Erdem Uygan
Günümüzün sıkça rastlanan sorunları arasında yer alan bu iki olguya Kur’ânî açıdan bir bakalım istedik. MÜKEMMELİYETÇİLİK HAKKINDA Mükemmeliyetçilik, her ne kadar güzel bir haslet gibi bilinse de “sağlıklı” ve “sağlıksız” olarak tanımlanan mükemmeliyetçilik davranışları olduğunu bilmemiz gerekir. Bir mümin olarak, bize zararı dokunabilecek herhangi bir davranış tarzından uzak kalabilmemiz için, mükemmeliyetçilikle ilgili aklımızda bulundurmamız gereken bazı gerçekleri hatırlatmak isteriz: GÜZEL İŞ YAPMA VE KOLAYLAŞTIRMA Allah, Âl-i İmran 3/57, Nahl 16/97 ve daha pek çok ayette insanlara “salih ameli” yani “iyi işler işlemeyi” ve “ihsan”ı yani “her ne yapılıyorsa onu en güzel şekilde yapmayı” emretmiştir. O, işlerini güzel yapanları da sevdiğini beyan etmiştir (Âl-i İmran 3/148). Bu nedenle bir işi düzgün ve iyi şekilde yapmaya çalışmak dinimizce de uygundur; ancak bunu aşırıya götürerek sürekli mükemmeliyetçi davranmak, hayatı zorlaştırır. Oysa Allah insanlar için zorluk istemez (Bakara 2/185), onların yükünü hafifletmek ister ve zayıf yaratıldıklarını vurgular (Nisa 4/28). Hayatın her alanını kolaylaştırma prensibi, şu hadislerde de görülür: “Kolaylaştırın, zorlaştırmayın; müjdeleyin, nefret ettirmeyin!” (Buhârî, Edeb, 80) “Din kolaylıktır. Dini aşmak isteyen kimse, ona yenik düşer. O halde, orta yolu tutun, en iyiyi yapmaya çalışın, o zaman size müjdeler olsun. Günün başlangıcından, sonundan ve bir miktar da geceden faydalanın.” (Buhâri, İman, 29) “Satarken, alırken ve […]
Bu makalede, “Kaf” Suresi’nin 16. ayetini, özellikle de (damar kordonu veya şah damarı olarak bilinen) hablul-verîd kelimesini yorumlamak için elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışacağım, çünkü tefsir kitaplarında sadece boyundaki kan damarları olduğu şeklinde bir yorum buluyoruz ve bu yorumun bilimsel veya dini bir referansı yoktur, bu yüzden burada bu konu üzerine tıbbi, bilimsel ve dilbilimsel bir açıklama bulmaya çalıştım, başarı Allah’tandır. Arapça “Habl” yani ip kelimesi, ne dilbilimsel olarak ne de kullanım (ıstılahi) olarak (kanlı) sıvının aktığı bir tüp (damar) anlamına gelmez, ancak içi boş olmayan katı bir tel veya kablo anlamına gelir ve farklı çapları ve uzunlukları vardır. El-verîd kelimesi ise bir şeyler tedarik eden, getiren işlevi tanımlayan ve niteleyen bir sıfattır. Araştırma yaparken, Cenab-ı Hakk’ın bu kelimeyi “ipi” birden fazla ayette kullandığını ve tüp anlamında değil de tel anlamında kullanıldığını görüyoruz. Aynı şekilde, anatomi konusunda bir tel veya sinir anlamına gelen “ip” terimini veya vücuda yayılmış bir sinir demetinin iplerini buluyoruz. İlk tefsirciler/yorumcular, kanın aktığı bir tüp olduğu temelinde (damar kordonunu) nereden yorumladılar? Ve nereden boyunda olduğu sonucuna vardılar? Bu araştırmada, (habl) “ip” kelimesinin aslında sinir olduğu ve (verîd) “taşıyıcı” kelimesinin göreceli olarak kullanıldığı ve aslında duyusal ve motorik sinir bilgisinin hedefe ulaştırılması için sinir dalgası taşıyıcısı […]
Allah Teâlâ, bazı âyetlerini göstermek için, bir gece Muhammed aleyhisselamı, Mekke’deki Mescid-i Haram’dan yedinci kat gökteki el- Mescid’ul-aksâ’ya çıkardı (İsra 17/1). İlk vahyi aldığında gördüğü Cibrîl’i, ikinci kez orada gördü (Necm 53/15). Onun, göklere yaptığı yolculuğa, İsrâ veya Mirâc denir. Bu bir mucize değildir. Gerekli gücü elde eden herkes oralara çıkabilir (Rahman 55/33). Konunun ana âyeti şudur: سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلاً مِّنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ آيَاتِنَا إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ البَصِيرُ “Bir kısım ayetlerini göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketli kıldığı el- Mescidü’l Aksâ’ya /En uzak mescide çıkaran Allah, bütün eksikliklerden uzaktır. O her şeyi dinleyen ve görendir.” (İsra 17/1) İSRÂ İsrâ (إسراء) kelimesi, “seriy (سرِي)” kökünden türemiş kabul edilerek ona “gece yürüyüşü” anlamı verilmiştir. İsrâ kökünden fiillerin geçtiği ayetlerde “gece (ليل)” kelimesi de olduğu için bu kelimeye “gece yürüyüşü” anlamı vermek yanlıştır. Kelime, “her şeyin en yükseği” anlamına gelen “serâh (سَرَاة)”dan türemiştir[2]. Çünkü âyetlerdeki isrâ kökünden gelen fiillerin tamamı, “en yükseğe çıkarma” anlamındadır. O ayetlerden ikisi, Lut aleyhisselama verilen: “Gecenin bir bölümünde aileni en tepeye çıkar!” emridir (Hud 11/81, Hicr 15/65). Yanardağ patlamasıyla oluşacak kül bulutlarından etkilenmemeleri için verilen bu emrin (Hicr 15/74) bir benzeri Tevrat’ta da vardır (Tekvin 19/17).[3] […]
