Namazların Birleştirilmesi

Öğle ile ikindinin ve akşam ile yatsının birlikte kılınabileceğine dair ha­dis-i şerifler vardır.

Kur’an-ı Kerim’de de buna engel bir hüküm yoktur. Ayetler öğle ile ikindi vaktini birbirinden, kesin çizgilerle ayırmamaktadır. فَاصْبِرْ عَلَى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ الْغُرُوبِ Ne derlerse desinler sen sabret. Güneş doğmadan önce ve batmadan önce, her şeyi güzel yaptığından dolayı Rabbine (Sahibine) ibadet et.”( Kaf 50/ 39) Güneş doğmadan önce sabah namazı, batmadan önce de öğle ve ikindi na­mazları kılınır. فَسُبْحَانَ اللَّهِ حِينَ تُمْسُونَ وَحِينَ تُصْبِحُونَ. وَلَهُ الْحَمْدُ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَعَشِيًّا وَحِينَ  “Akşama girdiğinizde ve sabaha çıkarken Allah’a ibadet edin.Göklerde ve yerde, yaptığını güzel yapmak Allah’a mahsustur. İkindi ve öğle vaktinde de O’na ibadet edin.” (Rum 30/ 17-18)

Ayetlerde akşam ile yatsı vaktini ayıran açık ifadeler de yoktur. فَاصْبِرْ عَلَى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ غُرُوبِهَا وَمِنْ آنَاء اللَّيْلِ فَسَبِّحْ وَأَطْرَافَ النَّهَارِ لَعَلَّكَ تَرْضَىOnlar ne derlerse desinler, sen sabret. Güneşin doğuşundan önce, batmasında önce ve gecenin bölümlerinde her şeyi güzel yaptığından dolayı Rabbine ibadet et. Gündüzün iki tarafında da ibadet et; belki memnun kalırsın. “(Taha 20/130) “ Akşama girdiğinizde ve sabaha çıkarken Allah’a ibadet edin. (Rum 30/17) أَقِمِ الصَّلاَةَ لِدُلُوكِ الشَّمْسِ إِلَى غَسَقِ اللَّيْلِ وَقُرْآنَ الْفَجْ,رِ إِنَّ قُرْآنَ الْفَجْرِ كَانَ مَشْهُودًا “Namazı, güneşin zevalinden (batı tarafına yönelmesinden) gecenin karanlığının bastırmasına kadar, bir de kızıl (şafak) ışıklarının kümeleştiği (toplaştığı)  sırada sürekli ve tam kıl. Kızıl ışıklardaki kümeleşme gözle görülür.”(İsrâ 17/78)

Şu ayet, günde en az beş vakit namaz kılınması gerektiğini açıkça ifade etmektedir: وَأَقِمِ الصَّلاَةَ طَرَفَيِ النَّهَارِ وَزُلَفًا مِّنَ اللَّيْلِ إِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّـيِّئَاتِ ذَلِكَ ذِكْرَى لِلذَّاكِرِين “Gündüzün iki bölümünde  ve gecenin gündüze yakın zamanlarında  namaz kıl. Çünkü iyilikler (namazlar), kabahatlerikötülükleri giderir. Bu, aklını başına alacaklar için bir hatırlatmadır. “(Hud 11/114)

Arap dilinde gündüz, güneşin doğuşu ile batışı arasındaki vakittir. İsra 17/78’de gündüzün birinci ucunun güneşin tepe noktasından batıya kayması, Kaf 50/ 39’da ikinci ucunun güneşin batmasından önceki vakit olduğu açıklanmıştır. Gecenin gündüze yakın zamanları ise en az üç zamandır. Çünkü Arapça’da çoğul kelime en az üçü gösterir. Bu vakitler, güneşin doğmasından önceki vakit ile batmasından sonraki vakittir.

Taha 20/130’da, güneşin doğmasından önceki vakit, Rum 30/ 17’de akşama erdiğimiz vakit zikredilmiştir. Nebimizin uygulamasında güneşin batmasından sonra kılınan akşam namazı ile batı ufkundaki beyazlığın kaybolmasından sonra kılınan yatsı namazı olmak üzere iki vakit akşam üzeri kılınan namaz olarak açıklanmıştır. Böylece bu son âyet, beş vakit namazı göstermiş olmaktadır. Şu âyet de namazların en az beş olması gerektiğini gösterir: حَافِظُواْ عَلَى الصَّلَوَاتِ والصَّلاَةِ الْوُسْطَى وَقُومُواْ لِلّهِ قَانِتِينَ  Namazları ve orta namazı özenle sürekli kılın; Allah’ın huzurunda saygıyla durun.” (Bakara 2/238)

Namazlar diye tercüme edilen “salavât” “salat”ın çoğuludur. Arapça’da çoğullar en az üç şeyi gösterdiğinden salât, en üç namaz demek olur. Bir de orta namaz emredildiği için üçten sonra ortası olan ilk sayı beştir. Bu sebeple namazların en az beş vakit olması, bu âyetin de gereğidir. İbn Abbas radiyellahu anh’in bildirdiğine göre Nebi aleyhisselam namaz vakitleri konusunda şöyle buyurmuştur: “Cebrail Kâbe’nin yanında bana iki kere imamlık yaptı. Birin­cisinde öğle namazını, gölgeler bir ayakkabı kayışı kadar iken kıldırdı. Sonra her şeyin kendi gölgesi kadar olduğu za­man ikindiyi kıldırdı.

Güneşin battığı ve oruçlunun iftar ettiği saatte akşam namazını kıldırdı. Şafağın kaybolduğu saatte de yatsıyı kıl­dırdı. Sabah namazını da tan yerinin ağardığı, oruç tutana yeme­nin içmenin ya­sak olduğu saatte kıldırdı. Cebrail ikinci kez imamlık yaptığında öğle namazını, dünkü ikindi vaktinde, her şeyin gölgesinin kendi boyu kadar olduğu vakitte kıldırdı. İkindiyi, her şeyin gölgesi kendinin iki katı ol­duğu vakitte kıldırdı. Sonra akşam namazını ilk günkü vaktinde kıldırdı. Son yatsı namazını gecenin üçte biri geçmekte olduğu sırada kıl­dırdı. Sabah namazını da ortalık aydınlandığı sırada kıldırdı. Sonra Cebrail bana döndü ve dedi ki, «Ya Muhammed, bu senden önceki nebilerin ibadet vaktidir. İbadet vakti bu iki vaktin arasıdır.[1]”

I- NAMAZLARI BİRLEŞTİRME İLE İLGİLİ HADİS-İ ŞERİFLER

A- Yolculukta Birleştirme Enes b. Malik radiyellahu anh, Resulullah aleyhisselam öğle ile ikindiyi ve akşam ile yatsıyı yolculukta birleş­tirdiğini söylemiştir.[2] Ebu Tufeyl diyor ki; Muaz b. Cebel radiyellahu anh şöyle dedi: “Tebuk sava­şında Resulullah aleyhisselam ile bir­likte çıktık. Öğle ile ikindiyi bir, akşam ile yatsıyı da bir kılardı. «Neden böyle yaptı?» dedim. Dedi ki; «Ümmetini sıkıntıya sok­mak istemedi.»[3]“ İbni Abbas (RA) dedi ki; “Resulullah aleyhisselam yolculuk halinde iken öğle ile ikindiyi birleştirirdi. Akşamla yatsıyı da birleştirirdi”[4]. Abdullah b. Abbas dedi ki; Resulullah aleyhisselam yaptığı bir yolculukta, Tebuk savaşında namazı birleştirmiştir. Öğle ile ikindiyi, akşam ile yatsıyı bir kılmıştır. Hadisin ravisi Saîd b. Cübeyr diyor ki, İbni Abbas’a, “Onu buna zorlayan neydi ?” diye sordum. Dedi ki: “Ümmetini sı­kıntıya sokmamak istedi.”[5]

a – Cem-i takdim ve cem-i te’hir

Cem-i takdim, öğle ile ikindinin öğle namazı vaktinde, akşam ile yatsının akşam namazı vaktinde; cem-i tehir de öğle ile ikindinin ikindi namazı vak­tinde, akşam ile yatsının da yatsı namazı vaktinde kılınmasıdır. Küreyb, İbni Abbas radiyellahumâ’dan şunu rivayet ediyor: «Size Resulullah aleyhisselamın seferdeki nama­zından bahsedeyim mi?» dedi, «Elbette» dedik. Şunu anlattı: «Konak yerinde iken güneş batıya kayar (öğlen vakti girer) ise binmeden öğle ile ikindiyi birleştirirdi. Konak yerinde iken güneş batıya kaymamışsa ikindiye kadar yürür, iner, öğle ile ikindiyi bir­leştirirdi. Konak yerinde iken güneş batarsa akşam ile yatsıyı bir­leştirirdi. Güneş batmamışsa biner, yatsı oluncaya kadar yürür ve iner ikisini birleştirirdi.»[6] Muaz b. Cebel (RA)’dan şu rivayet edilmiştir: Nebi  aleyhisselam, Tebuk savaşında güneşin kay­masından önce hareket ederse öğleyi birleş­tirmek için ikindiye kadar geciktirir, ikisini birlikte kılardı. Güneşin kaymasın­dan sonra hareket ederse öğle ile ikindiyi birlikte kılar, sonra yola devam ederdi. Akşam namazından önce yola çıkarsa akşamı yatsıyla birlikte kılmak için gecikti­rirdi. Akşam namazından sonra yola çıkacak olursa yatsıyı öne alır akşamla bir­likte kılardı.[7] Aişe (R.Anha); Resulullah aleyhisselamın yolculuk sıra­sında öğleyi geciktirip ikindiyi öne aldığını, akşamı öne alıp yat­sıyı geciktirdiğini söylemiştir.[8]

b- Öğle ile ikindinin birleştirilmesi

Enes b. Malik radiyellahu anh dedi ki: “Resulullah  aleyhisselam güneşin batıya kaymasından önce yola çıkarsa öğleyi ikindi vaktine erteler, sonra iner ikisini birlikte kılardı. Yola çıkmadan güneş kayarsa öğleyi kılar, sonra binerdi.”[9] Ebu Kılâbe, İbni Abbas’ın şöyle dediğini rivayet edi­yor: «Nebi aleyhisselam bir yerde konaklar ve orası hoşuna gi­derse öğleyi gecikti­rerek ikindiyle birleştirirdi. Yürürde konak yeri bulamazsa konak yerine gelin­ceye kadar öğleyi geciktirir öğle ile ikindiyi birleştirirdi.»[10]

c – Akşam ile yatsının birleştirilmesi

Cabir b. Abdullah radiyellahu anhuma dedi ki: “Resulullah  aleyhisselam güneş battığı sırada Mekke’den çıktı. Serif’e gelinceye kadar namaz kılmadı. [11] Orası Mekke’ye 10 mil me­safededir.”[12] Ondan ikinci bir nakil de şöyledir: “Nebi aleyhisselam Serif’de iken güneş battı. Mekke’ye gelinceye kadar namaz kılmadı.”[13]. Ömer b. Ali babasından, O da dedesinden şunu rivayet etmiştir: «Ali ra­diyellahu anh güneş batıp ortalık kararıncaya kadar yürürdü; sonra iner akşam namazını kılar, arkasından da yatsıyı kılardı. Sonra da “Ben Resulullah aleyhisselamın bu şekilde yaptığını gördüm” derdi.»[14] Nafi’, İbni Ömer radiyellahu anhümânın akşam ile yatsıyı şa­fak kayboldu­ğunda birleştirdiğini ve şöyle dediğini rivayet etmiş­tir: «Resulullah  aleyhisselam yolculukta acelesi ol­duğu zaman akşamla yatsıyı birleştirirdi.»[15] İsmail b. Abdurrahman dedi ki: «İbni Ömer’e Hıma­’ya kadar arkadaşlık et­tim. Güneş batınca ona namazı hatırlatmaktan çekindim. Ufuktaki beyazlık ve yatsının alaca karanlığı kaybolunca konak­ladı, akşamı üç rekat kıldırdı Sonra da iki rekat kıldırdı[16]. Sonra dedi ki: “Resulullah  aleyhisselamın böyle yaptığını gör­düm.”»[17]

