Kadın

Zaman zaman kadın konusu gündeme değişik şekillerde gelir ve konuyla ilgili değişik görüşler kamuoyunda yer alır. Kadının “ezilmişliği”, “haksızlığa uğraması”, “kadın istismarları”, “kadın cinayetleri”…..gibi.

Bazen de kadının maruz kaldığı olaylar, olayın sıcaklığı gündemdeyken haklı olarak infiale yol açabilmekte, yazılı, sesli ve görsel basında günlerce yer alabilmektedir. Konuyla ilgili kitaplar, dergiler çıkmakta, söyleşiler, programlar, açıkoturumlar yapılmaktadır. Hatta konuyla ilgili sivil ve resmi kurumlarca değişik görüşler (feminizm gibi) kamuoyunda yer almaktadır.

Kadın istismarı veya haklarının gasp edilmesine, insanlar bulundukları zaviyeden bakarak ya işi erkek karşıtlığına dönüştürmekte, ya da din diyanetle (!) bağlantı kurarak işi din karşıtı söyleme dönüştürmekte, ya da din adına olmadık yorumlar yapılarak iş çığırından çıkarılmaktadır.

Konu, yakınımıza gelinceye kadar ya bizi ilgilendirmemekte, dolayısıyla konu görülmemekte, olumsuz bir tablo ile karşılaşıldığında ise insanlar genelde sağduyularını kaybetmektedirler.

Konuya farklı bir bakış;

  1. Temel hak ve özgürlükler açısından kadının erkekten hiçbir farkı yoktur. Dolayısıyla temel hak ve özgürlükler açısından erkeklerin lütfunu beklemeleri gibi bir durum söz konusu olamaz. Böyle bir durum varsa, kadınlar hak gaspına uğramışlardır. Hak gaspına uğramaları sonucu, bu haksızlığın ve mağduriyetin ortadan kaldırılması için duyarlı erkek ve kadınların vereceği her türlü meşru (yasal) mücadele kutsaldır, saygıdeğerdir, desteklenmelidir. Yasal sorumluluğu bulunanların (meclisin), hak ihlalleri ve hak gaspları konusunda varsa kanunlarda eksikliklerin giderilmesi, hak gasplarına yol açabilecek tutum ve eylemlere karşı açık kapı bırakılmaması, yasaların uygulayıcılarının şahsi tercihlerine zemin oluşturmayacak şekilde yasal düzenlemeleri yapmaları yasal sorumluluklarının bir gereğidir.
  2. Kadın, siyasi ve toplumsal alanın her kademesinde görev alıp almama tercihine sahip olduğu gibi, dini anlamda da inanıp inanmama, inancının gereklerini yerine getirip getirmeme temel inanç özgürlükleri arasındadır. Bu konuda babanın, ağabeyin, kocanın, amcanın, dayının, resmi ve gayri resmi aktörlerin (türban(!) takıp takmama gibi) kadın adına karar verme veya kadına dayatma hakkı ve yetkisi yoktur.
  3. Kadınlar her türlü olumsuz yaftalardan da uzaktır. “Erkeği ayartan”, “âdemin ayağını kaydıran”, “asla reşit olamayan (kendi hakkında karar verebilme anlamında), “aklı ermeyen”, “temsil kabiliyeti noksan” gibi yakıştırmalar, kadına yüklenilen olumsuz kadın algısının patolojik uzantısı olarak varlığını sürdürmektedir.

Ancak şurası unutulmamalıdır ki, kadına yöneltilen olumsuzluklar, sadece karşı cinsle ilgili olmayıp hemcinslerinden de kaynaklanabilmektedir. Bu hayat algısı, hayat felsefesi, hayat anlayışıyla ilgili bir durumdur.

Kadına, kadın olmasından dolayı yüklenen olumsuz her şey, insanlık tarihinin fıtrat dışında oluşturduğu (şeytani) kültürün yansımasının günümüze uzantısıdır.

Kadın ve çocuk mağduriyet ve istismarları kadın ve çocuk olmanın sonucu değil hastalıklı bir aklın (şeytani aklın) onlara yüklediği mana, anlam ve bakış açısıyla ilgili bir husustur. Neden mi? Çünkü çocuk ve kadın olmayan bir insanlık olmaz da ondan.

