Mümin Kimdir?

HACI –Hocam, bu sohbetler bütün bildiklerimi değiştirdi. Kâfir, “içindeki doğru inancı örten kişidir” dediniz ve ayetlerle ispatladınız. Her insan Allah’ın varlığına ve birliğine inanır, dediniz; ispatladınız. Ateistleri bile bu kapsama soktunuz. Diyorsunuz ki, içinde doğru inancı olmayan kişi kâfir olamaz. Kendimden bile şüphelenmeye başladım.

HOCA –O zaman bir âyet daha okuyalım da kalpteki inancın nasıl örtüldüğünü görelim.

“Her şeyi açıkça gösteren âyetlerimiz onlara (Firavun’a ve hanedanına) gelince: “Bunlar apaçık büyüdür” dediler. İçlerinde en küçük şüphe olmadığı halde yanlış yaparak ve büyüklenerek onları (âyetleri), bile bile yok saydılar…” (Neml 27/13-14)

Âyetlerdeki bazı kavramları iyi anlamak gerekir.

Âyet (الآية), açık alâmet demektir[1]. Alâmet, bir şeyin göstergesine denir.  Buradaki âyetler, Musa aleyhisselamın Allah’ın Elçisi olduğunu gösteren mucizelerdir.

14 âyette geçen “وَجَحَدُوا بِهَا= ve cehadu bihâ”daki cuhudun anlamı, içinde olanın tersini söylemek yani bile bile inkârdır.

“وَاسْتَيْقَنَ=v’esteykane” sözü, iyice anladı ve hiçbir şüphesi kalmadı demektir. وَاسْتَيْقَنَتْهَا أَنفُسُهُمْ ifadesi de Musa aleyhisselamın Allah’ın Elçisi olduğunu kalpten kesin olarak tasdik ettiklerini ifade eder.

Her şey ortaya çıktığı halde Firavun ve hanedanının, bile bile neden inkâr yoluna gittiklerini de “ظُلْمًا وَعُلُوًّا  : Zalimlik ve üstünlük” sözleri açıklamaktadır.

Zulüm, bir şeyi, olması gereken yere koymamaktır. Musa aleyhisselam Allah’ın Elçisiydi ama onu hem Elçi sayıp hem de üstünlüklerini sürdürmeleri mümkün olmayacaktı.

HACI –Şeytanın tavrı da aynı değil miydi?

HOCA –Evet İblis de aynı şeyi yapmış, kendini üstün görerek diretmiş ve kafir olmuştu.

“(Allah) Âdem’e isimlerin hepsini öğretti, sonra onları meleklere gösterdi. “Doğruysanız, bana şunların isimlerini haber verin” dedi. Melekler: “Biz sana içten boyun eğeriz. Bizde bir bilgi olmaz; sen ne öğretmişsen odur. Bilen sen, yerinde karar veren sensin” dediler.

Bunun üzerine Allah, “Âdem! Meleklere şunların isimlerini bildir” dedi. Âdem onlara o isimleri bildirince Allah: “Size dememiş miydim, ben göklerin ve yerin gaybını bilirim. Neyi açığa vurur, neyi gizlerseniz onu da bilirim” dedi.”

Bundan sonrasını Allah Teala şöyle bildiriyor:

Meleklere “Âdem’e secde edin!” dediğimizde hemen secdeye kapandılar ama İblis öyle yapmadı, büyüklenerek direndi ve kâfirlerden oldu.” (Bakara 2/34)

HACI –Melekler o varlıkları görüyorlardı. İsimleri çok mu önemliydi?

HOCA –Allah Âdem’e varlıkların içinde gizlediği bilgiyi öğretmişti. “الأَسْمَاء كُلَّهَا  =  o isimlerin hepsini” , ifadesinde isimleri gösteren zamir akılsız varlıklar için olan “hâ=ها olduğu halde, ثُمَّ عَرَضَهُمْ  “…sonra onları meleklere gösterdi” âyetinde “onlar” zamiri, akıllı varlıkları gösteren “hum=هم“ şeklindedir. Akıl, insanın yararlanacağı bilgi anlamına da geldiğinden[2] Allah Teâlâ ona “gayb bilgisi” demiş ve Meleklere şöyle seslenmiştir: Âdem! Meleklere şunların isimlerini (neye yaradıklarını) söyle!” dedi. Âdem onlara o isimleri söyleyince, “Size dememiş miydim, ben göklerin ve yerin gaybını  (gizlisini, saklısını) bilirim.” (Bakara 2/233)İnsanı meleklere üstün kılan bu bilgidir. O yüzden insan, bilgiyi üreten, geliştiren ve medeniyet kuran tek varlıktır.

HACI –Şeytan insandaki bu bilgiyi mi kıskandı?