MUKAYESELİ FIKIH MÜZAKERELERİ 12.Ekim.2013 Cumartesi (Abdülaziz Bayındır) Bugün Kurban bayramının öncesinde bayram namazları Kurban Bayramı namazı ve kurban bayramında namazın arkasından çekilen zikirler. Yani “Allah u Ekber Allah u Ekber La İlahe İllahu Allah u Ekber Allahu Ekber ve Lillahil Hamd.” Bununla ilgili hükümlerü anlatacağız ben genel bir giriş yapacağım, arkadaşlarımız hem ehli sünnetin hem de şia nın konu ile ilgili görüşlerini ve dayandıkları delilleri söyleyecekler. Şimdi biliyorsunuz bizim için önemli olan bir şeyin Kuran ı Kerim deki kaynağıdır. Maide Suresi nin 49 uncu ayeti Rasulullah SAV e Allah ın kitabı ile hükmetmeyi emrettiği için. Onun bütün davranışları mutlaka Kuran dan çıkardığı hükümler yani Hikmet dir. Biz bunları hemen far k edemeye biliriz. Yine biliyorsunuz, Allah u Teala bir Muhkem Ayet söylüyor. Muhkem: Kısa özlü özet diyebileceğimiz bir Ayet ile bir hüküm verir. O hükmü diğer ayetler de açıklıyor. En az iki ayet oluyor Sonra dört, yerine göre ikinin katları şeklinde oluyor. Şimdi Bayram namazı ile ilgili olarak Kurban bayramı Namazı ile alakalı olarak Kevser Suresine baktığımız zaman şunu görüyoruz diyor ki Allah u Teala orada: Kevser 108/2 “Rabbin için Salat et ve Nahir de bulun,” venhar; denilince ilk akla gelen bir hayvanı “Nahr” sureti ile kesmektir. Yani göğüs kafesinin […]
Yazar Hakkında

1972 yılında yüce Allah’ın kendisi için uygun gördüğü şartlarla imtihan salonundaki yerini aldı. İmtihanı sürüyor.
1989 yılında, kelimenin içini bütün olumlu anlamları ile tıka basa doldurarak “kardeşim” diye tanımladığı Cenk Durmazel ile tanıştı.
1992 yılından bu yana kendisiyle sayısız programa ve projeye imza attı. Halen devam ediyor.
Herşeyi Yaratan’ın kendisine sınırsız ikramı arasında bir eş ve iki kız evlat da bulunmaktadır.
2007 yılında yavaş yavaş, gerine gerine, henüz yeni fark ettiği cehalet uykusundan uyanmaya başladı. Öylesine derin bir uykudaydı ki mahmurluğunu atması bile bir yılını aldı. Derin ve uzun uykusunda gördüğü acaip rüyaların etkileri eser miktarda da olsa bugün bile devam etmektedir.
O gün itibariyle uyanmak için yüzünü yıkamaya çalıştığı Kur’an isimli tertemiz suyun içinde, bugün hiç çıkmamacasına zevkle yüzmekte ve başka hiçbir şeyle kıyaslanamayacak bu ikramı için Allah’a şükretmektedir.
Hiçbir “izm”i kabul etmez. Hiçbir hizip ve mezhebi kabul etmez. Allah’ın elçileri dışında hiç kimseyi önder ve örnek olarak kabul etmez. Allah’ın kitabından delili olmayan hiçbir şey asla kabulü değildir. Allah’ın ayetleri dışında hiçbir şeyi tartışılmaz kabul etmez. Kimsenin sözü, tezi, dayatması, imanı, inancı, doktrini, ilkesi, devrimi, inkılabı, bilimi, hurafesi, yasası, şeyhi, müridi, lideri, önderi kendisini bağlamamaktadır. Allah’ın ayetlerinden başka yol gösterici kabul etmez. Allah’ın elçisinin, Allah’ın ayetlerinin yeryüzündeki en mükemmel uygulayıcısı olduğunu ve O’nun ayetlerine aykırı söz söylemeyeceğini bilir. Bu nedenle Kur’an’ın tek kaynak olduğunu bilmektedir (Araf 3). Allah’tan başka hiç kimsenin huzurunda saygı duruşuna geçmez ve sadece Allah’ın önünde ve büyük bir şerefle eğilir. İnsanların kendisi için ne dediği umrunda bile değildir. Bizzat Allah’ın “Müslüman” dediği bir kulu olarak ölmek çabasındadır.
Kendisine ait bütün sözleri Sebe Suresi’nin 50. ayeti ile değerlendirilmelidir:
“De ki: Eğer ben saparsam kendi aleyhime sapmış olurum; yok eğer doğru yoldaysam, bu yalnızca Rabbimin bana ilettiği vahiy (Kur’an) sayesindedir. Şüphesiz O her şeyi işitir, O çok yakındır.”
Bu satırları yazan da kendisidir.
https://www.youtube.com/watch?v=CoGTbELy1KY
Eserleri