Başörtüsü Yasakçıları

KUR’AN’A GÖRE BAŞÖRTÜSÜ YASAKÇILARININ DURUMU

Türkiye’de ve bazı İslam ülkelerinde müslüman kadının başını örtmesi istenmemektedir. Bunu istemeyenler genellikle dine ve gerçek dindarlara saygılı olduklarını söyler ve din dışılıkla suçlanmayı reddederler. Bir taraftan da Müslümanlar dini hayatlarını Kur’an ışığında gözden geçirmeye başlamış­lardır. Kur’an’a yönelme ile birlikte hurafelere karşı da savaş açılmıştır. Artık iki türlü müslümanlıktan söz edilmektedir;

biri Kur’an müslümanlığı, diğeri Kur’an dışı müslümanlıktır. Kur’an dışı müslü­manlıkla kastedilen geleneksel müslümanlıktır. Dindarların büyük çoğunluğu, geleneksel an­lamda müslüman oldukları için Kur’an müslümanlığı başörtüsü yasakçılarının da ilgisini çekmek­tedir. Bu yazıda başörtüsü yasakçılarının durumu sırf Kur’an ayetleri ışığında ele alınmıştır. Okuyucuya kolaylık olması için karşılıklı sohbet havası içinde yazılan yazı ile sizi baş başa bırakıyorum.

– Müslüman kadınların başlarını örtmelerine karşı çıkanlarla ilgili bir hüküm gerçekten Kur’an’da var mı?

– Elbette var. Müslüman kadınların başını örtmesi Allah’ın bir emridir. Allah’ın bir tek emrini bile kabul etmeyenin durumu Kur’an’da açıklanmıştır. Her müslümanın bunu çok iyi bilmesi gerekir. Şimdi ben sorayım, Kur’anda sapmanın ve saptırmanın simgesi haline gelmiş varlık hangisidir? 

– Şeytan mı?

– Evet.. Şeytan, diğer adı ile İblis, meleklerle beraberken Allah ona ve bütün meleklere Adem için secdeye kapanma emri verdiğinde o bu emri kabul etmediği için kafir olmuştur. Konu ile ilgili ayetler şöyledir: “Vaktin birinde Rabbin meleklere demişti ki: “Ben, kurumuş çamurdan, değişken kara balçık­tan bir insan yaratacağım. Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman onun için secdeye kapanın.” Bütün melekler hemen topluca secde ettiler. İblis öyle yapmadı. O, secde edenlerle beraber olmamakta direndi. Allah buyurdu ki: “Ey İblis! Senin neyin var ki, onlarla birlikte secde etmedin?” Dedi ki, “Kurumuş çamurdan, değişken kara balçıktan yarattığın insana secde edemem.” Allah buyurdu ki, “Öyleyse çık oradan, çünkü sen kovuldun.” (Hicr 15/28-34) Demek ki, İblis Allah’ın bir tek emrini kabul etmediği için kovulmuştur.

– Bir de kibirlenmesi var. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “…İblis direndi, büyüklük tasladı ve kafirlerden oldu.” (Bakara 2/34) – Şeytanın kibirlenmesi, aslında Adem’e(sa) karşı değil, Allah’ın emrine karşıdır. Yani Allah’ın, çamurdan yarattığı biri için secdeye kapanmasını istemesi İblis’in ağırına gitmiştir. Bundan dolayı Allah ona, “…İn oradan, orada büyüklenmek sana düşmez, çık, sen alçağın te­kisin” demiştir. (Araf 7/13)

– İblis bu haliyle Allah’ı inkar etmiş mi oluyor?

– Burada İblis Allah’ın bir emrini tanımamış oluyor. Bu da onun kafir olması için yeterli sayıl­mıştır. Yoksa iblis, Allah’ın ne varlığını, ne birliğini, ne yaratıcılığını ne de kudretini reddetmiştir. Kur’an-ı Kerim İblis’in saptıktan sonra, “..Doğrusu ben Allah’tan korkarım, Allah’ın cezası pek ağırdır.” (Enfal 8/48) dediğini bildirmektedir. Allah’ın bazı emirlerini tanımamaya devam ettiği için bu sözü onu kafir olmaktan kurtaramamıştır.

– Doğru, Allah’a “Rabbim” diye hitap ediyor. Nitekim bulunduğu makamdan Allah tarafından indirilince şöyle demişti: “Rabbim! Hiç olmazsa, tekrar dirilecekleri güne kadar bana süre tanı.” (Hicr 15/36)

– Buradan onun ahirete inandığı da açıkça anlaşılmaktadır. – O zaman çok ilginç bir durum ortaya çıkıyor. İblis Allah’a inanıyor, meleklere inanıyor, çünkü zaten kendisi onların arasındaydı. Ahiret gününe inanıyor. İnanması gereken bir nebi henüz yok, çünkü  Adem (sa) daha nebi olmamıştır. İndirilmiş bir kitap da yok. Bazıları böyle birini iyi bir müslüman sayabilir ama Bakara suresinin 34. ayeti onun kâfir oldu­ğunu açıkça ortaya koyuyor. Üstelik Kur’an’ın bütününe baktığınızda onun kâfirlikte en önde olduğu açıkça gözükür.

– İşte Allah’ın bir tek emrini tanımaması onun bu hale gelmesi için yetmiştir. Onun kâfirliği böyle başlamış, sonra da günah yükünü ha bire çoğaltmıştır.

– Dilden dile dolaşan bir söz var, deniyor ki, “Bir kimsenin kâfir olduğuna dair doksan dokuz, müslüman olduğuna dair bir delil bulunsa müftünün o bir delil ile amel etmesi gerekir.”

