Hürmet-i Musahare – (Babanın Kızını Şehvetle Öpmesi)

GİRİŞ
NİKAH ve MANİLERİ
I-Nikahın Kelime Anlamı

Nikah kelimesi, Arapça “nekeha” fiilinden masdardır. “nekeha” fiili; ‘evlenmek’, ‘cinsel ilişkide bulunmak’, ‘başını veya sırtını eğmek’, ‘kontrol altına almak’[1]kendine çekmek’, ‘birleşmek’, ‘bulûğ ve ihtilam olmak’ ve ‘akit’ manalarına gelir.[2]

El-Ezherî: “Arapların kelamında nikahın aslı, ilişkiye girmektir” demiştir. “Mubah ilişkiye sebep olduğu için evlilik için de nikah denildiği” söylenmiştir.

El-Cevherî (ö.393/1003) “Nikah, cinsel ilişkidir, bazen de akit manasına gelir.” [3]demiştir.[4]

Nikah kelimesinin cinsel ilişki ve akid manaları üzerine bir hayli tartışma vardır. Özeti luğatte, cinsel ilişki manasına gelir ve akit manası mecazendir.[5] Kur’ân’da ise akit manasına gelmektedir. [6]

II-Nikahın Tarifi

Nikahın şer’î manası: “Eşler arasında cinsel ilişkiyi helal kılan akittir”[7]

Fakihlere göre ise nikah, “erkeğin nikahlanmasına şer’î bir mâni bulunmayan kadınla ilişkiye girmesini mubah kılan akittir.”[8] Bu akid ile bir aile teşekkül eder, bir erkek ile bir kadın arasında bir takım haklar doğarak bunların birbirlerinden meşru surette istifadeleri caiz olur. [9]

III-Evlenme Manileri

İslam hukukunda (fıkıhta) “muharramât” sözleriyle ifade edilen husus “evlenmeyi, husûsî şartlar altında, devamlı veya geçici olarak engelleyen” durum ve münasebetlerden ibarettir.

Şahısların kendilerinden ayrılması mümkün olmayan bazı vasıfları vardır ki ilgili bulundukları diğer şahıslara karşı devamlı bir evlenme mânii teşkil eder. Bunlar üç nevi olarak tespit edilmiştir: Kan hısımlığı , evlenmeden doğan hısımlık (el-müsâhera), emzirmeden doğan hısımlık. Bunların dışındaki mâniler ise muvakkattir; ortadan kalkmaları imkan dahilindedir.[10]

I.Bölüm
HÜRMETİ MÜSAHERA
I-Müsaheranın Anlamı

Sıhr “akrabalık” ve “evlilikle doğan(el-hutûne) haramlık” demektir. Kadın tarafından olan herkese; kadının babasına, kadının erkek kardeşine ve -aynı şekilde- kızın kocasına veya kız kardeşin kocasına, haten[11] denir. Kişinin “haten”i onun “sıhr”ıdır. “el-ashâr” kadının ev halkıdır; erkeğin ev halkına ise “ahtân” denir. “sıhr”ın çoğulu “ashâr” ve “suherâ”dır. İkincisinin kullanımı, nadirdir. ..[12]

Hürmeti müsâhera , sıhriyyet sebebiyle husule gelen hürmettir[13] veya başka bir deyişle “evlilik sebebiyle ortaya çıkan haramlıktır.”[14]

II-Kurânı Kerim’de Hürmeti Müsâhera ile İlgili Âyetler

Hürmeti müsâhera ile ilgili âyetler, Kur’ân-ı Kerim’de en-Nisa suresinde yer almaktadır:

“Babalarınızın nikahladığı kadınları nikahlamayın, geçen geçti.Şüphe yok ki o pek çirkindi, iğrenç idi, o ne fena adetti”[15]

“Ey iman edenler! Kadınlara zorla varis olmanız size helal değildir…”[16]

“Size şunlar(ı nikahlamanız) haram kılındı:…kadınlarınızın anneleri ve kendileriyle zifafa girdiğiniz kadınlardan olma himayenizde bulunan üvey kızlarınız-şâyet anneleri ile zifafa girmemiş iseniz günah yoktur- ve kendi sulbünüzden gelmiş oğullarınızın helalleri…”[17]

III- Hürmeti Müsâhera ile İlgili Rivâyetler

* Yezid b. ul-Berrâ, babasından rivâyet etmiştir: Amcamla karşılaştım, yanında bir sancak vardı “nereye gitmek istiyorsun” dedim. “Rasûlullah (s.a.v.) Beni, babasının karısıyla evlenen bir adama gönderdi, boynunu vurmamı ve malına el koymamı emretti” dedi.[18]

* Amr b. Şuayb’dan(ö.120/738)…rivayet olunmuştur: Rasûlullah (s.a.v.) “Herhangi bir adam, bir kadını nikahlar, onunla zifafa girer ise o adama, kadının kızının nikahı helal olmaz. Eğer kadınla zifafa girmez ise kadının kızını nikahlayabilir. Yine herhangi bir adam, bir kadını nikahlarsa, onunla zifafa girsin veya girmesin, kadının annesini nikahlaması helal olmaz” buyurmuştur.[19]

* “Bir kadını nikahlayıp sonra ona dokunmadan ayrılan adam” hakkında “bu adama, boşadığı kadının annesi helal olur mu” diye soruldu. Zeyd b. Sâbit(ö.45/655) “hayır, anne müphemdir, onda şart yoktur. Şart, üvey kızlar(er-rabâib) hakkındadır” dedi.[20]

* Abdullah b. Mes’ûd(ö.32/653), Kufe’de iken “eğer kızla ilişkide bulunmamış ise kızından sonra annenin nikahına” fetva soruldu. O da buna cevaz verdi. Sonra İbn Mes’ûd, Medine’ye geldi, bu meseleyi sordu. “Olayın onun dediği gibi olmadığı, şartın üvey kızlar hakkında olduğu” haber verildi. İbn Mes’ûd, Kufe’ye döndü, evine gitmeden bu konuda fetva verdiği adama gitti ve karısından ayrılmasını emretti.[21]

* Abdullah b. Cafer, Ali’nin (başka karısından olma)[22] kızıyla Ali’nin karısını birlikte aldı(cemea)[23]. İbn Sirîn “bunda bir beis yok” dedi. El-Hasen(ö.110/728), bir defa kerih gördü, sonra “beis yok”dedi…

İbn Abbâs’tan İkrime (ö.150/767) “ karısının kız kardeşi ile zina etse karısı haram olmaz” dedi…[24]

eş-Şa’bî’den ve Ebû Cafer’den Yahya el-Kindî[25] rivayet etmiştir: “Kim bir sabi ile oynar ise, eğer ona duhûl(ilişkide) de bulunur[26] ise çocuğun annesi ile kesinlikle evlenemez.”

İkrime(ö. 150/767), İbn Abbâs’tan(ö.68/687) “onunla (eşinin annesiyle)[27] zina etse karısı ona haram olmaz” dediğini rivayet etmiştir. Ebu Nasr[28] ise “İbn Abbâs’ın(ö.68/687) haram kıldığını” söylemiştir. İmrân b. Hüsayn(52/671), Câbir b. Zeyd(ö.93/712), el-Hasen(ö.110/728) ve bazı ehl-i Irâk’tan “haram olacağı” rivayet olunmuştur.[29]

* İbn Ömer(73/692), Rasûlullah (s.a.v.)’tan “ haram, helalı haram kılmaz” dediğini rivayet etmiştir.[30]

* Rasûlullah (s.a.v.) rivâyet olundu ki o, “kim, bir kadının fercine bakarsa, o kimseye baktığı o kadının annesi helal olmaz, kızı da helal olmaz.” buyurdu. Başka bir rivâyette ise “o kimseye kadının annesi ve kızı haram olur” şeklinde geçer.[31]

II.Bölüm
HÜRMETİ MÜSAHERA İLE HARAM OLAN KADINLAR

Hürmeti müsâhera , sıhriyyet sebebiyle husule gelen hürmettir[32] veya başka bir deyişle “evlilik sebebiyle ortaya çıkan haramlıktır’ demiştik. Şimdi de bu sebeple evlenilmeleri haram olan kadınları ele alacağız.

I-BABALARIN EŞLERİ(mâ nekeha âbâukum)
A-Babaların Eşlerinden Kasdolunan ve Kapsamı

Babaların nikahladıkları kadından maksat, üzerine nikah akdi yaptıkları eşleridir. Zifafa girsinler-girmesinler eşittir.

“Babanın nikahladığı”, -yakın olsun, uzak olsun- babanın eşini, babanın babası olan dedenin eşini ve annenin babası olan dedenin eşini kapsar.[33]

B-Babaların Eşlerinin Haramlıklarının Delili

Babanın eşinin haramlığının delili : “Ey iman edenler! Kadınlara zorla varis olmanız size helâl olmaz…”[34] ve “Babalarınızın nikâhladıkları kadınları nikâhlamayın, geçen geçti, şüphe yok ki o pek çirkindi, iğrenç idi, o ne fena âdetti “[35] âyetleridir.

Ayrıca Yezid b. ul-Berrâ, babasından şöyle rivayet etmiştir: Amcamla karşılaştım, yanında bir sancak vardı “nereye gitmek istiyorsun” dedim. “Rasûlullah (s.a.v.) beni, babasının karısıyla evlenen bir adama gönderdi, boynunu vurmamı ve malına el koymamı emretti” dedi.[36]

Dedelerin eşlerinin torunlarına haram oluşunun delilleri ise icmadır. “el-eb (baba)” ismi, mecaz yoluyla -ne kadar yukarı olursa olsun- dede için de kullanılır. Bunun da delili: “babanız İbrahim’in milleti/dini”[37] vb. âyetlerdir. Peygamber (s.a.v.) atış yaparken gördüğü ashaptan bir gruba “atış yapın, babanız İsmail (a.s.) da nişancı idi” demiştir. Böylece İsmail (a.s.)’ı kendisinden sonrakiler için baba olarak isimlendirmiştir.[38]

Yukarıda haramlığın delili olarak zikredilen âyetler hakkında E.H.Yazır şunları yazmakta:

“Ey iman edenler! Kadınlara zorla varis olmanız size halâl olmaz…”[39]

Cahiliyyede bir âdet varmış: Bir adam yakınından biri vefat ettiği zaman kalan zevcesinin veya çadırının üstüne elbisesini atıp “kendisine varis olduğum gibi karısına da varis olacağım” dermiş ve böyle dedi mi, o kadına herkesten daha fazla hakk sahibi olurmuş; dilerse onunla eski mehirden başka mehir olmaksızın evlenirmiş, dilerse başkası ile evlendirir, mehrini alır ve kadına ondan bir şey vermezmiş ve isterse ölen kocasında alacağı olan mehirden vaz geçirmek için adl yapar; yani kendi almaz, başkası ile evlenmesine de mâni’ olurmuş. Şâyet kimse abayı atmadan kadın kendi akrabasının yanına gidebilirse kendine sahip olabilirmiş. Bazıları da zevcesinden hoşlanmaz ve maamafih kadının malı bulunduğundan dolayı mirasına konmak için kerhen tutar, ölümünü gözler, iyi geçinmezlermiş. İşte bu âyet ya evvelki veya bu sebepten dolayı nâzil olmuştur…

“Babalarınızın nikahladığı kadınları nikâhlamayın, geçen geçti, şüphe yok ki o pek çirkindi, iğrenç idi, o ne fena âdetti “ ayeti[40] hakkında ise:

Cahiliyye ahalisi, kadınlara veraset mes’elesinden de anlaşıldığı üzere, babalarının zevceleri ile evlenirlermiş. Bu âyet ile bu çirkin adet tamamen yasaklanmıştır Ve yaygın bir âdeti cahiliyye olduğundan dolayı diğer muharremattan evvel özel bir şekilde yasaklanmıştır.

…Bu hal, yani oğulların, torunların, atalarının nikahladıkları ile evlenmeleri pek çirkin bir şey, bir fuhuş, nefret edilen ve pek kötü bir yoldur. Geçmişte de böyle idi, bu gün ve yarın da böyledir. Cahiliyyede bile haysiyyetini tanıyanlar bundan iğrenirlerdi.[41]

C- Babaların Eşlerinin Haramlığın Hikmeti

Bu insan fıtratına aykırı bir şeydir. Ayrıca “evlâdın ebeveynine karşı son derece ihtiramkâr olması gerekir. Bunların koca ve zevceleri ile evlenmek ise bu ihtirama terstir, bunların arasında düşmanlık ve nefretin oluşmasına, kat’ı rahime götürücü olur. Böyle bir hal ise asla caiz görülemez.”[42]

II-ERKEKLERİN KAYINVALİDESİ (ümmehâtu nisâikum)

A-Kadınlarınızın Annelerinden Maksat ve Haramlıklarının Delili

“Kadınlarınızın anneleri”nden maksad, eşlerinizin anneleri; zevcenin kadınlardan oluşan usûlüdür; annesi, anneannesi, babaannesi (yani zevcenin annesi ve -baba tarafından olsun veya anne tarafından olsun ve ne kadar yukarı giderse gitsin- nineleridir). Nesepten veya sütten olması eşittir.

Kişiye zevcesinin annesi, “size…kadınlarınızın anneleri…haram kılındı”[43] âyeti ile haram olur.

Ayrıca Amr b. Şuayb(ö.120/738)’dan…rivayetle: Rasûlullah (s.a.v.) “Herhangi bir adam, bir kadını nikahlar, onunla zifafa girer ise o adama, kadının kızının nikahı helal olmaz. Eğer kadınla zifafa girmez ise kadının kızını nikahlayabilir. Herhangi bir adam, bir kadını nikahlarsa, onunla zifafa girsin veya girmesin, o adama, kadının annesini nikahlaması helal olmaz” buyurmuştur.[44]

Kadının –baba tarafından veya anne tarafından ne kadar yukarı giderse gitsin—usulünün (yani ninelerinin) haramlığı, icma ile sabit olmuştur veya anneler(el-ümmehât) lafzının mecâzen nineleri(el-ceddât) de kapsamasıyla[45] nass ile sabit olmuştur.[46]

B-Eşlerin Annelerinin Haramlığı ve Zifaf

Sadece nikah akdi, kızın kocasına, annesini ve usûlü olan diğer kadınları –zifafa girme şartı olmaksızın- delillerinin kuvvetliliği sebebi ile haram kılar ve bu delillerin başı da “size…kadınlarınızın anneleri…haram kılındı” âyetinin[47] umumi oluşudur.[48]

E-Eşlerin Annelerinin Haramlıklarının Hikmeti

Ebeveynin çocukları hakkında çok şefkatli, olması lazımdır. Kızının vefatı veya boşanmasından sonra onun kocasıyla evlenen bir anne,… bu şefkate ters harekette bulunmuş, insani inceliğe muhalif hareket etmiş olur. Binaen aleyh böyle bir evlenme de şer’an caiz görülemez.

Kadınlar, tabiatleri gereğince pek hassastırlar; pek çabuk infial ve heyacana kapılırlar. Bir kadın, kendi annesiyle veya ninesiyle kendisini boşamış olan kocası arasında bir aile yuvası kurulduğunu öğrenecek olursa çok üzülür, pek derin düşmanlık ve nefret duygulariyle heyecana başlar, ve bu suretle aralarında kat’ı rahim meydana gelir. Binaen aleyh böyle bir kat’ı rahime götüren bir evliliğin yasaklanması, şer’i şerîfin hikmeti aliyesi gereklerindendir.[49]

III-ÜVEY KIZLAR (Rabâib)

A-Rabâibden Kasdolunan

“er-rabâib” kelimesi[50], “er-rabîbe”nin coğuludur. Kişinin eşinin başkasından olma kızına rabîbe denir. Annesinin (yeni) kocası, onu terbiye ettiği için bu şekilde isimlendirilir.[51] Bizim lisanımızda bu kelimenin karşılığı “üvey kız” dır.