Pekâlâ, kadın kimdir, görev ve sorumlulukları nelerdir?

1. Kadın bir insandır, insan ise (kadın-erkek olarak) en mükemmel bir şekilde, şan ve şeref sahibi olarak yaratılmıştır. “Biz insanı en güzel biçimde yarattık.” (Tîn:4). “Biz, hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık…” (İsrâ:70). Ayetlerde insan tabiri sadece erkeği veya kadını değil, hem kadını hem de erkeği kapsamaktadır.

2. Allah’ın vahyi, Adem Aleyhisselam’dan itibaren, şan ve şeref sahibi olarak yaratılan insanın yaratılış amacına götürecek  -Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.  Zâriyât: 56)– “ilahi program” olmasına rağmen insanoğlu, ya peygamberleri yalanlamaya yönelmiş ya da “ilahi programı” (peygamberlerin tebliğini) şeytanca değiştirerek emellerine alet etmiştir. Buna kadın açısında en güzel örnek kölelik ve cariyelik olsa gerek. Kimmiş hür olarak dünyaya gelen insanları kölelik ve cariyelik sütotusuna sokan. Bunlara bu hakkı ve yetkiyi kimler vermiş ve bu yetkiyi nereden almışlar.

Şeytanca insanlara iftira etmekten de geri durmamışlar (merak edenler Tevrat’ın yaratılış bölümünü okuyabilirler.) Sanatın birçok alanında ve bazı yapıtlarda (roman, hikaye, sinema gibi) maalesef kadın zevk aracı olarak sunulmuştur.

Köle ve cariye insan değil mi? Bunların tebliğe ihtiyacı yok mu? Ama ne olmuş, din kötü emellerine alet edilerek, kadınlar hiçbir hakka sahip edilmeden sayısız kadın, oluşturulan cariye pazarlarında, alınıp satılmış ve cariye adı altında odalık olarak kullanılmıştır. Şimdi bu yapı, resmiyet içinde varlığını sürdürüyor, burada ismini anmak istemediğim bazı yerler bu ahlaksızlığı devam ettiriyor. Hatta geçen yıllarda böyle bir yer sahibesi vergi şampiyonu ödülü almıştı.

İşte peygamberimiz insanları diğer konularda olduğu gibi bu konuda da uyarmıştır. Veda hutbesinde Peygamberimiz; “Ey insanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim…” diye bu konuya ayrıca dikkat çekmiştir.

3. Kadın yaratılış özellikleri gereği zariftir, anne adayıdır. Anne adaylığının gereği şefkatlidir, merhametlidir, duyguludur, sabırlıdır. Bu kadının güçsüzlüğünü ifadesi olmayıp anne adayı olmanın fıtri gereğidir. Annelerimiz gibi.

4. Kadın (Hava), Âdem (A.S) gibi Âdem’den sonra aynı özden (topraktan) yaratılmış ve aynı imtihana tabi tutulmuştur. Âdem gibi şeytanın îvasına (yanıltmasına) kanmış Âdem’le beraber mahcup olmuş cennet yapraklarıyla örtünmeye çalışmıştır. Âdem gibi tövbe etmiş, tövbeleri kabul edilmiş dünya imtihan yolculuğu Âdem gibi başlamıştır. “Ve ey Âdem, sen ve eşin cennete yerleş. İkiniz dilediğiniz yerden yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz. Derken şeytan, birbirine kapalı ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara vesvese verdi ve: Rabbiniz size bu ağacı sırf melek olursunuz veya ebedî kalanlardan olursunuz diye yasakladı, dedi.” Ve onlara: Ben gerçekten size öğüt verenlerdenim, diye yemin etti.” (A’raf: 19-21).

