Erdem Uygan
Bu makalenin amacı, siyonist rejimin son dönemde Gazze’de gerçekleştirdiği soykırım ve global alanda yapılan protestolar ışığında sosyalizm ile İslam’ı analiz etmek ve karşılaştırmaktır. Toplumların politik, sosyal ya da dini herhangi bir ideolojiyi körü körüne takip ettiği sıklıkla görülen bir durumdur. Bu fikirlerin çoğu tarih boyunca ya filozoflar ya da kanun yapıcılar tarafından teori haline getirilmiştir. Hiç şüphe yok ki bu ideolojilerin çoğunun insanlığın yararına olduğu iddia edilmektedir. Örneğin sosyalizmin Karl Marx ve Friedrich Engels tarafından kurulduğu kabul edilir. Toplumun işçi sınıfı ile kapitalizm arasındaki büyük mücadeleyi aşmak için 1847-1848 yıllarında komünist Manifestoyu yazan kişi Karl Marx’tır. Bu nedenle çoğu sosyalist, çabalarını Marx’a ve onun ideolojisine bağlamaktadır. Ancak eleştirel düşünme şapkamızı takar ve Marx’ın komünist-sosyalist ideolojisi üzerinde düşünürsek, sosyalizmin içindeki pek çok çelişkiyi tespit edebiliriz. Stanford Ansiklopedisine göre, Sosyalistlerin benimsediği ilkelerden bazıları eşitlik, demokrasi, bireysel özgürlük, kendini gerçekleştirme ve adaletsizliğe karşı dayanışmadır. Eşitlik konusunda, herkesin “gelişen hayatla birlikte yaşamak için gerekli maddi ve sosyal araçlara genel olarak eşit erişime” sahip olması gerektiğini öngören fırsat eşitliği ilkesinin güçlü versiyonları önerilir. Ancak adaleti ve eşitliği sosyal anlamda tanımlamayı veya uygulamaya dökmeyi başaramadıkları da ortadadır. O halde size sorayım, bir bireyin ekonomik refahını diğer bir insandan daha iyi ve fazla çalışarak ve daha kaliteli iş […]
Daha çok namaz diye anlam verilen salat (صلَاة) kelimesinin kökü “bir şeyin arkasında olma” anlamındaki “salâ (صلا)”dır[1]. ٍBir şeyin arkasında olmak, ona sırt çevirmemektir. Allah’ın verdiği görevleri yerine getirmeyenlerle ilgili şu ayetler bu anlamı doğrulamaktadır: فَلَا صَدَّقَ وَلَا صَلَّى . وَلَكِن كَذَّبَ وَتَوَلَّى (O, canını böyle verir) çünkü doğruları kabul etmedi ve salatı yapmadı, ama yalana sarıldı ve yüz çevirdi.[2] (Kıyamet 75/31-32) İlk ayette geçen saddaka (صدق) “doğruları kabul etti” fiili ikinci ayetteki kezzebe (كذب)’nin yani “yalan saydı”nın zıddı, sallâ (صلى) = salatı yapmadı da tevellâ (تولى)’nın yani “sırt çevirdi”nin zıddıdır. Bir şeye sırt çevirmek, arkasında olmamaktır. Bir şeyin arkasında olmamızı isteyen Allah ise o şey, Allah’ın, yapmamızı istediği görev yani “kulluk görevi” olur. O görevden yüz çevirmen, büyük bir günaha girer. Şu âyet de Salat (صلَاة) kelimesinin ”bir şeyin arkasında olma” anlamını desteklemektedir: إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا “Allah ve melekleri bu Nebiye salat ederler / onun arkasında olurlar. Ey inanıp güvenmiş kimseler! Siz de ona salat edin / arkasında olun, ona tam bir esenlik ve güvenlik dileyin.” (Ahzab 33/56) Allah’ın ve müminlerin, Muhammed aleyhisselamın arkasında olduğu ile ilgili ayetlerden ikisi şöyledir: وَإِنْ يُرِيدُوا أَنْ يَخْدَعُوكَ فَإِنَّ حَسْبَكَ اللَّهُ هُوَ […]
TASDİK’İN TANIMI Tasdik, “onaylama, doğruluğunu ortaya koyma” anlamlarına gelir. KUR’AN’IN TASDİK EDİCİ OLUŞU Allah, Kur’an’ın, “kendisinin yanında bulunanları (ma beyne yedeyhi)” ve “ehlikitabın yanında bulunanları” tasdik ettiğini pek çok ayette açıkça bildirmektedir (Bakara 2/41, 89, 91, 97; Âl-i İmran 3/3; Nisa 4/47; En’âm 6/92; Yunus 10/37; Yusuf 12/111; Fâtır 35/31; Ahkaf 46/12, 30). “Kur’an’ın yanında bulunanlar” kalıbı, ondan önce indirilmiş kitapları anlattığı için, “ma beyne yedeyhi” ifadesi Türkçeye çoğunlukla “kendisinden öncekiler” şeklinde tercüme edilmektedir. Bir ayet şöyledir: (Ey Muhammed!) Gerçekleri içeren bu kitabı sana, kendinden önceki kitapları tasdik edici ve koruyucu özellikte indirdik. O halde aralarında Allah’ın indirdiği ile hüküm ver. Sana gelen gerçekleri bırakıp onların arzularına uyma. Her biriniz için bir özel hüküm ve geniş yol oluşturduk. Allah gerek görseydi sizi tek bir ümmet yapardı. Böyle olması, verdiği şeylerle sizi yıpratıcı bir imtihandan geçirmek içindir. Siz iyi işlerde yarışın. Hep birlikte dönüp geleceğiniz yer Allah’ın huzurudur. Anlaşmazlığa düştüğünüz konuları Allah size bildirecektir. (Maide 5/48) Bu ayetten, Kur’ân-ı Kerîm’in, indiği zaman halihazırda bulunan kitapları tasdik edip içlerindeki hükümleri koruduğunu öğreniyoruz. Bu koruma şu şekilde yapılmıştır: Kur’an, neshedilmiş (bu kitaba önceki kitaplardan aktarılmış) ya da unutturulmuş (önceki kitapta bulunmayan) hükümlerin daha hayırlısını ya da dengini getirmiştir:Bir ayeti nesheder veya unutturursak, yerine […]