– Böyle bir şey kabul edilemez. O sözün doğrusu şöyledir: “Bir tek konunun farklı yorumları olsa ve bu yorumlar kişinin kafir olmasını gerektirse ama bir yorumu da o kişinin kafir olma­dığı şeklinde olsa müftüye düşen kâfir olmayacağına dair olan yorumu dikkate almaktır. Eğer o kişinin niyeti bu ise zaten müslümandır. Ama eğer niyeti böyle değilse müftünün onu kâfir say­mamasının ona bir faydası yoktur[1].” Yoksa ayette olduğu gibi, kafir olmayı gerektiren bir tek söz ve davranış bile kişiyi Allah yanında kâfir yapmaya yeter.

– Başörtüsü konusunda, Allah Teâlâ’nın “Başörtülerinin bir kısmını yakalarının üstüne vur­sunlar….” (Nur 24/31) diye emri var; ama deniyor ki, ayette “başörtüleri” diye tercüme edilen ke­lime, humur kelimesidir. Bu hımar’ın çoğuludur. Bu kelime örtü anlamına da gelir. Burada başör­tüsü yasakçıları lehine bir yorum yapılamaz mı?

– Evet ayette geçen, hımar (خمار) kelimesinin kökü hamr ( خمر) dır. Bunun anlamı bir şeyi örtmektir. Hımar (خمار) da örtü anlamında kullanılmıştır. Ama bu kelime Arap örfünde kadının başını örttüğü örtüye isim olmuştur. Bunun kadının başörtüsü anlamına geldiği eski Arapça sözlüklerde yazılı­dır[2]. Bu ayet indiği zaman Araplarda hımar kelimesi kadının başörtüsü anlamındaydı. İçinde hımar kelimesi geçen çok sayıda hadis vardır ve bunlar kadının başörtüsü anlamınadır. Bunlardan üç örnek verelim:

1- Allah’ın Elçisi sallallahu aleyhi ve selleme ipekli kumaşlar getirilmişti. Ömer’e bir parça gön­derdi. Üsâme b. Zeyd’e bir parça gönderdi. Ali b. Ebî Talib’e bir parça verdi ve dedi ki; Onu ka­dınların arasında hımar (başörtüsü) olarak parçalara ayır. (Müslim, Libas 7-2068)

2- Alkame b. ebî Alkame annesinin şöyle dediğini naklediyor: Abdurrahman’ın kızı Hafsa Allah’ın Elçisi sallallahu aleyhi ve sellemin eşi Ayşe’nin yanına girdi Hafsa’nın üzerinde ince bir hımar (başörtüsü) vardı. Ayşe onu parçaladı ve ona kalın bir hımar (başörtüsü) giydirdi. (El-Muvatta, Libas, 4, hadis no 6)

3-  Ayşe(ra) Nebi sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle dediğini bildirmiştir. “Allah adet gören bir kadının namazını başı hımarlı (başörtülü) olmadan kabul etmez.” (Ebu Davud Salat 85, H. no 641) Bugüne kadar, müslüman kadının başını örtmesinin Allah’ın emri olmadığını söyleyen bir tek mezhep çıkmamıştır. Uygulama da hep böyle olmuştur.

– Şu anda “Başörtüsünün serbest, türbanın yasak olduğu” noktasına gelinmiştir. Başörtüsü serbest dendiğine göre onlar lehinde bir yorum yapılamaz mı?

– Türban kelimesi Fransızcadır ve sarık anlamınadır[3]. Bu kelime Türkçemize de geçmiştir. Türkçe’de, sarık gibi kat kat olan, boyun kökünden alnın üstündeki tüy bitimine kadar saçları örten, kulağı, göğsü ve boynu açıkta bırakan ve kadınların kullandığı bir örtü anlamındadır. Yasaklanan türban bu ise başörtüsüne bu manada özgürlük tanıyanlar Kur’an açısından Allah’ın bir yasağına karşı çıkmış olmazlar. Ama son bir kaç yıldır bu kelime, ısrarla kadınların başörtüsü anlamında kullanılmaktadır. Bunlara göre türban, omuzları da örten başörtüsüdür. Ne gariptir ki, asırlardır müslüman Türk kadınının dışarda kullandığı başörtüsü omuzları da örter. Eğer türban bu ise neden şimdiye kadar bunu hiç bir sözlük yazmamıştır?

– Herhalde olayı Kur’an’a göre değerlendirenler pek azdır.

– Günümüzdeki müslümanlar henüz konuları Kur’an’a göre değerlendirme alışkanlığı kazanmış değillerdir. Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “İnsanların çoğu ayetlerimizden gerçekten habersizdirler.” (Yunus 10/92) Yukarıdaki ayetleri yazmamın sebebi de Allah’ın tek bir ayetine karşı çıkan bir müs­lümanı, Kur’an’ın nasıl değerlendirdiğini göstermektir.

Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır

_______________________________________________

[1]- M. Alauddin el-Haskefî (öl. 1088 h.) ed-Dürr’ül-muhtâr alâ Tenvîr’il-ebsâr, (İbn Abidîn Haşiyesi ile birlikte), Mısır 1404/1984, c.IV, s. 249, Ridde bölümü.

[2]- Bakınız, İbn Manzûr, Muhammed b. Mükerrem (630-711 h.), Lisan’ul-Arab, Beyrut, 1410/1990, IV/257; Muhammed Murtaza ez-Zebîdî, Tâc’ul-Arûs, Mısır 10306, III/188.

[3]- Tahsin SARAÇ, Fransızca Türkçe Büyük Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 1976, c.II, s.1325.