5.Kadın (Hava); Yahudi ve Hıristiyan inanışının gereği olan “Adem’i ayarttı” gibi tüm olumsuzluklardan uzaktır. Geleneksel anlayışımızda kadına yüklenilen yaratılışla ilgili olumsuz yüklemeler, Yahudi ve Hıristiyan (anlayışının) kültürün bizim içimizde de (Müslümanların içinde) yer alması sonucudur. Ortodoks Yahudilikte kadınlar, Sinagoglardaki ibadetlere aktif olarak katılmazlar. Tevrat’a göre Havva, Adem’in sol kaburga kemiğinden yaratılmıştır ve çıplaktır. (Tevrat yaratılış bölümü). Bu bilgiler değişik formatlarda Müslüman kültürü içinde yer almış, sanki İslâm’ın bir gereği gibi sunulmuştur. Tevrat’a göre cennette yasaklı meyveyi yediren Havva, onu kandıran yılandır. (Tevrat yaratılış bölümü, ilk günah kısmı). Yukarıda görüldüğü gibi Kur’an, tahrif edilen şu andaki eldeki Tevrat’ın bu yanlış bilgilerini düzeltiyor ve doğrusunu bize bildiriyor. Ne yazık ki Kur’an’la dini hayatını yapılandırması gereken birçok Müslüman, kitabından habersiz, din diye birçok yanlış bilgiyi dindarlığına ölçü yapmış ve konuyla ilgili bu yanlış bilgiler birçok dini kitapta yer almıştır.  Doğal olarak bu yanlış bilgiler mikrop gibi yayılıp gitmiştir.

Kur’an-ı Kerim, konuyla ilgili olumlu ve olumsuz kadın örneğinden bahseder. Kadınların yaratılışıyla değil eylemleriyle. Olumlu örnek kadınlar, Firavun’un karısı ve Meryem validemiz. İffet, hayâ, teslimiyet, vakar sahibidirler. Olumsuz örnek kadınlar ise Lut ve Nuh (a.s) peygamberlerin hanımları. (66 Tahrim Sûresi:10-12). İnsanı değerli veya değersiz kılan cinsiyeti olmayıp tavır, eylem olarak duruşlarıdır:

“Ebu Leheb’in iki eli kurusun; kurudu ya. Ona ne malı fayda verdi, ne de kazandığı. O, bir alevli ateşe girecektir. Karısı da, odun hamalı olarak. Ve boynunda hurma lifinden bükülmüş bir ip olduğu halde.” (100 Tebbet Sûresi: 1-5)

“O, inananların imanlarını kat kat artırmaları için kalplerine huzur ve güven indirendir. Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. Bütün bunlar Allah’ın; inanan erkek ve kadınları, içlerinden ırmaklar akan, içinde temelli kalacakları cennetlere koyması, onların kötülüklerini örtmesi içindir. İşte bu, Allah katında büyük bir başarıdır. Ve (Allah) ikiyüzlü erkek ve kadınları ve Allah’tan başkasına ilahlık yakıştıran erkek ve kadınları (öteki dünyada) azaba uğrat(mayı dile)miştir. Bunların tümü Allah hakkında kötü, uygunsuz düşünceler taşırlar. Kötülük onları her taraftan kuşatır ve Allah’ın gazabına uğrarlar. O, (rahmetinden) onları dışlamış ve onlar için cehennemi hazırlamıştır. Ne kötü bir varış yeridir orası!” (48 Fetih: 4,5,6)

“Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, (İslâm uğrunda) seyahat edenler, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredenler, kötülükten sakındıranlar ve Allah’ın sınırlarını koruyanlar; sen (bütün) mü’minleri müjdele.” (9Tevbe: 112)

“Mü’min erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Bu davranış onlar için daha nezihtir. Şüphe yok ki, Allah onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır.” (24 Nur: 30)

“Mü’min kadınlara söyle, onlar da gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler; iffetlerini korusunlar….”(24 Nur: 31)

“Yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da, sizi de biz rızıklandırırız. Onları öldürmek gerçekten büyük bir günahtır.” (17İsra: 31). (Dini bir mazeret olmadan kürtaj yaptıran kadınlar ve onları buna teşvik eden erkeklerde bu kapsama dahildir).