Üvey kız mefhumu, kişinin karısının başkasından olma bütün kızlarını kapsar. Kızın nesepten veya sütten olması, yakın-uzak olması, varis olabilmesi veya olamaması, eşittir. Tek şart annesinin (yeni) kocası ile zifafa girmiş olmasıdır. Başka bir deyişle, üvey kız mefhumu, kocanın zifafa girdiği kadının başkasından olma soyundan gelenlerdir (furûudur) ve bunlar da hükme dahil edilmiştir ki bunlar; kızları, -ne kadar aşağı giderse gitsin- kızlarının kızları, oğullarının kızlarıdır.[52]

B-Haramlığının Delili

Kişinin zevcesinin başkasından olma kızlarının haramlığının delili “Size…kendileriyle zifafa girdiğiniz kadınlardan olma himayenizde bulunan üvey kızlarınız (haram kılınmıştır) -şâyet anneleri ile zifafa girmemiş iseniz günah yoktur…”[53] âyetidir. Kocaya zevcesinin soyundan gelenlerin (furûunun) haramlığının delili ise icmadır.[54]

C-Üvey Kızların Haram Olma Şartları

1-Annesi ile Zifaf (ed-duhûl)

Bu, “Size…kendileriyle zifafa girdiğiniz kadınlardan olma himayenizde bulunan üvey kızlarınız haram kılındı -şâyet anneleri ile zifafa girmemiş iseniz günah yoktur- …”[55] âyetinin belirlediği bir şarttır. Buna göre eğer koca, eşi ile zifafa girmez ve boşanıp ayrılırsa, ayrıldığı kadının başkasından olma kızı, bu adama haram olmaz, onunla evlenmesi caizdir.[56]

a-Ölüm ve Zifaf

“Koca, zifaftan önce eşini boşar ise o kadının başkasından olma kızıyla evlenebilir” diyoruz. Peki “ kadının zifaftan önce ölümü, koca için zifaf yerine geçer mi? Bu sebepten dolayı ölümünden sonra bu kadının başkasından olma kızıyla evlenmesi caiz olur mu? Yoksa ölüm zifaf yerine geçmez de böylelikle kızla evlenmesi caiz olur mu?”

Alimlerin geneli “bir kimse, bir kadınla evlenir, sonra boşar veya zifafa girmeden önce kadın ölür ise bu kişinin, ölen kadının başkasından olma kızı ile evlenmesi caiz olur” diyerek icma ettiler. Malik(ö.179/795), es-Sevrî(ö.161/778), el-Evzâî(ö.176/792), eş-Şâfi(ö.204/819), Ahmed(ö.241/855), İshâk(ö.237/851), Ebu Sevr(ö.240/854), ve onlara tabi olanlar bu görüştedir. Delilleri “size…zifafa girdiğiniz kadınlarınızdan olma üvey kılarınız haram kılındı, eğer zifafa girmemiş iseniz size bir günah yoktur…” âyetidir. Bu zayıf bir kıyas için terk edilmeyecek bir nasstır. Çünkü ölüm ile kadınla zifafa girmeden ayrılma meydana gelmiş olur.Sonra ölüm ne evli kadında, ne de iddet bekleyen kadında zifaf yerine geçmez. Onun bir yönden zifaf yerine geçmesi, diğer yönden ondan farklı olmasından daha evle değildir, hatta velev ölüm, her yönden zifafın yerini tutsa, kıyas[57] veya başka bir şey için Allah’ın ve Peygamber (s.a.v.)in nassının açıkladığı hakiki zifaf şartı terk edilmez. [58]Hanefiler de bu görüştedir.[59]

2-Üvey Kızın Annesinin Kocasının Gözetiminde (hıcr) Bulunması

a-Zâhiriyye Mezhebi’nin Görüşü

Bu şartı Zâhiri Mezhebi’nin fakihleri ileri sürmüştür.Onlara göre üvey kız, ancak kocanın himayesinde bulunur ve koca annesi ile zifafa girer ise haram olur. Bu, “size … kendileriyle zifafa girdiğiniz kadınlardan olma himayenizde bulunan üvey kızlarınız … haram kılındı”[60] âyetinden dolayıdır. Allah üvey kızı ancak kocanın annesi ile zifafa girme ve üvey kızın annesinin kocasının himayesinde/odasında bulunmasıyla haram kılmıştır. Bu iki şart gerçekleşmeden haramlık gerçekleşmez.[61]

“fi hucûrikum” dan kasdolunan terbiyesinde bulunmak veya evinde bulunmaktır.[62]

b-Bu Şart Hakkında Cumhûrun Görüşü

Alimlerin çoğunluğuna göre, üvey kızın annesinin eşinin gözetiminde bulunması onun kocaya haramlığı için şart değildir, âyetteki[63] “gözetimlerinizde bulunan” kaydı sadece üvey kızın çoğunlukla bulundukları hallerine göre gelmiştir ki o durum da üvey kızların, annelerinin kocalarının gözetimlerinde bulunmalarıdır. Genel durumu gösteren bir şeyin mefhûmu ile delil getirmek doğru olmaz. Yani onu yokluğunda hükmün de yok olacağı bir şart haline getirmek caiz olmaz. Buna göre eğer annesinin kocası annesi ile zifafa girmiş ise üvey kızın kocanın gözetiminde bulunmaması, haramlığını ortadan kaldırmaz.

İbn Hazm, bu savunmayı şiddetle reddetmiş ve şunları yazmıştır: Hamakatlere bürüyerek ileri sürdüler ki Allah teala “gözetiminde olma” ile genellikle olmayı murad etti” Bu, Allah üzerine atılmış bir yalandır ve ondan batıl ile haber vermedir… [64]

A. Zeydân, cumhûrun görüşünü tercih etmekte ve bu tercihi için şu gerekçeyi ileri sürmektedir: Bu tercihe “…eğer onlarla zifafa girmemiş iseniz size bir günah yoktur…” âyeti[65] delil olur. Bu âyet, -eğer annesi ile zifafa girilmemiş ise – üvey kızla evlenmedeki hareci(zorluğu) kaldırmak içindir. Eğer üvey kızın, annesinin kocasının evinde bulunması, haramlığı için şart koşulmuş olsaydı, haramlığın kaldırılması için zifafın olmaması şartı gibi onu da itibara alır ve şart olarak zikrederdi.[66]

IV-OĞULLARIN HELALLERİ (halâilu ebnâikum)

A-Oğulların Helallerinden Maksat

“el-halâil” lafzı, “el-halîle” kelimesinin çoğuludur. Bu şekilde isimlendirilmesi, ya birinin eteğinin diğerine helal olması yahut kocası ile birlikte oturmasının helalliği ya da onu kocası için helal olması sebebiyledir.[67] Kişinin halîlesi, onun eşidir.[68] “Oğullarınızın helalleri”nden maksat, oğullarınızın eşleridir, dolayısı ile baba için gelin olan kadındır.

“Oğullarınızın helalleri” –ne kadar aşağı giderse gitsin- oğlun oğlunun helalini ve kızın oğlunun helalini de içine alır. İstersek şöyle diye biliriz: “oğullarınızın helalleri” kişinin –ne kadar aşağı giderse gitsin- soyundan gelenlerin (furûunun) eşleridir. Bunların nesepten veya sütten olması eşittir. Bu konu hakkında alimler arasında ihtilaf yoktur.[69]

B-“Kendi sulbünüzden gelme”den Maksat

“Sulblerinizden olma” dan maksat, evlatlık edinmeyle olan oğulların eşlerini âyetin hükmünden çıkarmak içindir. Bunların eşleri kendilerini evlatlık edenlere haram olmaz. Fakat süt ile oğul olanlar âyete ve Peygamber (s.a.v.)in sünnetine dahildir. [70]

Hitab delili veya mefhûmul-muhâlife[71] binaen “nass, sulbî olan çocuğun eşini haram kılmaktadır, sütten oğulun eşini kapsamaz” denilemez. Çünkü hitab delili, ancak nass ile ters düşmez ise kullanılır. Burada nass daha kuvvetlidir ve tercih olunur. Bu nass da Rasûlullah (s.a.v.)’ın “doğumla haram olan sütle de haram olur”[72] kavlidir.[73]

İbnu Kayyım el-Cevziyye ise konuyu şöyle ele almaktadır:

Evlatlık bundan çıkarılmıştır. Ayetteki “sulbünüzden gelme”[74] kaydı ile onun çıkarılması kasdedilmiştir.

Sütten olan oğlun helaline gelince :

Dört imam ve onların görüşlerini benimseyenler sütten olan oğlun helalini de oğulların helallerine dahil ederler. “Sulblerinizden olma” kaydıyla onu (hükümden) çıkarmadılar ve bu görüşleri için Peygamber (s.a.v.)’in “neseben haram olanları, sütten de haram kılın” sözünü hüccet edindiler. Şunları söylediler:

1-Bu halîle, eğer nesepten oğlun helali veya sütten oğlun helali ise haram olur.

2-Kayıt, evlatlığın çıkarılması içindir, başka bir şey için değildir.

Sütten oğlu, neseble haramlığın dengi olarak müsahera ile haram kıldılar.

Bu hususta diğerleri onlara karşı geldiler(nizalaştılar) ve şunları söylediler:

1-Sütten oğlun helali haram olmaz, çünkü o, “sulbünden gelme” değildir. Kayıtla evlatlığın helalinin çıkarılması gibi sütten oğlun helali de çıkarılır, ikisi eşittir, aralarında fark yoktur.

2-Peygamber (s.a.v.)’in “nesepten haram olan sütten de haram olur” hadisi, bizim en büyük delilimiz ve dayanağımızdır. Babaların ve oğulların helallerinin haramlıkları, sıhr iledir, neseb ile değildir. Peygamber (s.a.v.) sütün haram kılmasını, sıhrla eşitliği ile değil nesebe benzerliği ile kasretti[75]. Bu haramlığı kasretmeyi, nassın geldiği yere yapmak gerekir.

3-Sütle haramlık, müsahera haramlığının değil neseble haramlığın bir bölümüdür(feridir). Müsaheranın haramlığı, kendi kendine var olan (bizatihi kaim) bir asıldır. Allah teâlâ kitabında sütten haramlığı sadece neseb yönünden(cihetinden) nassa bağlamıştır. Elbette ki haram kılınmada sıhr yönü (ciheti) ne nassla, ne imayla, ne de işaret ile dikkate alınmaz. Peygamber (s.a.v.) “neseble haram olanın sütle de haram olmasını” emretti. Hadiste onunla sıhr ile haram kılınanı, haram kılmadığına bir işaret vardır. Kasretmeyle bunu dilemiş olmasaydı “nesepten ve sıhrdan haram olanı sütten de haram kılın” derdi.

4-Aynı şekilde süt, nesebe benzer. Bu sebeble ondan bazı neseb hükümlerini almıştır; sadece haramlık ve mahramiyyeti almış, miras nafakasını temin gibi sair neseb hükümlerini almamıştır. O, zayıf bir nesebtir. O, nesebe müsaheradan daha yakın(elsak) olmasına rağmen zayıflığı hasebiyle neseb hükümlerinden bazılarını almış, diğerlerini alamamıştır. Daha benzer ve eşit olan bile onun hükümlerinin bir kısmını alırken müsahera, nasıl onun hükümlerini alabilir.

Müsahera ve sütün ise aralarında ne neseb, ne de nesebin benzeri, ne de bir kısmı(baziyyet) ve ne de ilişki vardır.

5-Sıhriyyetin haramlığında, Allah’ın ve rasûlünün beyan ettiği, bir beyan, net bir açıklama varsa hüccet edinilir ve tartışma kesilir. Allah’tan beyan varsa, rasûlüne ulaştırmak(tebliğ), bize de teslimiyet ve uymak düşer. Bu, bu meselede görüşün sonudur. Kim, bu konuda bundan daha üstün, yol gösteren ve rehberlik eden bir hüccet ortaya koyarsa biz ona uyar, ona yapışırız.[76]

C-Gelinlerin Haramlıklarının Delili

Gelinlerin haramlıklarının delili “size …sulblerinizden olma oğullarınızın helalleri… haram kılındı”[77] âyetidir.

Ne kadar aşağıya giderse gitsin, oğlun oğlunun helali ve kızının oğlunun helalinin haramlığının delili ise icmadır. Bunlar mecazen oğul diye isimlendirilirler. Allah “ey Adem oğulları…”[78] buyurur. Oğlun helalini babasına haram kılan hikmet oğlun oğlununki hakkında da gerçekleşir.

D- Gelinlerin Haramlıkları ve Zifaf

Oğlun helalinin babasına haram olması için oğlun onunla zifafa girmesi şart değildir. Çünkü nass, şartsız ve zifafa girme kaydı olmadan, mutlak olarak gelmiştir.[79]

E- Gelinlerin Haramlığın Hikmeti

Oğlunun ölümü veya boşamasından sonra bir babanın bu kadınla evlenmesi, bir çok dedikoduya sebep olacaktır. Bu konuda Ö.N. Bilmen merhum şunları yazmaktadır:

Ebeveynin çocukları hakkında çok şefkatli olması lazımdır. Oğlunun vefatına veya boşanmasına binaen zevcesiyle evlenmek isteyen bir baba, bu şefkate aykırı harekette bulunmuş, insani inceliğe muhalif hareket etmiş olur. Binaen aleyh böyle bir evlenme de şer’an tecviz edilmez.

Bir erkek kızgınlıkla zevcesini boşar, sonra pişman olarak yeniden nikâh yapmak ister, halbuki kendi babası ile boşadığı kadının evlenmiş olduklarını görecek olursa bittabi pek gücenmiş olur, babası hakkındaki muhabbet ve ihtiram duyguları düşmanlığa dönüşür ve bu suretle kat’ı rahime sebebiyet vermiş olur. Binaen aleyh evlât ve torunların zevceleriyle evlilik, hikmeti icmaiyyeye muhalif olduğundan şer’an haram bulunmuştur. Lakin üvey oğulların ve evlatlıkların eşleriyle evlilik, haram değildir. Çünkü bunlar, ne neseben ne de süt yoluyla oğul bulunmaktadırlar. [80]

III.Bölüm
HÜRMETİ MÜSAHERAYI SABİT KILAN SEBEPLER ve SONUÇLARI

Musahera ile ebediyen haram olan kadınlar dört sınıf idi:

1-Ne kadar yukarı giderse gitsin eşlerin anneleri. 2- Ne kadar yukarı giderse gitsin babaların eşleri. 3- Ne kadar aşağı giderse gitsin oğulları eşleri. 4- Ne kadar aşağı giderse gitsin üvey kızlar.

Hürmeti müsâherayı sabit kılıp kılmaması bakımından akit, cinsel ilişki ve dokunmak, bakmak gibi diğer şeyleri ele alacağız.

I-AKİT ile HÜRMETİ MÜSÂHERA

Sadece nikah akdi ile hürmeti müsaheranın sabit olduğu sınıflar, ilk üç sınıftır. Yani ne kadar yukarı giderse gitsin eşlerin anneleri ve babaların eşleri ile ne kadar aşağıya gitse de oğulların eşleri.Bu üç sınıfı haram kılan nikah akdinin, sahih nikah akdi olması şarttır. Eğer fasid ise tek başına onunla hürmeti müsahera gerçekleşmez.

II-CİNSEL İLİŞKİ ile HÜRMETİ MÜSÂHERA

Hürmeti müsâhera ilişki ile sabit olur, fakat hangi ilişki ile ve hangi sınıf hakkında gerçekleşir?

İlişki üçe ayrılır; mubah, fasid, haram. Biz, ilişkinin bu üç çeşidinin her birinin işaret ettiğimiz dört sınıftan her biri hakkında hürmeti müsaheranın oluşmasındaki tesirini açıklamaya çalışacağız

A-Mübah İlişki

Bu ilişki sahih nikah akdi ile olur ve onunla alakalıdır.

Sadece nikah akdi ile haram olan ilk üç sınıfın bütün elamanları, icma ile mubah cinsel ilişki ile de haram olur. Çünkü bu üç sınıfın haramlığı, sadece nikah akdi ile sabit olmaktadır. İlişki ile sabit olması daha önceliklidir.

