Teravih Namazı

Teravih, ‘tervîha’ kelimesinin çoğuludur. Tervîha ise sözlükte ‘istirahat etmek’, ‘dinlenmek’, ‘huzur duymak’, ‘sevinmek’ ve ‘bir işi kolaylaştırmak için nöbetleşe yapmak’ gibi anlamlara gelir. Teravih namazı Ramazan ayında yatsı namazının son sünnetinden sonra kılındığı ve her dört rekâtından sonra biraz istirahat edildiği için bu adı almıştır.

Buharî’de geçen bir rivayette Aişe Validemiz, Nebimizin Ramazan ayında olsun ya da başka vakitte olsun geceleri on bir rekâttan fazla nafile namaz kılmadığını söylemiştir.[1]

Aişe Validemizden gelen bir başka rivayet şöyledir: “Allah’ın elçisi bir gece mescitte nafile namaz kılmıştı. Birçok kimse de ona uyarak namaz kıldı. Sabah olunca Ashab, “Allah’ın elçisi geceleyin mescitte namaz kıldı” diye konuştular. Ertesi gece Allah’ın elçisi yine namaza durdu. Halk yine onları konuştu, katılanların sayısı iyice arttı. Üçüncü veya dördüncü gece halk yine toplandı. Öyle ki mescid, insanları alamayacak hâle gelmişti. Ancak Nebimiz o gece yanlarına çıkmadı Sabah olunca: “Yaptığınızı gördüm. Size çıkmamdan beni alıkoyan şey, o namazın sizlere de farz oluvermesinden korkmamdır” dedi. Bu hâdise Ramazanda cereyan etmişti.”[2]

Konuyla ilgili olarak nakledilen hadislerde Nebimizin ashaba kaç rekât namaz kıldırdığı belli değildir. O, Ramazan dışında nafile namazlarını mescitte kılmazdı. Ramazan’ın son on gününde itikâfta bulunduğu için sürekli kıldığı 11 rekâtı mescitte kılmıştı. Bunlardan üç rekâtı vitir olduğu için geriye sekiz rekât kalıyordu. İşte bu sekiz rekâtı kendi kendine kılarken Ashab ona uyarak kılmış olmalıdır. Bazılarının ‘teravih sekiz rekâttır’ demeleri bundandır. Fakat doğru olanı nafile namaz için herhangi bir rekât sayısı belirlememektir.

Yukarıdaki hadislerde de görüldüğü gibi Nebimiz vefat edinceye kadar bir daha ashab-ı kirama Ramazan gecelerinde veya diğer gecelerde herhangi bir nafile namaz kıldırmamıştır. Fakat Müslim, Ebu Davud ve Tirmizi’de geçen bir rivayete göre Nebimiz, ramazanda kılınacak nafile gece namazını kesin olarak emretmez fakat kılınması için ashab-ı kiramı teşvik eder ve şöyle derdi: “Kim iman ederek ve sevabını yalnızca Allah’tan bekleyerek Ramazan ayını ibadetle geçirirse onun geçmiş günahları affolunur.”[3]

Nebimiz (sav)’in sağlığında, Ebu Bekr’in (ra) halifelik döneminde ve Ömer’in (r.a) ilk yıllarında cemaatle teravih namazı kılınmamıştır.

Abdurrahman b. Abdulkâri diyor ki, Ramazan’da Ömer b. el-Hattab ile beraber Mescide geldim. İnsanlar öbek öbek, kimi kendi başına namaz kılıyor, kimi de arkasındaki cemaate namaz kıldırıyordu. Ömer dedi ki, bunları, güzel Kur’an okuyan birinin arkasında toplasak iyi olacak. Sonra Übeyy b. Ka’b’ın arkasında topladı. Bir başka gece yine Ömer ile beraber çıktım, insanlar imamlarının arkasında namaz kılıyorlardı. Ömer dedi ki, “Bu ne güzel bid’at oldu. Bu namazı kılmadan uyuyanlar, burada kılanlardan daha faziletlidirler. Ömer, uyuyup uyandıktan sonra namaz kılanları kast ediyordu. [4]

Bu rivayete göre Ömer (ra) bu namazı kılmamıştır. Onun camide böyle bir namaz kıldığına dair rivayet yoktur.

Yahya Şenol

Ramazan ve Oruç, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2009, s: 41-43.

——————————————————————————–

[1] Buharî, Salatü’t-Teravih, 1.

[2] Buharî Salatu’t-Terâvih 1, Cum’a 29, 5; Müslim, Müsafirîn, 177, (761); Muvatta; Salât-fi’r Ramazan 1; Ebu Dâvud, Salât 318; Nesâî, Kıyâmu’l-Leyl: 4.

[3] Muslim, Salatu’l-Musafirin, 25 (174); Ebu Davud, Ramazan, 1; Tirmizi, Sıyam, 83.

[4] Buhari, Salâtu’t-Teravîh, 1.