Nafi’den gelen bir rivayet şöyledir: «İbni Ömer radiyallahu anhümâdan Sa­fiyye’nin imdadına yetişmesi istendi. O da hemen o akşam üç günlük yola çıktı. Akşama kadar yürüdü. “Namaz!” dedim, dönüp bakmadı, yürüdü. Karanlık çö­künceye kadar de­vam etti. Salim veya bir başkası “Akşam oldu! Namaz!” dedi. Dedi ki: “Nebi aleyhisselam yolculukta acele gitmesi ge­rektiğinde bu iki namazı birleştirirdi. Ben de bir­leştirmek istiyorum. Yürüyün!” şafak kayboluncaya kadar yü­rüdü, sonra ikisini birleştirdi.»[18] Nafi dedi ki: «İbni Ömer iki namazı bir kere birleştir­miştir. Eşi Ebu Ubeyd kızı Safiyye’nin hasta olduğu haberi geldi. İkindiyi kıldıktan sonra ağırlıklarını almadan yola çıktı. Akşam namazı vakti oluncaya kadar süratle yürüdü. Arka­daşlarından birisi “Namaz!” dedi. Ona cevap vermedi. Sonra bir başkası dedi. Ona da cevap vermedi. Üçüncü biri konuşunca “Ben Resulullah  aleyhisselamı gördüm. Yolculukta acelesi olduğu zaman iki namazı bir­leştirmek için bu namazı geciktirirdi. dedi.” [19]. Ebû Zübeyr dedi ki: «Cabir’e Resulullah  aleyhisselam akşam ile yatsıyı birleştirmiş midir diye sordum “Evet” dedi. “Beni Musta­lik[20] savaşı sı­rasında yaptı.» Amr b. Şuayb babasından dedesinin şöyle dediğini ri­vayet etmiştir: “Nebi aleyhisselam Beni Mustalik savaşında iki namazı bir­leştirmiştir.” [21] Abdullah b. Mes’ud radiyellahu anh şöyle dedi: “Cem’de[22] kıldığı bir yana, Resulullah aleyhisselamı görmedim ki, bir namazı vaktinde kıl­masın. Cem’de akşamla yatsıyı, birleştirmişti. Ertesi gü­nün sabah namazını da vaktinden önce kılmıştı.”[23].

d – Ezan ikamet ve arada kılınan nafile namaz

Abdurrahman b. Zeyd diyor ki; «Abdullah b. Mes’ud’la birlikte Mekke’ye çık­tık. Sonra Cem’e geldik. Herbiri için bir ezan ve ikamet ile iki namaz kıldırdı. Akşam yemeği ikisinin arasında yendi. Sabah nama­zını tanyeri ağardığı an kıl­dırdı. Biri tanyeri ağardı, diğeri de ağarmadı diyordu. Sonra şöyle dedi; “Resulullah aleyhisselam buyurdu ki bu iki namaz, akşamla yatsı, burada vakitlerinin dışına çıkarılmıştır. Yatsının son vakti girmeden insanlar Cem’e ulaşmaz. Sa­bah namazı da bu saattedir. Ortalık aydınlanıncaya kadar vakfe yaptı. Sonra dedi ki; Emir’ül-müminîn şimdi yola çıksaydı sünnete uymuş olurdu. ”»[24] Abdullah b. Malik dedi ki, Cem’de İbn Ömer ile birlikte namaz kıldım. İka­met getirdi, akşam namazını üç rekat kıldı, sonra yatsı namazını bir tek ikemetle iki rekat kıldı[25]. Saîd b. Cübeyr ve Abdullah b. Malik dediler ki, Akşam ve yatsıyı, İbn Ömer ile Müzdelife’de bir tek ikametle kıldık[26]. Said b. Cübeyr dedi ki, İbn-i Ömer ile birlikte aşağı indik.

Cem’e varınca bize akşam ve yatsıyı bir ikametle üç ve iki (rekat) kıldırdı. Geriye dönünce dedi ki, «Resulullah aleyhisselam bu yerde bize böyle namaz kıldırdı.»[27] İbni Ömer (R.Anhüma): Nebi aleyhisselamın Müzdeli­fe’de akşam ile yatsıyı birleştirdiğini, bir tek ikametle akşamı üç rek’at, yatsıyı iki rek’at kıldığını haber verdi[28]. Abdullah b. Ömer radiyellahu anhüma şöyle dedi: Nebi aleyhisselam Müzdelife’de ak­şam ile yatsıyı her biri için bir ikamet alarak bir­leştirdi. İkisinin arasında da bunlardan biri­nin arkasında başka namaz kılmadı.[29] Küreyb, Üsame b. Zeyd (R.Anhüma)’dan şunu işitmiştir Nebi aleyhisselam  Arafât’tan hareket etti, Şi’b’e geldi. İdrarını yaptı, yıkandı ama abdest almadı. Ona “Namaz!” dedim. “Namaz ileride” buyurdu. Müz­delife­’ye gelince güzelce abdest aldı, sonra kamet getiril­di ve akşam namazını kıldırdı. Sonra herkes olduğu yere devesini ya­tırdı. Sonra ikamet alındı ve namaz kıl­dırdı. İkisi arasında namaz kılmadı[30].

B- Yolculuk Dışında Birleştirme

İbni Abbas (R.Anhüma) şöyle dedi: “Resulullah aleyhisselam öğle ile ikindiyi ve akşamla yatsıyı birleş­tirdi. Ne korku vardı, ne yolculuk.[31]“ İbni Abbas (R.Anhüma) şöyle dedi: “Resulullah aleyhisselam Medine’de öğle ile ikindiyi birlikte kıldırdı. Ne korku vardı, ne yolculuk.” Hadisin ravilerinden Ebu’z-Zubeyr dedi ki, Saîd b. Cubeyr’e, ”O bunu niye yaptı?” diye sordum. Dedi ki; İbni Abbas’a senin bana sorduğun gibi sordum, şöye dedi; «İstedi ki, ümmetinden kimseye sıkıntı vermesin.»[32] İbni Abbas şöyle dedi: «Resulullah aleyhisselam Medine’de öğle ile ikindiyi akşamla yatsıyı birleş­tirdi. Ne korku vardı, ne yağmur.» (Hadis ravilerinden Veki’i şu ilavede bulunmuştur) İbni Abbas’a dedim ki; “Bunu niye yaptı?” Şöyle dedi: «Ümmetini sıkıntıya sokmamak için.» Ebû Muaviye’nin rivayetinde de şu vardır: İbni Abbas’a dendi ki, “Bununla maksadı neydi?“ Şöyle dedi: “İstedi ki, ümmetini sıkıntıya sokmasın.”[33] Amr, Cabir b. Zeyd’in İbni Abbas’tan şöyle bir rivayette bulunduğunu söyle­miştir : “Resulullah aleyhisselam ile birlikte sekiz rek’at bir arada, yedi rek’at bir arada kıl­dım.” Dedim ki; “Ebu’ş-Şa’sa! herhalde öğleyi geciktirdi ikindiyi öne aldı. Akşamı geciktirdi yatsıyı öne aldı.” O, «Bende öyle zannediyorum.» dedi.[34] İbni Abbas (R.Anhüma) şöyle dedi.: «Nebi aleyhisselam  Medine’de yedi ve sekiz kıldırdı. Öğle ile ikindiyi ve akşam ile yatsıyı» [35] Akşam ile yatsı birleşince yedi, öğle ile ikindi birleşince sekiz rek’at olur. Abdullah b. Şakîk diyor ki; Abdullah ibni Abbas bir­gün ikindiden sonra bize konuşma yaptı. Güneş battı, yıldızlar or­taya çıkmaya başladı. İnsanlar ona; «Namaz! Namaz!» diye seslendiler. Benû Temîm’den bir adam geldi, ciddi ve dimdik bir şekilde «Namaz! Namaz!» (dedi.) İbni Abbas dedi ki; «Sünneti bana mı öğretiyorsun be anasız.» Sonra şöyle devam etti: Ben Resulullah aleyhisselam öğle ile ikindiyi ve akşam ile yatsıyı birleştirdiğini gördüm.» Abdullah dedi ki; «Bu benim içimi kemirdi. Ebu Hureyre’ye gittim ve sor­dum; onun sözünü tasdik etti.»[36] Müslim’in ibni Abbas’tan yaptığı bir diğer rivayet şöyledir: “Biz Resulullah aleyhisselam zamanında iki namazı birleşti­rirdik.”[37]

II- MEZHEBLERİN GÖRÜŞLERİ

İlim adamlarının çoğuna göre, sefer sırasında iki namaz bir arada, bunlardan birinin vaktinde kılınabilir. Bunlar arasında Saîd b. Zeyd, Sa’d, Üsame, Muaz b. Cebel, Ebu Musa, İbn Abbas ve İbn Ömer vardır[38]. Tavus, Mücahid, İkrime, Ma­lik, Sevrî, Şafiî, İshak, Ebu Sevr ve İbn ‘ül-Münzir de böyle demişlerdir. el-Hasen (el-Basrî), ibn Sîrîn ve Hanefîlere göre namazlar yal­nızca Arefe günü Arafat’ta ve Müzdelife gecesi Müzdelife’de birleştirilebilir. İbn’ül-Kasım’ın Malik’ten rivayeti ve tercihi de böyledir. Onlara göre namaz vakitleri tevatürle sabit olduğu için haber-i vahid ile terk edile­mez[39]. Zahirî mezhebi de Arafat ve Müzdelife dı­şında namazları birleştirmeyi ka­bul etmez. Ca­ferî Mezhebi’ne göre namazlar her zaman birleştirilerek kılınabilir. Hanbelî ve Mâlikî mezhebleri bu iki görüşün orta­sında yer alır.

