Müslümanlarla Hıristiyanların Ortak Zeminlerde İşbirliği Arayışları

RÖPORTAJ: Oğuz Çetinoğlu

Araştırmacı yazar Oğuz Çetinoğlu, dergimiz Sur adına Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır ile Müslümanlarla Hıristiyanların Ortak Zeminlerde İşbirliği Arayışları konusunu görüştü.

OĞUZ ÇETİNOĞLU: 2009 yılının Mart ayında Roma’da düzenlenen bir toplantıya katıldınız. Toplantı sonunda ‘Tübingen İşbirliği Açıklaması’ başlıklı belge düzenlendi. Belgede; ‘Yaratılış düzenini, yani fıtratı temel alan konularda görüş birliğine varıldığı’ belirtiliyor. Görüş birliğine varılan konuların muhtevâsı hakkında bilgi verir misiniz? Fıtratı temel alan konular nelerdir?

BAYINDIR – “Tübingen İşbirliği Açıklaması” adını verdiğimiz belge Roma’da değil, 11 Mayıs 2008 tarihinde Almanya’nın Tübingen kentinde Tübingen Üniversitesi Katolik İlahiyat Fakültesi’nin şimdiki dekanı Prof. Dr. Richard Pusa ile aramızda imzalanmış ve daha sonra Fakülte tarafından kabul edilmiş bir metindir.
Ana hedefimiz, Allah’ın yarattığı kitap, yani fıtratla indirdiği kitaplar arasındaki bütünlüğü göstermek, tartışmasız doğrular etrafında işbirliği imkânlarının doğmasını sağlamak, yanlış inançları bir kenara bırakarak, Allah’ın kitabını, temel başvuru kitabı haline getirmektir.

Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Onlara, çevrelerinde ve kendilerinde olan âyetlerimizi göstereceğiz, sonunda onun (Kur’ân’ın) tümüyle doğru olduğu, onlar açısından ortaya çıkacaktır. Sahibinin her şeye şahit olması yetmez mi?”  (Fussilet 41/53)

Bilimin kaynağı Allah’ın yarattığı kitap, yani fıtrattır. Bu sahada Allah’ın indirdiği kitaptan da yararlanılırsa bilimde, hayallerin ötesinde bir gelişme yaşanacaktır. Böylece, birlikte araştırmalar yapma ve hayırlı işlerde yarışma imkânları ortaya çıkacaktır.

OĞUZ ÇETİNOĞLU: Toplantı yapılması fikri kimden gelmişti?

BAYINDIR – 2007 Ekim ayında İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde, Tübingen’den ve Roma’dan gelen ilim adamları ve doktora öğrencilerine sunduğum “Müslümanların Gayrimüslimlerle İlişkileri” konulu tebliğ büyük ilgiyle dinlendi. Sorulan sorularla konu daha da genişledi. Sonra onları Süleymaniye Vakfı’na davet ettim. Ramazan’ın son iftarını birlikte yaptık ve Hıristiyanlıkta oruç konusu üzerinde sohbet ettik.

Tübingen Katolik İlahiyat Fakültesi ilişkileri hep sıcak tuttu ve Mayıs ayında Din ve Bilim konulu bir konferans vermem için beni Tübingen’e davet etti. Konferanstan önce Fakültenin hocaları ile iki saat süren bir toplantı yaptık. Sordukları her soruya Kuran’dan cevap verince ilgileri daha da arttı. Konferansta da aynı metodu sürdürdüm. Daha sonra işbirliğini sürekli kılmak için Tübingen İşbirliği Açıklaması’nı birlikte hazırladık ve imzaladık.

OĞUZ ÇETİNOĞLU: Toplantı ile ulaşılmak istenen hedef nedir? Tam anlamıyla ulaşıldı mı?

BAYINDIR – Tübingenle müşterek hedefimiz din-bilim dengesini yeniden kurmaktır. Bu hedefe ulaşmak için uzun vadeli çalışmalar yapmak gerekir.

OĞUZ ÇETİNOĞLU: Bu toplantının, sonraki toplantılara temel teşkil edeceği anlaşılıyor. Sonraki toplantılarda ele alınması muhtemel konu başlıkları neler olabilir?

BAYINDIR – 13 Aralık 2008’de Almanya’da yaptığımız toplantıda “Tübingen İşbirliği Açıklaması'” nı hayata geçirmek için dört somut proje üzerinde anlaşma sağlandı. Bunlar;

1. “İnsanda kişisel hayatın başlangıcı – Derinleştirilmiş Müslüman Hıristiyan İşbirliği” konulu bir kongrenin düzenlemesi.