Aynı şekilde dördüncü sınıf olan üvey kızın haramlığı da sabit olur. Çünkü haram olmasının şartı, annesinin (yeni) kocasının, sahih nikah akdi ile annesi ile ilişkide bulunmasıdır. Bu ilişki hasıl olunca üvey kız, bu mubah ilişki sebebi ile annesinin kocasına haram olur. Annesinin kocası da ona haram olur. Çünkü üvey kız, mubah bir sebep ile ona haram olmuş ve nesepten kızı gibi olmuştur.[81]

B-Fasit İlişki

Bu ilişki, fasid nikah akdinin sonucunda olur. Akdin fesadı, şüpheden dolayı olsun, sıhhat şartlarının birinin yokluğundan dolayı olsun veya bunlardan başka fesad sebeplerinden biri olsun eşittir. Kendi eşi zannedip, bir kadınla ilişkide bulunmak gibi.

Bu fasid ilişkiyle, mubah ilişki gibi haramlık meydana gelir. Bununla hürmeti müsâheranın bütün sınıflarında sabit olur.

İbn’ul-Munzir (ö.318/930) şöyle dedi: Kendilerinden ilim aldığımız alimlere göre, bir adam fasid bir nikahla bir kadınla ilişkide bulunur ise o kadın, onun babasına, dedelerine, oğluna ve oğlunun oğluna haram olur. Bu, Malik(ö.179/795), el-Evzâî(ö.176/792), es-Sevrî(ö.161/778), eş-Şâfi(ö.204/819), Ahmed(ö.241/855), İshâk(ö.237/851), Ebu Sevr(ö.240/854) ve rey taraftarlarının(Hanefilerin) görüşüdür. Çünkü bu ilişki onu nesebe katmıştır, mubah ilişki gibi hürmeti müsaherayı sabit kılar.

Fakat bu fasid ilişki ile adama, haram olanlar onun mahremi olmazlar.Çünkü ilişki mubah değildir.Buna göre o kadınla halveti ve yolculuk etmesi helal olmaz. Başka bir deyişle bu fasid ilişki ile sadece hürmeti müsahera sabit olur; adam için kendine haram olanlarla evlilik helal olmaz fakat o, mubah ilişkiyle hürmeti müsaherada mahren olduğu gibi kadının mahremi de olmaz. [82]

Zahiri Mehebi ise bundan farklı olarak şöyle demekteler:

“Kim fasid bir akitle- bilmeden veya başka bir sebeple-ilişkide bulunursa bu, haram kılan bir ilişkidir; kadının annesi ve kızını ona, kadını da onun babasına ve oğluna haram kılar” dediler ki bu, sıhhatı için hüccetleri olmayan bir görüştür; ne Kurân’dan, ne sünnetten, ne de bu ikisinin dışında bir şeyden. Biz ise şöyle diyoruz: Oğluna o kadını nikahlaması, helaldir; ona da kadının annesi ve kızının annesini nikahlaması helaldir…

O kadın sadece oğla haram olur. Çünkü o kadın, -eğer cinsel ilişkiye girmişse- babasının nikahlamış[83] olduğu kadındır. Bunun dışında haram olmaz.[84]

C-Haram İlişki

Tam olarak haram olan ilişki zinadır. Zina, şer’î bir akit olmadan kadınla cinsel ilişki(vat’)de bulunmaktır.[85] Onunla hürmeti müsahera oluşur mu, oluşmaz mı? Alimlerin bu konuda değişik görüşleri vardır.

1-Başlıca Görüşler

a-Birinci Görüş ve Delilleri

Haram ilişki (zina) hürmeti müsaherayı sabit kılar. O, bu yönden helal olan mubah ilişki ve fasid ilişki gibidir. Bir kişi, bir kadın ile zina edince o kadın, zina eden adamın babasına ve oğluna haram olur. O adama da zina eden kadının annesi ve kızı, -şüphe ile olan veya helal ilişkide olduğu gibi- haram olur.

Bu, Hanefîler ve Hanbelîlerin görüşüdür. İmrân b. Hüsayn’dan(52/671) bunun benzeri rivâyet edilmiştir. Bunu, el-Hasen(ö.110/728), Atâ(ö.115/713), Tâvûs(, Mücâhid(ö.100/718), eş-Şa’bî(ö.103/712), en-Nehaî(ö.96/714), es-Sevrî(ö.161/778) ve İshâk(ö.237/851) da söylemiştir. [86]

Bu grup, “Babalarınızın nikahladığı kadınları nikahlamayın…”[87] âyetini delil getirmiştir. İlişki (el-vat’ ), nikah olarak isimlendirilir. “en-nikâh lafzı, sözlükte akit ve ilişki manasında kullanılır. O, bu kullanımda akit için de ilişki için de hakikat ifade eder veya biri hakkında hakikat , diğeri hakkında mecazdır.” denildiğinde, her durumda hepsinin haram olmasına hükmetmek gerekir. Çünkü arasında zıtlık yoktur. Allah sanki şöyle buyurmuştur: “Babalarınızın akitle ve ilişkiye girerek nikahladığı kadınları nikahlamayın.”[88]

Bu görüşün sahiplerinden Hanefîlerin görüşü hakkında Ömer Nasuhi Bilmen şunları kaydediyor:

Hanefî fukahası diyorlar ki:

1-Nikâh, lugatte mutlaka vatıy = cinsel ilişkiye girmek manasınadır.[89] Yani: helâl yolla olan ilişkiye nikâh denildiği gibi haram olarak gerçekleşebilecek bir ilişkiye de nikâh denilir. Buna göre nikâh ile hürmeti müsaherenin sabit olcağını gösteren nasslar, hem meşru, hem de gayrı meşru ilişkileri kapsar.

2-Bir hadîsi şerîfte “herhangi bir kadının tenasül organına şehvetle vuku bulacak bir bakışın hürmeti gerektireceğini” bildirmektedir.[90] Bu bakma, nikahlanmış kadın hakkında olmakla kayıtlanmış değildir.

3-Bununla birlikte annelerin ve kızların müsaheretten haram olmaları manevi bir haletten, ruhî bir hadiseden ileri gelmektedir. Şöyle ki: bir kimse , evvelce annesi veya kızı ile ilişkide bulunmuş olduğu bir kadın ile sonradan evlenirse bununla olan cinsel ilişki esnasında evvelce yapmış olduğu ilişkileri hatırlar, bu suretle şehevatı nefsaniyesini her birinden istifa ediyormuş gibi ruhî bir hâlete tutulabilir. Bu hâlet ise gayrı meşru bir şekilde gerçekleşmiş olan ilişkilerde de mevcuttur. Artık böyle kötü ruhî bir haletin oluşmasına sebebiyet verecek bir nikâhın yasaklanması, nezaheti şer’iyye gereklerindendir.

4-Bir de her ne şekilde olursa olsun ilişkiye girmek ile hürmeti müsaherenin sübutu, cüz’iyyet mânâsından dolayıdır.[91] Çünkü cüz’iyyet, hürmeti gerektirmeye uygun bir illettir. Bir insan, kendi nefsile ilişkiye giremeyeceği gibi kendi cüz’ü ile de ilişkiye giremez. Çocuk, ilişkide bulunan erkek ile ilişkide bulunnulan kadının nutfelerinden meydana gelmesi yönünden bunlardan birer cüz’ü sayılır ve cüziyyet şüphesi; annelere ,kızlara, babalara, oğullara kadar sirâyet eder.Ve cüz’iyyetin sebebi, hissî(beş duyu ile algılanabilir, biyolojik) bir durum olduğundan bu cüz’iyyet, nikâh akdinin varlığı ve yokluğuyla farklı olmaz. Böylece bu, bir gerçek evlat gibi tesir eder. Haramlığı gerektirmesi konusunda şüphe derecesinde bulunan bir şey, hakikaten mevcut imiş gibi tesir eder ki ihtiyata uygun olan da budur.

5-Sonra zina ile hürmeti müsaherenin sübutu, bir nimet olmak için değildir. Bununla bir mahremiyyet vücuda gelmiyor. Belki bu hürmetin sübutu, bir şer’i ceza esasına dayanmaktadır. Zina eden erkek bu yüzden bir mahrumiyete uğruyor; zina ettiği kadının usûl ve fürûundan hiçbiriyle evlilik akdine salahiyeti kalmıyor. Nitekim katilin mirastan mahrumiyeti de böyle bir cezalandırmaya dayanmaktadır.

6-Mahremiyet sabit olmadığı halde yalnız hürmeti müsaherenin bazı hususlarda sübutunu ise Şâfiîler de kabül ederler. Nitekim şüphe ile olan ilişkiler ile bu hürmetin sabit olacağını kabül etmişlerdir.[92]

7-Zina ile nesebin, iddetin sabit olmayışı ise hürmeti müsaherenin oluşmamasını gerektirmez. Çünkü nesebin sabit olmaması, cüz’iyyetin yokluğuna dayalı değildir. Belki şüphenin varlığına dayalıdır. Zira zina ettiği kadının daha başkaları ile de ilişkide bulunmuş olabileceği düşünülerek kendisinden doğacak çocuğun o zina edene aidiyeti gerçekleştirmez.

8-Bir de nesebi ispattan maksat, çocuğa bir şeref ve haysiyet temin etmektir. Halbuki zina edene intisap ile şeref ve haysiyet hâsıl olmaz.

Ayrıca zina ile nesebin sabit olmayışı, insanları bu gibi gayrı meşru münasebetlerden men etmek hikmetine de müstenit bulunmuştur.

9-İddete gelince, bunun vücubü, meşru bir nikâh veya şüphei nikâh hakkı olmak itibariledir. Zina(sifah) ise böyle bir nikâh değildir. Binaen aleyh böyle bir nikâh, mevcut olayınca iddeti gerektiren sebep, yok olmuş olur. Artık iddetin sabit olmayışı da hürmeti müsâheranın sübûtüne ters olmaz. İhtiyata daha layık olan da budur.[93]

b-İkinci Görüş ve Delilleri

Haram ilişki, haram kılmaz yani onunla hürmeti müsahera sabit olmaz.[94] Haram ilişki, haram kılmaz yani onunla hürmeti müsahera sabit olmaz.Bu, İbn Abbas’tan rivayet olunmuştur.[95] Saîd b. Müseyyeb, Yahyâ b. Ya’mur, Urve, ez-Zuhrî, Ebû Sevr, İbn’ül-Münzir, İmam Mâlik[96] ve eş-Şâfi(ö.204/819),[97] bu görüştedir.

Bu görüşün sahiplerinden Şâfiîlerin görüşü hakkında Ömer Nasuhi Bilmen şunları kaydediyor:

Özetle Şâfiîler diyorlar ki:

1-Nikah, akid manasında hakikattir. Buna göre bu husustaki nasslar, akitsiz olan gayri meşru ilişkileri kapsamaz.

2-“Haramın helalı haram kılmayacağı” ise bir hadîsi şerîfle[98] beyan buyrulmuştur.

3-Bununla birlikte nikah, övülen, teşvik olunan bir emirdir. Hürmeti müsâheranın sübutu ise bir nimettir.[99] Nesebin ve sıhriyyetin sübutleri, iyiliği hatırlatma, başa kakma makamında beyan olunmuştur.[100] Bu sıhriyyet sebebiyle mahremiyet oluşur, zevcelerin anneleri, kızları hükmünü alır; bunların bir arada ikametleri, birlikte yolculukları caiz olur. Binaen aleyh bu , bir ictimâî nimettir. Bu sayede zevcenin hukukuna riâyet edilerek onun belirli akrabasıyla kocanın evlenmesi yasaklanmış bulunuyor. Bu yüzden bir nefretin ortaya çıkmasına imkân bırakılmamış oluyor.

4-Halbuki zina, kötülenmiş olup bununla nesep ve iddet sabit olmaz ve cezaya sebep olduğundan nimete vesile olmaz.

5-Demek ki, müsaheretle şer’an bir mahremiyetin, bir nikah haramlığının meydana gelmesi, koca ile zevce arasındaki bağı, ve hürmetkarlığı, sağlamlaştırma ve idame hikmetini içine almaktadır. Çünkü nikâh ile oluşan bağ ve münasebetin kalıcılığı istenir. Artık bu mahremiyeti sabit kılmakla ile şer’i hüküm arasında pek güzel bir münasebet bulunmuş olur. Zina ile oluşan bağın kalıcılığı ise istenilen bir şey değildir.[101]

Binaen aleyh zina ile hürmeti müsahere sabit olmaz. Olacak olsa bu hürmeti ispat ile şer’i şerîfin hükmü, mütenasip bulunmamış olur.[102]

c-Üçüncü Görüş ve Delilleri

Bu, Zâhiriyye Mezhebi’nin görüşüdür.

Zahiriyye Mezhebi imamlarından İbni Hazm’a göre haram bir cinsel ilişki, helal olan bir nikahı haram kılmaz. Bundan bir durum müstesnadır. Şöyle ki: Bir kimse, bir kadınla zinada bulunsa bu kadın o kimsenin evlad ve torunlarından hiçbiriyle ile asla evlenemez. Fakat bir kimsenin zinada bulunduğu kadın, tevbe edince o kimsenin babası ile veya dedesiyle evlenebilir. Aynı şekilde bir kimse, bir kadınla zinada bulunsa da bundan sonra tevbe etse, o kadının kızı ile veya annesiyle evlenebilir. Bu hususlarda fasid nikah ile zina hükmen eşittir [103]

Zahiriler buna, “Babalarınızın nikahladığı kadınları nikahlamayın…”[104] âyetini delil getirdiler.[105]

Nikah, luğatte iki manaya gelir: 1-Haram olsun- helal olsun cinsel ilişki. 2-Akit. Kişi, –hür olsun; cariye olsun, helal olarak olsun; haram olarak olsun- herhangi bir nikahla nikahlar ise o kadın, Kuran nassı ile adamın oğluna haram olur. Fakat nass, haram ilişkiden dolayı helal nikahı haram kılan bir şey getirmedi. Öyle hüküm vermek, helal değildir, caiz olmaz. Çünkü Allah’ın izin vermediği şeye hükmetmek olur.[106]

d-Dördüncü Görüş ve Delilleri

Hala ve teyze ile zina, bunların kızlarını haram kılar, yani hürmeti müsaherayı sabit kılar. Bunların dışındakilerle zina için iki rivâyet vardır: 1- Haramlık sabit olur. Bu rivâyet, tarik bakımından açık olanıdır. 2-Hürmeti müsaherayı sabit kılmaz.

Bunlar, Caferi Mezhebi’nin görüşleridir. Bu görüşün sahiplerinin, bu kavilleri için getirdikleri deliller, birinci ve ikinci görüşlerin delilleridir” demek mümkündür.[107]

2-Tercih Olunan Görüş

Tercih olunan görüş, birinci görüştür.

Haram ilişki, onun sebebi ile çocuk doğması ve bu çocukla, ilişkide bulunan ile bulunulan arasında bir cüz’iyyetin oluşması itibari ile -helal ilişkideki durum gibi- hürmeti müsaherayı sabit kılar.

Biz şer’an bu çocuğun nesebini ona nisbet edemesek de biyolojik olarak ve “örfen onun kabül edilmektedir.”[108]

Bu hususta önemli delillerden biri de insan fıtratıdır. Çünkü zinayla hürmeti müsahera sabit kılınmayınca bu zinadan doğan kızla zinayı yapan erkeğin evliliğine cevaz veren fetvalar ortaya çıkmaktadır.[109] Bunu ön bilgisi olmayan herhangi bir insana söylediğinizde, tereddütsüz haramlığın sabit olacağını ve bu evliliğe cevaz verilemeyeceğini söyleyecektir.[110]

Haramlık, mubah ilişkiyle olduğu gibi -hayızlıyla ilişki gibi- haram ilişki ile de taalluk eder.[111] Hayızlı ile ilişki haramdır fakat haram olmasıyla birlikte onunla hürmeti müsahera sabit olur. Aynı şekilde “zina, haram bir ilişkidir.Haram olmasıyla beraber onunla hürmeti müsahera sabit olur.” denilir.[112]

III-BAKMAK-DOKUNMAK ve HÜRMETİ MÜSAHERA

Hürmeti müsaherayı sabit kılan ilişkiye yukarıda değindik. Hürmeti müsaheranın sübutunda, bakmak veya dokunmak ilişki yerine geçer mi? İşte aşağıdaki bölümlerde bunu açıklayacağız.