A- YALNIZ ARAFAT VE MÜZDELİFE’DE BİRLEŞTİRME

Bu Hanefî ve Zahirî Mezheplerinin görüşüdür.

a- Hanefî Mezhebi

Hanefî mezhebine göre yolculukta, öğle ile ikindi ve akşam ile yatsı, bunla­rın birinin vaktinde birleştirilerek kılınamaz Ancak yolcu, birinci namazı vakti­nin sonunda ikinciyi de vaktinin başında kılıp namazları fiilî olarak birleştirebi­lir. Çünkü Buhari ve Müslim, İbn Mes’ud radiyel­lahu anh’ın şu sözünü rivayet etmişlerdir: «Resulullah aleyhisselam görmedim ki, bir namazı vaktinde kılmasın. Sadece Cem’de [40]akşamla yatsıyı birlikte kıldı. Bir de ertesi günün sabah namazını vaktinden önce kıldı.”[41] Yani Resulullah aleyhisselam o gün (sabah na­mazını), her zaman kıldığı vakitten önce, ufuk henüz yeni aydın­lanırken (ğales), kılmıştı. Araftta birleştirme meşhur olduğu için, İbn Mes’ûd ona değinmemiş olmalıdır. Ta’rîs gecesi[42] ile ilgili Müslim’de geçen şu hadis de konunun delilidir: “Uykudayken kusur olmaz. Asıl kusur, bir namazı ikincinin vakti girinceye ka­dar kılmayanın kusurudur.”[43] Enes’in rivayet ettiği şu hadis yukarıdaki iki hadise zıttır. “Resulullah aleyhisselam yolculukta acelesi olduğu zaman öğleyi ikindinin ilk vak­tine erteler ikisini bir kılardı. Ak­şam namazını da şafak kaybolunca kılmak için ertelerdi.” İbn Ömer’den gelen şu hadise de zıttır. “Resulullah aleyhisselam, yolculukta acelesi oldu mu akşamla yatsıyı şa­fak kaybolduktan sonra birleş­tirirdi.” Ravî’nin daha fakih olması ve ihtiyata uygun bulunması sebebiyle İbn Mes­’ud’un hadisi tercih edilir ve çelişkili durumda ona ön­celik tanınır. Çelişkiyi gidermek için İbn-i Ömer’in rivayet ettiği hadiste geçen şafak, kır­mızı şafak kabul edilir. Çünkü şafak kelimesi hem akşam batı ufkunda bir süre devam eden kırmızılık için hem de onu çevreleyen be­yazlık için kullanılır. Bu da bizim dediğimiz gibi birleştirmenin ta kendisi olur. Yani yolcu vaktin so­nunda iner, o vaktin namazını kılar. İkinci namazı da kendi vaktinin başında kı­lar. Birleştirme ile ilgili hadislerde bir birine ters şeyler vardır. Onlardan birinde İbni Abbas radiyellahu amhumâ’dan şu rivayet edilir: «Resulullah  aleyhisselam Medine-i Münev­vere’de öğle ile ikindiyi ve akşamla yatsıyı bir­leştirdi. Ne korku vardı, ne yağmur.» İbni Abbas’a «Böyle yapmakla neyi kas­detti?» diye soruldu. «Ümmeti sıkıntıya sokulmasın, istedi.» dedi. Böyle bir durumda birleştirmenin caiz olacağına dair ne bizim ne de öbürle­rinin görüşü vardır. Ya Ta’rîs gecesi hadisi buna açıkça muhalifken durum ne olur?[44] Hacılar Arafat’ta öğle ile ikindiyi öğle vaktinde kılabilirler. Bunun için bir ezan okunur iki ikamet getirilir. İki farz namaz arasında nafile kılmamak evla­dır. Eğer kılarsa mek­ruh olur ve ikindi için de bir ezan okumak gerekir. Ebu Hanife’ye göre Arafat’ta namazları birleştirebilmek için her iki namazı da halife veya onun görevlendireceği kişiyle birlikte kılmak ve ih­ramlı olmak gerekir. İmameyn bunu şart koşmaz. Hacılar akşamla yatsıyı Müzdelife’de, yatsı namazı vaktinde bir ezan ve bir ikametle birleştirirler.[45]

b- Zâhirî Mezhebi

Zahirîlere göre öğle ile ikindinin ve akşam ile yatsının ortak olduğu bir va­kit yoktur. Arafat ve Müzdelife’deki durum o güne, o geceye ve o iki yere hastır. Öğle ile ikindi ve akşam ile yatsı, zaruret olsun olmasın her za­man şu şe­kilde birleştirilebilir: Öğle namazına kendi son vak­tinde başlanır, ikindi vakti girdiği sırada selam verilir. Sonra ikindi ezanı okunur, kamet getirilir ve ikindi kılınır. Akşam na­mazına da kendi son vaktinde başlanır, selam verilir, yatsı vakti de girmiş olur. Sonra ezan okunur kamet getirilir ve yatsı kendi vaktinde kılınır. Böyle yapılınca bütün hadislere uygun davranış sergilenmiş olur. Namazları birleştirme ile ilgili en sahih hadisi Abdullah ibni Abbas ri­vayet etmiştir. «Resulullah aleyhisselam bize öğle ile ikindiyi, akşam ile yatsıyı bir arada kıldırdı. Ne korku vardı ne yolculuk.» İbni Abbas’a bununla maksadı neydi, diye soruldu. Dedi ki: “Ümmetini sıkıntıya sokmak istemedi.” Bizim anlattığımız şekilde yapılacak birleştirmenin bu hadisle de çeli­şen bir yanı yoktur.[46]

c- Bu mezheplere yapılan eleştiri

Birleştirmeyi caiz görenler yukarıdaki görüşleri şöyle eleştirmektedirler: 1- Bunlar namaz vakitleri ile ilgili haberlerin mütevatir olduğuna bakarak, “Mütevatir haberleri terketmeyiz” diyorlar. Biz de terket­miyoruz, sadece tahsis ediyoruz. Mütevatirin sahih haberle tahsisinin caiz olduğu konusunda icma vardır. Kur’an’ın haber-i vahidle tahsisi­nin caiz olduğunda dahi icma vardır. O zaman sünnet sünnetle rahatlıkla tahsis edilebilir. Bu gayet açıktır. 2- “Hadislerde geçen birleştirmenin anlamı birinci namazın son vaktinde, ikincinin de ilk vaktinde kılınmasıdır.” deniyor. Bu iki yönden yan­lıştır: Evvela Nebi aleyhisselam iki namazı bunlardan birinin vak­tinde kıldığına dair olan haber açıktır. Enes şöyle demiştir: “O, öğleyi ikindi vak­tine erte­lerdi. Sonra iner, ikisini bir kılardı. Akşam namazını da şafak kaybo­lun­caya kadar geciktirirdi ki, yatsı ile birlikte kılsın.” O zaman yukarıdaki yorum boşunadır. Sonra birleştirme bir ruhsattır. Onla­rın dedik­leri gibi olsaydı namazları birleştirme, vaktinde kılmaktan daha sıkın­tılı ve daha zor olurdu. Çünkü her bir namazı kendi vaktinde kılmak, birinciden, sa­dece onu kılmaya yetecek bir vakit kalacak şekilde iki vaktin uçlarını, kolla­mak­tan kolaydır. Düşünen herkes bunu anlar. Birleştirme bu ol­saydı, ikindi ile akşamı, yatsıyla sabahı birleştirmek de caiz olurdu. Ama bunun haram olduğunda ümmet arasında görüş ayrılığı yoktur[47].

B-YOLCULUK, YAĞMUR VS. SEBEPLERLE BİRLEŞTİRME

Bu Şafiî, Malikî ve Hanbelî Mezheplerinin görüşüdür.

a- Şafiî Mezhebi

1- Yolculukta birleştirme

Uzun yolculukta dört rek’atlı farzlar iki rekat olarak kılınabildiği gibi, öğle namazı ikindiyle, akşam da yat­sıyla birleştirilebilir. Tercih edilen görüşe göre namazların kısaltılamayacağı kısa yolculuklarda da birleştirme olabilir. Namazlar birincinin vaktinde birleştirilirse cem-i takdîm, ikincinin vaktinde birleştirilirse cem-i tehir adını alır. Birinci namazın vaktinde seyir halinde ise cem-i tehir yap­mak, istirahat ha­linde ise cem-i takdim yapmak efdaldir. Her iki­sinin vaktinde de seyir halinde veya istirahat halinde olursa cem-i takdim efdal olur. Yalnız Arafat’ta öğle ile ikindi namazlarını cem’-i takdim olarak, Müzdelife’de de akşam ile yatsı namaz­larını cem’-i tehir olarak kılmak daha faziletlidir. Bir yolcu, birleştirdiği takdirde, namazını daha iyi kılacaksa mesala cemaatla veya avreti örtülü yahut özrü kesilmiş olarak kı­labilecekse birleştirmesi efdal olur.

2- Yağmur sebebiyle birleştirme

Mukim de olsa, yağmur veya dolu yağıyorsa yahut erimiş kar varsa, eve gi­dip tekrar camiye dönmek zor olacağından, öğle ile ikindi ve akşam ile yatsı ce­m’i takdim olarak kılınabilir. Bunun için cem-i takdimin ilk üç şartıyla birlikte üç şart daha gerekir ki toplam altı şart eder.

(1) Yağmur, birincinin selamından ikincinin ilk tekbirine kadar devam et­melidir.

(2) Öne alınacak namaz cemaatla kılınmalıdır. (3)

Mescid ikametgaha uzak olmalı, mescide gidip gelirken alışılmadık bir şekilde yağ­murdan rahatsızlık duyulmalıdır.

Cuma namazı da öğle namazı gibidir. Yani öğle namazı ile ikindi cem’i tak­dim olarak kılınabil­diği gibi cuma namazı ile ikindi namazı da cem’i takdim ola­rak kılınabilir

3- Hastalıkta birleştirme

Tercih edilen görüşe göre hasta, nasıl kolayına ge­lirse namazlarını öyle bir­leştirebilir.

4- İhtiyaç halinde birleştirme

Abdullah b. Şakîk diyor ki; Abdullah b. Abbas bir­gün ikindiden sonra bize konuşma yaptı. Güneş battı, yıldızlar or­taya çıkmaya başladı. İnsanlar ona; «Namaz! Namaz!» diye seslendiler. Benû Temîm’den bir adam geldi. Ciddi ve dimdik bir şekilde «Namaz! Namaz!» (dedi.) İbni Abbas dedi ki; «Sünneti bana mı öğretiyorsun be anasız.» Sonra devam etti: Ben Resulullah aleyhisselam öğle ile ikindiyi ve akşam ile yatsıyı birleştirdiğini gördüm.» Abdullah dedi ki; «Bu benim içimi kemirdi. Ebu Hureyre’ye gittim ve sor­dum; onun sözünü tasdik etti.»[48] Şafiî alimlerinden İmam Nevevî bu hadis-i şerifi açıklarken şu bilgileri vermektedir: “İmamlardan bir topluluk, adet haline getirmeyecek kişinin, ihtiyaç halinde yolcu değilken de namazları birleştirebileceğini kabul etmiştir. Malikîlerden İbn-i Sîrîn ve Eşheb’in, Şafiîler’den Şâşî el-Kebîr’in ve bir grup hadis aliminin bu gö­rüşte olduğu bildirilmektedir. İbn’ül-Münzir bunu tercih etmiştir. İbni Abbas’ın “İstedi ki, ümmetini sıkıntıya sokmasın.”[49] ifadesi de bu görüşü kuvvetlendir­mektedir. İbn-i Abbas burada hastalığı veya başka bir şeyi sebep göstermemiş­tir[50].”