(Kadın erkek fark etmez, mü’minlerin bazı vasıfları) “Onlar, Allah ile beraber başka bir ilâha kulluk etmeyen, haksız yere, Allah’ın haram kıldığı cana kıymayan ve zina etmeyen kimselerdir. Kim bunları yaparsa cezasını bulur.” Nasıl bir ceza; “Kıyamet günü onun azabı kat kat artırılır ve horlanmış olarak orada ebedî kalır.” (25 Furkan: 68-69).

“İçinizden iki kişi, fuhuş yaparsa, onlara eziyet edin; eğer tevbe eder, uslanırlarsa artık onlardan vazgeçin. Çünkü Allâh, tevbeleri çok kabul edendir, çok esirgeyendir.” (4 Nisâ: 16)

Pekâlâ ya bunları terk eder Allah’a sığınırsa durumları ne olacak;

Ancak tövbe edip de inanan ve salih amel işleyenler başka. Allah işte onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”  (25 Furkan: 70).

Allah kulunun helak olup batmasını istemiyor. Sürekli çıkış yolları gösteriyor. Tabi ki burada günahı terk etme, iyiye yönelme o insanın yapması gereken bir eylemdir. Bu eylemi gösteren insanın Allah sadece günahlarını örtmekle kalmıyor, bir de günahlarını iyiliğe değiştiriyor, “Allah işte onların kötülüklerini iyiliklere çevirir.” (25 Furkan: 70). Burada ki durum gidin günah işleyin değil, bir şekilde bu günahları ve suçları işlemiş olanların iyiye yönelme eylemlerini samimiyetle göstermeleri, samimiyetle bu yanlışlıklarından dönmelerine karşılıktır. (Burada kadın erkek arasında bir fark yoktur.) Demek burada kadın olma özellikleri değil, insan eylemleridir söz konusu olan.

“İffetli ve (haklarında uydurulan kötülüklerden) habersiz mü’min kadınlara zina isnat edenler, gerçekten dünya ve ahirette lânetlenmişlerdir. İşlemiş oldukları günahtan dolayı dillerinin, ellerinin ve ayaklarının kendi aleyhlerine şahitlik edecekleri günde onlara çok büyük bir azap vardır.” (24 Nur: 23,24). İftiraya atan ister kadın ister erkek olsun fark etmez.

Şu anki Hrıstiyan inancına göre, Adem ve Havva’nın yedikleri yasak meyve sonucu işledikleri günah, kendilerinden dünyaya gelen çocukları vasıtasıyla devam edip gitmektedir. Tanrının yetkisini kullanan din adamları (papazlar) –tabi bu yetkiyi kim verdi ise(!)- bu “ilk günahla” dünyaya gelen çocukları vaftiz ederek günahlarından arındırmakta, sonradan hrıstiyan olanları da aynı şekilde günahlardan arındırmaktadırlar. Günah işleyen hrıstiyanları da, kiliselerde ki “günah çıkartma” bölümlerinde günahlarını kendilerine söyleterek Tanrı adına bağışlamaktadırlar. Tabi ki böyle bir durumun nelere yol açacağı ortadadır.

İslâm ise böyle şeylerden uzaktır. İslâm’a göre kişi tövbe ve duasını Allah’a sunar, günahlarından tövbe ederken de günahlarını tek tek sayarak kendini tekrar rezil etmez, samimi bir şekilde ölmeden önce hangi günah olursa olsun terk eder, kendini düzeltir ve Salih Amel’e yönelirse Allah, o kulunu bağışlar, bağışlamakla da kalmaz günahlarını sevaba değiştirir.

Maalesef yozlaşmış toplumsal anlayışımızda kadına bazen olumsuz nitelemeler yapılabilmektedir. Bazen bunlar dini bir motif olarak sunulabilmekte dinin gereği gibi anlaşılabilmektedir:

“Kadın aklınla”, “saçı uzun aklı kısa”, “sen bir dur hele”, “harama sebep olma” (sanki erkek harama sebep olmuyormuş gibi), “hişt hişt çekil”, “camilerimizde sadece teravih namazlarında gitmeleri uygundur(!)”, “vakit namazlarında evdeki kapının arkası daha uygun sevapça(!)”, “camilerde geniş mekânlar erkeklere; arta kalan kıyılar köşeler kadınlara”, “kadın camiye girdiğinde (o da alışmış geniş mekânlardan kıyılara çekilmeye) kıyılara, yoksa camiden çık, güya kenarda kılarsa (herkesin gördüğü yerde) namaz olmaz.”. (Cennete önce erkekler girecek ya, boş kalırsa, erkekler müsaade ederse, sonra kadınlar(!).  “Cuma ve bayram namazlarına gelmezler” (erkekler öyle buyurdu ya).

