Kuran Yeterince Açık mıdır?

Kur’an’ı anlamada bugün en büyük problemlerden biri; onun herkes tarafından anlaşılamayacağı, ancak özel kişilerin anlayışı, kavrayışı ve aracılığı ile anlamanın mümkün olabileceği, aksinin ise kişiyi sapıklığa götüreceği öngörüsünün toplumda yaygın ve yerleşik bir kanaat olmasıdır. Bu yaklaşım günümüzde o kadar yaygın ve bireylerin Kur’an’a olan yaklaşımlarını o kadar fazla etkileyecek boyuta varmıştır ki, ilmiyle temayüz etmiş kişilerin dahi kalbine “acaba böyle midir?” şüphesi düşmektedir. Halbuki en düz mantık bile, Allah (CC)’ın doğruluğa eriştirmek için bir hidayet rehberi olarak gönderdiği hikmetlerle dolu kitabının, insanı sapıklığa götürebileceğini kabul etmez.

Kur’an’ın apaçık bir kitap olduğunu birçok ayetle ispat mümkün iken bu yazımızda sadece Bakara suresinin 159 ve takip eden ayetleri belirtmekle yetineceğiz. Çünkü bu ayet yukarıdaki yaklaşımın yanlışlığını ve bu yaklaşımın çok büyük bir sorumluluğun da açıkça üstlenilmesi demek olduğunu ortaya koymaktadır. “Gerçekten indirdiğimiz belgeleri ve doğru yolu Kitapta insanlara açıkladıktan sonra, gizleyen kimseler var ya, onlara hem Allah lanet eder, hem lanetçiler lanet eder, / ancak tevbe edenler, ıslah olanlar ve gerçeği ortaya koyanlar müstesna; işte onların tevbesini kabul ederim. Ben, tevbeleri daima kabul ve merhamet edenim. / İnkar edip de o halde ölenler var ya, işte, Allah’ın, meleklerin, insanların hepsinin laneti onlaradır. / Lanette temellidirler, onlardan azab hafifletilmez ve onların azabı geciktirilmez.” (Bakara 159-160-161-162)

Girişte belirttiğimiz söz “herkesin kitaptan bir fıkhi hüküm çıkartmaması gerekir.” yaklaşımı çerçevesinde değerlendirildiğinde masum, hatta haklı bir yaklaşım gibi durabilir. Ancak bunun son derece tehlikeli bir şekilde, Kur’an’ı anlama metodu olarak hayata geçmesinden dolayı, zararı masumiyetinden büyük sonuçlar doğurmaktadır. En önemli hasar şüphesiz ki, bireyin öncelikli ve mutlak olarak kendisini ilgilendiren, din ile ilgili yaklaşımları sorgulayabileceği yegane kaynağın elinden alınmış olmasıdır. Kavrayışlı bir zihin için bu durum başka açıklamaları gerektirmeyecek kadar açık bir tehlikedir. Abdestsiz Kur’an’a dokunulmaz gibi ek yasaklarla da bireyin Kur’an ile ilişkisi arasına engeller konduğunda artık meydan Kur’an’ı açıkladığını iddia eden birçok açıklayıcıya kalmaktadır. Burada, bu açıklayıcıların niyetlerinin bozuk olduğunu toptan iddia etmek elbette yanlıştır. Fakat peşlerinden gidenlerin, doğru bilgiyle onları sorgulamadan, sırf takipçi olmaları, zamanla olası birçok yanlışın görenek halini almasına sebep olmaktadır ki maalesef bu hep böyle olmuştur.

Sonuç ise ortada… Birçok açıklayıcının kelâmlarını hıfzeden topluluklar, merak edipte acaba Allah (CC) ne demiş? bile demeden kendisini İslam’ı temsil etme misyonunun merkezinde görüyor. .. Kendilerine kavrayışlarının veya metodlarının yanlışlığı AYET ile gösterildiğinde ise klasik cevap hazır… “Sen veya hocan biliyorsunuz da onca namlı, filanca zat bunu anlamamış. Olacak iş değil…” Ardından bir sürü teviller ileri sürülüyor. Veya size diş bileyip kişisel eksikliklerinizden dem vuruluyor. Yada daha da ileri gidip namı pek hoş olmayan akımlardan biriyle sizi imgeleştirerek AYET’ler gözardı ediliyor… Yapılan maalesef hep bu olmaktadır. Halbuki Allah (CC)’ın resulü veda haccında; “…Burada bulunan bulunmayana ulaştırsın. Çünkü burada bulunan bu bilgiyi, kendinden daha iyi kavrayan birine ulaştırabilir…” demişti. Sırf bu uyarı dahi, inanç konusunda (Hz. Muhammed hariç) bir kişi veya zamana demir atmanın, metod olamıyacağını göstermiyor mu? Bugün ise inancını ciddiye alanlar hep serzeniş halinde… Neden öyle olmasın ki?

• Hayatın dışına itilmiş ve sadece mistik bir tören sembolü olarak kutsallaştırılıp, içine bakılmayan Kur’an ve Kur’anı’ı anlama metodu.

• Sorgulama etiğinden yoksun, her fırsatta “Şahidim ki Allah (CC)’dan başka ilah yoktur. Yine şahidim ki Muhammed Allah’ın kölesi ve elçisidir” dediği halde; kendisini gerçek şahit yapacak Kur’an’ı, anlamak için bir kez olsun eline almamış müslüman birey.

• Din’i, bir şefaat zinciri ve bireysel haz alma eylemine indirgemiş akımlar.

• Ya kaybedecek birşeyleri olduğundan yada ayetlere olan güvensizliklerinden ötürü; Kur’an’ı Kur’an’la anlayıp hadisleri de uygun ayetlerle eşleştirmek yerine geçmiş alimlere methiye ve minik şerhler koymanın ötesine geçemiyen alimler.

• Tek tip, edilgen robotlar yetiştirmenin dışına çıkamayan; ilimleri eskilerin yazdıkları ile sınırlayıp hayata sırtını dönen; farklı ve özgür düşünceye, kutsanmış kariyerlerle baskı kurup geçit vermeyen eğitim sistemi.

• Allah (CC)’ın ayetlerini belli bir saltanatı sürdürmeye tercih edemeyen devlet modelleri.

• Davranış olaraksa; yanlış sabır anlayışı ile aşırı tepkisizlik yada marjinallik. Müslümanların mevcutları bugün bunlardır. Çözüm ise her müslüman bireyin şahitliğini, lafzî olmaktan çıkarıp Kur’an’ı bizzat anlayarak bilgiye dönüştürmesidir. Kur’an’ı anlamanın önündeki bütün engeller kaldırılmalıdır. Bireyin Kur’an’a yaklaşmasına engel olacak en ufak maddi – manevi bidatleri yaşatmanın büyük bir vebal olduğunu yukarıdaki ayetler, müslüman, münafık, müşrik, kâfir ayrımı yapmadan çok açık bir şekilde ifade etmektedir…

“Allah, ayetleri birbirine benzeyen ve yer yer tekrar eden Kitabı, sözlerin en güzeli olarak indirmiştir. Rablerinden korkanların, bu Kitaptan tüyleri ürperir, sonra hem derileri ve hem de kalpleri Allah’ın zikrine yumuşar ve yatışır. İşte bu Kitap Allah’ın, dileyeni kendisiyle doğru yola ilettiği hidayet rehberidir. Allah, sapıklıkta yürüyenlere yol da göstermez.” (Zümer 23)