5- Cem-i takdimin şartları

Cem-i takdim, öğle ile ikindiyi öğle namazı vaktinde; akşam ile yatsıyı da akşam namazı vaktinde birleştirmektir. Şafiîlerde bunun dört şartı vardır: 1- Tertibe riayet etmelidir. Yani öğle ile ikindiyi birleştirirken önce öğle na­mazını, sonra ikindiyi kılmalı; akşam ile yatsıyı birleş­tirirken de önce akşamı sonra yatsıyı kılmalıdır. Cem-i takdim olarak namaz kılındıktan sonra birinci namazın fasid olduğu an­laşılırsa, her iki namazı da yeniden kılmak gerekir. 2- Birinci namazın ilk tekbiri ile selamı arasında ikinci namazı birleştirece­ğine niyet etmelidir. 3- Bir özür sebebiyle de olsa iki farzın arası fazla açılmamalı­dır. Bunun fazla­lığı ve azlığı örfle belirlenir. Arada çabuk da olsa iki rek’at namaz kılmak uzun bir fasıla sayılır. İki namaz arasında teyemmüm ve kamet alınabilir. Farzları kıldıktan sonra, ilk namazdan bir rükün terk ettiğini hatırlarsa, her iki namazı iade etmesi lazımdır. Ama ikinci na­mazdan bir rükün terk ettiğini hatırlarsa, fazla zaman geçmemiş ise hemen bunu telafi eder. Yoksa ikinci namaz fasid olur ve birleştirme imkanı ortadan kalkar. Bir rüknü terk ettiğini biliyor, ama onun hangi namaza ait olduğunu hatır­lamıyorsa, cem-i takdimi bırakarak her iki namazı zama­nında tekrar kılması la­zımdır. Cem-i takdim olarak birleştirilen farzlar arasında, bunlara bağlı sünnetler de dahil hiç bir namaz kılınamaz. Arada kı­lınacak sünnetler, her iki namaz bittikten sonraya alınır. Yani öğle namazının son sünneti ile ikindinin ilk sünneti, ikin­dinin farzı kılındıktan sonra kılınır. Akşam namazının son sünneti ile yat­sının ilk sünneti de yatsının farzından sonra kılınır. 4- İkinci namaza başlayıncaya kadar özür devam et­melidir. Yoksa cem yapı­lamaz.

6- Cem-i tehirin şartları

Cem-i tehir, öğle ile ikindiyi ikindi namazının vaktinde, akşamla yatsıyı da yatsı namazının vaktinde birleştirmektir. Şafiîlere göre bunun iki şartı vardır: 1- Birinci namazın vaktinde, onu ikinci namazın vaktine te­hir edeceğine niyet etmelidir, yoksa namaz kazaya kalmış olur. 2- Yolculuk hali her iki namaz bitinceye kadar devam etmeli­dir. Birinci veya ikinci namazı kılarken, gitmek istediği yere varsa mesela gemisi limana yanaşsa birinci namazı kazaya dönüşür fakat gü­nahkar olmaz. Cem’-i tehirde sırayı gözetmek şart değildir. İkindiyi, öğle namazından; yat­sıyı akşam namazından evvel kılabilir[51].

b- Hanbelî Mezhebi

Bir rivayete göre birleştirme efdaldir. Çünkü kasır gibi çok rahat ve kolaydır. Bir rivayete göre ayrı kılmak efdaldir. Çünkü ihtilafa girilmemiş olur. Zaten Nebi aleyhisselam onu devamlı uyguladığı da nakledil­memiştir. Eğer efdal olsaydı, kasır gibi devamlı uygulardı[52]. Namazlar yedi yerde birleştirilebilir :

1- Yolculukta birleştirme Yolculukta öğle ile ikindi veya akşam ile yatsı birleştirilebilir. Ancak bu yalnız namazı kısaltmanın mubah olduğu yolculukta olur. İmam Malik’e ve Şa­fiî’nin bir görüşüne göre birleştirme kısa yolculukta da olabilir. Çünkü kısa yolcu­luk olduğu halde Mekkeliler Arafat ve Müzdelife’de namazları birleştirirler. Bize göre birleştirme, yolculuktaki sıkıntıyı gidermek için konmuş bir ruh­sattır. Bu da kasr ve mestlere üç gün meshetmek gibi uzun yolculukta olur. Bir­leştirme, ibadeti vaktinden geriye bırakma olduğu için tıpkı Ramazan’da oruç tutmamaya benzer. Bir de birleştirmenin delili Nebi aleyhisselamın uy­gulamasıdır. Ondan nasıl görülmüşse öyle yapılması gerekir. Onun namazları, yalnızca uzun yolculukta birleştirdiği nakledilmiştir[53].

2- Hastalıkta birleştirme

Hastalıkta namazlar birleştirilebilir. Çünkü Nebi aleyhisselam  istihâze kanı[54] gören bir kadına iki namazı birleştirmesini emretmiş­tir[55]. İstihâze bir çeşit hastalıktır[56]. Hastalıktan dolayı birleştirme, Atâ ve Malik’in de görü­şüdür. Rey taraftarları ve Şafiî’ye[57] göre bu durumda birleştirme caiz olmaz. Çünkü namaz vakit­leriyle ilgili haberler sağlamdır, bunlar, muhtemel bir şeyle terkedilemez. Bu konuda İbn Abbas’ın şu sözüne dayanmışlardır : “Resulullah aleyhisselam öğle ile iknidiyi, akşam ile yatsıyı birleştirdi; ne korku vardı ne yağmur. ” Bir başka rivayette “ne korku vardı, ne yolculuk.” ifadesi geç­mekte­dir[58]. Özürsüz birleştirmenin ola­mayacağında ittifak olduğuna göre bunun hasta­lık sebebiyle olduğu ortaya çıkar. Ahmed b. Hanbel’in İbn Abbas hadisi hakkında şöyle dediği rivayet edilmiş­tir : “Bana göre bu, hasta ile emzikli kadın için bir ruhsattır. Çünkü Süheyl’in kızı Sehle ile Cahş’ın kızı Hamene istihaze olunca Resulullah aleyhisselam onlara öğleyi geciktirip ikindiyi öne alarak bir yıkanma ile ikisini bir­leştirmeyi emretmiş, istihazadan dolayı bunu mubah saymıştı. Birleştirmeyi mubah kılan hastalık, namazları vaktinde kılmayı zorlaştıran hastalıktır. el-Esrem[59] diyor ki, Ahmed b. Hanbel’e “Hasta iki namazı birleştirir mi ? ” diye soruldu, dedi ki, ” Güçsüzleşir de ancak bu şekilde kılabilirse birleşti­receğini umarım.” Adet dışı kanaması olan (müstehaze) kadın ile idrarını tutamayanlar ve bunlara benzer du­rumda olanlar da birleştirebilirler. Delili yukarıdaki ha­distir. Hasta da yolcu gibi her iki namazı öne almada veya geriye bırakmada serbest­tir. Bir farkı olmayacaksa geriye bırakmak daha uygun olur[60].

3- Çocuk emzirirken birleştirme

Emzikli kadın namazlarını birleştirebilir. Çünkü çocuk üzerini pisletir ve her namaz için elbisesini temizlemesi zor olur.

4- Su kullanamayan ve teyemmüm edemeyenin birleştirmesi

Her namaz için su kullanamayacak veya teyemmüm edemeyecek du­rumda olanlar namazlarını birleştirebelirler.

5- Vakti bilemeyecek durumda birleştirme

Vakti bilemeyecek durumda olanlar namazlarını birleştirebilirler. Kör olan veya karanlık bir yerde bulunan kimseler böyledir.

6- Cuma veya cemaate gitmemeyi mubah kılan özür

Cuma veya cemaate gitmemelerini mubah kılan bir özrü olanlar namazla­rını birleştirebilirler. Mesela canına, namusuna veya malına zarar geleceğinden korkanlar veya namazı birleştirmediği taktirde geçiminde darlık olacak olanlar birleştirebilir[61].

7- Yağmur çamur vs. sebeplerle birleştirme

Yağmur çamur vs. sebiyle namazlar birleştirilebilir. Kar, buz, çamur, çok soğuk rüzgar ve elbiseyi ıslatacak kadar yağmur ile bir­likte bir sıkıntı da olursa akşamla yatsı evde dahi birleştirilebilir. Akşam ile yatsının, yağmur sebebiyle birleştirilebileceği İbn Ömer’den riva­yet edilmiştir. Ebban b. Osman Medine halkı arasında bunu uygulamıştır. Yedi fakih[62] ile Mâlik, el-Evzâî, eş-Şafiî ve İshak’ın görüşü de böyledir. Bu görüş Mer­van’dan ve Ömer b. Abldülaziz’den de rivayet edilmiştir. Rey taraftarları bunu caiz görmezler. Delili Ebû Seleme b. Abdurrahman’ın şu sözüdür: “Yağmurlu günde akşam ile yatsıyı birleştirmek sünnettendir.” Bu sözü el-Esrem riva­yet etmiştir. Bu, Re­sulüllah’ın sünneti demek olur. Nafi’in ifadesine göre Abdullah b. Ömer devlet yetkililerini bir araya topla­dığı zaman akşamla yat­sıyı birleştirirdi. Hişam b. Urve dedi ki, Ebbân b. Osman’ı gördüm, yağ­murlu gecede akşam ile yatsıyı birleştiriyor; Urve b. ez-Zübeyr, Ebu Seleme b. Abdurrahman ve Ebu­bekr b. Abdurrahman da namazı onunla kılıyor ve onu yadırgamıyorlardı. Onla­rın çağında bu konuda farklı görüşe sahip biri bilinmemektedir. Öyleyse bu bir icma olur. Bunu el-Esrem rivayet etmiştir[63]. Yağmurlu havada Öğle ile ikindinin birleştirilmesi caiz değildir. el-Esrem şöyle dedi: Ahmed b. Hanbel’e yağmurda öğle ile ikindinin birleştirilmesi so­ruldu da dedi ki, “Hayır, böyle bir şey işitmedim.” Bu görüş, Ebubekr ve İbn Hâ­mid’in tercihi ve Malik’in görüşüdür. Ebu’l-Hasen et-Temîmî dedi ki, bu konuda iki görüş vardır. Birincisine göre yağmur sebebiyle öğle ile ikindinin birleştirilmesinde bir sakıncası yoktur. Ebu’l-Hattâb’ın gö­rüşü ve Şafiî’nin mezhebi böyledir. Çünkü Yahya b. Vadıh Musa b. Akabe’den, o Nafi’den, o da ibn Ömer’den “Resulüllah aleyhisselamın Medine’de yağmurda öğle ile ikindiyi birleştirdiğini.” rivayet etmiştir. Bize göre birleştirmenin dayanağı Ebu Seleme’nin sözünden naklettiğimiz bölüm ile icma’dır. Bu da sadece akşam ve yatsı namazları ile ilgilidir. Öğle ile ikindiyi yağmurda birleştirmeyi caiz görenlerin dayandıkları hadis sahih değildir. Çünkü sahih kitaplarda ve sünende geçmemektedir. Birleştirmeyi mubah kılan yağmur, elbiseyi ıslatan ve dışarı çıkmayı zorlaş­tıran yağmurdur. Çisenti ve elbiseyi ıslatmayacak hafif yağmur bunu mubah kılmaz. Bu konuda kar da yağmur gibidir, çünkü aynı an­lamı taşır. Soğuk da öy­ledir. Çamur ile ilgili olarak el-Kâdî şöyle dedi : Arkadaşlarımıza göre çamur özürdür. Çünkü ayaklara ve elbiseye bulaşır ve yağmur gibi sı­kıntı verir. Malik de böyle demiştir. Çünkü çamur elbiseyi ve ayakkabıyı kirletir. İnsan kayabilir; kendisi ve elbisesi zarar görebilir. Bu, ıslanmaktan kötüdür.