Konunun önemine ve doğurduğu önemli neticelere bakarak, fukahanın görüşleri ve delillerini zikredip sonra tercih olunan belirtilecektir.

A-Mezheplerin Görüşleri

1-Hanefî Mezhebi

Hanefiler, hürmeti müsaheranın, bakmak veya dokunmak vb. gibi şeylerle sabit olacağını kabül ederler. Onların bu hususta görüşleri şu şekildedir:

Mutlak olarak, yani: sahih veya fasid nikah ile veya zina yoluyla meydana gelen ilişki ile hürmeti müsahera sabit olacağı gibi şehvetle yapılan dokunma, öpme veya kucaklaşma ile tenasül organının içine bakma ile de sabit olur. Bunların meşru bir surette olması ile ğayrı meşru bir surette olması arasında hürmeti müsahere itibariyle fark yoktur. Meselâ:bir kimse, mücerred şehvetle öpmüş olduğu zevcesinin vefatından sonra diğer kocasından olan kızıyla evlenemeyeceği gibi şehvetle öptüğü bir yabancı kadının kızıyla da evlenemez.

Şehvetle gerçekleşen dokunma ve öpme veya bakmanın hürmeti müsahereyi meydana getirmesi hususunda bilerek olmasıyla unutarak olması ve zor kullanılarak veya uykudayken olması arasında fark yoktur. Bu konuda ayık ile sarhoş, bâliğ ile mürâhık*, akıllı ile deli de eşittir. Bu gibi sebeplerden birinin oluşması anında şehvetin iki taraftan birinde bulunması kafidir. Şu kadar var ki şehvetle dokunma halinde hürmeti müsaherenın olması için sıcaklık hissine mâni olacak bir engelin bulunmaması lazımdır. Buna göre dokunulan uzuv, harareti hissedilmeyecek derecede kalın bir örtü, elbise ile kapalı bulunsa bu dokunma ile hürmeti müsahera sabit olmaz.

Hürmeti müsaheranın gerçekleşmesi için kadının canlı ve arzu duyulacak yaşta olması da lazımdır. Dokuz yaşındaki kızlar, arzu duyulacak yaşta iseler de küçükleri değildirler. Son derece ihtiyar kadınlar hükmen arzu duyulacak yaşta sayılırlar.

Aynı şekilde bu hususta erkeğin de emsali cinsel ilişkiye girmeye muktedir olabilecek bir yaşta bulunması lazım gelir.

Dokunmak ya da öpmenin şehvetle olduğunu kadın iddia ettiği halde koca inkar eylese koca, -zahiri hal kendisini yalanlamadıkça etmedikçe- tasdik olunur. Çünkü hürmetin sübutunu inkar etmektedir. Dokunma ve öpme, gerek koca ve gerek zevce tarafından vuku bulmuş olsun. [113]

Hanefîler bu görüşlerini “dokunma ve bakma ilişkiye götüren (dâî) iki şeydir, ihtiyat durumunda her ikisi ilişki yerine geçer.” diye[114] talil ettiler.

Aynı şekilde Peygamber (s.a.v.)imizden rivâyet olunan şu hadîsi hüccet edindiler: Rasûlullah (s.a.v.)’den rivâyet olundu ki o, “kim, bir kadının fercine bakarsa, o kimseye baktığı o kadının annesi helal olmaz, kızı da helal olmaz.” buyurdu. Başka bir rivâyette ise “o kimseye kadının annesi ve kızı haram olur” şeklinde geçer.[115] Bakmakla haramlık oluşuyor ise dokunmak ile daha önce olur. Çünkü dokunmadan bakma her ikisinin hükmünü gerçekleştirir.[116]

Hanefî kaynaklarında, bakma ve hükümleri ile ilgili –cam arkasında bakma, aynada yansımasına bakma, suda iken bakma gibi- ilginç detaylara da rastlamak mümkündür. [117]

2-Şâfi Mezhebi

Şafiler, tercih ettikleri görüşe göre hürmeti müsaheranın sübutunda, bakmak veya dokunmak vb. gibi şeyler yeterli değildir. Onlar Şunları söylemekte:

Zevceye, cariyeye veya yabancı bir kadına dokunmak veya onu şehvetle öpmek, –tercih olunan olan görüşü nazaran- cinsel ilişkiye girmek gibi değildir.

“…şayet anneleri ile zifafa girmemiş iseniz(üvey kızlarınızla evlenmenizde) size bir günah yoktur…”[118] ayetinden dolayı haramlık sabit olmaz. Çünkü o, iddeti gerektirmeyen bir mübaşerettir.[119] Zina ile hürmeti müsahera sabit olmadığı gibi haram olarak şehvetle bir kadını öpmesi, ona dokunması veya fercine şehvetle bakması ile de haramlık gerçekleşmez.

Diğer bir görüşe göre ise bunlar da zevk vermesi, lezzet alınması itibari ile ilişki hükmündedirler...[120]

3-Hanbelî Mezhebi

Hanbelilerin hürmeti müsaheranın sübutunda, bakmak veya dokunmak vb. gibi şeylerin etkisi hususunda iki rivayet vardır. Şöyle demektedirler:

a-Mübaşeret, eğer ferc dışında ve şehvetsiz olur ise –ihtilafsız biliyoruz ki- haramlık oluşturmaz; yani hürmeti müsâherayı sabit kılmaz.

Eğer fercin dışında mübaşeret şehvetle ve yabancı bir kadın ile olur ise yine hürmeti müsâherayı sabit kılmaz. el-Cüzcânî şöyle demiştir: “Ahmed’e ‘eşinin annesine şehvetle bakan veya onu öpen yahut ferci dışında mübaşerette bulunan kişi’ hakkında sordum” Ahmed “ben diyorum ki cima dışında hiçbir şey haram kılmaz” dedi.

Eğer fercin dışında mübaşeret, -eşi gibi- helali olan bir kadın ile olur ise o kadının (önceki kocasından olma) kızı, ona haram olmaz. İbn Abbâs “üvey kız sadece annesiyle cima ile haram olur.” demiştir. Çünkü Allah ‘ eğer o kadınlarla zifafa girmezseniz size bir günah yoktur’[121] buyurmuştur. Bunlar zifafa girme(ed-duhûl) değildir, bunun için sarih nassı terk etmek caiz olmaz.

b-Hanbelilerin bazıları kadının ferci ile bedenin sair yerlerine şehvetle bakma arasında fark yoktur demişlerse de sahih olan bunun tersidir. Yüze bakmak, haramlığı gerektirmez. Eğer şehvetsiz olursa diğer yerlere bakmak ve dokunmakla haramlık gerçekleşmez.

Eğer kadın erkeğin fercine şehvetle bakar ise onun hükmü erkeğin kadınınkine bakması ile aynıdır. Ahmed, bunu belirlemiştir. Çünkü o, cima gibi haramlığı gerektiren bir manadır ve bunda kadınla erkek eşittir. Onun şehvetle dokunmasının ve öpmesinin hükmünün de böyle olması gerekir.[122]

4-Mâlikî Mezhebi

Malikiler hürmeti müsaheranın sübutunda, bakmak veya dokunmak vb. gibi şeyler hususunda şunları savunurlar:

Baba veya oğul, kadına dokunursa bu, bize göre ilişkiye girmek gibidir…Biz “nikahın cima olduğunu” beyan ettik. Eğer öper veya kucaklar ise lafızdaki hakiki mana bulunmuş olur ve bu mananın kullanımı gerekir. Eğer “nikah, şer’î örfte akitten ibarettir” denilirse “biz bunu kabül etmiyoruz bilakis akitle cinsel ilşikiye girmek eşittir. Delaleti ve muhtemelliği hasebince her yerde tek lafız altında her ikisi için de aynı mana anlaşılır” deriz.

Eğer kadına zevk veren lezzet almayı sağlayan şekilde(telezzüz) bakarsa bizce kadın babaya ve oğla haram olur. Malik, bunu “ cünkü o, bir faydalanmadır(istimtâ’) ve haramlıkta nikah yerine geçer yani hükümler manalarla verilir, lafızlarla verilmez” diyerek delillendirmiştir.[123]

Üvey kızı haram kılan hürmeti müsaheranın sübutu hususunda ise:

“Size…zifafa girdiğiniz kadınlarınızdan olma, gözetimlerinizdeki üvey kızlarınız…haram kılındı” âyetinden dolayı, anneleri olan eşiyle telezzüz(cinsel ilişkiye girme dışındaki diğer zevk almaya yönelik şeyler)de bulunursa, eşinin soyundan gelenler(fusulü), -kızı, kızının kızı gibi- haram olur. Zifafa girmekten (ed-duhûl) murad, mutlak manada zevk veren lezzet almayı sağlayan davranışlardır(telezzüz). Bu, cimadan başka bir şeyle de olur: Anneyle ölümünden sonra -velev yüz ve el dışında bir yere (saç,beden, bacak gibi) bir yere- bakmakla gerçekleşmiş olsun,

Öpmek, mübaşerette bulunmak( yani ferci dışında) mutlak olarak haram kılar –yani hürmeti müsaherayı- sabit kılar.

Bakmakta ihtilaf vardır: İbn Beşîr “yüze bakmak ittifaken bir şey doğurmaz(lağv)” demiştir. Yüz dışında bir yerlere bakmada meşhur olan, haram kılmasıdır, lakin haram kılanı, içerisinde telezzüz olanıdır.” demiştir[124]

5-Zahiriyye Mezhebi

Hürmeti müsaheranın sübutunda, bakmak veya dokunmak vb. gibi şeyler hususunda Zahirilerden İbn Hazm şöyle yazar:

Başka bir şey olmadan sadece anneye şehvetle dokunmakla veya başka bir şey olmadan hassaten fercine bakmakla veya başka bir şey olmadan şehvetle kadının güzelliklerine (mehâsin) bakmakla kim üvey kızı, haram kılarsa; bunlar, sıhhatine delalet eden bir şey olmayan delilsiz sözlerdir. Bunlar, ne Kuran’ın, ne sünnetin, ne unutulmuş bir rivâyetin, ne de kıyasın teyid etmediği mücerred sözlerdir.[125]

Üvey kızı haram kılan hürmeti müsaheranın sübutu hususunda ise:

Kim kızı olan bir bir kadınla evlenir veya (böyle bir cariyeyi) satın alırsa kız, adamın himayesinde olur ve adam kadınla gerdeğe girer ve cinsel ilişkide bulunur veya ilişkide bulunmaz da kadınla zevk veren lezzet almayı sağlayan davranışlarda(telezzüz) bulunsa ona kız ebediyyen helal olmaz.[126]

B-Tercih Olunan Görüş ve Delilleri

A. Zeydân’a göre tercih olunan Şâfiîlerin ve onların görüşlerine muvafakat edenlerin görüşüdür ki “hürmeti müsahera, ilişkiye girmek ile sabit olur; dokunma veya şehvetle yahut şehvetsiz bakmakla olmaz. Bu, aşağıda gelecek olan şu delillere binaendir:

1- “Kim,bir kadının fercine bakarsa, o kimseye baktığı o kadının annesi helal olmaz, kızı da helal olmaz.” [127]ve başka bir rivâyette “Allah, bir kadının veya o kadının kızının fercine bakanın yüzüne bakmaz” hadîsi hakkında ed-Dârekutnî “bu hadîs, zayıftır” dedi. “Bu hadîs, İbn Mes’ûd’da(ö.32/653) mevkuftur” denildi. Sonra bunun cinsel ilişkiden kinaye olma ihtimali vardır,[128] bakmakla hürmeti müsaheranın sabit olacağına delil olmaz.

2-“Dokunma ve bakma ile haramlık için zorunlu ihtiyat edinmeyi”delil getirmeye cevaben: Bu, -şerî bir senedinin bulunmamasından dolayı- istenen bir ihtiyat değildir. Çünkü bu, evinde huzur içinde oturan, hiçbir şeyden habersiz haramla yüz yüze gelen kadına zarar verir.[129] Çünkü adam annesine dokunduğu veya şehvetle baktığı için kocası ile arasındaki evlilik bağı kopar. Bu, evlerin harab olmasıdır. Çünkü sahih ve devam eden nikah, bu meydana gelen haram ile fesholunur.Çünkü haram kılan olay, var olan nikahta olursa onu iptal eder. Özellikle Hanefîlere göre -ister unutma, ister zorlama isterse hata yoluyla olsun- dokunma ile hürmeti müsahera sabit olur.[130]

Sonra ihtiyatı benimsemek, helal olan fercin –ki bu, fiilen sahih evliliği bulunan kadının fercidir- şehvetle dokunma sebebi ile haram olmamasını gerektirir. Bunlarla hürmeti müsaheranın meydana geleceğinde ihtilaf vardır; adama, kesin(yakini) bir delil olmamakla birlikte- kesin olarak(yakinen) helal olan eşinin haramlığı murad olunmaktadır.[131]Halbuki “şek ile yakin zail olmaz”[132] diye meşhur bir fıkıh kuralı vardır.

3-Hürmeti müsaherayı sabit kılan, iki şeyden biridir: Ya ilişkiye girmeksizin nikah akdi, ya da ilişkiye girmek. Çünkü nikah lafzı, iki mana için de kullanılır.

Allah taalanın “Size …kendileriyle zifafa girdiğiniz kadınlarınızdan olma himayenizde bulunan üvey kızlarınız…haram kılındı”[133] âyetinde “ed-duhûl” diye tabir olunan, ilişkiye girmek(el-vat’)tir. Ed-duhûl’ü “ilişkiye girmeden telezzüz veya -öpmek dokunmak vb gibi- onun mukaddimeleridir” şeklinde tefsir, nassı muhtemel olduğu manalardan daha fazla manaya çekmek olur ki caiz değildir. Buna da müfessirlerin “dahaltüm bihinn” hakkında, “cimadan[134]– yani ilişkiye girmek(el-vat’)ten- kinayedir” demeleri delalet eder. Bu sahih tefsir ile dokunma ve bakma, “ed-duhûl” mefhumundan çıkarılır; şehvetle dahi olsalar, onlarla hürmeti müsahera sabit olmaz.[135]

Bu hususta güzel bir delil de “Bütün göklerdeki ve yerdekiler Allah’ındır, kötülük yapanları yaptıklarıyla cezalandıracak, güzellik edenleri de daha güzeliyle mükâfatlandıracak” “Onlar ki günahın büyüklerinden, fuhşiyyattan kaçınırlar, ancak ufak tefek kusur başka…”[136]ayetleridir.İlgili bölümleri hakkında Elmalılı merhum şöyle yazmaktadır: “…Allah kötü iş yapanları yaptıklarile cezalandıracak – kötü amellerine mukabil misli olan kötü ceza verecek güzel iş yapanları da daha güzeliyle karşılıyacak – husnâ, ya’ni en güzel mükâfat olan Cennet ile yâhud amellerinin daha güzeli olan kat kat sevapla mükâfatlandıracaktır. İhsan vasfının gerçekleşmesi için kebairden kaçınması şart olduğu da şu vasf ile beyan olunuyor: onlar ki günahın kebairinden (cezası büyük olan, yâhud hakkında hususi tehdit bulunan günahlar) ve fevahişten (ya’ni kebairden olup bilhassa çirkinliği açık olan fuhşiyyattan)kaçınırlar.

“lemem” başka – ya’ni az ve küçük olan kusurlar müstesna Çünkü büyük günahlardan kaçınınca meselâ bir bakma, göz işareti, öpme gibi küçük günahlar affolunur. Şübhesiz ki rabbın geniş mağfiretlidir. – kebairden kaçınınca küçük günahları mağfiret buyurduğu gibi tevbe edilince büyük günahları da mağfiret buyurur, dilerse tevbesiz de mağfiret buyurur. [137]

Hanefiler göre: Şehvetle vaki olan dokunma ve öpme veya bakmanın hürmeti müsahereyi husule getirmesi hususunda bilerek olmasıyla unutarak olması ve zor kullanılarak veya uykudayken olması arasında fark yoktur. Bu babda ayık ile sarhoş, bâliğ ile mürâhık, akıllı ile deli de eşittir. [138]Halbuki bunlar “lemem” dahi sayılamayacak şeylerdir.[139]

IV-HÜRMETİ MÜSÂHERANIN SÜBÛTUNUN SONUCU

Var olan bir nikah üzerine hürmeti müsaherayı gerektiren bir şey olursa nikahı keser ve ibtal eder. Çünkü o, ebedi haramlığı gerektiren bir şeydir.