2. “İnsanlar Arası İlişkinin Zemini Olarak Tabii Hukuk” konulu bir kongrenin düzenlemesi.

3. “Tarihî Açıdan Müslüman Hıristiyan İlişkisi” konulu bir kongrenin düzenlemesi.

4. “Ekonomi, Ticaret ve Faiz”

Bu çalışma, dünya’da arzulanan yeni ekonomik düzenin felsefi zemininin oluşturulmasına katkıda bulunmak için yapılacaktır.

OĞUZ ÇETİNOĞLU: Toplantılarla ulaşılacak son hedefin ideal çerçevesine nelerin sığdırılabileceği ümit ediliyor?

BAYINDIR- Bu konu “Tübingen İşbirliği Açıklaması”nda şöyle ifade edilmektedir:
“Diyaloğun fıtrat zeminine oturtulması için çalışma yapılacaktır. Bunun başarılması halinde Allah’ın yarattığı kitap, yani fıtratla indirdiği kitaplar arasındaki bütünlük, asırlar sonra yeniden görülecek, tartışmasız doğrular etrafında işbirliği imkânları doğacak, yanlış inançlar bir kenara bırakılacak, Allah’ın kitabı, temel başvuru kitabı haline gelecektir.”

OĞUZ ÇETİNOĞLU: Görüşmelerin akamete uğramasına sebebiyet verebileceği için gündeme getirilemeyen konular var mı, nelerdir?

BAYINDIR – Bugüne kadar böyle bir şey olmadı. Her iki taraf da söylenmesi gerekeni büyük bir açıklıkla söylüyor. Bu sebeple karşılıklı güven havası doğmuş bulunmaktadır.

OĞUZ ÇETİNOĞLU: Cenâb-ı Allah’ın gönderdiği kitaplarda tartışmasız ortak doğrular var. Dinlerarası diyalog, bu doğrular üzerinde mutabakat sağlanması temeline mi oturtuluyor?

BAYINDIR – “Tübingen İşbirliği Açıklaması” tam bu temele oturtulmuş ve çalışmalar bu doğrultuda sürdürülmektedir.

OĞUZ ÇETİNOĞLU: Dinlerarası diyalogun çok hararetli muhalifleri var. Siz itirazlarının muhtevâsını biliyorsunuz. Yanıldıkları noktalar nelerdir?

BAYINDIR – Biz diyalog kelimesini bundan sonra kullanmayacağız. Bizim yaptığımız hayırlı işlerde işbirliği ve yarışmadır.

Allah Teâlâ ehl-i kitaptan bazı kimselerin yanlış tutumunu yerdikten sonra şöyle buyurmuştur:

“Herkesin bir hedefi olur ve ona yönelir. Siz, hayırda (iyiliklerde) yarışın. Nerede olursanız olun, Allah sizi bir araya getirecektir. Her şeye bir ölçü koyan Allah’tır.”(Bakara 2/148)

OĞUZ ÇETİNOĞLU: O temelin üzerine inşa edilecek binanın ortak kullanımı için tâviz söz konusu mu?

BAYINDIR – Dinde taviz diye bir şey olmaz. Din karşısında insanlar iki türlüdür, ya dine uyar, ya da dini kendisine uydurur. Biz asla dini kendimize uydurma peşinde olmayız.

OĞUZ ÇETİNOĞLU: Yaratılış düzeninden elde edilen bilgilerin bir bölümü, tabîi hukuku oluşturuyor. Tabîi hukuk üzerine oturtulmamış beşerî düzen insanlığın refahı, mutluluğu ve güvenliği için yeterli mi?

BAYINDIR- Tabii hukuk, insan fıtratına ve tabiata uygun olan hukuktur. Tabii hukuk üzerine oturtulmamış bir beşeri düzende huzur ve mutluluk aramak boşunadır.

OĞUZ ÇETİNOĞLU: ‘Tabiat kitabını okuyan her insan Allah’ı kavrar ve her şeyi O’na borçlu olduğunu anlar.’ Bu kavrayış ve anlayış nelerle takviye edilmeli ki ‘faziletli insan’ vasfına layık olunabilsin?

BAYINDIR: Her insan Allah’ı kavradığı için onun dini durumunu belirleyen Allah ile olan ilişkisidir. Bazıları Allah’ı birinci sıraya koyar ve onun dışındaki her şeyi ikinci sıraya alır. Böylelerinin faziletli kimselerdir.