Her ikisi de Cuma ve cemaata git­meme hususunda aynı seviyede birer özürdür. Soğuk ve karanlık gecede esen şiddetli rüzgarla ilgili iki görüş vardır. Birin­cisine göre birleştirme yapılabilir. Amudî, en “doğrusu budur” dedi. Bu Ömer b. Abdülaziz’in görüşüdür. Çünkü böyle bir rüz­gar, Cuma ve cemaat konusunda bir özürdür. Delili Muhammed b. es-Sabbâh’ın rivayet ettiği hadistir. Süfyan Eyyub’­tan, o Nafi’den, o da İbn Ömer’den şunu rivayet etmiştir : “Resulullah aleyhisselam yağmurlu veya rüzgarlı soğuk gecelerde şu ilanı yaptırırdı : ” Namazınızı evlerinizde kılınız.” (İbn Mace, İkâmet’us-salâh, bab 35, hadis no 937-938)[64]. İkinci görüşe göre soğuk ve karanlık bir gecede esen şiddetli rüzgardan do­layı birleştirme olmaz. Çünkü bunun sıkıntısı yağmurunkinden azdır. Bunu yağmura kıyaslamak doğru olmaz. Bir de bununkisi yağmur sıkıntısı cinsinden değildir. İkisinin ortak bir yönü yoktur, bunu ona bağlamak doğru değildir. Tek başına kılanın veya Mescid yolunun üstü kapalı olup kendini yağmur­dan koruyanın yahut Mescit içinde ikamet edenin birleştirmesi konusunda da iki görüş vardır. Birincisine göre caizdir. Çünkü özür varsa yolculukta olduğu gibi sıkıntının bulunup bu­lunmaması önemli olmaz. Bir de ihtiyaç genel olunca hü­küm, ihtiyacı olmayan için de geçerli olur.

Zaten Nebi aleyhisselamın yağmurlu günde birleştirdiği rivayet edilmiştir. Halbu ki, odası Mescide bitişikti. İkinci görüş, caiz olmadığıdır. Birleştirme sıkıntıdan dolayı yapılır. Hüküm de sıkıntıya girenlere özeldir. Bu, Cuma ve cemaattan geri kalma ruhsatı gibi­dir. Camide veya camiye yakın bir yerde olan kimseyi kapsa­maz[65]. Yağmur sebebiyle birleştirme yalnızca birincinin vaktinde yapılır. Çünkü se­lef böyle bir birleştirmeyi birincinin vaktinde yapardı. Bir de birinciyi ikincinin vaktine ertelemek karanlıkta dışarı çıkmayı veya yatsıya kadar mescitte bekle­meyi gerektirdiği için sıkıntıyı uzatır. Ayrıca insanların akşam namazı için mes­citte toplanmaları adettir. İki namazı birleştirmek için onları mescitte bekletmek her namazı vaktinde kılmaktan daha çok sıkıntı verir[66] Bazan da birin­cinin vakti çıkmadan özür ortadan kalkar ve birleştirme batıl ve imkansız olur. Cem-i tehiri tercih etmeleri de mümkündür. Müstahab olan birinciyi ilk vaktin­den biraz geciktirmektir. el-Esrem Ahmed b. Hanbel’e iki namazı yağmurda birleştirmeyi sormuş o da ” Evet, karanlık bastırıp henüz şafak kaybolmadan birleştirilebilir. İbn Ömer böyle yaptı.” demiştir. el-Esrem dedi ki, ” Ebû Üsâme ve Ubyedullah Nafi’den bize şunu bildirdi­ler: Yöneticilerimiz yağmurlu gecede akşamı geciktirir, yatsıyı şafağın kaybolma­sından öncesine alırlardı. İbn Ömer de onlarla birlikte namaz kılar, bunda bir sa­kınca görmezdi. Ubeydullah dedi ki, Kasım ve Salim’in böyle bir ge­cede onlarla birlikte na­maz kıldığını gördüm. Ahmed b. Hanbel’e, ” Sana göre sünnet olan, yağmurlu gecede iki namazı şa­fağın kaybolmasından önce; yolculukta ise şafağın kaybolmasından sonra birleşti­rilmektir, değil mi ?” diye sorulunca ” Evet” dedi[67].

8- İhtiyaç halinde birleştirme

Anlatılanların dışında namazları birleştirmek caiz değildir. İbn Şübrüme’ye[68] göre, ihtiyaç olduğunda veya alışılmamış bir durumda namazlar birleştirilebilir. Çünkü ibn Abbas’ın şu hadisi vardır : Nebi aleyhisselam öğle ile ikindiyi, akşam ile yatsıyı birleştirdi. Ne bir korku vardı, ne de yağmur.” İbn Abbas’a, ” Niye böyle yaptı? ” diye soru­lunca dedi ki, “Ümetine sıkıntı vermek istemedi.” Hanbelîler buna karşılık şöyle derler: “Bizim delilimiz, namaz vakitleriyle ilgili hadislerin genelidir. İbn Abbas’ın rivayet ettiği hadisi hastalık zamanına hamlederiz. Emzikli kadın, güçsüz ihtiyar ve birleştirmediği taktirde sıkıntıya düşecek ben­zeri şahısları da kapsaması caiz olur. Bir de Nebi aleyhisselamın birinci namazı vaktinin sonunda ikincisini de vakti­nin başında kılmış olma ihtimali vardır. Amr b. Di­nar bu hadisi Cabir b. Zeyd’den o da İbn Abbas’tan rivayet etmiştir. Amr diyor ki, Cabir’e, “Ebu’ş-Şa’sâ ! Zannediyorum öğleyi geciktirip ikindiyi öne aldı, akşamı geciktirip yatsıyı öne aldı.” dedim. “Ben de öğle zannediyorum. ” dedi.[69]”

9- Cem-i takdimin şartları

Cem-i takdim, öğle ile ikindiyi öğle namazı vaktinde; akşam ile yatsıyı da akşam namazı vaktinde birleştirmektir. Hanbelîlerde bunun üç şartı vardır: 1- Birleştirmeye niyet etmelidir. Ebubekr’e göre niyet şart değildir. Cem-i takdîmin niyetinde iki görüş vardır. Birincisine göre niyetin yeri, ifti­tah tekbiridir. İkincisine göre namazın başından selama kadar olan zamandır. Çünkü birleştirme, birincinin sonuyla ikincinin başı arasında yapılır. Bu sebeple birinci namaz bitmeden yapılan niyet yeterli olur. 2- İki namazın arası açılmamalıdır. Cem-i takdimde iki namazın arası fazla açılırsa birleştirme batıl olur. Çünkü birleştirme, peş peşelik veya yakınlık demektir. Peşpeşelik olamıyorsa yakınlık olmalıdır. Ara ister uyku, ister unutma ile, ister kasıtlı ister başka bir şekilde açılsın far­ketmez. Çünkü meşrut olmayınca şart da olmaz[70]. Ara çok kısa olabilir, çünkü bu kadarından kaçın­mak mümkün olmaz. Azlık ve çokluk konusunda örf ve adete bakılır. Bunun başka bir tanımı olmaz. Bir kısım fakihler, ikamet ve abdest al­maya yetecek kadar bir vakti kısa vakit olarak belirlemiştir ama doğru olan bir sı­nır koymamaktır. Çünkü şeriatın ölçü koymadığı yerde ölçü koymanın bir yolu olmaz. Burada kaynak örftür. Abdest ve te­yemmüm almaya ihtiyaç duyunca arayı uzatmayacaksa alır. Az bir konuşma ile de birleştirme iptal olmaz. İki namaz arasında sünnet kılarsa birleştirme batıl olur. Çünkü başka namaz kılmış gibi arayı açmış olur.

Ahmed b. Hanbel’den bu durumda birleştirmenin batıl olmayacağı da nakledilmiştir. Çünkü bu, abdest almak gibi kısa olur[71]. 3- Özür, birinci namazın başı ile sonunda ve ikincinin başında var olmalı­dır. Bu üçünden birinde özür ortadan kal­karsa birleştirme caiz olmaz. Cem-i takdimde birinci namazı kılarken yağmur kesilse de namaz bitmeden tekrar başlasa veya ikinci namazın tekbirini aldıktan sonra kesilse birleştirme caiz olur. Çünkü niyet sırasında yani birincinin iftitah tek­birinde ve birleştirme za­manında yani birincinin sonu ile ikincinin başında özür vardır. Bunun dışında olmaması önemli değildir. Yolcu, birinci namazı kılarken orada kalmaya (ikamete) niyet edecek olsa bir­leştirme biter. Vazgeçip yolculuğa niyet etse bile artık oradan ayrılmadan yolcu­luk ruhsatından yararlanamaz. İkinci namaza başladıktan sonra orada kalmaya niyet etse veya bindiği gemi belde­sinin limanına yanaşsa, yağmurun kesilmesine kıyasla yapacağı birleştirme sahih sayılayabilir. İkinci namaz sırasında iyileşip özrü ortadan kalkan hasta ile ilgili hü­küm de aynıdır[72].

