Taassub

Soru) İslamî topluluklarda dikkati çeken en önemli olaylardan birisi, inhi­sarcılık ve grup taassubu… Topluluk ve cemaat mensupları kendi hareketlerine tabi olmayı adeta imanın esaslarından biriymiş gibi katı bir tutum içerisine giri­yorlar. İslam benim dediğim gibi ve benim cemaatimin öngördüğü gibidir! diyor­lar… İslam’ı ben bilirim ve ben yaşarım! Benim dışımdakiler mümin değildir! Benim şeyhime ve liderime tabi olmayanlar kurtulamazlar ve cenneti hak ede­mezler! şeklinde telakkilere düşüyorlar… Müslümanlar arasında gerginliklere ve sürtüşmelere yol açan bu tutum ve davranışları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Cevap) Hepimiz Allah Teala’ya karşı sorumluyuz. Sorumluluğumuz Kur’an-ı Kerim’e göre olacaktır. Allahü Teala “Bu Kur’an en doğru yola iletir” (İsra 17/9) buyurmaktadır. Bu sebeple birbirimizi Kur’an-ı Kerim‘e göre denetlemeli ve ona göre eleştirmeliyiz. Kur’an yerine kişileri, cemaatleri veya tarikatları esas alarak kendimize bir yol çizer, insanları ona göre eleştirirsek bu Kur’an’a aykırı olur.

Kur’an-ı Kerim kar­şısında müslümanlar ikiye ayrılmıştır. Birincisi kendini Kur’an’a uydurmak için gayret gösterenler ikincisi de Kur’an’ı kendine uydurmaya çalışanlardır. Bu ikinciler kendilerini haklı göste­rebilmek için Kur’an’dan, kendilerine uygun kelimeler ve cümelicikler arar, bulamazlarsa bazı ayetleri kendi arzularına göre yorumlamaya çalışırar. Şartlanmamış bir zihinle eleştiri yapabilenler, yanlış yorumlarla insanların nasıl saptırıldığını tesbit edebilirler.

Mesela bazı kimseler bir tarikat şeyhini, Allah ile kul arasında bir vasıta ve vesile olma makamına oturttuktan sonra Maide su­resinin 35. ayetinde geçen “O’na yaklaşmaya vesile arayın” ayetini, bunun delili olarak gösterirler. Halbuki kişiyi Allah’a yaklaştıran şeyin, imandan sonra salih amel olduğu Kur’an-ı Ke­rim’in tam 62 ayetinde yer almıştır. “Size katımızda derece kazandıracak olan ne mallarınız ne de evlatlarınızdır. Sadece inanıp güvenen ve iyi işler yapanlar, üstün konumlarda ve güvende yaptıklarının karşılığını kat-kat alırlar.(Sebe 34/37) Bize şah damarımızdan daha yakın olduğunu bildiren Al­lah Teâlâ ile bizim aramıza kim girebilir. “İnsanı biz yarattık; içinden neler geçtiğini biliriz. Biz ona şah sinir uçlarından[1] da yakınız.” (Kaf 50/16)


[1]حبل الوريد

أ.د عبد الحميد الجهاني فى هذه المقالة أبذل جهدى لتفسير الآية 16 من سورة “ق”  وتحديدا الجملة  (حبل الوريد) حيث لا تجد فى كتب التفسير إلا التفسير الموحد بأنه الأوعية الدموية بالرقبة، وهذا التفسير ليس له مرجع علمى ولا ديني، لذا حاولت هنا أن أجد تفسيرا علميا طبيا لغويا له والله الموفق. فكلمة حبل لا تعنى لا لغويا  ولا إصطلاحا بأنها أنبوب يجرى فيه السائل (الدموي) ولكنها تعني سلكا أو كابلا مصمتا ، وليس بأجوف ، وهو ذو أقطار وأطوال مختلفة ، والوريد هي صفة للوظيفة فهو يورد ويحضر الأشياء.

ونجد عند البحث أن الله سبحانه وتعالى استعمل هذه الكلمة (حبل) فى أكثر من آية بمعنى سلك وليس بمعنى أنبوب. وكذلك نجد مصطلح (حبل) فى مادة التشريح بمعنى سلك أيضا أو عصب ، أو حبال لحزمة من الأعصاب المنتشرة فى الجسم.