Buna göre kişi, bir kadınla evlenir sonra o kadının annesi veya kızı ile ilişkide bulunur ise veya o kişinin babası veya oğlu, şübheyle, evlenilen kadın ile ilişkide bulunursa, nikahın devamı, başlangıcı itibara alınarak fesh olunur. Yani eğer anne başlangıçta koca ile ilişkide bulunsaydı kızı, o kişiye haram olurdu. Aynı şekilde kızı ile evlendikten sonra şübheyle anne ile ilişkide bulunsa kızın nikahı fesh olunur.[140]

Hanefilere göre ise: Hürmeti müsahera sabit olunca kocanın zevcesini sözlü olarak terk etmesi lazım gelir. Şâyet terk etmezse hakim, aralarını ayırır. Zira hürmeti müsahera ile nikah, ortadan kalkmayıp(mürtefi olmayıp) fasit olacağından birbirlerinden ayrılmalarını(mütarekeyi) ve olmaması takdirde hakimin ayırmasına(tefrikine) lüzum görülür. Ayrılma(mütareke) veya hakimin ayırması(tefrik) bulunmadıkça kadının başkasıyla evliliği caiz olmaz. [141]

SONUÇ

İslam’da özenle korunması istenen esaslardan biri de neslin ve aile hayatının muhafazasıdır.Toplumun en küçük birimi ve temel taşı ailedir. Bir toplum, sağlıklı ve sağlam yapılı ailelerden oluştuğu takdirde güçlü olur. Aile hayatı ve neslin korunması dini hayat bakımından da büyük önem taşıdığından İslam, aile hayatının korunmasına ve yeni neslin iyi yetiştirilmesine büyük önem vermiştir.

Anne ve babaları vasıtasıyla nesep akrabalığına sahip olan insanlar, eşleri vasıtasıyla da sıhrî akrabalara sahip olurlar. Bu suretle toplumda bir yardımlaşma ve dayanışma meydana gelir. Böylece zayıf olarak yaratılan insan, yalnızlıktan ve kimsesizlikten kurtulur. Sahipleri, akrabaları, gözetenleri, destekçileri olan insan, güvenli bir şekilde yaşama gücüne sahip olur. Hayatın çekilmez yükünü taşıması kolaylaşır. Neşede ve kederde, gençliğinde ve yaşlılığında sevdiği ve güvendiği bir çevreye sahip olması, onu mutlu kılar.[142]

İslam’da aile, …tamamen dini bir kurum değilse bile yine de bu birlikteliğe büyük önem verilmiş ve insanların aile kurmaları muhtelif âyet[143] ve hadîslerle[144] teşvik edilmiştir. Çünkü aile hem kişinin huzur bulduğu bir ortam, hem neslin devamı için bir vesile, hem de kişiyi dince günah sayılan çeşitli kötülüklerden alıkoyan bir vasıtadır.[145]

Muhtelif memleketlerin hukukunda evlenme mânilerinin kabülünde, pek çeşitli şekilde dinî, siyasî, ictimâî, ahlâkî ve sıhhî düşünceler âmil olmuştur…İslam hukukunda daha çok dînî, ahlâkî ve ictimâî amiller üzerinde durulmuştur.

Dini amillerin başında âyet ve hadîsler gelir. Bu ayet ve hadislerde kimlerin kimlerle evlenemeyeceği sayılmış ve aralarında evlenme haram kılınmıştır. Haram ise şâriin yapılmamasını kesin olarak istediği bir iş, davranış ve tasarruftur.

Ahlâkî ve ictimâî bakımdan evlenme mânilerinin hikmetlerinden biri de kendisi ile evlenilen bir hanımın yakın akrabasıyla evlenmek onun izzet-i nefsini ve ulvî duygularını rencide eder.[146]

Bir diploma çalışması olarak hazırladığımız araştırmamızda da bu dini ve ahlaki amillerin doğurduğu bir evlenme mânii olan hürmeti müsaherayı ele alıp incelemeye çalıştık.

Kur’ân’ı Kerîm, birçok konuda olduğu gibi mevzuyu gayet basit ve net bir şekilde ele almışken konuyu ele alan ulema, çeşitli tartışmalar, deliller ve savunmalarla mevzuu derinleştirmişler, ve mesnedleri aynı olmasına rağmen birinin caiz dediğine öbürü karşı çıkmış… ve neticede mevzu oldukça geniş bir hale gelmiştir.

Şu bir hakikat ki bizim yaptığımız kaynaklarımızdaki bilgileri derlemekten veya başka bir deyişle fotoğraf çekmekten ibarettir. Bu konudaki katkımız da konunun bir plan dahilinde tertibinden ibaret sayılır. Sonuç olarak yukarıda ele aldıklarımızı özetleyecek olursak şunları söyleyebiliriz:

Hürmeti müsahera ile ebediyen haram olan kadınlar dört sınıf tır:

1-Ne kadar yukarı giderse gitsin eşlerin anneleri.

2- Ne kadar yukarı giderse gitsin babaların eşleri.

3- Ne kadar aşağı giderse gitsin oğulları eşleri.

4- Ne kadar aşağı giderse gitsin üvey kızlar.

Hürmeti müsâherayı sabit kılıp kılmaması bakımından akit, cinsel ilişki ve dokunmak, bakmak gibi diğer şeyleri ele aldık ve netice olarak;

Sadece nikah akdi ile hürmeti müsaheranın sabit olduğu sınıflar, ilk üç sınıftır. Yani ne kadar yukarı giderse gitsin eşlerin anneleri ve babaların eşleri ile ne kadar aşağıya gitse de oğulların eşleri. Bu üç sınıfı haram kılan nikah akdinin, sahih nikah akdi olması şarttır. Eğer fasid ise tek başına onunla hürmeti müsahera gerçekleşmez.

Mubah ilişki sahih nikah akdi ile olur.Sadece nikah akdi ile haram olan ilk üç sınıfın bütün elamanları, icma ile mubah cinsel ilişki ile de haram olur. Çünkü bu üç sınıfın haramlığı, sadece nikah akdi ile sabit olmaktadır. İlişki ile sabit olması daha önceliklidir. Aynı şekilde dördüncü sınıf olan üvey kızın haramlığı da sabit olur. Çünkü haram olmasının şartı, annesinin (yeni) kocasının, sahih nikah akdi ile annesi ile ilişkide bulunmasıdır. Bu ilişki hasıl olunca üvey kız, bu mubah ilişki sebebi ile annesinin kocasına haram olur. Annesinin kocası da ona haram olur. Çünkü üvey kız, mubah bir sebep ile ona haram olmuş ve nesepten kızı gibi olmuştur.

Fasid ilişki, fasid nikah akdinin sonucunda olur. Akdin fesadı, şüpheden dolayı olsun, sıhhat şartlarının birinin yokluğundan dolayı olsun veya bunlardan başka fesad sebeplerinden biri olsun, eşittir.

Bu fasid ilişkiyle, mubah ilişki gibi haramlık meydana gelir ve hürmeti müsâhera, bütün sınıflarda sabit olur.

Tam olarak haram olan ilişki zinadır. Zina, şer’î bir akit olmadan kadınla cinsel ilişkide bulunmaktır.

Haram ilişki, hürmeti müsaherayı sabit kılar. Çünkü onun sebebi ile çocuk doğar ve bu çocukla, ilişkide bulunan ile bulunulan arasında bir cüz’iyyetin oluşur. Biz şer’an bu çocuğun nesebini ona nisbet edemesek de biyolojik olarak ve “örfen onun kabül edilmektedir.”[147]

Bu hususta önemli delillerden biri de insan fıtratıdır. Çünkü;

Zinayla hürmeti müsahera sabit kılınmayınca bu zinadan doğan kızla zinayı yapan erkeğin evliliğine cevaz veren fetvalar ortaya çıkmaktadır.[148] Bunu ön bilgisi olmayan herhangi bir insana söylediğinizde, tereddütsüz haramlığın sabit olacağını ve bu evliliğe cevaz verilemeyeceğini söyleyecektir.[149]

Haramlık, mubah ilişkiyle olduğu gibi -hayızlıyla ilişki gibi- haram ilişki ile de meydana gelir. Hayızlı ile ilişki haramdır fakat haram olmasıyla birlikte onunla hürmeti müsahera sabit olur. Aynı şekilde “zina, haram bir ilişkidir.Haram olmasıyla beraber onunla hürmeti müsahera sabit olur.” denilir.

Hürmeti müsaheranın sübutunda, bakmak veya dokunmak vb. gibi şeylerin etkisi hususunda tercih olunan görüş “hürmeti müsahera, ilişkiye girmek ile sabit olur; dokunma veya şehvetle yahut şehvetsiz bakmakla olmaz.” Bu, aşağıda gelecek olan şu delillere binaendir:

1-Allah teâlâ “Bütün göklerdeki ve yerdekiler Allah’ındır, kötülük yapanları yaptıklarıyla cezalandıracak, güzellik edenleri de daha güzeliyle mükâfatlandıracak” “Onlar ki günahın büyüklerinden, fuhşiyyattan kaçınırlar, ancak ufak tefek kusur başka…”[150] buyurmuştur. Bu ayetlerin ilgili bölümleri hakkında Elmalılı merhum şöyle yazmaktadır: “…Allah kötü iş yapanları yaptıklarile cezalandıracak – kötü amellerine mukabil misli olan kötü ceza verecek güzel iş yapanları da daha güzeliyle karşılıyacak – husnâ, ya’ni en güzel mükâfat olan Cennet ile yâhud amellerinin daha güzeli olan kat kat sevapla mükâfatlandıracaktır. İhsan vasfının gerçekleşmesi için kebairden kaçınması şart olduğu da şu vasf ile beyan olunuyor: onlar ki günahın kebairinden (cezası büyük olan, yâhud hakkında hususi tehdit bulunan günahlar) ve fevahişten (ya’ni kebairden olup bilhassa çirkinliği açık olan fuhşiyyattan)kaçınırlar.

“lemem” başka – ya’ni az ve küçük olan kusurlar müstesna. Çünkü büyük günahlardan kaçınınca meselâ bir bakma, göz işareti, öpme gibi küçük günahlar affolunur. Şübhesiz ki rabbın geniş mağfiretlidir. – kebairden kaçınınca küçük günahları mağfiret buyurduğu gibi tevbe edilince büyük günahları da mağfiret buyurur, dilerse tevbesiz de mağfiret buyurur. [151]

Hanefiler göre: Şehvetle olan dokunma ve öpme veya bakmanın hürmeti müsahereyi husule getirmesi hususunda bilerek olmasıyla unutarak olması ve zor kullanılarak veya uykudayken olması arasında fark yoktur. Bu babda ayık ile sarhoş, bâliğ ile mürâhık, akıllı ile deli de eşittir. [152]Halbuki bunlar “lemem” dahi sayılamayacak şeylerdir.[153]

2- “Kim,bir kadının fercine bakarsa, o kimseye baktığı o kadının annesi helal olmaz, kızı da helal olmaz.” [154]ve başka bir rivâyette “Allah, bir kadının veya o kadının kızının fercine bakanın yüzüne bakmaz” hadîsi hakkında ed-Dârekutnî “bu hadîs, zayıftır” demiştir.. “Bu hadîs, İbn Mes’ûd’da(ö.32/653) mevkuftur” da denilmiştir. Sonra bunun cinsel ilişkiden kinaye olma ihtimali vardır, bakmakla hürmeti müsaheranın sabit olacağına delil olmaz.

3-“Dokunma ve bakma ile haramlık için zorunlu ihtiyat edinmeyi”delil getirmeye cevaben: Bu, -şerî bir senedinin bulunmamasından dolayı- istenen bir ihtiyat değildir. Çünkü bu, evinde huzur içinde oturan, hiçbir şeyden habersiz haramla yüz yüze gelen kadına zarar verir.[155] Çünkü adam annesine dokunduğu veya şehvetle baktığı için kocası ile arasındaki evlilik bağı kopar. Bu, evlerin harab olmasıdır. Çünkü sahih ve devam eden nikah, bu meydana gelen haram ile fesholunur.Çünkü haram kılan olay, var olan nikahta olursa onu iptal eder. Özellikle Hanefîlere göre -ister unutma, ister zorlama isterse hata yoluyla olsun- dokunma ile hürmeti müsahera sabit olur.[156]

Sonra ihtiyatı benimsemek, helal olan fercin –ki bu, fiilen sahih evliliği bulunan kadının fercidir- şehvetle dokunma sebebi ile haram olmamasını gerektirir. Bunlarla hürmeti müsaheranın meydana geleceğinde ihtilaf vardır; adama, kesin bir delil olmamakla birlikte- kesin olarak(yakinen) helal olan eşinin haramlığı murad olunmaktadır. Halbuki “şek ile yakin zail olmaz”[157]

4-Hürmeti müsaherayı sabit kılan, iki şeyden biridir: Ya ilişkiye girmeksizin nikah akdi, ya da ilişkiye girmek. Çünkü nikah lafzı, iki mana için de kullanılır.

Allah taalanın “Size …kendileriyle zifafa girdiğiniz kadınlarınızdan olma himayenizde bulunan üvey kızlarınız…haram kılındı”[158] âyetinde “ed-duhûl” diye tabir olunan, ilişkiye girmektir. Ed-duhûl’ü “ilişkiye girmeden telezzüz veya -öpmek dokunmak vb gibi- onun mukaddimeleridir veya ilişkiye götüren (dâî) şeylerdir ” şeklinde tefsir, nassı muhtemel olduğu manalardan daha fazla manaya çekmek olur ki caiz değildir. Buna da müfessirlerin “dahaltüm bihinn” hakkında, “cimadan[159]– yani ilişkiye girmek(el-vat’)ten- kinayedir” demeleri delalet eder. Bu sahih tefsir ile dokunma ve bakma, “ed-duhûl” mefhumundan çıkarılır; şehvetle dahi olsalar, onlarla hürmeti müsahera sabit olmaz.[160]

Yrd. Doç. Dr. Adem Arıkan

KAYNAKÇA

ATEŞ, Süleyman. Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, İstanbul;Yeni Ufuklar Neşr, 1997.

AYDIN, Mehmet Akif. ”Aile”, DİA., İstanbul, 1989.

AYNÎ,Bedruddin Ebu Muhammed Mahmud b. Ahmed.Umde’tül-Kârî Şerhi Sahîh’il-Buharî

Dımaşk(Şam); Dâr’ul-Fikr,(ts.)

BAYINDIR, Abdülaziz. Ahkam Âyetleri (basılmamış bitirme tezi, Atatürk Ünv.İlahiyat

Fak.,Erzurum),

EL-BENNÂ,Ahmed Abdurrahman. El-Feth’ur-Rabbânî li Tertîb Müsned’il-İmâm Ahmed b. Hanbel(Aynı yazarın bu kitab ın Şerhi olan Bulûğ’ul-Emâlî min esrâr Feth’ir-Rabbânî, Beyrut: ;Dâru İhyâi’t-Turâs’il-Arabiy,(ts.).

EL-BEYHAKÎ, Ebu Bekr Ahmed b. Hüseyn b. Ali. Kitâbu Sünen’il-Kübrâ(el- Cevher’un-Nakî ile birlikte). Beyrut;Dâr’ul-Ma’rife, 1996.

BİLMEN, Ömer Nasuhi. Hukuki İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu, İstanbul;Fatih Enes Dağ. (ts.)

EL-BUHÂRÎ, Ebu Abdullah Muhammed b. İsmâîl. Sahîh’ul-Buhârî, (thk. Mustafa Dîb’ul-Buğâ) Beyrut;Daru İbn Kesîr, 1993.

EL-CÂRİM, Ali ve Mustafa Emin, el-Belağa’tul-Vâdıha, İstanbul; el-Mektebe’tül- İslamiyye,(ts.)