10- Cem-i te’hîrin şartları

Cem-i tehir, öğle ile ikindiyi ikindi namazının vaktinde, akşamla yatsıyı da yatsı namazının vaktinde birleştirmektir. Hanbelîlere göre bunun iki şartı vardır: 1- Birincinin vaktinde birleştirmeye niyet etmelidir. Niyet, bir rekat kılmaya veya iftitah tekbiri almaya yetecek va­kte kadar yapılabilir. Ama niyeti bu kadar geciktirmek haramdır[73]. Birleştirmeye niyet etmezse namaz kazaya kalmış olur. 2- İkinci namazın vakti girinceye kadar özür devam etmelidir. Eğer birincinin vaktinde özür ortadan kalkarsa, mesela hasta iyileşir, yolcu döner, yağmur kesilirse artık namazlar birleştirilemez. Ama özür, ikincinin vakti girdikten sonra biterse caiz olur. Çünkü artık iki namaz da kendine borç olmuş­tur[74]. Cem-i tehirde iki namazın arası açılabilir. Çünkü ikinci namaz kendi vakti içindedir. Geriye bırakılması onu eda olmaktan çıkar­maz. Birleştirmenin sahih olması için imam ile cemaatin aynı olması gerek­mez[75]. Cem-i takdim ve Cem-i tehirden hangisi kolayına gelirse onu yapmalıdır. Bunların her ikisi de aynı ise o zaman cem-i tehir tercih edilir.

c- Malikî Mezhebi

İmam Malik ve bütün arkadaşları vakitleri ortak olan iki namazın yolculuk, hastalık ve yağmur özründen dolayı birleştirileceğinde ittifak etmişlerdir. Konu­nun detayında görüş ayrılıkları vardır. Bunun delili; Resulullah aleyhisselamın öğle ile ikindiyi ak­şam ile yatsıyı Tebük’e giderken birleştirmiş ol­masıdır. Birgün namazı geciktirmiş, sonra çıkıp öğle ile ikindiyi bir arada kılmış, sonra girmiş çıkmış akşam ile yatsıyı bir arada kılmıştır. Gündüz yürümek istedi­ğinde öğle ile ikindiyi; gece yürümek istediğinde de akşam ile yatsıyı birleştirmiş­tir. Bir delil de İbni Abbas’tan gelmiştir. O demiştir ki: «Resulullah aleyhisselam öğle ile ikindiyi ve akşam ile yatsıyı birleş­tirdi. Ne korku vardı ne yolculuk.» Malik diyor ki; «Bana göre yağmur vardı. Bu sözün, “Ne korku vardı ne yağmur” şeklinde de rivayeti de vardır.» İbni Abbas dedi ki: « Nebi aleyhisselam bunu ümmetini zora sokmamak için yapmış­tır.» Buna benzeyen diğer rivayetler de konunun delillerindendir.

1- Yolculukta birleştirme

Konak yerinden hareket eden yolcu öğle ile ikindiyi öğle vaktinin başında birleştirir. Delili Nebi aleyhisselam sünneti ve Arafat’ta yapılan birleştirmeye kıyastır. Mezhepte meşhur olan budur. Yolda acelesi olmayanların namazları birleştiremeyeceği görüşü olduğu gibi acelesi olsa bile birleştiremeyeceği görüşü de vardır[76]. İmam Malik’e göre acele etmesi gerekmeyen kişi yolculukta iki namazı bir­leştirmez. Acele gitmesi gerekiyorsa öğleyle ikindiyi birleştirebilir. Şöyle ki; öğleyi vaktinin sonuna tehir eder sonra kılar. İkindiyi de vaktinin başında kılar. Akşam namazını da vaktinin sonuna, şafağın kaybolma vaktinden öncesine bırakır ve o vakitte kılar. Sonra yatsıyı şafağın kaybolmasından sonra ilk vaktinde kılar. Bu şekildeki birleştirme, Hanefî ve Zahirî mezheplerinin de kabul ettiği surî birleş­tirme, yani gerçek değil görünüşte birleştirmedir.

İmam Malik dedi ki: “Hac ve benzeri yolculuklarda acelesi olmayanlar iki namazı birleştiremez. Bir şeyi kaybetmekten korktuğunda da iki namazı birleşti­rebileceği görüşündeyim. Zevalden sonra yola çıkacaksa namazı bu saatte konak yerinden hareketten önce birleştirmekte bir sakınca görmüyorum. Akşamla yat­sıyı da şafak kaybolmadan önce akşam namazının son vaktinde kılabilir. Şafak kaybolunca yatsıyı kılar.” İmam Malik’ten akşamla yatsı hususunda konak ye­rinde öğle ile ikindiyi birleştirmeye benzer bir rivayet gelmemiştir. Ali b. Hüseyin Resulullah aleyhisselamın gündüz yola çık­mak istediğinde öğle ile ikindiyi birleştirdiğini gece yola çıkmak istediğinde ak­şam ile yatsıyı birleştirdiğini rivayet etmiştir. Enes b. Malik Resulullah aleyhisselamın yolculukta acelesi olduğu zaman böyle yaptığını rivayet etmiştir. Dediler ki: «Öğleyi ikindinin ilk vaktine erteler, ikisini bir kılardı. Akşamı şafak kayboluncaya kadar ertelerdi ki yatsıyla bir kılsın.» Ebû Osman en-Nehdî diyor ki: «Sa’d b. Malik ile Mekke’ye gittik. Öğleyi ge­ciktiriyor, ikindiyi öne alıyordu. Akşamı geciktiriyor yatsıyı öne alıyor ve iki na­mazı kılıyordu.»[77].

2- Hastalıkta birleştirme

İmam Malik dedi ki: Namazları birleştirmek hastaya kolaylık sağlayacaksa öğleyle ikindiyi öğlen vaktinin ortasında birleştirir. Eğer baş dönmesinden kor­karsa daha önce, zeval vaktinin arkasından birleştirebilir. Akşamla yatsıyı şafağın kaybolması esnasında birleştirir. Ancak baş dönmesinden korkarsa bundan önce birleştirebilir. Birleştirme, iç hastalığı veya onun gibi hastalıklarda ya da hastanın her na­mazı vaktinde kılmasının zararlı olacağı şiddetli hastalıklarda olur. İbni Abbas (RA) Resulullah aleyhisselamın, yolculuk veya korku hali yokken öğleyle ikindiyi ve akşamla yatsıyı birleştirdiğini bildirmiştir. Nebi aleyhisselam  bunları yolculukta zaten birleştirmiştir. Birleştirme, yol yorgunluğu ve sıkıntısından dolayı acelesi olan yolcuya ve­rilmiş bir ruhsattır. Hasta, yolcudan daha bitkin ve daha sıkıntılı olur. Soğukta abdest alma, karnın şişme endişesi ya da hareket etme zorluğu gibi sebeplerden dolayı hasta, yolcudan daha çok ruhsata layıktır. Nebi aleyhisselam insanlara kolaylık olsun diye akşamla yatsıyı yağmurda birleştirmiştir. Bu Resulullah aleyhisselam ile Ebu Bekir, Ömer, Osman ve halife­lerinin adetidir. Bir çok endişe sebebiyle hasta kolaylığa daha layıktır[78].

3- Yağmur çamur vs. sebeplerle birleştirme

İmam-ı Malik dedi ki; “Yoculuk dışında eğer çamur ve karanlık varsa ak­şamla yatsı birleştirilir. Yağmur olduğu zaman da bu iki namaz birleştirilir.” Yağmur veya çamur ve karanlıkta akşamı biraz geç kılarlar. Henüz şafak kaybolmadan da yatsıyı kılarlar. Ortalık kararmadan herkes evine döner. Bundan maksat insanlara kolaylıktır. Yoksa namazlar birleştirilmezdi. İbnü’l-Kasım’a, «Öğleyle ikindi de akşamla yatsı gibi yağmurda ve çamurda birleştirilebilir mi?» diye soruldu. Dedi ki: «İmam Malik’e göre yolculuk dışında öğleyle ikindi birleştirilmez. Bu akşam ve yatsı gibi görülemez. İmam Malik’e göre yağmurlu gecede bir kimse akşam namazını evinde kılıp mescide gelse ve cemaatın yatsıyı kılmış olduğunu görse ve kendisi de kılmak is­tese yatsıyı kılamaz. Çünkü insanlar kendilerine kolaylık olsun diye namazları birleştirmişlerdir. Bu adam ise namazı onlarla birlikte kılmamıştır. O, yatsıyı şa­fağın kaybolmasına kadar geciktirip sonra kılmalıdır[79]. Dedim ki; «Bu şahıs onlara akşamı kıldıktan sonra ama yatsıyı kılmadan önce yetişse, kendisi zaten evde akşamı kıldığına göre onlarla birlikte yatsıyı kıl­mak istese ne olur?» Dedi ki; «Onlarla birlikte kılmasında bir sakınca görmem.» Akşamla yatsının güneşin bat­ması sırasında birleştirileceği görüşü de vardır. Bu Abdülhakem­’in ve İbnü Vehb’in görüşüdür. Bunlar bu görüşü İmam Malik’­ten rivayet etmişlerdir[80]. İbni Vehb, Amr b. el-Halis’ten Said b. Ebi Hilal’in şu hadisini rivayet etmiş­tir. Kendisine İbnü Kasît demiş ki; Yağmurlu gecede Medine’de akşamla yatsının birleştirilmesi adettir. Her nekadar Ebu Bekir, Ömer ve Osman bunu ara­sıra yapmış olsa bile akşam namazı kılındıktan sonra yatsı akşama yaklaştırılarak kılınır. Medine’de bu şekilde kılarlar. İbni Vehb, Abdullah b. Ömer, Said İbnü’l-Müseyyeb, el-Kasım, Salim, Urve­tu’ bnu’z-Zübeyr, Ömer b. Abdülaziz, Yahya b. Said, Rabia ve Ebu’l-Esved bu gö­rüştedir[81].

4- Özürsüz birleştirme

İki namazın özürsüz birleştirilmesi konusunda ihtilaf edil­miştir. Meşhur görüşe göre bu caiz değildir. Eşheb[82], İbni Abbas hadisine ve başka hadislere da­yanarak bunun caiz olduğunu söy­lemiştir[83].

5- Namaz vakitleri

Öğle ile ikindi ve akşam ile yatsı vakitlerinin başlangıç ve bitimi hususunda Malikî mezhebinde farklı görüşler vardır. Zaruret halinde olanlar için öğle ile ikindi güneş batıncaya kadar, akşam ile yatsı da tan yeri ağarıncaya kadar devam eder.Bunlar beş grup insandır.