Kadına, özgürlük anlamında her türlü olumsuz telkinde bulunan mantık, kadın kocaya muhtaç olmamalı, kadın her türlü hürriyetten(!) kimseye sormadan sonuna kadar yararlanmalı, kadın özgür(!) olmalı, kadın ezilmemeli(!).

Bu zihniyet, kadının maddi bir değer olarak paraya dönüştürülmesine (eğlenme aracı, reklam aracı gibi) ses çıkarmamakta hatta böyle bir durum gündemlerinde hiç olmamaktadır.

Yukarıdaki mantıksal anlayışlar, işine geldiğinde aynı kadını parti, kermes, vakıf, dernek-sendika çalışmasında, ev-iş yeri temizliğinde, oy toplamalarında bir mahzur görmemektedir.

Arkasından  Panel: “Toplumda kadın, sömürülen kadın, İslâm’da kadının yeri, . Sonuç..?

Lafa gelince Hz. Hatice, Hz. Aişe, Hz. Fatma, Nene Hatun, Kara Fatma. Pekâlâ, sahabe kadın peygamberimizle camide namaz kılmıyor muydu?  Hz. Ömer’e mihirle ilgili bir konuda sahabi kadın camide karşı çıkıyordu. Kara Fatma, Nene Hatun vatanın zor günlerinde, ön saflar da düşmanla savaşıyordu.

Kur’an, toplumda yer alması açısından hem de devlet başkanlığı gibi ağır bir görevi layıkıyla yürüten bir kadından, olumlu anlamda bahseder. Bu olay ise toplumda kadının yeri açısından çok önemlidir:

Devlet adamlığı ve ileri görüşlülüğü ile Kur’an’ın bahsettiği kadın, Sebe Melikesi (devlet başkanı) dir. Yönetimde istişarenin, danışmanın güzel bir örneğini sergilemekte, Allah’ta bu özelliğini de bize bildirmektedir. Danışmanlarının gazına gelerek ülkesini felakete sürüklemeyip Süleyman’la (A.S.) görüşüp ona göre karar vereceğini bildirir ve olayın iç yüzünü öğrenmek için yola çıkmasını olumlu bir tavır olarak Kur’an-ı Kerim bahseder. (Bize de aynı zamanda güzel bir örnek olarak sunulur.) 27 Neml:20-44.

Din adına da çağdaşlık adına da ne söylerseniz söyleyin burada esas olan durum kanaatimce şudur;

Kadın insan neslinin bir parçası mı?

Evet.

Kadının fert ve toplum olarak sorumlulukları var mı?

Evet.

Kadın da erkek gibi olumlu ve olumsuz şeylerden etkileniyor mu?

Evet.

Kadın da cennet ümidi ve cehennem kaygısı taşıyor mu?

Evet.

Kadın okulda, üniversitede, çarşı-pazarda, siyasette, işçi-işveren, amir-memur, köylü-kentli, tarlada-fabrikada, sanatta, yolculukta, dükkânda, medyada, gazete de toplumun bütün katmanlarında mı? .

Evet.

Kadının şahsiyeti, kimliği, onuru, kişiliği, arzusu, hayali, eğlenmesi, gülmesi, üzülmesi, hakkı, hukuku, beklentisi, gezmesi-tozması, sevmesi-sevilmesi, korkması, korunması, inanması-inanmaması, ibadet yerine gitmesi-gitmemesi, sevabı-günahı insani bir durum değil mi?

Evet.

Gelin insanlık kalitemizi hep beraber medeni bir şekilde yükseltelim.

Gelin algılarımızı ve doğrularımızı gözden geçirelim. Kadının onurlanmadığı yerde insan onuru olmaz. Kadın itilip kakılmaktan, istismarlardan, görsel bir sunum aracı olmaktan (bazı reklam ve ticari malların sunum aracı gibi)….gibi kurtarılmamışsa burada patolojik bir durum var demektir.