EL-CESSÂS, Ahkâm’ul-Kur’ân, Beyrut;Dâr’ul-Kutüb’il-İlmiyye, 1994.

EL-CEVHERÎ, es-Sıhâh(Tâc’ul-Luğati ve Sıhâh’ul-Arabiyye),Mısır,1376.

DÂREKUTNÎ, Ali b. Ömer.Sünen’üd- Dârekutnî(et-Talik’ul-Muğnî ala’d- Dârekutnî ile birlikte) (thk.Abdullah Haşim Yemani el-Medeni)el-Medine’tül- Münevvera;Dâr’ul-Mehâsin,1966.

ED-DÂRİMÎ, Ebu Muhammed Abdullah b. Abdurrahman b.’il-Fadl b. Behrâm. Sünnen’üdDârimî,(thk.Mustafa Dîb’ul-Buğâ). Dımaşk(Şam); Dâr’ul- Kalem,1998.

DÖNDÜREN, Hamdi. Delilleri ile Aile İlmihali, İstanbul: Erkam Yay. (ts.).

EBU DÂVÛD, Suleyman b. ‘il-Eşas is-Sicistânî. Sünenü Ebî Dâvûd. 1.b. Beyrut;Müessese’tül-Kutub’il-Sekâfiyye,1988.

EBÛ HABÎB,Seferî. El-Kâmûs’ul-Fıkhiyyu Luğaten ve-Stılâhen,Dımaşk(Şam); Dâr’ul-Fikr,1998.

EL-ESFEHÂNÎ, Müfredâtu Elfâz’ıl-Kur’ân, Dımaşk(Şam);Dâr’ul-Kalem,1998.

EL-FÎRÛZ ÂBÂDÎ, El-Kâmûs’ül-Muhît, ; Beyrur, 1987.

EL-HEYSEMÎ, Nuruddin Ali b. Ebî Bekr. Mecmeu’z-Zevâid ve Menbeu’l- Fevâid.(thk.el-Irâkî ve İbn Hacer) Beyrut, 1986.

İBN ÂBİDÎN,Muhammed Emîn. Hâşiyetü Redd’il-Muhtâr.Mısır, 1984.

İBN HACER,Ahmed b.Ali el-Askalânî.Bulûğ’ul-Merâm min Edille’til- Ahkâm. (thk.Muhammed Hâmid’ul-Fekâ),İstanbul;el-Mektebe’tül-Hanefiyye,(ts.)

İBN HAZM, Ebu Muhammed Ali b. Ahmed. el-Muhallâ bil-Âsâr ,Beyrut;Dâru ‘ul- Kutub’il-İlmiyye,1988.

İBN KUDÂME. el-Muğnî (eş-Şerh’ul-Kebîr alâ Metn’il-Mukni fî fıkhı Ahmed b. Hambel ile birlikte)1.b. Beyrut;Dâr’ul-Fikr, 1984.

İBN’UL-ARABÎ,Ebu Bekr Muhammed b.Abdullah. Ahkâm’ul-Kur’ân, Beyrut;Dâr’ul-Fikr,(ts.)

İBN’UL-ESÎR, el-Mubârek b.Muhammed. Câmiu’l-Usûl fî Ehâdîs’ir-Rasûl. 2.b. (basım yeri yok),1983.

İBN’UL-HUMÂM,Kemâluddin Muhammed b. Abdulvâhid.Feth’ul-Kadîr.(el- Hidâye,el-Kifâye,el-İnâye ve Hâşiyetu Sa’dî ile birlikte) Beyrut; Dâru İhyâi’t- Turâs’il-Arabiyy,(ts.).

İBN MÂCE, Ebu Abdullah Muhammed b. Yezîd il- Kazvînî. Sünenü İbn-i Mâce, (thk. Muhammed Fuad Abdulbâkî). Beyrut: el-Mektebe’tül-İlmiyye, (ts.)

İBN MANZÛR, Lisân’ul-Arab, Beyrut, (ts.)

KARAMAN, Hayrettin. Anahatlarıyla İslam Hukuku2, İstanbul;Ensar Neşr.1998.

-Mukayeseli İslam Hukuku, İstanbul;İz Yay.,1999.

EL-KÂSÂNÎ, Alâuddin Ebû Bekr b. Mes’ûd. Kitâbu Bedâi’us-Sanâi fi tertîbi’ş- Şerâi’, Beyrut;Dâru ‘ul-Kutub’il-İlmiyye, 1986.

EL-KASTALÂNÎ,Ebu’l-Abbâs Şihâbuddîn Ahmed b.Muhammed. İrşâd’üs-Sârî li

Şerhi Sahîh’il-Buhâri(En-Nevevî’in Sahih-i Müslim şerhi ile birlikte).

Beyrut; Dâr’ul-Fikr,(ts.)

EL-KURTUBÎ, el-Câmi’ li-Ahkâm’il-Kur’ân, Beyrut;Dâru İhyâi’t-Turâs’il- Arabiyy,(ts.).

MALİK(İmam), b. Enes. El-Muvattâ,(esSuyûtî’nin İsâf’ı ile Birlikte)(thk.Saîd Muhammed ul-Lahhâm)Beyrut;Dâru İhyâi’l-Ulûm,1990.

EL-MERĞÎNÂNÎ, Burhânuddîn Ebu’l-Hasen Ali b. Ebî Bekr. el-Hidâye Şerhu Bidâye’til-Mübtedî (thk.MuhammedAdnan Dervîş).Beyrut;Dâr’ul-Erkam,(ts.)

EL-MEVSILÎ, Abdullah b. Mahmud b. Mevdûd.el-İhtiyâr li Ta’lîl’il-Muhtâr, 2.b.(basım yeri yok), 1975.

MUSTAFA, İbrâhim ve diğerleri. El-Mu’cem’ül-Vasît.İstanbul;Çağrı Yay.,1992.

EN-NESÂÎ. Sünen’ün-Nesâî,(es-Suyûtî’nin şerhi ve es-Sindî’nin hâşiyesi ile birlikte) 3.b. (thk. Abdulfettah Ebû Ğudde). Beyrut, 1994.

ES-SERAHSÎ, Şemsuddîn, el-Mebsût, Mekke;el-Mektebe’tüt-Ticâriyye (ts.).

ŞABAN, Zekiyyuddin, İslam Hukuk ilminin Esasları (trc. İ. Kafi Dönmez) Ankara; T. Diyanet Vakfı yay., 1996.

EŞ-ŞÂFİ(İMAM),Ebu Abdullah Muhammed b.İdrîs. el-Ümm.Kâhire;Dâr’ul-Ğad’il- Arabiy,1990

EŞ-ŞÎRÂZÎ, Ebu İshâk İbrahim b. Ali b. Yusuf, El-Mühezzeb fî Fıkh’il-İmâm’iş- Şâfi(er_Rakbî’nin en-Nazm’ül-Müstazeb fî Şerhi Ğarîb’il-Mühezzeb’i ile birlikte),2.b.,Mısır, 1976.

ET-TİRMİZÎ, Câmiu’t-Tirmizî(Ebu’l-Ula Muhammed’inTuhfe’tül-Ehvezî ve Ubû Îsâ’nın Şifâu’l- Ğılel şerhleriyle birlikte) Beyrut;Dâr’ul-Fikr, 1995.

YAZIR, E.Hamdi. Hak Dini Kur’an Dili, (sdlş:İsmail Karaçam ve…)İstanbul;Azim Dağ., (ts.).

EZ-ZEMAHŞERÎ,Ebu’l-Kâsım Muhammed b.Ömer.el-Keşşâf an Hakâik’it-Tenzîl ve Uyûn’il-Ekâvîl fî Vucûh’iT-Te’vîl.(thk.Abdurrazzâk Mehdî). Beyrut: ;Dâru İhyâi’t-Turâs’il-Arabiy1997.

ZEYDAN, Abdulkerim. el-Mufassal fi Ahkâm’il-Mer’eti vel-Beyt’il-Müslimi fiş- Şerîa’til-İslâmiyye, 2.b., Beyrut:Müessese’tür-Risâle,1994.


[1]İbn Manzûr, Lisân’ul-Arab, “nekeha” maddesi. İbn Manzûr, devamında El-A’şâ’nın evlenmek manasına şöyle dediğini kaydediyor:

“Komşu kadına sakın yaklaşma./Onun sırrı sana haramdır. / Nikahla veya uzak dur.”…

[2]Seferî Ebû Habîb, El-Kâmûs’ul-Fıkhiyyu Luğaten ve-Stılâhen, “nekeha” maddesi,

[3] bk.es-Sıhâh, Babûl-Hâ, Fasl’un-Nûn, “nekeha” maddesi

[4]İbn Manzûr, Lisân’ul-Arab, “nekeha” maddesi

[5]Misal olarak el-Mevsılî şunları kaydediyor: Nikah kelimesi, dinde mutlak manada kullanıldığında cinsi münasebet kastedilmiş olur…Peygamber (s.a.v.) “Erkeğin hayız halindeki karısına nikah dışında her şeyi yapması helaldir.”(bk. El-Askalânî, Bulûğ’ul-Merâm min Edille’til-Ahkâm, s:44, rakam:155) buyurmuştur…Nikah kelimesi, bazen mecazen akid manasına kullanılır. Çünkü bu akid neticesinde eşler birleşir el-Mavsılî, el-İhtiyâr c:3, s:82. ;Müşabehet dışında bir alakayla ve asli manasının kasdedilmesine mâni bir karineyle bir kelimenin aslî manasının dışında kullanılmasına, mecazı mürsel denir.” Allah teâlâ “O, size gökten rızık indirir” (El-Mümin(40) Suresi, Âyet:13) buyurmaktadır. Halbuki gökten rızık indirilmez fakat yağmur indirilir ki ondan, içerisinde yiyecek ve rızıkklarımızın bulunduğu nebatat biter. Bu bir mecazdır ve alakası da müsebbebiyyettir. el-Belağa’tul-Vâdıha, s:108. Evlenme akdine de neticede cinsi münasebet olacağı için nikah denilmiştir.

[6]Elmalılı merhum ise “Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından başkası ile evlenmez…” âyetini(en-Nur Suresi, Ayet: 2) tefsir ederken şöyle yazmaktadır: Ba’zıları “bu âyette maksad nikâhın hükmünü beyan değil, zinanın çirkinliğini beyandır. Burada nikâh, ilişkiye girmek manasınadır ve binaenaleyh haramlık da zinânın haramlığıdır” demişlerse de manasızdır. Çünkü Kur’an’da nikâh, hep akid manasına gelmiş olduğundan ilişkiye girmek manasına hamli doğru olmaz… Hak Dini Kur’an Dili, (sdlş:İsmail Karaçam ve…) c:5, s:548.

[7].Ebû Habîb Seferî, El-Kâmûs’ul-Fıkhiyyu Luğaten ve-Stılâhen“nekeha” maddesi”(eş-Şevkânî kaynak gösterilerek).

[8]Hâşiyetu İbni Âbidîn, c:3. s:3.; krş.Seferî, a.g.e.,“nekeha” maddesi; Müteahhırûn (12.m. yüzyıldan sonra) fakihlerinin tarifi ise şöyledir: “Nikah kasden mülk-i mütayı ifade eden bir akittir.” Döndüren, Delilleri ile Aile İlmihali, c:1, s:222; İslam hukukçuları… evlilik akdi “mülk-i müt’a üzerine yapılan bir akittir” derken bunun taraflara bir şeyin mülkiyet hakkını değil, karşılıklı istifade hakkını kazandırdığını ifade etmişlerdir. Bu akitten önce, evlilik içi ilişkilere girmeleri caiz olmayan taraflar, bu akitten sonra bu ilişkilere girme, evlilik bağının gerektirdiği haklar ve vazifeler bütünü içinde karşılıklı istifade etme hakkını elde etmiş olmaktadırlar. Hayrettin Karaman, Anahatlarıyla İslam Hukuku2, s:67.

[9]Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuki İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu, c:2, s:5.

[10]Bu konunun ayrıntıları için bk. Abdülaziz Bayındır, Ahkam Âyetleri (basılmamış bitirme tezi, Atatürk Ünö. İlahiyat Fak., Erzurum), s:22; Bilmen, a.g.e., c:2, s:76; H.Karaman, Mukayeseli İslam Hukuku 1, s:313.

[11]Kadın tarafından olan herkese, kadının babası, kadının erkek kardeşi. aynı şekilde kızın kocası veya kız kardeşin kocasına, “haten” denir. El-Mu’cem’ul-Vasît, ‘sahera’ maddesi

[12] İbn Manzur, Lisân’ul-Arab, (bâb’uş-şems)“sahera” maddesi.

[13] Bilmen, a.g.e., c:2, s:9.

[14] Mehmet Zihni Efendi, Nimet-i İslam, s:769(80.dipnot).

[15]en-Nisa(4) Suresi, Âyet::22.

[16]en-Nisa(4) Suresi, Âyet::19.

[17]en-Nisa(4) Suresi, Âyet::23.

[18] Ed-Dârimî, Sünnen’üd-Dârimî, c.2 s:592 (Nikah,43.bab, rakam:2158) :Sünen’ün-Nesâî, c:6(5 ile birlikte) s:109. (Nikah, 58. bab, rakam:3331’de “dayımla karşılaştım şeklinde, rakam:3332’de “amcamla karşılaştım” şeklinde geçmektedir);Krş.El-Beyhakî, Kitâbu Sünen’il-Kübrâ(el-Cevher’un-Nakî ile birlikte), c:7,(Nikah),s:162; İbnu Kayyım el-Cevziyye, Zâdu’l-Meâd, C:5,s:14.

[19]et-Tirmizî, c:4, s:197. (Nikah, 25.bâb,rakam;1117)’de tahric olunmakta ve şu kayıtlar yer almaktadır. “ Bu, isnadı yönünden sahih olmayan bir hadîstir. Onu, İbnu Lühey’a ve el-Müsennâ b. is-Sabâh, Amr b. Şuayb’dan… rivâyet etmiştir. İbnu Lühey’a ve el-Müsennâ b. is-Sabâh, hadîste zayıf olan iki kişidir.” kayıtları yer almaktadır. Şerhi olan Tuhfe’tül-Ehvezî’de el-Beyhakî’nin “hadîsçilerin İbn Lühey’a’nın zayıflığında ve tek kaldığında onunla ihticacın terkinde icma ettiklerini” söylediğini kaydetmektedir. El-Beyhakî, Kitâbu Sünen’il-Kübrâ(el-Cevher’un-Nakî ile birlikte).c:7,(Nikah),,s:160’da iki kayıt yer almaktadır ve rivayetle ilgili “Müsennâ b. is-Sabâh kuvvetli değildir” kaydı yer alır.; İbn’ul-Esîr, Câmiu’l-Usûl, c:11, s:469 (rakam:9023). Bu rivâyet ile ilgili dipnotta da şu kayıt yer almaktadır: “Rivâyetin manası sahih olsa da isnadı zayıftır” ; İbn’ul-Arabî, Ahkâm’ül-Kur’ân,c:1,s:485’de de “hüccet oluşu sahih olsa da el-Müsennâ b. is-Sabâh’ın zayıf olduğunu” kaydediyor.İbn Hazm, el-Muhallâ, c;9,s;144’de “rivayetin munkatı olduğunu ve Yahyâ b. Eyyûb ve el-Müsennâ’nın zayıf olan iki kişidir.” demektedir. El-Kurtubî ise el-Câmi’ li-Ahkâm’il-Kur’ân, c:2, s:107’de “sahihayn’da tahric olunduğunu” kaydediyor.

[20] El-Muvattâ, s:400 (Nikah, Bâbu mâ lâ yecûzü min nikâhi-r-raculi ümme-mraetihi, rakam:1131). ; El-Beyhakî, Kitâbu Sünen’il-Kübrâ(el-Cevher’un-Nakî ile birlikte).c:7, ,(Nikah),s:160’da rivayet ve rivayetle ilgili “munkatıdır” kaydı yer almaktadır;İbn’ul-Esîr, a.g.e., c:11, s:469 (rakam:9024). rivâyetin el-Muvattâ’da tahric edildiğini bildirmekte, bu rivâyetle ilgili dipnotta ise “isnadı munkatıdır” kaydı yer almaktadır.