(1)Erginlik çağına eren çocuk,

(2)müslüman olan kafir,

(3)kendine gelen baygın,

(4)temizlenen hayızlı kadın veya temizken hayız gören kadın,

(5) mukimken yolcu olan veya yolcu iken evine dönen kişi.

a) Öğle ile ikindi vakitleri Öğlenin ilk vakti güneşin tepe noktasından batıya kaymasıyla başlar. Nor­mal ve müstehap olan son vakti ise zeval vaktinin gölgesi dışında herşeyin göl­gesinin kendi boyu kadar olduğu va­kittir. Bu, aynı zamanda ikindinin normal ve müstehap olan ilk vaktidir. İkindinin normal ve müstehap olan son vakti ise zeval gölgesini çıktıktan sonra bir şeyin gölgesi kendinin iki katı olduğu vakittir. Zeval vaktindeki gölge hiçbir zaman hesaba katılmaz. İkindi, öğlenin tercih edilen müstehap vaktinde girer ve o vakitte özürden dolayı öğle ile ortak olur. Zeval vaktinin başından itibaren veya öğlen namazı kılınacak kadar bir vak­tin geçmesinden sonra bu iki vaktin ortak olacağı da söylenmiştir.Öğlen de ikin­dinin tercih edilen müstehap vaktine girmiş olur. Özürden dolayı gölgeler iki boy miktarına ulaşıncaya kadar ona ortak olur.

b) Akşam ile yatsı vakitleri Akşam namazı vakti güneşin batmasıyla başlar. Onun iki vakti olduğu gö­rüşünde olanlara göre normal ve müstehap vak­tinin sonu şafağın kaybolması­dır. Bu aynı zamanda yatsının normal ve müstehap olan ilk vaktidir. Yatsının son vakti gecenin üçte biri veya yarısıdır. Normal ve müstehap vakitte yatsı vakti akşam namazı vaktine girer ve özür sebebiyle onunla ortak olur. güneşin batmasından itibaren akşamla yatsı vaktinin ortak olacağı söylen­diği gibi akşam namazı kılınacak kadar bir vakitten sonra ortak olacağı da söylenmiş­tir. Öğle ile ikindinin ne zaman birleştirileceği hususunda üç görüş vardır.

1) Gölgelerin bir misline ulaştığı zamanın sonunda,

2) Gölgelerin iki misline ulaşmasının başında.

3) Öğlen namazını gölgenin bir misli oluşunun sonunda, ikindiyi de iki misli oluşunun başında birleştirir.

Birinci ve ikinci görüş bu iki vaktin normal durumda ortak oldukları vakitle ilgili ihtilafa dayanır. Üçüncü görüş de nor­malde bu iki vaktin ortak ol­madığı görüşüne dayanır. Akşam ve yatsı namazıyla ilgili görüş de bunun gibidir. Konak yerinden ha­reket eden kişi, güneşin batmasından sonra namaz­ları birleştirir. Bu konuda gö­rüş birliği vardır. Akli fonksiyonları­nın azalacağı endişesinde olan hasta konusu ihtilaflıdır. Güneşin batmasından önce yola çıkan gecenin yarısı geçmeden önce na­mazı birleştirir. Bu konuda görüş birliği vardır. Akşam namazı vakti girdiği zaman hasta olup yatsı vaktinin sonuna yani gecenin üçte biri veya yarısı geçinceye ka­dar hastalığın geçeceğini ümid eden hasta ile ilgili de ihtilaf vardır. Namazları birleştirmek kolayına gelen hasta şafak kaybolacağı sırada birleştirir. Güneş batmadan önce yola çıkıp yatsı vakti bitimine yani gecenin üçte biri veya yarısı geçinceye kadar yürüyecek olanın acelesi olsa da olmasa da öğle ile ikindiyi gün batımına ka­dar ertelemesi veya gölgelerin iki misline çıkmasından sonraya ertelemesi caiz olmaz. Çünkü  Nebi aleyhisselam  bunu yasaklamış ve şöyle buyurmuştur: «Bu, münafıkların namazıdır. Bu, mü­nafıkların na­mazıdır.» Hiçbir özür böyle bir şeyi caiz kılmaz. Aynı şekilde hiçbir sebep akşamla yatsıyı tanyerinin ağarmasına veya gece­nin yarısından sonrasına ertelemeyi caiz kılmaz.Bunun tek istisnası hastalığının ağırlığından dolayı üstlenmesi gerekmeyen bir güçlüğe girmeden namaz kılama­yanhastadır. Bu hasta tanyeri ağarma zamanına kadar namazını geciktirebilir. Böyle bir şeye hiçbir şekilde katlanamayacak durumda ise o vaktin çıkmasıyla namazın kendisinden sakıt olması hususunda baygın kişi gibi olur. Bu İbnü’ l-Kasım’ın görüşüdür ve onun Malik’ten rivayetidir[84].

C- NAMAZLARI HER ZAMAN BİRLEŞTİRME

Caferî mezhebi, namazların her zaman birleştirilebileceğini kabul eder. Bu, namaz vakitleri ile ilgili anlayışın sonucudur. Caferîlere göre öğle ile ikindinin ve akşam ile yatsının ortak vakitleri vardır. Bu sebeple o namazlar birlikte kılına­bilir. Ancak öğle ile ikindinin cem-i takdimi dışında özürsüz birleştirme mek­ruhtur. a- Öğle ve ikindi vaktleri Her namazın iki vakti vardır. İlk vakit efdal vaktidir. Özrü olmayan kimse ikinci vakti o namazın vakti sayamaz. Namazı ikinci vakte bırakan haram değil, mekruh işlemiş olur. Öğlenin ilk vakti güneşin zevaliyle, yani tepe noktasından batıya kaymasıyla başlar. Bu konuda icma vardır. “Güneşin batıya kaymasından gecenin kararma­sına kadar namazı güzel kıl.” (İsra 17/78) ayeti bunu göstermektedir. Öğlenin ilk vakti, bir şeyin gölgesinin kendi boyunu ulaşmasına kadardır. Bundan sonra tercih edilen vakit çıkar. Bu vakte vakt-i ihtiyar ( ) denir. Öğle namazı, güneş batmadan dört rekatlık ikindi namazını kılacak vakte kadar kılınabilir. Bu öğlenin ikici vaktidir. Buna ıztırarî vakit ( ) denir. İkindinin ilk vakti öğlenin farzının bitmesiyle başlar. Bu konuda Caferî uleması icma etmiştir. İkindinin ilk vakti yani fazilet vakti bir şeyin gölgesi ken­dinin iki katına çıkıncaya kadardır. İkinci vakti de güneş batıncaya kadardır. Bi­rincisi normal durumlarda ikincisi de özürlü iken ikindinin vaktidir. Malik, Nebi aleyhisselamın yolcu değilken bu iki namazı birleştirdiğini rivayet etmiştir. Bu, birleştirmenin caiz olduğunun delili­dir. Bu rivayet, öğleyi vaktinin sonunda, ikindiyi de vaktinin başında kıldığı şek­linde yorumlanamaz. Çünkü böyle birleştirme olmaz. Bu iki namaz seferde de hac da da birleştirilir. Bu vakitler öğle ile ikindinin vakti olmasaydı elbette onları birleştirmek caiz olmazdı. Nitekim ikindi ile akşamı, bunlardan birinin vaktinde birleştirmek caiz değildir. Ahmed b. Hanbel Nebi aleyhisselam  öğle ile ikin­diyi, korkunun ve yolculuğun olmadığı bir zamanda birleştirdiğini rivayet etmiş­tir. Diğer rivayette “ Ne korku vardı ne yağmur.” ifadesi geçmektedir. Niye böyle yaptı diye sorulunca dedi ki, “Ümmetine sıkıntı vermesin diye.” b- Akşam ile yatsı vakitleri Akşamın ilk vakti güneşin batmasıyla başlar. Fazilet vakti şafak kaybolun­caya kadar sürer. Iztırarî vakti ise gece yarısının yatsıyı kılacak bir süre öncesine kadardır. Gecenin dörtte birine kadar süreceği görüşünde olanlar ol­duğu gibi fecir vaktinden önce yatsıyı kılmaya yetecek vakte kadar süreceği görü­şünde olanlar da vardır. Yatsı vakti, güneşin batışından sonra akşam namazını kılacak kadar bir sü­renin geçmesiyle başlar. Ancak akşam şafağının kaybolmasından sonraya tehir etmek efdaldir. Özrü olmayanların bundan önce yatsıyı kılması mekruhtur. Yat­sının faziletli vakti gecenin üçte birine kadar sürer. Bir görüşe göre gecenin yarı­sına kadar sürer. Yatsının ıztırarî vakti tan yeri ağarıncaya kadar sürer.[85]

Sorulara Cevaplar Soru – Namazların birleştirilmesi sırasında kasır da gerekir mi?

Cevap – Namazların birleştirilmesini caiz görenlerin çoğunluğu bunun yol­culuk sırasında olabileceği görüşündedir. Kasır, yani dört rekatlı namazların iki rekat olarak kılınması da yolculuk sırasında olduğu için birleştirme kasırla bir­likte yapılır. Ancak, yolculuk dışında yapılan birleştirmelerde kasır yapılamaz. Yağmur, çamur, hastalık vs. sebeplerle namazlarını birleştirenler, yolcu değillerse kasır yapamazlar.

Soru – İkindi ile akşam namazı birleştirilebilir mi?

Cevap – Birleştirme sadece öğle ile ikindi ve akşam ile yatsı namazları ara­sında olur. Onun dışında birleştirme olmaz. Bu konuda tam bir ittifak vardır. Bu husus hadis-i şeriflerden de açıkça anlaşılmaktadır.

——————————————————————————–

* Prof. Dr. Abdulaziz BAYINDIR, “Seferilik ve Namazların Birleştirilmesi”

Seferilik ve Hükümleri (İslami Araştırmalar Vakfı Tartışmalı İlmi Toplantılar Dizisi) ,

Ensar Neşriyat, İstanbul, 1997, s: 361-384

[1] Tirmizî, Mevâkît 1, Hadis No 149.

[2] Buharî,Taksîr’us-Salâh 13,14,16; Müslim, Salat’ül-müsafirîn, bab 5, hadis no, 46,47 (704).

[3] Müslim, Salât’ül-Müsafirîn, bab 6, hadis no 52-(705), 53-(706).

[4] Buhârî, Taksîr’us-salâh, 13.

[5] Müslim, Salât’ul-müsâfirîn, bâb 6, hadis no 51-(705)

[6] Ahmed b. Hanbel c.I, s.367-368.

[7] Ahmed b. Hanbel c. V, s. 241.

[8]- Ahmed Abdurrahman el-Bennâ, el-Feth’ur-Rabbânî li tertîbi Müsned’il-İmam Ahmed b. Hanbel eş-Şeybânî maa şerhihi Bülûğ’il-emânî,Kahire, c.6, s. 120 Hadis no 1237. Bu hadisi Tahavî ve Hâkim’den nakletmiş ve senedinin ceyyid olduğunu belirtmiştir. .

[9] Buharî,Taksîr’us-Salâh 15,16; Müslim, Salât’ul-müsâfirîn, bâb 5, hadis no 46-(704).

[10] Ahmed Abdurrahman el-Bennâ, a.g.e. Hadis no 1239. Beyhakî’nin es-Sünen’ül-Kübrâ’sından nakletmiş ricalinin sikadan olduğunu ancak ref’inde şek bulunduğunu, mahfuz olanın onun mevkuf olduğunu ifade etmiştir.