وهنا وجه الغرابة: فمن أين جاء المفسرون الأوائل بتفسير (حبل الوريد) على أساس أنه أنبوب يجرى فيه الدم؟ ومن أين لهم استنتاج أنه موجود فى الرقبة؟

وسنجد فى هذا البحث أننا توصلنا لشرح كلمة (حبل) بأنه العصب ، و(الوريد) هو الناقل للمعلومات العصبية الحسية منها والحركية ليوردها إلى الهدف ، وكلمة الوريد تعني دائما نسبة للهدف الذى تأتيه الموجة العصبية. إذا فكل عصب ينقل إشارة عصبية الى المخ (حسي) ، أو كل عصب ينقل الإشارة العصبيىة إلى الأعضاء (حركي) نسميه بـ(حبل الوريد) نسبة إلى الهدف الذى تتجه إليه الإشارة العصبية.

فمثلا بالنسبة للمخ: فهو تأتيه الإشارات العصبية من باقي الجسم ، فهي أعصاب آتية للمخ من باقى الجسم بالإشارة العصبية المعينة وتدعى الأعصاب الحسية : هي هنا وكل عصب فيها نسميه بـ (حبل الوريد).

وبالنسبة لبقية أعضاء الجسم: فهي تستقبل الأعصاب الآتية من المخ حاملة معها أوامر التشغيل لها بحيث إن كل عضو يؤدى وظيفته المخلوق لها. فهذه الأعصاب حاملة إشارة او أمر التشغيل القادمة من المخ إلى الأعضاء نسمي كل عصب منها  بـ (حبل الوريد).

فحبل الوريد الذاهب للمخ يحمل معه أنباء ما يجرى بالخارج وما يصل إلى الجسم من أحاسيس.

بينما حبل الوريد الصادر من المخ لبقية الأعضاء يحمل معه أوامر التشغيل لهذه الأعضاء المختلفة.

والله يقول أنه هو أقرب للإنسان من (حبل الوريد)

بمعنى انه أقرب للمخ مثلا من الأعصاب الآتية إليه بالمعلومات الخارجية المختلفة ، إذا هو – لو صح التعبير- موجود عند المخ وقبل وصول الإشارة ، وهذا يعنى ضمنيا تحكّمه بها واسبقية علمه بها قبل وصولها للمخ، كما يعني ضمنيا أيضا قدرته على تغييرها أو إلغائها.

كما يعني أيضا أنه -إذا جاز التعبير- متواجد عند مقود الأعضاء وقبيل وصول أمر التشغيل لها. إذن فهو الذى يستقبل الأمر أولا. والان يكون له الخيار والقدرة على تمرير هذا الأمر، وعلى تغييره ، وعلى تنقيصه أو الزيادة فيه ، أو على إلغائه بالكامل ومنعه أصلا من الوصول.

فهل بهذا التصور  يكون لدى الانسان القدرة على تسيير هذا الأمر برغبته؟  حيث وبهذا التصور، يمكن أن توجد تصورات أكبر وأكثر عمقا لا يمكن للإنسان التحكم أو تسيير الأمر حسب رغبته المجردة. إذا فلله الأمر من قبل ومن بعد، وسبحان الله.

يقول الله تعالى فى سورة الأنفال:

{وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ} (24).

ويقول أيضا:{وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِهِ نَفْسُهُ} (ق، 16)

ويقول أيضا :{وَنُقَلِّبُ أَفْئِدَتَهُمْ وَأَبْصَارَهُمْ كَمَا لَمْ يُؤْمِنُوا بِهِ أَوَّلَ مَرَّةٍ}  (الأنعام، 110)

وما هذه الآيات إلا تأييدا إضافيا لهذا البحث. والله أعلم وأحكم.

Allah’ın Elçileri, Allah’tan aldıklarını insanlara ulaştıran kimselerdir. Onlar, Kitab’ı ve Hikmet’i öğretirler. Bunu aşarak bir insanın Allah ile kul arasında bir vesile ve vasıta olacağına inanmak insanı şirke sokar. Şirk zaten Allah ile kul arasına bir vasıta koy­manın ta kendisidir. Zümer suresinde buna dikkat çekilmektedir: “İyi bil ki saf din Allah’ın dinidir. Onun berisinden bir takımlarını veli edi­nenler şöyle derler:“Bizim bunlara kulluk etmemiz, sırf bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diyedir.” Allah, onların tartışıp durdukları her konudaki hükmünü, onların yüzüne karşı verecektir. Allah, yalancı olan ve âyetleri görmezlikte (kâfirlikte) direnen birini yoluna kabul etmez.(Zümer 39/3) Yanlış yorumlarla kendi cemaatlerini veya tarikatlarını öne çıkarmış olan insanlar rahatlıkla “Benim şeyhime veya liderime tabi olmayanlar cenneti hak edemezler” şeklinde bir başka yanlışlığa da düşebilirler.