Din Farkının Evliliğe Etkisi

Evlenilmesi haram olan kadınların sayıldığı Nisa 23 ve 24’de din şartı yoktur. Kur’ân’ın müşrik saydığı (Tevbe 9/31) ehl-i kitapla evlenmenin helal olması (Maide 5/5), Nuh ve Lut aleyhisselamın kâfir olan eşleri ile Firavun’un mümin olan eşinin örnek verilmesi (Tahrim 66/10-11) ve Nebîmizin hiçbir eşi, inanç farkından dolayı ayırmamış olması, müşrikle evlenmenin haram kılınmadığını gösterir.

Mezheplere göre müslüman bir kadının bir gayrimüslim ile evlenmesi batıldır; derhal ayrılmaları gerekir. Bu konudaki temel dayanakları şu âyettir: “İmana gelene kadar, müşrik erkeklere kız vermeyin. Mümin esir müşrikten elbette iyidir; isterse beğeninizi kazanmış olsun”. (Bakara 2/221) Bu konuda Mümtahine suresinin 10. âyeti de delil getirilir ama onun delil olamayacağı, Kadının Boşanma Yetkisi (İftidâ) başlıklı yazımızı okuyanlar görecektir.  

Şu âyetten dolayı erkeklerin ehl-i kitabın kadınlarıyla evlenmelerine izin verilmiştir:

وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ الَّذِينَ أُوتُواْ الْكِتَابَ مِن قَبْلِكُمْ إِذَا آتَيْتُمُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ مُحْصِنِينَ غَيْرَ مُسَافِحِينَ وَلاَ مُتَّخِذِي أَخْدَانٍ

“Namuslu olur, gizli dost tutmaz, mehirlerini de verirseniz namuslu mümin kadınlar ile kendilerine kitap verilmiş olanların namuslu kadınları size helâldir”. (Maide 5/5) Şu âyete göre ehl-i kitap da müşriktir:

اتَّخَذُواْ أَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ أَرْبَابًا مِّن دُونِ اللّهِ وَالْمَسِيحَ ابْنَ مَرْيَمَ وَمَا أُمِرُواْ إِلاَّ لِيَعْبُدُواْ إِلَـهًا وَاحِدًا لاَّ إِلَـهَ إِلاَّ هُوَ سُبْحَانَهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ

“Allah’tan önce, bilginlerini ve din adamlarını rabler saydılar. Meryem oğlu Mesih’i de öyle. Oysa onlara verilen emir, sadece tek bir Tanrı’ya kul olmalarıdır. Ondan başka tanrı yoktur. Allah, onların şirkinden uzaktır.” (Tevbe 9/31) Ehl-i kitapla evlenmeye izin, müşriklerle evlenmeye izindir. Hâlbuki yukarıdaki âyette erkekler için de şu hüküm vardır: “İmana gelene kadar, müşrik kadınlarla evlenmeyin. Mümin cariye[1] müşrik kadından elbette iyidir; isterse beğeninizi kazanmış olsun.” (Bakara 2/221) Kadın için “Mümin esir müşrikten elbette iyidir” denmesi; erkek için de “Mümin cariye müşrik kadından elbette iyidir” denmesi bu tür evliliğin haram olduğunu göstermez. Çünkü daha iyi sözü, iki iyiyi karşılaştırırken söylenir. Dolayısıyla bu âyetten, mümin kadının müşrik erkekle; mümin erkeğin müşrik kadınla evlenmesinin haramlığına hüküm çıkmaz. Nebîmizin uygulaması da bu şekildedir. Ebü’l-Âsî b. er-Rebî’ Nebîmizin damadıydı. İslâm’dan önce Zeyneb’le evlenmiş ama müslüman olmamıştı. Bedir savaşında esir düşünce Zeyneb, bir miktar malla beraber evlendiklerinde annesinin taktığı gerdanlığı fidye olarak göndermişti. Buna üzülen Nebî gerdanlı­ğın Zeyneb’e iadesini ve Ebü’l-Âsî’nin da serbest bırakılmasını söyledi. Ebü’l-Âsî’den kızını Medine’ye gönder­mesini istedi. O da karısını çok sev­mesine rağmen sözünde durdu ve Zeyneb’i Medine’ye gönderdi. Ebü’l-Âsî, hicretin 6. yılında müşrikle­rin kendisine emanet ettiği ticaret mal­larıyla birlikte Suriye’den dönerken kervan müslümanlar tarafından ele geçirildi ama o, kaçtı. Gece Zeyneb’in yanına gidince Zeyneb onu himayesine aldı. Nebîmiz de savaşçılara; “ganimetlerin ken­dilerine ait olduğunu ama Ebü’l-Âsî’ye geri verdikleri takdirde memnun kalacağını” iletti. Bunun üzerine kervandaki malların tamamı Ebü’l-Âsî’ye iade edildi. Ebü’l-Âsî Mekke’ye varınca emanetleri sahiplerine teslim ederek müslüman oldu ve Medine’ye hicret etti[2]. Nebîmiz altı yıllık bir aradan sonra Zeyneb’i eski nikâh ile ona geri verdi, hiçbir şeyi yenilemedi[3]. Çünkü Ebü’l-Âsî’nin kafir olması, Zeynep ile olan nikâhlarını ortadan kaldırmamıştı. İbnu Şihâb’tan rivayet edildiğine göre “Resûlullah (s.a.v) zamanında, kimi kadınlar, kendi yurtlarında Müslüman olmuş, hicret etmemişlerdi[4]. Bunlar müslüman olurken kocaları kâfir idiler. Velîd İbnu’I-Mugîre’nin kızı bunlardandı. Safvân İbnu Ümeyye ile evliydi; Fetih günü müslüman olmuştu ama kocası Safvân İslâm’dan kaçmıştı. Allah’ın Elçisi, bir emân = güvence işareti olarak kendi kaftanını vererek onun amcasının oğlu Vehb İbnu Umeyr’i arkasından gönderdi. Onu İslâm’a çağırıyor ve yanına gelmesini istiyordu; hoşuna giderse kabul edecekti, yoksa iki ay serbest dolaşacaktı. Safvân kaftanla birlikte, Allah’ın Elçisi’ne gelince, halkın yanında yüksek sesle şöyle dedi: “Ey Muhammed! Şu Vehb İbnu Umeyr senin kaftanını getirdi; beni yanına çağırdığını, bu iş hoşuma giderse kabul edeceğimi, gitmezse bana iki ay süre tanıdığını iddia ediyor”. Allah’ın Elçisi; ” Ebu Vehb, in aşağı!” dedi ama o; “Hayır, vallahi, bana açıklamadan inmem!” dedi. Bunun üzerine; “Hayır, dört ay serbest dolaşabilirsin” dedi… Safvân kâfir, karısı müslümandı. Nebîmiz, Safvân müslüman olana kadar karısı ile arasını ayırmadı. Karısı eski nikâhıyla onun yanında kaldı[5]. Birinci olay Hudeybiye antlaşmasından sonra, ikincisi de Mekke’nin fethinden sonradır. Âlimler, Mümtahine 10. âyette geçen; “Bunlar onlara helal olmazlar. Onlar da bunlara helal olmazlar” hükmünü, müslüman kadının, müslüman olmayan biriyle evlenmesinin haram olduğuna delil sayarlar. Anlattığımız her iki olaydan önce inmiş bulunan bu âyet, kocasından boşanmaya karar veren kadının ileri sürdüğü gerekçenin, hakem veya mahkeme tarafından haklı bulunmasından sonraki durumu hükme bağlamaktadır. Bu konu aşağıda gelecektir. Nebîmiz din farkından dolayı hiçbir karı – kocayı ayırmamıştır. Söylenen doğru olsaydı mutlaka bunun bir uygulamasını yapardı. Nisa 22’den 24’e kadar evlenilmesi yasak olan kadınlar sayılmış ama din farkına yer verilmemiştir. 25. âyette ise namuslu mümin kadınlarla evlenmeye gücü yetmeyenlerin namuslu mümin cariyelerle evlenmesi istenmiş ama onlarla evlenme yerine sabırlı olunması tavsiye edilmiştir. Buna göre birinci tercih, namuslu mümin kadınlar, ikinci tercih namuslu mümin cariyelerdir. Maide 5. âyette ehl-i kitabın namuslu kadınları ile evlenmeye izin verildiğine göre onlar üçüncü tercihtir. Öyleyse namuslu mümin cariye, namuslu ehl-i kitap kadınından iyidir. Namuslu mümin cariye ile evlenmek tavsiye edilmediğine göre ehl-i kitaptan namuslu bir kadınla evlenmek hiç tavsiye edilmez ama haram da kılınmaz. Ehl-i kitap da müşriktir. Bu sebeple âyet, kadın-erkek farkı gözetmeden müşrikle evlenmeyi anlatmaktadır. “İmana gelene kadar, müşrik kadınlarla evlenmeyin. Mümin cariye müşrik kadından elbette iyidir; isterse beğeninizi kazanmış olsun. İmana gelene kadar, müşrik erkeklere kız vermeyin. Mümin esir müşrikten elbette iyidir; isterse beğeninizi kazanmış olsun. Onlar sizi ateşe çağırırlar; Allah ise kendi izniyle cennete ve affa çağırır. Allah âyetlerini insanlara açıklar, belki akıllarını başlarına toplarlar.” (Bakara 2/221) Ayetlerde olmazsa olmaz şart namustur. Bu sebeple zina eden bir müslüman, ya kendi gibi zina eden bir müslümanla ya da müşrikle evlenebilir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

الزَّانِي لَا يَنْكِحُ إِلَّا زَانِيَةً أَوْ مُشْرِكَةً وَالزَّانِيَةُ لَا يَنْكِحُهَا إِلَّا زَانٍ أَوْ مُشْرِكٌ وَحُرِّمَ ذٰلِكَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ.