[21]El-Muvattâ, s:400 (Nikah, Bâbu mâ lâ yecûzü min nikâhi-r-raculi ümme-mraetihi, rakam:1132). ; El-Beyhakî, Kitâbu Sünen’il-Kübrâ(el-Cevher’un-Nakî ile birlikte).c:7, ,(Nikah),s:159’da rivayetle ilgili üç kayıt ve bu kayıtlarda olayın detayları yer almaktadır.;İbn’ul-Esîr, Câmiu-l-Usûl, c:11, s:471 (rakam:9025).’de bu rivâyetle ilgili dipnotta “isnadında cehalet vardır” kaydı yer almaktadır. Bu rivayetlere karşılık Ali b. Ebî Tâlib’ten(r.a.) “Kadınların anneleri, ancak kızda akit ile cinsel ilişkinin birleştirilmesi ile haram olur. Kız da ancak anneyle zifafa girmek ile haram olur.” İbn’ul-Esîr, a.g.e., c:11, s:471 (rakam:9026).

[22] el-Kastalânî, İrşâd’üs-Sârî li Şerhi Sahîh’il-Buhârî,c:7,s:35.

[23] Buhari’nin şerhi Umde’tül-Kârî Şerhi Sahîh’il-Buharî, c:20(19 ile birlikte 10’nin içinde) s:101’de “kız ölünce Ali’nin diğer kızını aldı”kaydı da yer alır.

[24] el-Kastalânî, “çünkü iki kız kardeş arasını cem etme yasağı, ancak evlilik akdi ile olursa olur” diyerek açıklar. İrşâd’üs-Sârî li Şerhi Sahîh’il-Buhârî,c:7,s:36.

[25] Rivayetten sonra “Yahya bilinmemektedir, onun peşinden gidilmez” kaydı yer alır.

[26] “Bununla onunla livatada bulunursa …”demek istemiştir. Umde’tül-Kârî Şerhi Sahîh’il-Buharî, c:20(19 ile birlikte 10’nin içinde) s:102.;krş. el-Kastalânî, İrşâd’üs-Sârî li Şerhi Sahîh’il-Buhârî,c:7,s:36.

[27] “Eşinin annesi ile…” Umde’tül-Kârî Şerhi Sahîh’il-Buharî, c:20(19 ile birlikte 10’nin içinde) s:102.;krş. el-Kastalânî, İrşâd’üs-Sârî li Şerhi Sahîh’il-Buhârî,c:7,s:36.

[28] Rivayetin devamında “Ebu Nasr’ın İbn Abbâs’tan dinlediği bilinmemektedir” kaydı yer almaktadır

[29] El-Buhârî, c:5, s:1962 (Kitâb’un-nikâh, 25. bâb).

[30]Sünenü İbn-i Mâce, c:1, s.649(Nikâh, 63.bâb, rakam:2015).Rivâyetten hemen sonra “senedinde Abdullah b. Ömer vardır, o zayıftır” kaydı yer almaktadır. ; Dârekutnî, Sünen’üd- Dârekutnî(et-Talik’ul-Muğnî ala’d-Dârekutnî ile birlikte)c:3, (Mehr), s:268.rakam:87-Hz. Âişe (r.a.)‘dan rivayet olunmuştur: Rasulullah (s.a.v.) “haram,helali ifsad etmez” buyurmuştur. Şerhinde(67):.et-Taberânî de aynı senedle rivayet etmiştir. Her iki rivayetin isnadında Osman b. Abdirrahman vardır ki o, metruktur. Rakam:88-Hz. Âişe’den : Rasulullah (s.a.v.)’e “haram olarak bir kadının peşine düşen(yetbeu) adam” hakkında “bu kadının annesini nikahla(yabili)r mı?” veya “haram olarak annenin peşine düşen, onun kızını nikahla(yabili)r mı?” diye soruldu. Rasulullah (s.a.v.) “haram, helali haram kılmaz, sadece helal nikah ile olan, haram kılar” buyurdu. Rakam:89-İbn Ömer’den Nebi (s.a.v.)’den “haram,helali haram kılmaz” buyurmuştur.Şerhinde(68):İbn Mâce de tahric etmiştir ki isnadı,Hz. Âişe (r.a.)‘dan rivayet olunandan daha iyidir.el-Buhârî de İbn Abbâs’a ta’likan tahric etmiştir.el-Beyhakî onu, Hişam b. Urve…yoluyla ulaştırmıştır, isnadı sahihtir.Rakam:90-Aişe’den :Rasulullah (s.a.v.)’e “bir kadınla zina edip onunla veya annesi ile evlenmek isteyen adam” hakkında soruldu. “Haram, helali haram kılmaz, ancak nikahla olan haram kılar”buyurdu.Rakam:91-Said b.Cüber’den rivayet olundu:İbn Abbas’a “birbirlerine haram olarak ilişen adam ve kadın hakkında sonra düzelirlerse evlenebilirler mi?” diye soruldu. İbn Abbas “Öncesi sifah(zina), sonu nikahtır” dedi.;krş.el-Heysemî,Mecmeu’z-Zevâid ve Menbeu’l-Fevâid ,c:4(3 ile birlikte), s:271;El-Beyhakî, Kitâbu Sünen’il-Kübrâ(el-Cevher’un-Nakî ile birlikte).c:7, ,(Nikah),s:167; Hadîs, İbn Abbâs ve Ebu Hureyre tarafından da rivayet olunmuştur. Es-Serahsî, el-Mebsût,c:2, (içerisinde 3-4), s:204.

[31]Umde’tül-Kârî Şerhi Sahîh’il-Buharî, c:20(19 ile birlikte 10’nin içinde) s:103’de İbn Hânî’den;El-Beyhakî, Kitâbu Sünen’il-Kübrâ(el-Cevher’un-Nakî ile birlikte).c:7, ,(Nikah),s:170.Rivayetten sonra “el-Haccâc b. Erta’ Ebî Hânî veya Ümmü Hânî’den o da Nebi (s.a.v.)den rivayet etmiştir.Bu, munkatı, mechul ve zayıftır. el-Haccâc b. Erta’ya isnad edilenle hüccet getirilmez. Bilinmeyen biriyle nasıl mürsel yapılır” kaydı yer almaktadır.Bir önceki kaydında da Abdulh b. Mesud’dan“Allah teâlâ, bir kadının ve kızının fercine bakan kişiye bakmaz” rivayeti yer almaktadır. Değerlendirmesini yaparken Dârekutnî’ye atıfta bulunmaktadır.;Dârekutnî, Sünen’üd- Dârekutnî(et-Talik’ul-Muğnî ala’d-Dârekutnî ile birlikte) c:3, (Mehr), s:268.rakam:92-Alkame’den, o da Abdullah’tan rivayet etmiştir: “Allah teâlâ, bir kadının ve kızının fercine bakan kişiye bakmaz” buyurmuştur.Mevkuftur. Leys ve Hammad, ikisi de zayıftır. ;Ayrıca “bu hadîs, İbn Mes’ûd’da mevkuftur” denildi.( İbn Kudâme, el-Muğnî , c:7, s:481.(şerh bölümü);krş.Zeydan, el-Mufassal, c:6, s:233); İbn Hazm, el-Muhallâ,c:9, s:149’da yukarıdaki 1. rivâyetin aynısı olan iki rivâyeti değerlendirirken şunları kaydediyor; Bu iki haber, murseldir. Mürsel ile hüccet getirilmez. Bununla birlikte, birisinde başka bir inkıta vardır; Ebu Bekr b. Abdirrahman b. ümm’il- Hakem, mechuldür. Diğer rivâyette ise el-Haccâc b. Erta’ –o, Malik’tir- Ebî Hânî’den rivâyet etmiştir ki o da mechuldür. Bu rivâyeti daha çok fıkıh kitaplarında görmekteyiz. (Misal olarak yukarıdaki metin el-Kâsâni, Bedâiu’s-Sanâi’, c:2, s:261’den alınmıştır. Ayrıca bk.İbn Kudame, el Muğnî, c:7, s:481).

[32] Bilmen, a.g.e., c:2, s:9.

[33]Abdulkerim Zeydan, el-Mufassal fi Ahkâm’il-Mer’eti vel-Beyt’il-Müslimi fiş-Şerîa’til-İslâmmiyye, 2.b., Beyrut:Müessese’tür-Risâle,1994, c:6, s:219.

[34]en-Nisâ(4) Suresi, Âyet:19.

[35] (en-Nisâ(4) Suresi, Âyet::22)

[36] Rivayetle ilgili bk. “hürmeti müsâhera ile ilgili rivayetler” başlığı ve 19. dipnot.

[37] el-Hacc(22): Suresi, Âyet:78.

[38]Zeydân, a.g.e., c:6, s:219.

[39] en-Nisâ(4) Suresi, Âyet:19.

[40]en-Nisa(4) Suresi, Âyet::22

[41]E.H.Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, (sdlş:İsmail Karaçam ve …)İstanbul;Azim Dağ., (t.y), c:2, s:535

[42] Bilmen, a.g.e., c:2, s:98.

[43]en-Nisa(4) Suresi, Âyet::23. Alel’ıtlak kadınlarınızın, ya’ni gerek medhulün biha olsun ve gerek olmasın menkûhalarınızın anaları, kayın analarınız ilh. . E.H.Yazır, a.g.e., c:2, s:537.

[44]Rivâyetle ilgili bk. “hürmeti müsâhera ile ilgili rivâyetler” başlığı ve 20. dipnot.

[45] Anne, kişiyi doğuran yakın validedir. Uzak valide olan ise kişiyi doğuran kadını doğurandır. Bundan dolayı, her ne kadar aramızda vasıtalar olsa da “Havva, annemiz” denildi. Bir şeyin varlığı, yetiştirilmesi, ıslahı veya başlangıcı için asıl olana anne, denir. El-Esfehânî, Müfredâtı Elfâz’ıl-Kur’ân, Dımaşk(Şam);Dâr’ul-Kalem,1998. “ümm” maddesi; El-Kurtubî, el-Câmi’ li-Ahkâm’il-Kur’ân, c:2, s:108’de Anne, doğum bakımından, senin üzerinde bulunan bütün kadınlardır. Buna, nesebi sana yapışık olan anne, bu annenin anneleri, nineleri ve babanın annesi ile ne kadar yukarı girse gitsin nineleri girer…;krş. İbn’ul-Arabî, Ahkâm’ül-Kur’ân,c:1,s:478.

[46]Zeydan, a.g.e., c:7, s: 209.

[47]en-Nisâ(4) Suresi, Âyet::23

[48] Zeydân, a.g.e., c:6, s:213Ancak bu hususta -az da olsa- farklı görüşte olanlar da vardır. Başlıca delilleri:Ali b. Ebî Tâlib’ten “Kadınların anneleri, ancak kızda akit ile cinsel ilişkinin birleştirilmesi ile haram olur. Kız da ancak anneyle zifafa girmek ile haram olur.” Câmiu-l-Usûl, c:11, s:471 (rakam:9026);krş. el-Kastalânî, İrşâd’üs-Sârî li Şerhi Sahîh’il-Buhârî,c:7,s:37; İbn Hazm, el-Muhallâ, c;9,s;141’de “bu Hz. Ali’den sahihtir” kaydı yer almaktadır; krş.El-Kurtubî, el-Câmi’ li-Ahkâm’il-Kur’ân, c:2, s:106;krş. İbn’ul-Arabî, Ahkâm’ül-Kur’ân, c:1, s:484.;ez-Zamahşerî,Keşşâf, c:1,s:527’de şu kaydedilmiştir:Ali, İbn Abbâs, Zeyd, İbn Ömer ve İbn’üz-Zübeyr ayeti “zifafta bulunduğunuz kadınlarınızın anneleri” şeklinde kıraat etmişlerdir.

[49] Bilmen, a.g.e., c:2, s:98,krş. El-Kâsânî, Kitâbu Bedâi’us-Sanâi, c:2, s:258.

[50] “er-râbb” ve “er-râbbe” kendisinden önceki kocasından olma çocuğun terbiyesini üstlenen eşlerden her birine verilen addır. “er-rabîb” ve “er-rabîbe” de bu çocuğa denilir.el-Esfehânî, a.g.e., (kitâb’ur-râ) “rabb” madesi;krş. El-Kurtubî, el-Câmi’ li-Ahkâm’il-Kur’ân, c:2, s:112.

[51]ez-Zamahşerî,Keşşâf, c:1,s:527’de “Kadının başka kocasından olma çocuğu, rabîb veya rabîbe diye ismlendirildi. Çünkü koca, genellikle kendi çocuğunu yetiştirdiği gibi onları da terbiye eder.Sonra mana genişledi ve terbiye etmese bile bu şekilde isimlendirildi.

[52] Zeydan a.g.e., c: 6,s.213.

[53]en-Nisa(4) Suresi, Âyet::23.

[54] Zeydan a.g.e., c: 6,s.214; El-Kâsânî, Kitâbu Bedâi’us-Sanâi fi tertîbi’ş-Şerâi’, Beyrut;Dâru ‘ul-Kutub’il-İlmiyye, 1986, c:2, s:260

[55]en-Nisa(4) Suresi, Âyet::23.

[56]Zeydan, a.g.e., c.6, s:215;krş. El-Kurtubî, el-Câmi’ li-Ahkâm’il-Kur’ân, c:2, s:112. ;Dahil olduğunuz kadınlarınızdan doğmuş rebibeleriniz, ya’ni üvey kızlarınız ki -ekseriyet itibarile- tahtı terbiyenizdedirler. Bu surette kadınlarınıza dahil olmuş değil iseniz rebibelerinizi nikahta size günah yoktur. Demek ki anaları vatı, kızları haram kılar. Kızları mücerred nikâh da anaları haram kılar. E.H.Yazır, a.g.e., c:2, s:537.

[57]Hanbelî fukahasından Ebu Bekr “ölüm, ideti tamamlama ve mehrin tamamını vermede zifafa girmenin yerine geçer. Ölüm, burada da kadınla hakiki zifafa girme yerine geçer ve üvey kız, ona haram olur” dedi. İbn Kudâme , a.g.e., c:7 s:473;krş Zeydan a.g.e., c: 6,s.216.

[58] İbn Kudâme, a.g.e.,473; krş. Zeydan a.g.e., c: 6,s.216.

[59]bk. Es-Serahsî, el-Mebsût,c:2, (içerisinde 3-4), s:200.

[60]en-Nisa(4) Suresi, Âyet:23.

[61]Zeydan a.g.e., c: 6,s.214; krş. İbn Hazm, el-Muhallâ, Beyrut, 1988, c;9,s;140 (1864.mesele)’da şu kayıtları görmekteyiz:Kim kızı olan bir kadınla evlenirse eğer kız, adamın gözetiminde olur ve adam anne ile zifafa girer ise bununla birlikte ilişkide bulunur veya ilişkide bulunmaz lakin halvette bulunup telezzüzde bulunursa artık kadının kızı ebediyyen bu adama haram olur. Eğer anneyle zifafa girer de kız adamın gözetiminde olmaz ise yahut kız gözetiminde olur da anne ile zifafa girmez ise kız ile evlilik ona helal olur.

[62]Üvey kızın Adamın gözetiminde(hıcr) bulunması iki kısma ayrılır.1-Adamla birlikte onun evinde oturması ve adamın onun bakımını üstlenmesi.2-Velilik yönünden kızın işlerine bakmasıdır, vekil manasına gelmez. Her iki durumda da kız onun gözetiminde olmuş olur. İbn Hazm, a.g.e., c:9, s:141.(1864. meselede) ;krş. Zeydan a.g.e., c: 6,s.214; El-Kurtubî, el-Câmi’ li-Ahkâm’il-Kur’ân, c:2, s:112;Fahruddîn er-Râzî, Mefâtîh’ul-Ğayb, c:10, s:26

[63] en-Nisa(4) Suresi, Âyet:23.

[64] İbn Hazm, a.g.e., c:9, s:146;bk. Z.Şaban, Usûl’ül-Fıkh,s:318.

[65]en-Nisa(4) Suresi, Âyet:23.