Son zamanlarda sıklıkla gündeme gelen tarihselcilik akımının özellikle tefsirciler arasında yaygınlaşması, bu konudaki duygu ve düşüncelerimi paylaşmak için bir neden oldu. Tarihselciliğin ortaya çıkış nedenleri arasında “Kur’an kitap mı hitap mı?” sorusu da yer almaktadır. Zira hitap denildiğinde ayetler genelde indiği dönemle ilişkilendirilmekte ve günümüzle bağlantısı kopartılmaktadır. Halbuki Kur’an’daki anlatılar, o dönemdeki insanları muhatap alsa da konuları itibariyle tüm zamanlara hitap etmekte ve içerdiği hükümler evrensel olmaktadır. Allah Teala indirdiği vahyi “İşte (beklenen) o Kitap! Onda hiçbir şüphe yoktur”[1] diyerek kitap olarak isimlendirmekte ve onun gerek Levh-i Mahfuz’da gerekse öncekilerin kitaplarında olması, onun yazılı olduğunu vurgulamaktadır.[2] Birçok ayette Allah kitapla birlikte hikmetten bahsetmektedir. Hikmetten söz ederken de bize onun vahy edildiğini, verildiğini, indirildiği ve öğretildiğini anlatmaktadır.[3] Hatta bir ayette şöyle buyrulmaktadır: “Allah hikmeti, gereğini yapana verir; kime hikmet verilirse ona çok hayırlı bir şey verilmiştir. Bu bilgiye (hikmete) aklı selim sahiplerinden başkası ulaşamaz”.[4] Hükümle aynı kökten gelen ve çeşit bildiren mastar formundaki hikmet kelimesinin anlamı, doğru hükümdür. Allah Resulünün hadisleri, geleneksel deyişle onun sünneti onun kitaptan çıkardığı hükümlerdir. Bu yüzden bazen hikmet yerine, hüküm kelimesi kullanılmıştır.[5] Hikmet aynı zamanda Kur’an’ı anlama usulüdür. Bir konuda hüküm içeren ayetler benzerleriyle (muhkem ve müteşabihler) bir araya getirilince iki ve katlarından oluşan ikişerli bir […]
Yazar Hakkında
1972 yılında yüce Allah’ın kendisi için uygun gördüğü şartlarla imtihan salonundaki yerini aldı. İmtihanı sürüyor.
1989 yılında, kelimenin içini bütün olumlu anlamları ile tıka basa doldurarak “kardeşim” diye tanımladığı Cenk Durmazel ile tanıştı.
1992 yılından bu yana kendisiyle sayısız programa ve projeye imza attı. Halen devam ediyor.
Herşeyi Yaratan’ın kendisine sınırsız ikramı arasında bir eş ve iki kız evlat da bulunmaktadır.
2007 yılında yavaş yavaş, gerine gerine, henüz yeni fark ettiği cehalet uykusundan uyanmaya başladı. Öylesine derin bir uykudaydı ki mahmurluğunu atması bile bir yılını aldı. Derin ve uzun uykusunda gördüğü acaip rüyaların etkileri eser miktarda da olsa bugün bile devam etmektedir.
O gün itibariyle uyanmak için yüzünü yıkamaya çalıştığı Kur’an isimli tertemiz suyun içinde, bugün hiç çıkmamacasına zevkle yüzmekte ve başka hiçbir şeyle kıyaslanamayacak bu ikramı için Allah’a şükretmektedir.
Hiçbir “izm”i kabul etmez. Hiçbir hizip ve mezhebi kabul etmez. Allah’ın elçileri dışında hiç kimseyi önder ve örnek olarak kabul etmez. Allah’ın kitabından delili olmayan hiçbir şey asla kabulü değildir. Allah’ın ayetleri dışında hiçbir şeyi tartışılmaz kabul etmez. Kimsenin sözü, tezi, dayatması, imanı, inancı, doktrini, ilkesi, devrimi, inkılabı, bilimi, hurafesi, yasası, şeyhi, müridi, lideri, önderi kendisini bağlamamaktadır. Allah’ın ayetlerinden başka yol gösterici kabul etmez. Allah’ın elçisinin, Allah’ın ayetlerinin yeryüzündeki en mükemmel uygulayıcısı olduğunu ve O’nun ayetlerine aykırı söz söylemeyeceğini bilir. Bu nedenle Kur’an’ın tek kaynak olduğunu bilmektedir (Araf 3). Allah’tan başka hiç kimsenin huzurunda saygı duruşuna geçmez ve sadece Allah’ın önünde ve büyük bir şerefle eğilir. İnsanların kendisi için ne dediği umrunda bile değildir. Bizzat Allah’ın “Müslüman” dediği bir kulu olarak ölmek çabasındadır.
Kendisine ait bütün sözleri Sebe Suresi’nin 50. ayeti ile değerlendirilmelidir:
“De ki: Eğer ben saparsam kendi aleyhime sapmış olurum; yok eğer doğru yoldaysam, bu yalnızca Rabbimin bana ilettiği vahiy (Kur’an) sayesindedir. Şüphesiz O her şeyi işitir, O çok yakındır.”
Bu satırları yazan da kendisidir.
https://www.youtube.com/watch?v=CoGTbELy1KY
Eserleri