayetleridir. Aklınızı kullanasınız diye, biz onu Arapça kümeler hâlinde indirdik. Şimdi, vahyettiğimiz bu ayet kümeleriyle sana hikâyelerin en güzelini anlatacağız. Daha önce sen bundan tamamen habersizdin. Yusuf’un Rüyası Bir gün Yusuf babasına şöyle demişti: “Babacığım! Rüyamda on bir yıldız, güneşi ve ayı gördüm. Baktım ki hepsi bana doğru eğiliyor.” Dedi ki “Yavrucuğum! Rüyanı kardeşlerine anlatma; sana bir oyun oynarlar. Çünkü Şeytan insanın açık düşmanıdır.” “Rabbin, işte bu yolla seni seçecek ve olaylar arasındaki bağlantıyı (tevili) öğretecek, daha önce ataların İbrahim’e ve İshak’a olan iyiliklerini tamamladığı gibi sana ve Yakup ailesine ettiği iyilikleri de tamamlayacaktır. Senin Rabbin, daima bilen ve kararları doğru olandır.” Kuyuya Atılışı Kuşkusuz […]

Yakub Aleyhisselam
Yakub Aleyhisselamın Vasiyeti “Kendi değerini düşüren akılsızdan başka kim İbrahim’in dini yaşama biçimine kayıtsız kalabilir! Biz onu dünyada seçkin kıldık. O, ahirette de iyiler arasında olacaktır. Rabbi ona “Teslim ol!” demiş, o da “Varlıkların Rabbine /Sahibine teslim oldum!” demişti. İbrahim bunu evlatlarına da vasiyet etti. Yakup da öyle yaptı. Şöyle dediler: “Evlatlarım! Allah sizin için bu dini seçti. Sakın ha, Allah’a teslim olmadan ölmeyin!” Yoksa siz Yakup ölmek üzere iken orada mıydınız! O sırada evlatlarına, “Benim arkamdan kime kulluk edeceksiniz?” diye sordu. Onlar, “Senin ilahına, ataların İbrahim, İsmail ve İshak’ın ilahına yani tek ilaha kulluk edeceğiz. Biz, ona teslim olmuş kimseleriz!” dediler. Onlar gelip geçmiş bir toplumdur. Onların kazandıkları onlara, sizin kazandıklarınız size! Onların yaptıkları işler size sorulmayacaktır.” (Bakara 2/130-134) Yakub Aleyhisselamın Haram Kıldığı Şeyler “(Yahudiler dediler ki) “Tevrat’ın indirilmesinden önce İsrail’in kendine haram ettiği yiyecekler dışında bütün yiyecekler İsrailoğullarına helaldir.” De ki: “İddianızda haklı iseniz Tevrat’ı getirin de okuyun bakalım.” Kim bundan (Tevrat’ı okuduktan) sonra hâlâ bu yalanı Allah’a mal ederse, işte onlar yanlış yapmış olanlardır.” (Ali İmran 3/93-94) Abdulaziz BAYINDIR

İshak Aleyhisselam
Siz şöyle söyleyin: Biz Allah’a inanıp güvendik; bize indirilene, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve torunlarına indirilene, Musa’ya ve İsa’ya verilmiş olana, Rableri /Sahipleri tarafından bütün nebilere verilenlere inandık. Onlardan birini diğerinden ayırmayız. Biz sadece Allah’a teslim olmuş kimseleriz. (Bakara 2/136) Yoksa İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunlarının Yahudi veya Hristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz? De ki: “Siz mi iyi bilirsiniz, Allah mı?” Allah’ın şahitlik ettiği bir şeyi bile bile gizleyenden daha büyük yanlışı kim yapabilir? Allah, yaptığınız hiçbir şeye ilgisiz kalmaz. (Bakara 2/140) İbrahim’e, İshak’ı ve Yakub’u armağan ettik, hepsine doğru yolu gösterdik. Daha önce Nuh’a da doğru yolu göstermiştik. Onun soyundan Davud’a, Süleyman’a, Eyyub’a, Yusuf’a, Musa’ya ve Harun’a da gösterdik. Biz, güzel davrananları böyle ödüllendiririz. Zekeriyya’ya, Yahya’ya, İsa’ya ve İlyas’a da… Bunların hepsi iyilerdendir. İsmail’e, Elyesa’ya, Yunus’a, Lut’a da doğru yolu gösterdik. Hepsini çağdaşlarından üstün kıldık. Onların babalarından, soylarından ve kardeşleri içinden de… Onlardan da seçtik ve doğru yola yönlendirdik. İşte (nebilerin gittiği) bu yol, Allah’ın doğru yoludur. O, gereğini yapan kullarını doğru yola kabul eder. Eğer onlar da /o nebiler de şirk koşsalardı bütün yaptıkları boşa giderdi. İşte bunlar kendilerine kitap, hikmet ve nebilik verdiğimiz kimselerdir. Eğer bu insanlar onları (onlara verilen kitapları, hikmeti ve onların nebiliğini) görmezlikte direnirlerse, […]

İsmail Aleyhisselam
“O Beyt’i insanların toplanacağı ve güvende olacağı bir yer yaptık. Siz makam-ı İbrahim’i /İbrahim’in ibadet için durduğu yerleri, ibadet yeri yapın. İbrahim ile İsmail’e görev verdik, “Beyt’imi tavaf edenler, itikâfta bulunanlar, rükû ve secde edenler /namaz kılanlar için tertemiz tutun!” dedik. Bir gün İbrahim şöyle yalvardı: “Rabbim /Sahibim, burayı güvenli bir belde yap! Buranın halkından Allah’a ve ahiret gününe inananları her üründen rızıklandır!” Allah da şöyle dedi: “Ayetleri görmezlikte direneni de bir süre nimetlerden yararlandırır, ama daha sonra onu ateş azabına mahkûm ederim. Ne kötü hale gelmektir o!” İbrahim ile İsmail, Kâbe’nin temellerini yükselttikleri sırada şöyle yalvardılar: “Rabbimiz, bu işimizi kabul et, daima dinleyen ve bilen sensin!” “Rabbimiz! İkimizi de sana teslim olmuş kişiler yap, soyumuzdan gelenlerden sana teslim olmuş bir toplum oluştur! Bize hac ve umre ibadetlerini yapacağımız yerleri göster ve tövbemizi /dönüşümüzü kabul et! Tövbeleri /dönüşleri kabul eden ve ikramı bol olan sensin! “Rabbimiz! Onlara kendi içlerinden bir elçi görevlendir de senin ayetlerini onlara, bağlantılarıyla birlikte okusun, kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları geliştirsin. Daima üstün olan ve bütün kararları doğru olan sadece sensin!” (Bakara 2/125-129) Gelen Vahiy “Siz şöyle söyleyin: Biz Allah’a inanıp güvendik; bize indirilene, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve torunlarına indirilene, Musa’ya ve İsa’ya verilmiş […]