Hocalar Ne İş Yapar

HACI –Son konuşmamızda kafam karıştı; her müslüman Kur’ân’ın manasını öğrenmek ve yeri geldiğinde açıklamak zorundaysa hocalar ne iş yapacak?

HOCA –Hocalar; Kur’ân’ı tebliğle birlikte geçmişten gelen bilgilerin doğrusunu yanlışından ayırmak ve insanlara doğru bilgileri öğretmekle görevlidirler. Asıl soruya gelelim:

Muhammed aleyhisselam Allah’ın Resulü yani elçisidir. Elçi, kendinden bir şey katmadan birinin sözünü diğerine ulaştırmakla görevli kişidir.  Allah’ın Elçisi de onun sözlerini insanlara ulaştırmakla yani tebliğle görevlidir.

Allah Teâlâ şöyle buyurur: 

“Ey Elçi! Rabbinden sana ne indirilmişse onu tebliğ et. Tebliğ etmezsen görevini yapmamış olursun..” (Mâide 5/67)

Resulumuz görevini yaptı ve Kur’ân’ı bize ulaştırdı. Allah’ın son kitabını, bütün insanlara ulaştırma görevi artık bizdedir.

HACI –Doğru; bunu düşünmemiştim. Kur’ân, her insana başka nasıl ulaşabilir ki?

HOCA –Bu görev çok önemlidir. Kime Allah’ın sözlerini ulaştırırsanız, ona dünya ve ahiret mutluluğunun anahtarını vermiş olursunuz. 

HACI –O zaman hocaların asıl görevi, müslümanlara Kur’ân’ın anlamını öğretmek olmalı. Başka şekilde nasıl öğrenip de insanlara ulaştıracağız?

HOCA –Doğru, Kur’ân’ı öğretmek Resulumuz temel görevlerindendi. O görevi devam ettirmek de öncelikle hocalara düşer. Bir âyet şöyledir: 

“Allah, içlerinden bir elçi çıkararak bu müminlere iyilikte bulundu. Bu Elçi onlara Allah’ın âyetlerini okur, onları geliştirir, onlara Kitabı ve hikmeti öğretir. Onlar daha önce açık bir sapkınlık içinde idiler.” (Âl-i İmrân 3/164)

HACI –Resulumuz Kur’ân’ı nasıl öğretiyordu? Bunun bir okulu var mıydı? Ben eğitim kurumu olarak sadece Medine’deki Suffa’yı biliyorum.

HOCA –Resulumuz Mekke’de her gece insanlara Kur’ân’ı ve hikmeti öğretirdi. Bu işe şu emirden sonra başlamıştı:

Ey içine kapanan kişi! Az bir kısmı dışında gece kalk! Ya gecenin yarısı kadar ya yarısından biraz az ya da yarısından fazla bir süre kalk da Kur’ân’ı yavaş yavaş ve düşünerek oku! Çünkü sana ağır bir görev yükleyeceğiz. Gece ortamı daha etkili ve (o sırada) okuma daha kalıcı olur. Gündüzün uzayıp giden işlerin olur. Sahibinin özelliğini aklından çıkarma ve her şeyinle O’na yönel!  O, doğunun da batının da Sahibidir. O’ndan başka ilâh yoktur. Öyleyse O’nu kendine vekil et! Söylediklerine katlan ve onlardan güzellikle ayrıl.” (Müzzemmil 73/1-10)

Burada emir, sanki sadece Peygamberimize verilmiş gibi gözükse de Surenin 20. âyeti emrin, diğer müminleri de kapsadığını göstermektedir.

“Senin ve seninle beraber olanlardan bir kısmının, gecenin üçte ikisine yakınını, yarısını ve üçte birini uyanık geçirdiğini Rabbin elbette biliyor. Gece ile gündüzün ölçüsünü koyan Allah’tır. Sizin bunu tam başaramayacağınızı bildiği için yüzünüze baktı (da işinizi kolaylaştırdı). Artık Kur’ân’ı kolayınıza geldiği zaman okuyun. O, içinizden hastaların olacağını, kiminizin Allah’ın lütfundan yararlanmak için yeryüzünü dolaşacağını, kiminizin de Allah yolunda vuruşacağını bilir. Öyleyse Kur’an’ı, kolayınıza geldiği zaman okuyun.”  (Müzzemmil 73/20)

İbn Abbas’ın bildirdiğine göre bu âyet Medine’de inmiştir.  Âyet, geceleri Kur’ân öğrenimi yapma zorunluluğunu kaldırdığına göre bu işin 13 yıldan fazla sürdüğü anlaşılmaktadır.

Bu âyetteki emirler her gün; bize uygun gelen bir vakitte Kur’ân’ı okuma görevimizin devam ettiğini göstermektedir.

HACI –Bunu hiç duymamıştım; ilk defa duyuyorum.

HOCA –Nereden duyacaksın?! Çünkü bir delile dayanmadan yapılan yanlış tefsirler sebebiyle ayetlerin gece namazı ile ilgili olduğu sanılmıştır. Örnek olarak Süleyman Ateş’in meâlini görelim:  

“Ey örtüsüne bürünen, Geceleyin kalk (namaz kıl); yalnız gecenin birazında (uyu). Gecenin yarısında (kalk) yahut bundan biraz eksilt. Veya bunu artır ve ağır ağır Kur’ân oku.”

HACI –Gerçekten anlam çok değişiyor.

HOCA – Önceki konuşmamızla bu konuşmayı şöyle özetleyebiliriz:

“Kur’ân’ın meâlini öğrenmek her müslümana farzdır. İyi öğrenmeliyiz ki, yeri geldiğinde anlatabilelim. Böylece Kur’ân’ı her insana ulaştırmamız mümkün olur.”