“Zina eden erkek, ancak zina edenle veya müşrik bir kadınla evlenebilir. Zina eden kadını da, ancak zina eden veya müşrik olan bir erkek nikâhına alır. Bunlar müminlere haram kılınmıştır.” (Nur 24/3) “Mersed İbnu Ebi Mersed adında bir adam vardı. Mekke’den esirleri alır Medine’ye taşırdı. Mekke’de Anak adında fahişe bir dostu vardı. Mekkeli esirlerden birini oradan kaçırma sözü vermişti. Mersed diyor ki: Mehtaplı bir gecede, Mekke’nin duvarlarından birinin gölgesine vardım. Derken Anak çıkageldi, duvarın dibindeki gölgemi gördü. Yanıma gelince tanıdı ve “Mersed mi?” dedi. “Evet, Mersed” dedim. “Merhaba, hoş geldin, gel geceyi yanımızda geçir!” dedi. “Hayır, Anak; Allah zinayı haram kıldı” deyince feryadı bastı: “Ey çadır halkı, bu adam esirlerinizi götürüyor!” dedi. Hemen sekiz kişi peşime düştü. Handeme yoluna saptım ve bir mağaraya veya çukura girdim. Arkamdakiler geldi, tepeme dikilip işediler. Sidikleri başıma değdi. Ama Allah beni onlara göstermedi. Sonra çekip gittiler. Ben de dönüp arkadaşımı sırtıma aldım; şişman birisiydi. İzhir’e geldim, kelepçelerini çözdüm. Tekrar sırtımda taşımaya başladım, beni çok yordu. Nihayet Medine’ye vardım. Resulullah (a.s.)’ın huzuruna çıktım: “Ey Allah’ın Elçisi, Anak’la evleneceğim” dedim; sustu; şu âyet ininceye kadar cevap vermedi. “Zina eden erkek, ancak zina edenle veya müşrik bir kadınla evlenebilir. Zina eden kadını da, ancak zina eden veya müşrik olan bir erkek nikâhına alır…” (Nur, 24/3). Sonra dedi ki, “Bak Mersed, zina eden erkek ancak zina eden veya müşrik olan bir kadınla evlenebilir. Zina eden kadını da ancak zina eden veya müşrik olan bir erkek alabilir, onunla evlenme!”[6] Nebîmiz “onunla evlenme” derken kadının şirkini değil, zinasını gerekçe gösterdi. Zaten durum bu kadar açık olduğu halde mezhepleri anlamak zordur. O âyetin, “İçinizden evli olmayanları evlendirin…” (Nur 24/32) ayetiyle nesh edildiği iddia edilir. İbn Hazm diyor ki, bu iddianın bir delili yoktur. Kesin bir bilgi olmadan bir âyet veya hadisle ilgili olarak “bu mensuhtur” demek caiz olmaz. İbn Hazm bu sözü doğrudur. Ancak âyet, zina eden kadın veya erkeğin müşrikle evleneceğini açıkça ifade ettiği[7] halde İbn Hazm da sadece zina eden erkeğin ehl-i kitabın namuslu kadınıyla evlenebileceğini söylemektedir. İbn Hazm’ın neye dayanarak bunu ehl-i kitapla sınırladığını ve yine neye dayanarak zina eden müslüman bir kadının bir müşrik erkekle evleneceğini kabul etmediğini dayandırabileceği bir delili yoktur.

Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır

______________________________________________

[1] Savaşta esir alınmış kadın.

[2] Talat Sakallı, Ebu’l-Âsî, TDV İslam Ansiklopedisi

[3] Ebu Davud, Sünenu Ebi Davud, İstanbul, 1401/1981, Talâk 24, (2242); Tirmizi, Nikâh 43, (1143).

[4] Nitekim 48. Fetih Suresi’nin 25. âyeti de açıkça bunu göstermektedir.

[5] İmam Malik, el-Muvatta’ (Muhammed b. Hasen eş- Şeybânî rivayeti), Nikâh 44, (2, 543, 544)

[6] Tirmizî, Tefsîr, 25, Hadis no: 3177.

[7] Ali b. Hazm, el-Muhallâ, c. IX, s. 63-65.