[66] Zeydân a.g.e., c:6, s:215.

[67]El-Esfehânî, a.g.e., “halle” maddesi. El-Kurtubî, el-Câmi’ li-Ahkâm’il-Kur’ân, c:2, s:113.

[68] İbn Manzur, a.g.e., “halle” maddesi.

[69] Zeydân a.g.e., c:6, s:217.

[70] sulblerinizden bizzat ve bilvasıta gelen oğullarınızın halileleri olan gelinleriniz ki bütün torunların zevcelerine de şamildir, kaydile üvey oğullardan ve oğulluklardan ihtiraz edilmiştir. E.H.Yazır, a.g.e., c:2, s:537. İbn’ul-Arabî, Ahkâm’ül-Kur’ân,c:1,s:487’de :Oğullar üç kısımdır: nesep oğlu, süt oğlu ve evlatlık. Nesepten olan, malumdur, hükmü de malumdur.Süt oğlu da haramlık hükümlerinin çoğunda Peygamber (s.a.v.)’in “nesepten haram olan sütten de haram olur” sözünden dolayı oğul cümlesinden icra olunur. Evlatlık olan ise İslâm’ın başında böyleydi;Rasulullah (s.a.v.), Zeyd b. Hârise’yi evlatlık edinmişti. Sonra Allah “onları babalarının adıyla çağırın” ayeti(el-Ahzâb:5) ile bunu neshetti.

[71]Bk. Z .Şaban,İslam Hukuk ilminin Esasları (trc. İ. Kafi Dönmez) Ankara; T. Diyanet Vakfı yay., 1996. s 407.

[72]El-Buhârî, a.g.e., c:5, s:1960 (21. bab,4811. hadîs )

[73] Zeydân a.g.e., c:6, s:217.

[74] Bk. en-Nisa(4) Suresi, Ayet::23.

[75] Kasr, bir şeyi özel bir yolla başka bir şeye tahsis etmedir.el-Belâğa’tül-Vâzıha, s:217.

[76] İbnu Kayyım el-Cevziyye,Zâdu’l-Meâd,C:5, s:123-125. ;S. Ateş de bunu savunur:..Karısının süt emzirdiği kimsenin karısı, kendisine haram olmaz. Çünkü o, kendisinin sulb oğlu değildir. Gerçi zayıf rivâyetlere dayanarak onu da oğul sayanlar olmuştur ama bunu reddedenlerin delilleri daha güçlüdür. Bundan dolayı karısının süt oğlu olan kimsenin karısı ile evlenmekte bir sakınca yoktur. S. Ateş, Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, c:2, s:246.

[77] en-Nisa(4) Suresi, Âyet:23.

[78]Bk. El-A’raf(7):26.

[79] El-Kurtubî, el-Câmi’ li-Ahkâm’il-Kur’ân, c:2, s:113.;krş. İbn Kudâme, el-Muğnî , c:7, s:474.; Zeydân a.g.e., c:6, s:218.

[80]Bilmen, a.g.e., c:2, s:98; El-Kâsânî, Kitâbu Bedâi’us-Sanâi fi tertîbi’ş-Şerâi’, Beyrut;Dâru ‘ul-Kutub’il-İlmiyye, 1986, c:2, s:260.

[81]Zeydan, a.g.e., c:7, s:222. İbn Kudâme, el-Muğnî , c:7, s:483.

[82]Zeydan, a.g.e., c:7, s:222.

[83]Nikah, luğatte iki manaya gelir: 1-Haram olsun- helal olsun cinsel ilişki. 2-Akit. İbn Hazm, a.g.e.,c:9, s:149.

[84]İbn Hazm, el-Muhallâ,c:9, s:150. İbn Hazm’ın bir önceki prağraftaki “Oğluna o kadını nikahlaması, helaldir” yer aldıktan sonra hemen ondan sonraki prağrafta “O kadın sadece oğla haram olur” kaydının yer almasını anlayamadım.

[85]El-Esfehânî, Müfredât Elfâz’ıl-Kur’ân, “zenâ” maddesi(kitâb’uz-zây)

[86]krş. El-Kurtubî ise el-Câmi’ li-Ahkâm’il-Kur’ân, c:2, s:113.

[87]en-Nisa(4) Suresi, Âyet::22.

[88]Eı-Kâsânî, Bedâi’us-Sanâi, c:2, s:260.; krş.Zeydan, a.g.e., c:7, s:224.

[89]Nikah kelimesi, dinde mutlak manada kullanıldığında cinsi münasebet kastedilmiş olur…Peygamber (s.a.v.) “Erkeğin hayız halindeki karısına nikah dışında her şeyi yapması helaldir.” buyurdu. el-Mavsılî, el-İhtiyâr li Ta’lîl’il-Muhtâr, (basım yeri yok), 1975, c:3, s:82.

[90]Rivâyetle ilgili bk. “hürmeti müsâhera ile ilgili rivâyetler” başlığı ve 25. dipnot.

[91]İki sudan yaratılan çocuk, ikisinden her biri için parça(ba’z) olur.Es-Serahsî, el-Mebsût,c:2, (içerisinde 3-4), s:205.

[92]Bk. Eş-Şîrâzî, El-Mühezzeb, c:2,s:55.

[93] Bilmen, a.g.e., c:2 s:97.

[94] Krş. El-Kurtubî ise el-Câmi’ li-Ahkâm’il-Kur’ân, c:2, s:115.

[95]Rivayetle ilgili bk. “hürmeti müsâhera ile ilgili rivayetler” başlığı ve 23. ve 24. dipnot.

[96]El-Muvatta’, s:301(rakam:1133)’da şu kayıtlar vardır: Mâlik Bir kadınla zina edip ve bundan dolayı hadd uygulanan adam hakkında şöyle dedi: o kişi, zina ettiği kadının kızını nikahla(yabili)r. Adamın oğlu dilerse babasının zina ettiği kadını nikahla(yabili)r. Bu, onun kadınla haram olarak ilişkide bulunmasından dolayıdır. Allah, sadece helal olarak veya şübheyle nikahlı ilişkiye girmekle haram kılmıştır. Allah teâlâ “Babalarınızın nikahladığı kadınları nikahlamayın…” buyurmuştur.; krş. İbn Rüşd,Bidâye’tül-Müctehidc, c:2(1 ile birlikte),s:28

[97]Zinaya gelince zinanın helali haram kılan bir hükmü yoktur..Bir adam, bir kadınla zinada bulunsa bu kadın, kendisine, oğluna ve babasına haram olmaz..Aynı şekilde eşinin annesiyle veya kızıyla zina etse eşi haram olmaz..Eş-Şâfi, El-Ümm, c:5,s:35. ;krş.Eş-Şîrâzî, El-Mühezzeb, c:2,s:55.;en-Nevevî, Ravza, c:5, s:453.

[98] Rivayetle ilgili bk. “hürmeti müsâhera ile ilgili rivayetler” başlığı ve 24. dipnot.

[99]Hürmeti müsahera, bir nimettir, bu nimet, haram olan zina ile elde edilemez ve onunla hürmeti müsahera sabit olmaz. (Zeydan, a.g.e., c:7, s:225) Bunun için eş-Şâfi “ilişki vardır; hamd edilir, ilişki vardır; recmedilir. Nasıl olur da birbirlerine benzerler” demiştir (Fahruddîn er-Râzî, Mefâtîh’ul-Ğayb, c:10, s:15;krş. Es-Serahsî, el-Mebsût,c:2, (içerisinde 3-4), s:204)

[100]Delillerden biri “O, sudan beşeri yaratıp, onu nesep ve sıhr yapandır” (El-Furkân(25):54.)âyetidir. Allah, sıhri, nesebi koyduğu yerde sabit kıldı.Zina ile nesep belirlenemeyeceğine göre onunla sıhr da sabit olmaz. Zeydan, a.g.e., c:7, s:225

[101]Krş. Fahruddîn er-Râzî, Mefâtîh’ul-Ğayb, c:10, s:19.

[102]Bilmen, a.g.e., c:2 s:96.

[103] İbn Hazm, el-Muhallâ,c:9, s:149;krş. Bilmen, a.g.e., c:2 s:96

[104]en-Nisa(4) Suresi, Âyet::22.

[105]Zeydan, a.g.e., c:7, s:225.

[106]İbn Hazm, el-Muhallâ,c:9, s:149.

[107] Zeydan, a.g.e., c:7, s:226.

[108] Tez danışmanı hocam Abdülaziz Bayındır(14-3-2001, saat:10:30’deki görüşme)

[109]Kişiye, kendi zina suyundan yaratılmış kız, helal olur. Çünkü o kız, onun için yabancı bir kadındır. Yani o kız için nesep hükümlerinden ne miras ne başka bir şey sabit olmaz. (er-Ramlî,Nihâye’tül-Muhtâh, c:6, s:272.) Bir kadınla zina etse ve bu zinadan bir kız dünyaya gelse eş-Şâfi “o kızla evlenmesini mekruh görüyorum; eğer evlenirse feshetmem” demiştir. (Eş-Şîrâzî, El-Mühezzeb, c:2,s:55.) Fukahanın çoğunluğuna göre adama, zinadan olma kızının nikahı ve zinadan olma kız kardeşinin, kızının kızının, erkek kardeşinin kızının ve kız kardeşinin kızının nikahı haram olur. Malik ve mezhebinde meşhur olana göre eşŞâfi “bu, adam için caizdir” dediler. Çünkü o, adam için yabancı bir kadındır; şeran ona nisbet olunmaz, birbirleri arasında miras olmaz, onu satın alsa hür bırakmaz, nafakası onun üzerine değildir. Diğer yabancı kadınlar gibi o da adama haram olmaz. (İbn Kudâme, el-Muğnî , c:7, s:483.(şerh bölümü);krş. el-Kastalânî, İrşâd’üs-Sârî li Şerhi Sahîh’il-Buhârî,c:7,s:36.

[110]Tez danışmanı hocam Abdülaziz Bayındır(14-2-2001, saat:10:20’deki görüşme)

[111] “Babalarınızın nikâhladıkları kadınları nikâhlamayın…” (en-Nisâ(4) Suresi, Âyet::22) ayetinde nikah, cinsel ilişki için hakikattir ve neticede ayet,babanın ilişkide bulunduğu kadının oğla haramlığı için bir nass olur. İlişkiyi helal olmakla kayıtlamak, bir ziyade olmuş olur. Bu ziyade ne haberi vahitle ne de kıyasla sabit olmaz. . Es-Serahsî, el-Mebsût,c:2, (içerisinde 3-4), s:205.

[112] Zeydan, a.g.e., c:7, s:227.

* Buluğ yaşının ulaştığı halde henüz baliğ olmayan şahsa hakikaten veya hükmen baliğ oluncaya kadar mürahık denir. Bk.Bilmen, a.g.e., c:2, s:7.

[113] Bilmen, a.g.e., c:2, s:93.

[114] El-Merğînânî, el-Hidâye,c:1(2 ile birlikte), s:227.

[115]Rivâyetle le ilgili bk. “hürmeti müsâhera ile ilgili rivâyetler” başlığı ve 35. dipnot.

[116] Zeydan, a.g.e., c:7, s:228.

[117]Şerhu Feth’il-Kadîr,c:3,s:131;krş.Zeydan, a.g.e., c:7, s:229.

[118]en-Nisa(4) Suresi, Ayet::23.

[119]Eş-Şîrâzî, El-Mühezzeb, c:2,s:55

[120]Zeydan, a.g.e., c:7, s:229; Krş. en-Nevevî, Ravza, c:5, s:453;er-Ramlî,Nihâye’tül-Muhtâh, c:6, s:275; Eş-Şîrâzî, El-Mühezzeb, c:2,s:55;Bilmen, a.g.e., c:2, s:95.

[121] en-Nisa(4) Suresi, Âyet::23.

[122] İbn Kudâme, el-Muğnî , c:7, s:480.(şerh bölümü)

[123]. İbn’ul-Arabî, Ahkâm’ül-Kur’ân,c:1,s:477.

[124]Zeydan, a.g.e., c:7, s:231;krş.İbn Rüşd,Bidâye’tül-Müctehidc, c:2(1 ile birlikte),s:27.

[125] İbn Hazm, el-Muhallâ, c;9,s;140;krş. Zeydan, a.g.e., c:7, s:231

[126] İbn Hazm, el-Muhallâ, c;9,s;140

[127]Rivâyetle le ilgili bk. “hürmeti müsâhera ile ilgili rivayetler” başlığı ve 35. dipnot.

[128] İbn Kudame, el Muğnî, c:7, s:481.

[129] Nitekim danışman hocam Abdülaziz Bayındır da bu konuda kadının hiçbir kusurunun olmamasına rağmen mağduriyetinin altını çizmekte ve “…herkesin kazanacağı yalnız kendisine aittir. Hiçbir suçlu başkasının suçunu yüklenmez…” (el-Enâm(6)Suresi,Âyet:164) âyetini hatırlatmaktadır. (21-4-2002; saat;10:30’daki görüşme)

[130]bk. Şerhu Feth’il-Kadîr,c:3,s:129.

[131] Zeydan, a.g.e., c:7, s:233.

[132] Mecelle, 4. madde.

[133]en-Nisa(4) Suresi, Âyet::23.

[134]ez-Zamahşerî,Keşşâf, c:1,s:527.

[135] Zeydan, a.g.e., c:7, s:233.

[136]en-Necm(53) Suresi, Ayet:31-32.

[137] Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, (sdlş:İsmail Karaçam ve…), İstanbul;Azim Dağ., (ts.), c:7 s:31

[138] Bilmen, a.g.e., c:2, s:93.

[139] Tez danışmanı hocam Abdülaziz Bayındır(12-4-2001, saat:11:30’daki görüşme)

[140]Zeydan, a.g.e., c:7, s:224.

[141] Bilmen, a.g.e., c:2, s:93.

[142] Uludağ, İslamda Emir ve Yasakların Hikmetleri, s:159.

[143] Bk. en-Nur(24) Suresi, Âyet::32. ;Er-Rum(30) Suresi, Âyet::21.

[144] Meşhur hadîs kitaplarımızın “kitâb’un-nikâh” bölümlerinde genellikle ilk bâb olarak, nikaha teşvik şeklinde terceme edebileceğimiz “et-terğîb fin-nikâh” veya “el-hassu alen-nikâh” şeklinde alt başlıklar yer almaktadır.

[145]Mehmet Akif Aydın, “Aile”,DİA, c:2, İstanbul, 1989.

[146]H.Karaman, Mukayeseli İslam Hukuku 1; s:313.

[147] Tez danışmanı hocam Abdülaziz Bayındır(14-3-2001, saat:10:30’deki görüşme)

[148] Bk. Zinayla ilgili “tercih olunan görüş” başlığı ve 103. dipnot..

[149]Tez danışmanı hocam Abdülaziz Bayındır(14-2-2001, saat:10:20’deki görüşme)

[150]en-Necm(53) Suresi, Ayet:31-32.

[151] Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, (sdlş:İsmail Karaçam ve…), İstanbul;Azim Dağ., (ts.), c:7 s:31

[152] Bilmen, a.g.e., c:2, s:93.

[153] Tez danışmanı hocam Abdülaziz Bayındır(12-4-2001, saat:11:30’daki görüşme)

[154]Rivâyetle le ilgili bk. “hürmeti müsâhera ile ilgili rivayetler” başlığı ve 25. dipnot.

[155] Nitekim danışman hocam Abdülaziz Bayındır da bu konuda kadının hiçbir kusurunun olmamasına rağmen mağduriyetinin altını çizmekte ve “…herkesin kazanacağı yalnız kendisine aittir. Hiçbir suçlu başkasının suçunu yüklenmez…” (el-Enâm(6)Suresi,Âyet:164) âyetini hatırlatmaktadır. (21-4-2002; saat;10:30’daki görüşme)

[156]bk. Şerhu Feth’il-Kadîr,c:3,s:129.

[157] Mecelle, s:19, madde:4.

[158]en-Nisa(4) Suresi, Âyet::23.

[159]ez-Zamahşerî,Keşşâf, c:1,s:527.

[160] Zeydan, a.g.e., c:7, s:233.