Bazıları da kendi isteklerini, bazı toplum veya cemaatlerin isteklerini birinci sıraya alarak Allah’ı ikinci sıraya koyarlar. Bunlar yoldan çıkmış kimselerdir. Bunlardan fazilet beklenemez.

OĞUZ ÇETİNOĞLU: Tübingen Toplantısı sonunda, varılan mutabakatın Dinlerarası Diyalog Kurulu Başkanı Kardinal Jean-Louis Pierre Tauran’a iletildiği biliniyor. Kurulun İslam dünyasını temsil eden eşbaşkanı var mı, kimdir?

BAYINDIR – Kardinal Jean-Louis Pierre Tauran, sadece Papalığın görevlisidir. Onun başkanı olduğu Dinlerarası Diyalog Kurulu da Papalığa bağlıdır. Dolayısıyla orada bir eş başkan olması söz konusu değildir.

OĞUZ ÇETİNOĞLU: İslamiyet’in bilime bakışı ile Hıristiyanlığın bilime bakışı arasında örtüşen ve çatışan noktalar nelerdir?

BAYINDIR – Kur’ân’ın anlattığı ve Nebimizin uyguladığı şekliyle dinin bilim ile çatışması mümkün değildir. Çünkü varlıkların bir yapısı vardır. İnsanı, hayvanı ve bitkiyi oluşturan, geliştiren ve değiştiren ilke ve kanunlar bu yapıya göredir. Buna Fıtrat denir. Bilimin, teknolojinin ve insan ilişkilerinin kanun ve kuralları bundan çıkarılır. Dinin ilkeleri, kanunları ve hükümleri de “Fıtrat“tır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Sen yüzünü dosdoğru bu dine, Allah’ın yarattıklarında geçerli kanununa (fıtrata) çevir. O, insanları da ona göre yaratmıştır. Allah’ın yarattığının yerini tutacak bir şey yoktur. İşte sağlam din budur. Ama insanların çoğu bunu bilmezler. (Rum 30/30)

Fıtrat, âyetlerden öğrenilir. Âyetler Allah’ın kitabı ile sınırlı değildir; Allah’ın yarattığı her şey âyettir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

Onlara, çevrelerinde ve kendilerinde olan âyetlerimizi göstereceğiz, sonunda onun (Kur’ân’ın) tümüyle doğru olduğu, onlar açısından ortaya çıkacaktır. Sahibinin her şeye şahit olması yetmez mi?.”(Fussilet 41/53)

İnsan bu âyetleri sürekli görür, üzerinde düşünür ve kendine göre sonuçlar çıkarır. Evrensel değerler ve ortak akıl böyle oluşur. İnsan yaşadıkça bu bilgiyi almaya devam eder. Ona zikir denir. Onu kalbe ve dile getirmek de zikirdir.

O bilgi ile Allah’ın kitabı arasında tam bir uyum vardır. İlâhî kitapların ortak adı da zikirdir. Allah Teâlâ Kur’ân ile ilgili olarak şöyle buyurur:” O Zikri (Kitabı) sana Biz indirdik Biz. Elbette onu özenle koruyacak olan da Biziz” (Hicr 15/9)

Bu sebeple Kur’ân’ı okuyup anlayan her insan, kendindeki zikir ile Kur’ân’daki zikir arasında büyük bir uyum olduğunu görerek Kur’ân’a karşı tam bir güven ve tatmin duygusu içine girer. Onun Allah’ın kitabı olduğu hususunda şüphesi kalmaz. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Bilin ki kalplerin yatışıp rahatlaması Allah’ın zikri ile olur.” (Ra’d, 13/28)

İnsan, Allah’ın, tabiattaki ve Kur’ân’daki âyetlerini kavradığı ölçüde doğru bilgiye ulaşır. Allah’ın indirdiği şekliyle Tevrat ve İncil de aynıdır. Kur’an onlara da zikir dediği için bu iki kitabın uzmanına ehl-i zikir adını vererek şöyle buyurmuştur:

“ Senden önce elçi gönderdiklerimiz, sadece kendilerine vahyettiğimiz erkeklerdi. Bilmiyorsanız o Zikri bilenlere  sorun.”(Nahl 16/43)

İşte Hıristiyanlarla ilişkilerimizde bu ortak noktaları yani zikri bulmaya çalışıyoruz.

OĞUZ ÇETİNOĞLU: Tübingen toplantısında Musevî temsilcinin bulunmadığı görülüyor. Sebebi nasıl açıklanabilir?