O halde “insan insanın kurdudur” deyişini boşa çıkaracak; tutum, tavır ve eylemler sergileyelim. Tutum, tavır ve eylemlerimizi fıtratın gerektirdiği yöne çevirelim. “Fıtratın gereği” (yaratılış kanunu ve yaratılış amacı) ise “fıtratın gerektirdiği yöne yönelmekle” olur.

“Biz sana kitabı gerçeğin ta kendisi olarak indirdik. O halde sen de yalnız Allah’a ibadet et!. De ki (ey Muhammed): “İçten bir inançla Allah’a bağlanarak yalnız O’na kulluk etmekle emrolundum; ve Allah’a teslim olanların öncüsü olmakla”. De ki: “Eğer ben Rabbime isyan edersem, şüphesiz büyük bir günün azabından korkarım.” De ki: “İçten bir inançla yalnız O’na bağlanarak O’na kulluk ederim.”. (39 Zümer:2,11-14).

Bu ise fıtratı mikro plandan makro plana kadar takdir eden (kader), ilahi iradenin, fıtratı ve fıtratın yaratılış amacını insanlığa öğrettiği ilahi vahyin gerektirdiğine tabi olmakla ancak gerçekleşebilir. Bu ise evrensel bir çağrı olup, bu evrensel mesaj insanların önderleri (peygamberleri) tarafından sürekli “ilahi iradenin rahmeti” gereği insanlara hatırlatılmıştır.

En güzel şekilde yaratılan, yaratılışında da bir dâhili olmayan insanoğlu düşünmesi gerekmiyor mu ki, yaratılışını en güzel şekilde yaratan Allah, insanın yaratılış amacına yönelecek bilgiden insanoğlunu mahrum bıraksın. Böyle bir durum Allah’ın yüceliğine yaraşır mı? Elbette yaraşmaz.

İşte bu ve buna benzeyen ferdi ve toplumsal yapıdaki olumsuzlukların kaynağında, insanoğlunun ilahi mesajı bir kenara bırakmasından kaynaklanıyor.

Pekala bu mesajla irtibatımız ne kadar? Bu mesajı (Kur’an’ı) anlamak için, hatim indirmenin ötesine, cenaze sonrası Kur’an okumanın ötesine geçerek, bu ilahi vahyin (projenin) nasıl bir insan inşası ve nasıl bir toplum inşası hedefliyor diye üzerinde kafa yoruyor muyuz!

-Haa, kafa yoracam ama abdestim yok.

-Al.

-Sonra.

-Sonra mı?

-Sonra, sonra…..

-Hangi sonra?

-Sonra işte. Sen geçmiş alimlerimizden çok mu bileceksin(!)

-Allah üstün zekalıları hep geçmişte mi yaratmış? Allah o zaman Kur’an’ı neye evrensel yapmış!

………………………………………………………….

-Din işi ayrı bilim işi ayrı.

-Kim dedi.

-Batılılar, bilim adamları(!) (Mü’min bilim adamlarını ve Kur’an’ı iyi bilen tarafsız gayri Müslim bilim adamlarını tenzih ederim).

-Batılıların dini ne? Senin bilim adamı dediğin besmeleden haberi var mı? Batılıların diniyle İslâm’ın ne alakası var.

Neyle meşgulüz. Ya bu iş mi!

Gelin diğer konularla beraber “kadın” konusunu da ilahi iradenin ilahi mesajıyla “cek-up” tan geçirelim. Oluşan kültürel kabul ve anlayışlarımızı (kirlenen suyunu filtre edilmesi gibi) ilahi iradenin son mesajının önüne kültürel kabullerimizi koyarak değil, kabullerin olumsuz etkisinden sıyrılarak, ilahi iradenin (Allah’ın) istediği ölçü çerçevesinde (11 Hud: 1-2), ilahi iradenin mesajıyla (Kur’an’la) yeniden, buluşalım,  formatlanalım.

Savaş ÖREN

“Kur’an Evi Derneği Başkanı”

NİĞDE