[11] Ebu Davud, Salâh 1215; Neseî, Mevâkît, 45; Ahmed b. Hanbel, c.III,s.305, metin Ahmed b. Hanbel’den alınmıştır. [12] Ebu Davud, Salâh 1216, Neseî, Mevâkît 45,bâb’ul-vakt’illezî yecmau fîhi’l-müsafir. [13] Ahmed b. Hanbel, c. III, s. 381.

[14] Ahmed b. Hanbel c.I,s. 136.

[15] Müslim, Salât’ul-müsâfirîn, bâb 5, hadis no 42-(703); Buhârî bu hadisi Salim tarikiyle rivayet etmiştir. Taksîr’us-salâh, 13.

[16] Yatsının dört rekatlık farzını iki rekat olarak kılmış.

[17] Nesai, mevâkît, 45.

[18] Ahmed b. Hanbel c.II, s.51.

[19] Ahmed b. Hanbel c.II,s.150.

[20]- Beni Mustalik savaşı Hicretin 5. yılında olmuştur.

[21]- Ahmed b. Hanbel. Bu iki hadisi nakleden kitap: Ahmed Abdurrahman el-Bennâ, a.g.e, c.VI, Hadis no 1243 ve 1244.

[22] Cem, Müzdelife’nin adıdır. Çünkü Hz. Adem ile Hz. Havva cennetten çıkınca orada birleşmişlerdir.

[23] Müslim, Hac, bab 48, Hadis no 292-(1289); Ebû Davud, Menâsik, 65; hadis no l934. Neseî, Hac, 310. Tercüme Ebu Davud’daki metne aittir.

[24] Buharî, Hac, 99.

[25] Ahmed b. Hanbel c.II, s. 152.

[26] Ebu Davud, Menâsik, 65, hadis no l930.

[27] Ebu Davud, Menâsik, 65, hadis no l931. Ebu Davud’un l932 ve 1933 numaralı hadisleri de aynı anlamdadır.

[28] Ahmed b. Hanbel’den naklen, Ahmed Abdurrahman el-Bennâ, a.g.e. c.V, s.137, Hadis No 1255.

[29] Buhârî, Hac, 96; Ahmed b. Hanbel, c.II, s, 56.

[30] Buhârî, Hac, 95.

[31] Müslim, Salât’ul-müsâfirîn, bâb 6, hadis no 49-(705)

[32] Müslim, Salât’ul-müsâfirîn, bâb 6, hadis no 50-(705)

[33] Müslim, Salât’ul-müsâfirîn, bâb 6, hadis no 54-(705)

[34] Müslim, Salât’ul-müsâfirîn, bâb 6, hadis no 55-(705)

[35]Müslim, Salât’ul-müsâfirîn, bâb 6, hadis no 56-(705).

[36]Müslim, Salât’ul-müsâfirîn, bâb 6, hadis no 57-(705).

[37] Müslim, Salât’ul-müsâfirîn, bâb 6, hadis no 58-(705).

[38] Bunların hepsi sahabîdir.

[39] Muvaffakuddîn ve Şemsüddin ibnâ Kudâme, el-Muğnî, Beyrut l404/1984, c. II, s.113.

[40] Cem Müzdelife’nin diğer adıdır. Çünkü Hz. Adem ile Hz. Havva Cennetten çıktıktan sonra orada birleşmişlerdir.

[41] Müslim, Hac bab 48 hadis no 292-(1289). Buhari’deki rivayette Müzdelife’den bahsedilmiyor. Meali şöyledir. “Abdullah radiyel­lahu anh dedi ki, Resulullah aleyhisselamı görme­dim ki, iki namaz dışında herhangi bir namazı vaktinde kılmamış olsun. Akşam ile yatsıyı cem etti, sabah namazını vaktinden önce kıldı. (Buhari, Hacc 99).

[42] Ta’rîs gecesi bir savaş dönüşü Nebi aleyhisselam ve ashabının istirahata çekildikleri yerde uyuya kalıp sabah namazının kazaya kaldığı gecedir.

[43] Müslim, Mesacid bab 55, hadis no 311-(681).

[44] Kemâlüdin b. el-Hümâm (öl.681 h. /1282 m.) Şerhu Feth’il-Kadîr, Bulak 1315, C. I, s. 407, Cuma namazı bahsinin öncesi.

[45] Damat Abdurrahman b. Şeyh M. b. Süleyman, Mecma’ul-enhür, Matbaa-i Amire, 1301, C. I, s. 269-270.

[46] Ali b. Ahmed b. Hazm, el-Muhallâ, Beyrut 1408/1988, C. II, s.204, 206.

[47] İbnâ Kudâme, el-Muğnî, c. II, s.114.

[48] Müslim, Salât’ul-müsâfirîn, bâb 6, hadis no 57-(705).

[49] Müslim, Salât’ul-müsâfirîn, bâb 6, hadis no 54-(705)

[50] Muhyiddin en-Nevevî, Sahîhu Muslim bi şerh’in-Nevevî, Beyrut, c.V,s.219.

[51] Ahmed b. Hacer el-Heytemî, Tuhfet’ül-muhtac, haşiyeleri ile birlikte, C. II, s. 393-404.

[52] İbnâ Kudâme, el-Muğnî, c. II, s.112.

[53] İbnâ Kudâme, el-Muğnî, c. II, s.116-117.

54] İstihâze, bir kadından, adet günleri dışında gelen kandır.

[55] Hamne bint-i Cahş, adet dışı kanamalarının çokluğundan şikayet edince Nebi aleyhisselam ona yaptığı uzun nasihatinin sonunda şöyle demişti : Öğleyi geciktirip ikindiyi öne almaya gücün yeterse yıkanırsın; iki namazı, öğle ile ikindiyi birleştirirsin. Akşamı da geciktirir, yatsıyı öne alırsın, sonra yıkanırsın iki namazı birleştirirsin. Bunu yap. ..(Ebu Davud, Tahâret, ll0, hadis no 287; Tirmizî, ebvâb’ut-tahâre, 95 hadis no 128.) Ebu Davud’un Hz. Aişe’den yaptığı diğer bir rivayete göre, Sehle bint-i Süheyl’den istihâze kanı gelmişti. Nebi aleyhisselama geldi. O da ona her namaz için yıkanmasını emretti. Bu ağır gelince, “ Bir kere yıkanıp öğle ile ikindiyi, bir kere daha yıkanıp akşamla yatısıyı birleştirmesini ve sabah namazı için de yıkanmasını emretti.” (Ebu Davud, Tahâret, ll0, hadis no 295.)

[56] Ali Abdülhamîd Baltacı, Muhammed Vehbi Süleyman, el-Mu’temed fî fıkh’il-İmam Ahmed (Abdülkâdir b. Ömer eş-Şeybânî’nin Neyl’ül-Meârib bi şerhi delîl’it-tâlib adlı kitabıyla İbrahim b. Muhammed b. Dıvyân’ın Menâr ‘us-sebîl fî şerh’id-delîl adlı eserinin birleştirilmesiyle meydana getirilmiştir.)Mekke, l991-1412, c.I, s. l95-l96.

[57] Yukarıda geçtiği gibi Şafiî mezhebinin tercih edilen görüşüne göre hastalar cem yapabilirler.

[58] Bu hadislerin tam metni ve kaynakları yukarıda geçmiştir.

[59]- Anhmed b. Muhammed el-Esrem, Ahmed b. Hanbel’in talebelerindendir. (v.273/886) {Hayrettin KARAMAN, İslam Hukuk Tarihi , s. 105}

[60] İbnâ Kudâme, el-Muğnî, c. II, s.120-121.

[61] Ali Abdülhamîd Baltacı, Muhammed Vehbi Süleyman, el-Mu’temed c. I, s. l96.

[62]- Yedi fakih, (fukahâ-i seb’a) Medine4nin yedi fakihi diye şöhret bulan şu şahıslardır : Saîd b. el-Müseyyeb, Urve b. ez-Zübeyr (v.97/715), el-Qasım b. Muhammed (v.102/720), Hârice b. Zeyd (v.l00/718), Ebubekr b. Abdurrahmân (v.94/713), Süleyman b. Yesâr (v.l07/725), Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe (v.98/716), {Hayrettin KARAMAN, İslam Hukuk Tarihi , İstanbul l975, s. 55}

[63] İbnâ Kudâme, el-Muğnî, c. II, s.117.

[64] İbnâ Kudâme, el-Muğnî, c. II, s.119.

[65] İbnâ Kudâme, el-Muğnî, c. II, s.120.

[66] İbnâ Kudâme, el-Muğnî, c. II, s.121.

[67] İbnâ Kudâme, el-Muğnî, c. II, s.122.

[68] Abdullah b. Şübrüme Tabiînden ve Kufe fakihlerindendir. Şa’bîden, İbn-i Sîrînden ve İmam-ı Azam’dan rivayette bulunmuştur. h. 144 de vefat etmiştir. (Ö.N.BİLMEN, Hukukı İslamiyye Kamusu, İst. l967, c. I, s. 331)

[69] İbnâ Kudâme, el-Muğnî, c. II, s.122, paragraf 1263.

[70]- Yani cem’in şartı iki namazın bir arada kılınmasıdır. İkisi bir arada kılınamazsa cem olmaz.

[71] İbnâ Kudâme, el-Muğnî, c. II, s.123. paragraf l265.

[72] İbnâ Kudâme, el-Muğnî, c. II, s.124.paragraf 1266.

[73] İbnâ Kudâme, el-Muğnî, c. II, s.122-123, paragraf 1264.

[74] İbnâ Kudâme, el-Muğnî, c. II, s.125.

[75] Ali Abdülhamîd Baltacı, Muhammed Vehbi Süleyman, el-Mu’temed, c.I, s. l95-l98.

[76] Ebu’l-Velîd Muhammed b. Ahmed b. Rüşd (öl.520 h.), el-Mukaddimat, el-Matbaat’ül-Hayriyye, 1325, s.114.

[77] İmam Malik, el-Müdevvenet’ül-Kübrâ (Sahnûn’un rivayeti) , Mısır, c.I,s.116-117.

[78] el-Müdevvenet’ül-Kübrâ, c.I,s.116.

[79] el-Müdevvenet’ül-Kübrâ, c.I,s.115.

[80] el-Mukaddimat, s. 111-116. [81] el-Müdevvenet’ül-Kübrâ, c.I,s.115. [82] Eşheb b. Abdilaziz’il-Kaysî (145 h.-762 m./204 h.-819 m.), Mâlikî fukahasındandır. İmam Malik’den, Leys’den ve başkala­rından rivayette bulunmuştur. [83] el-Mukaddimat, s.116.

[84] el-Mukaddimat, s. 111- 116. [85] el-Mu’teber fî’l-fıkhi’il-İmamiyye, v.87-90, yazarı belli değil, el yazması, Süleymaniye Kütüphanesi İzmirli İsmail Hakkı,757.