BAYINDIR – Çalışmalar Müslüman-Hıristiyan ilişkileri çerçevesinde yürütülmektedir. Gerekirse Yahudilerle de işbirliği yapılabilir.

OĞUZ ÇETİNOĞLU: Tübingen toplantısına esas teşkil eden çalışmalar öncesindeki ve sonrası için programlanmış etkinlikler ile çerçeveleri hakkında bilgi verir misiniz?

BAYINDIR- İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fak. Dünya Dinleri Kültürü Bölümü ve Süleymaniye Vakfı olarak kendi çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Tübingen ile birlikte yürüttüğümüz çalışmalar, bu çalışmaların bir bölümünü oluşturmaktadır.

OĞUZ ÇETİNOĞLU: Toplantıları kim finanse ediyor?

BAYINDIR – Herkes kendi masrafını karşılamaktadır.

OĞUZ ÇETİNOĞLU: Tarihî açıdan Müslüman-Hıristiyan ilişkilerine bakıldığında çatışma görülüyor. Çatışmaların sebebi dünyevî mi, uhrevî mi?

BAYINDIR – Çatışmaların sebebi dünyevidir. Kur’ân, gayrimüslimlerle ilişkide üç kırmızıçizgi belirlemiştir:

1. Dinimizden dolayı bizimle savaşmaları,

2. Bizi yurdumuzdan çıkarmaları,

3. Yurdumuzdan çıkaranlara destek vermeleri.

Bu çizgileri çiğnemeyenlerle dostluk kurabiliriz. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Allah, dininizden dolayı sizi öldürmeye kalkışmamış ve sizi yaşadığınız yerlerden çıkarmamış kimselere iyilik etmenizi ve değer vermenizi yasaklamaz. Allah değer bilenleri sever. Allah’ın yasakladığı şey sadece, dininizden dolayı sizi öldürmeye kalkışanlara, sizi yaşadığınız yerden çıkaranlara ve çıkarılmanıza destek verenlere yakınlık göstermenizdir. Onlara yakınlık gösterenler yanlış yaparlar. “(Mümtahane 60/8-9)

OĞUZ ÇETİNOĞLU: Tübingen Toplantısı’nda Türk tarafı; küresel krizle ilgili olarak ‘Ekonomi, ticaret ve faiz’ konulu proje teklif etti. Konu başlıkları itibâriyle projenin muhtevası hakkında ipuçları verilebilir mi?

BAYINDIR – Protokolde konu şu şekilde takdim edilmiştir:

“İnsanların paraya değil, sadece mal ve hizmete ihtiyacı vardır. Para, vücuttaki kan gibidir. Kan, vücuda giren gıdaları nasıl hücrelere taşırsa para da alım satım yoluyla mal ve hizmeti ilgili yerlere taşır. İnsanlar mal ve hizmet üretebilirler ama para üretemezler. Bu sistemde faizin rolü ne olacaktır?”

OĞUZ ÇETİNOĞLU: Teklif edilen projeden ne gibi sonuçlar umuluyor?

BAYINDIR – Fıtrata uygun bir ekonomik düzen kurulabileceğini düşünüyoruz. Burada en büyük sıkıntı, bu hususta yeterli çalışmanın olmamasıdır. Bu, uzun soluklu bir iştir. Çalışma esnasında uzmanların yetişeceğine inanıyoruz.

OĞUZ ÇETİNOĞLU: Hocam; sizin ‘Ruh ve Vücut Dengesi’ konusunda önemli bir çalışmanız var. Onu ayrı bir röportajda ele alırız inşallah. Burada yalnızca ruh ve vücut dengesinin ne olduğu ve önemi konusunda birkaç cümle lütfeder misiniz?

BAYINDIR – İnsan, ruh ve bedenden oluşan bir varlıktır. Ruh, insanı diğer canlılardan ayırır. Ancak uzun süreden beri ilim adamları ruhun müstakil varlığını inkâr ettiği için dengeler bozulmuş ve birçok yanlışlar ortaya çıkmıştır. Bu konuda da dengelerin kurulmasına büyük ihtiyaç vardır.

OĞUZ ÇETİNOĞLU: Sur Dergisi’ne vakit ayırdığınız, sorularımızı cevaplandırmak lütfunda bulunduğunuz için teşekkürlerimi sunarım.

SUR Aylık Fikir ve Yorum Dergisi, Sayı: 399, Haziran 2009, s: 58-61.