HOCA –Evet, bu yüzden onun ilk işi gaybı kendisinin de bildiğini göstermek olduğu için Âdem ile Havva’nın kulağına; “Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması sırf hükümdar[3] olmanızı ya da ölümsüzleşmenizi engellemek içindir.” diye fısıldadı ve “Ben sizin iyiliğinizi istiyorum” diye yemin etti. (Araf 7/21)

HACI –Orada Âdem, Havva bir de Allah var. Allah’tan mı gizliyor ki kulaklarına fısıldıyor?

HOCA – Ayette; “Şeytan o ikisine vesvese verdi” ifadesi geçer. Vesvese, gizli konuşmadır[4]. Şeytan Ademe demek istiyor ki, “Allah, bizim bilmediğimiz bir bilgiyi öğreterek seni bize üstün kıldı. Ama ben de Allah’ın bilgisinin iç yüzünü biliyorum, sen beni dinle.” “Onlara “ben ikinizin de iyiliğini istiyorum”, diye yemin ederek Allah’tan merhametli olduğunu da ima etmiş oldu. Bunun yanlış olduğunu bildiği halde büyüklüğünü göstermek için bu yola girdi. İşte şeytanın yolunda olan herkes onun gibi davranır.

HACI –Âdem ile Havva, Şeytana uyarak o ağaçtan yediler. Şimdi onlar kâfir mi oldular?

HOCA-Hayır, onlar günahkâr oldular.

“(Adem de Havvâ da) o ağaçtan yediler ve kendilerine edep yerleri göründü. Üzerlerini bahçenin yapraklarıyla örtmeye başladılar. Âdem, Rabbine karşı geldi ve kaybetti” (Taha 20/121)

İblis, kâfir olmuştu. Çünkü Allah’ın emrine karşı gelmeyi suç saymamış, yoluna devam etme kararı almış ve Allah’a şöyle demişti:

“İblis dedi ki “Madem beni bu hale düşürdün, ben de onlar için, senin doğru yolunun üstüne  oturacağım. Sonra önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Göreceksin, onların çoğu sana karşı görevlerini yerine getirmeyecektir.” (Araf 7/16-17)

Âdem öyle yapmadı ve suçu kendinde buldu. Allah Teâlâ ona şöyle demişti:“ Size bu ağacı yasak etmedim mi? ‘Bu Şeytan sizin açık düşmanınızdır’ demedim mi? Dediler ki “Rabbimiz! Biz ne ettikse kendimize ettik. Bizi bağışlamaz ve acımazsan, kaybedenlerden oluruz.” (Araf 7/22-23)

Sonra tevbe ederek o yanlış yoldan dönmüştü. Demek ki, aynı günahı işleyen iki kişiden, kendini günahkâr sayan mümin kalır, günahkâr saymayan da İblis gibi kâfir olur.

HACI –Demek ki, mümin olmak,“Allah ne diyorsa o” diyebilmektir. Allah’ın sözlerini sağa sola çekerek kendine uyduranlar İblis gibi oluyorlar.

HOCA –İnanmak, güvenmek demektir. Kişi kendini, güvendiğine teslim eder. Onun için Allah’a güveni olmayanın imanı ve teslimiyeti de olmaz.  Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Ey inanıp güvenenler! Allah’a, Elçisine, o Elçi’ye indirdiği Kitaba ve daha önce indirdiği Kitaplara  inanıp güvenin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, elçilerini ve ahiret gününü görmezlik eder de kâfir olursa işte o, gerçekten iyice sapıtmış demektir.

O kimseler ki önce inanıp güvendiler, sonra ayetleri görmezden gelip kafir oldular, sonra tekrar inandılar, sonra yine kafir oldular, sonra da kafirlikte ileri gittiler; Allah böylelerini ne bağışlayacak ne de yola getirecektir.” (Nisa 4/136-137)

HACI –Şimdi anladım; demek ki, kendine mümin diyen birçok kimsenin asıl yanlışı, Allah’a güvenmemeleri ve çözümü onun gösterdiği yerde aramamalarıdır.

_______________________________________

[1]İsfahânî, Ragıb, (ö. 425 h.), Müfredât أي md. (thk: Safvan Adnan Dâvûdî), Dımaşk ve Beyrut, 1412/1992.

[2]Müfredat عفل mad.

[3] Ayetteki melek kelimesi, melik şeklinde de okunmuştur. (Keşşaf) Bunu, Taha 120. Âyet de onayladığı için tarafımızdan âyete yukarıdaki anlam verilmiştir.  Zaten meleklerin kendine secde ettiğini gören bir kişi melek olmak istemez.

[4]ووَسْوس الرجلَ: كلَّمه كلاماً خفيّاً(لسان العرب)