Köprü Dergisi Yazı Talebi

Sayın Abdulaziz Bayındır, Köprü dergisinin Bahar/2001 sayısının dosya konusunu “Nübüvvet ” olarak belirledik. İslâm düşüncesinde iki varlık alanından bahsedilir. Bunlardan birisi Yaratıcının isim ve sıfatlarından oluşan ulûhiyet alanı; diğeri ise, ubudiyet alanıdır. Yaratılmışlar, yaratıcılarını, kainat, peygamberler ve kutsal kitaplar aracılığıyla tanırlar; bu üç yoldan kutsal kitaplar da elçiler aracılığıyla yaratılmışlara ulaştığı için, yaratılmışı Yaratan’a bağlayan yollardan ikisi elçiler aracılığıyla gerçekleşir. Bu açıdan din, Peygamberlerin söz, tavır ve davranışlarından oluşmaktadır. Yaratıcı ile yaratılmışlar arasındaki başı oluşturan Nübüvvet, düşünen varlıkların yaratılmasından bu yana ılahî mesaja aracı olma niteliği taşır. İlk insan Hz. Adem ile başlayan nübüvvet zinciri, en son ve en mükemmel halka olan Hz. Muhammed’le tamamlanmıştır. Bu arada farklı zaman ve mekanlara göre farklı peygamberler gönderilerek, insanların ılahî mesajdan haberdar olmaları sağlanmıştır. İnsanların en mümtaz özelliklerine sahip olanları arasından, Mürîd-i Hakîm tarafından seçilen peygamberler, üstün sıfatları ile çevresindeki insanlara her açıdan örnek olmuşlardır.

Peygamberler silsilesinin temsil ettiği misyon, yaratılmışlara Yaratan’ı tanıtmak ve insanın çevresindeki gerçekliklerin anlamlı bir bütünlük içerisinde algılanmasına yardımcı olmaktır. Fatır-ı Hakîm yaratılmışların İlahî mesajı daha iyi anlayabilmeleri için, peygamberleri mesajın muhatapları arasından seçmiştir. Bu olgu, (peygamberlerin de insanlar arasından seçilmesi) onların beşerî ve nebevî yönlerinin sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiğini tartışma konusu yaparken; ilahî mesajın iletilmesinde peygamberlerin rolünü küçümseyen çeşitli uç fikirlerin doğmasına imkan sağlamıştır. İnsanlık tarihi boyunca, yaratıcıyı ve onun varlığını tanımak istemeyenler de çıkmıştır; bunlar, görünen gerçekliği Yaratıcıdan müstakil olarak düşünmeye ve anlamaya yönelmişlerdir. Böylece insanlığın ilk dönemlerinden itibaren iki silsile oluşmuştur; bu silsilelerden birisi, Nübüvvet; diğeri ise, din-dışı felsefedir. Hz. Adem’den Hz. Muhammed’e kadar bütün peygamberler Nübüvvet misyonunu yerine getirirlerken, Yaratıcıdan bağımsız düşünenler dine itaat etmeyen felsefe yolunda toplanmışlardır. Filozofların bir kısmı da ılahi vahye itaat ederek Nübüvvet silsilesi ile aynı çizgide buluşmuşlardır.