İman Edenler Hep Az Sayıdadır

İnsanlık tarihi boyunca, elçilerin tebliğlerini “işiten ve itaat eden” iman sahipleri hep az sayıda olmuştur. Bu durum Allah’ın sünneti gereğidir. “… Bunlar Kitab’ın ayetleridir. Ve sana Rabbinden indirilen haktır. Ancak insanların çoğu iman etmezler.” (Ra’d Suresi, 1) buyurur Allah ve bu gerçeği bildirir.

Kur’an, elçileri yalancılık ya da büyücülükle suçlayan, tebliğden yüz çeviren kavimlerin helakını ve iman eden az sayıda müminin kurtarılmasını, birçok ayetinde benzersiz edebi anlatımıyla haber verir.

Hz. Nuh (as) 950 yıl yaşamış, yıllarca gizli ve açık tebliğ yapmış ama ona inananlar çok az sayıda olmuştur. Kavminden iman edenler, tufandan kurtulmak için yaptığı gemiye binenlerdir. Bir gemi halkı kadar az sayıdaki iman sahipleri arasında ise Hz. Nuh’un karısı ve oğlu yoktur.

Kavmini tufan felaketi yakaladığında Hz. Nuh oğluna, “Ey oğlum, bizimle birlikte bin ve kâfirlerle birlikte olma.” (Hud Suresi, 42) diyerek gemiye çağırır ancak oğlu Allah’a değil, yüksek dağlara sığınmayı seçer. Ve kavmin diğer inkarcılarıyla birlikte boğulur.

Hz. Lut (as)’ın kavminden iman edenler de çok az sayıdadır. Sapkın Lut kavmi, elçiye isyanın karşılığını alır ve ‘uyarılıp-korkutulanların yağmuru’yla yok edilir. Yalnızca Hz. Lut ve ‘bir ev halkı’ kadar az sayıda mümin kurtarılır. Hz. Lut’un iman etmeyen karısı da geride kalır ve helak edilir.

Bunun üzerine onu ve bütün ailesini kurtardık.

Yalnızca geri kalanlar içinde bir kocakarı hariç.

Sonra geride kalanları yerle bir ettik.

Ve üzerlerine bir yağmur yağdırdık; uyarılıp-korkutulanların yağmuru ne kötü.

Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.” (Şuara Suresi, 170-171-172-173-174)

Hz. Musa (as) döneminde de Allah’ın sünneti tekrar eder. Ona da kendi kavminden bir grup genç dışında Mısır halkından iman eden olmaz. Bu durum Kur’an’da şöyle bildirilir:

Sonunda Musa’ya kendi kavminin bir zürriyetinden (gençlerinden) başka -Firavun ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla- iman eden olmadı. Çünkü Firavun, gerçekten yeryüzünde büyüklenen bir zorba ve gerçekten ölçüyü taşıranlardandı. (Yunus Suresi, 83)

Kur’an’da, Hz. Musa’ya ayrıca Firavun’un sarayındaki büyücülerin iman ettikleri bilgisi verilir. Hz. Musa’nın asasının yılana dönüşmesinin Allah’ın yarattığı bir mucize olduğunu anlayan sihirbazlar iman eder ve secdeye kapanırlar:

Ve sihirbazlar secdeye kapandılar. “Alemlerin Rabbine iman ettik” dediler. “Musa’nın ve Harun’un Rabbine…” (Araf Suresi, 120-122)

Aynı durum Hz. İsa (as)’ın dönemi için de geçerlidir. “Allah’a (yönelirken) benim yardımcılarım kimlerdir?” diye soran Hz. İsa’ya Havariler; “Allah’ın yardımcıları bizleriz” diye cevap verirler.

Ayetin devamında, “Böylece İsrailoğulları’ndan bir topluluk iman etmiş, bir topluluk da inkar etmişti…” (Saff Suresi, 14) ayetine uygun olarak, Hz. İsa’ya da az sayıdaki Havarinin iman ettiği ve bunun dışında halktan ona inanan kimsenin olmadığı rivayetlerde de haber verilir.

Kur’an’da, kıssası anlatılan Kehf ehli de iman sahibi gençlerdir ve Kur’an sayılarını tam olarak vermese de onlar da çok az sayıdadırlar:

(Sonra gelen kuşaklar) Diyecekler ki: “Üç’tüler, onların dördüncüsü köpekleridir.” Ve: “Beştiler, onların altıncısı köpekleridir” diyecekler. (Bu,) Bilinmeyene (gayba) taş atmaktır. “Yedidirler, onların sekizincisi köpekleridir” diyecekler. De ki: “Rabbim, onların sayısını daha iyi bilir, onları pek az (insan) dışında kimse bilemez.” … (Kehf Suresi, 22)

Nedeni Nedir?

İnsanların, elçilerden ve onların tebliğlerinden yüz çevirmelerinin birçok nedeninden biri, toplumda güç, servet ve iktidar sahibi olan ‘önde gelenler’in ya da toplumun genel baskısıdır. Bu baskılar ‘boyun eğici’ olarak yaşayan kişilerin, elçilerin ve beraberlerindeki inananların yanında olmalarını engeller.

Örneğin Hz. Musa’ya, “Firavun ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla” iman eden olmaz. İnsanlar başlarına bela geleceği endişesiyle iman edenlerden uzak dururlar.

Bir diğer önemli neden de müminlere atılan asılsız iftiralar ve insanların da bunlara inanmalarıdır. İnkarcılar tarafından yalancılık, delilik, sapkınlık, büyücülük gibi iftiralarla suçlanan müminlere yaklaşma konusunda, insanlar genellikle çekimser kalır. Dolayısıyla da büyük bir yanılgıya düşerler.

Diğer bir neden, elçilerin getirdiği gerçeklerin, toplumda yerleşmiş hurafeleri ve her türlü batıl ve sapkın inancı ortadan kaldıracağından duyulan korkudur. Bu yüzden tarih boyunca elçiler, kurdukları ve içinde yaşadıkları şeytani sistemin zarar göreceğinden endişelenen kişilerin iftiralarıyla karşılaşırlar.

Elçileri yalanlayanları, sonunda ‘o gün’ün büyük azabı yakalar. Ve gerçekten bunda bir ayet vardır, “… ama onların çoğu iman etmiş değildirler. Ve şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir. (Şuara Suresi, 189-190-191)

Bütün bu nedenlerle Allah’tan, ayetlerinden ve elçisinden yüz çeviren kişinin, ahirette yaşadığı pişmanlık ise dehşetlidir. “O gün, zulmeden, ellerini (hınçla) ısırarak (şöyle) der: “Ah keşke, elçiyle birlikte bir yol edinmiş olsaydım,” (Furkan Suresi, 27) Başına bela geleceği endişesiyle iman edenlerden uzak duran kişi, şimdi kendisinden uzaklaştırması imkansız olan en büyük belanın içindedir. Bu bela sonsuzdur; azabının bitmesi tükenmesi yoktur.

Elçiler ve onlarla birlikte olan müminler, Allah’ın izniyle dünyada şerefli ve mutlu, çok güzel bir hayat yaşarlar. Allah’ın sınırlarını korumaları, güzel ahlakları ve yaptıkları salih ameller nedeniyle ahirette alacakları karşılığı Rabb’leri şöyle müjdeler:

Bunlar, Allah’ın sınırlarıdır. Kim Allah’a ve elçisine itaat ederse, onu altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur. (Nisa Suresi, 13)

Fuat Türker

E-posta: [email protected]