Gezmek Üzerine

Yeryüzünde Gezmek Üzerine…

Bir iş veya eylem inanan müslümanlar için yaratıcının kendilerine okuyup anlasınlar diye indirdiği kitapta yer almışsa; üstelik birçok kez tekrarlanarak inananların dikkati çekilmiş ise artık bu eylemin görev olduğunu söylemek hiç de yanlış değildir. Gezmek, yani seyahat etmek işte böyle bir fiildir. Aşağıdaki derleme konuyla ilgili ayetleri içermektedir. Tevbe 112 “Allah’a tevbe eden, kullukta bulunan, O’nu öven, O’nun uğrunda gezen, rüku ve secde eden, uygun olanı buyurup fenalığı yasak eden ve Allah’ın yasalarını koruyan müminlere de müjdele.” Tevbe 112 ayeti gezme fiili ile ilgili Kur’an’ı Kerim de geçen çarpıcı bir ayettir. Ancak bazı mealler, ayette geçen “sâihun” kelimesini oruç tutanlar olarak çevirmektedir. Aynı mealler de; Ahzap 35’de geçen “ve’s-sâimîne ve‘s-sâmiat” ifadesi de “Oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar” olarak meallendirilmiştir. Bu durum herhalde gezmek fiilinin Kur’an da övülecek kadar önemli bir eylem olarak değerlendirilmemesinden kaynaklanmış olmalıdır. Çünkü sâihun kelimesi arapçada gezme fiilini anlatmak için kullanılır. Diyanet mealleri dahil birçok ilim adamı bu görüştedir.

Nahl 36. “And olsun ki, her ümmete: “Allah’a kulluk edin, azdırıcılardan kaçının” diyen peygamber göndermişizdir. İçlerinden kimi Allah’ın doğru yoluna erişti, kimi de sapıklığı hak etti. Yeryüzünde gezin; peygamberleri yalanlayanların sonlarının nasıl olduğunu görün.”

Ali İmran 137. “Sizden önce neler gelip geçmiştir. Yeryüzünde gezin de, yalancıların sonunun ne olduğuna bir bakın.”

Enam 11. “De ki: “Yer yüzünde gezip dolaşın, sonra da, yalanlayanların sonunun nasıl olduğuna bir bakın.”

Neml 67-68-69. “İnkar edenler: “Biz ve babalarımız toprak olduğumuzda mı, doğrusu bizler mi tekrar çıkarılacağız? Bununla biz de, daha önce babalarımız da, and olsun ki, tehdit edilmiştik. Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değildir” dediler. / De ki: “Yeryüzünde gezin, suçluların sonunun nasıl olduğuna bir bakın.”

Secde 26. “Şimdi yurtlarında gezip dolaştıkları, kendilerinden önceki nice nesilleri yok etmiş olmamız onları doğru yola sevk etmez mi? Bunlarda şüphesiz ibretler vardır. Dinlemezler mi?”

Fatır 44. “Yeryüzünde gezip, kendilerinden öncekilerin sonlarının nasıl olduğunu görmezler mi? Onlar, kendilerinden daha kuvvetliydiler. Göklerde ve yerde Allah’ı aciz bırakabilecek yoktur. Şüphesiz O bilendir, Kadir olandır.”

Enam 6. “Onlardan önce nice nesilleri yok ettiğimizi görmediler mi? Onları, sizi yerleştirmediğimiz bir şekilde yeryüzüne yerleştirmiş, gökten bol yağmur yağdırmış, altlarından ırmaklar akıtmıştık. Fakat onları günahlarından ötürü yok ettik ve ardlarından başka bir nesil yetiştirdik.”

Hicr 75-76-77-78-79 “Bunda, görebilen insanlar için ibretler vardır. / O şehrin kalıntıları işlek yollar üzerinde hala durmaktadır. / Bunda inananlar için ibret vardır. / Eykeliler de, şüphesiz zalim kimselerdi. / Bunun için onlardan da öcaldık. Hala her iki memleket de işlek bir yol üzerindedirler.”

Zariyat 37. “Can yakıcı azaptan korkanlar için, o beldede bir işaret, bir kalıntı bıraktık.”

Hacc 45-46. “Nice kasabaların halkını haksızlık yaparken yok ettik. Artık çatıları çökmüş, kuyuları metruk, sarayları bomboş kalmıştır. / Yeryüzünde dolaşmıyorlar mı ki, orada olanları akıl edecek kalpleri, işitecek kulakları olsun. Ama yalnız gözler kör olmaz, fakat göğüslerde olan kalpler de körleşir.”

İnsan denilen varlık yaşamını zaman ve mekan ile tanımlanan bir platformda yürütmek durumundadır. Kendi varlığının başlangıcında bu iki parametre ili ilgili seçim şansı olmayan birey, kişiliği oluşmaya başladıktan sonra yakın çevresinden başlayarak dış dünya ile iletişim kurmaya başlar. Bu iletişimin özünde merak, tanıma ve tanımlama arzusu yatar. Bu öğrenme arzusu insan için, ömrünün sonuna kadar kesintisiz devam edecek olan bir süreçtir. İnsan öğrenme arzusunun peşinden çeşitli sebeplerle koşabilir. Hayatı daha iyi koşullarda geçirebilmek için yapılan öğrenme arzusu keşiflerin ve teknolojideki buluşların yegâne lokomotifidir. İnsanların algılayabildiği şeyler dışında kalan ve gayb sayılan bilgiye karşı meyli de çok yüksektir.

Tüm bunların dışında kendileri ve geçmişleri ile ilgili bilgiye erişme arzusu da insanoğlunu meşgul eden konulardandır. Çünkü bilgi birikimini sağlamak ancak bu şekilde gerçekleşir. Yaratıcımızın bizlere yukarıda derlenen ayetlerdeki tavsiyesi; özellikle önceki kavimlerin sonlarını getiren durumlarını kavramak için kalıntılarına bakmak ve onlardan ders almak yönündedir. Ayetlerde geçmiş kavimler ile ilgili bildirilen haberlerde o kavimlerin yaşarken ortaya koydukları tutum ve tavırları anlatılmaktadır. Allah (CC) bugün için geçmişte kalan o kavimlerin bilgilerinin, düzenlerinin, siyasetlerinin, zenginliklerinin kendilerini helak edilmekten kurtaramadığını üzerine basa basa bildirmektedir. Üstelik o kavimlerin şimdikilerden daha güçlü ve gösterişli olmaları acı sonlarını değiştirmemiştir.

Meryem 74. “Onlardan önce nice nesilleri yok ettik ki, onlar varlıkça ve gösterişçe bunlardan daha üstündüler.”

Fatır 44. “Yeryüzünde gezip, kendilerinden öncekilerin sonlarının nasıl olduğunu görmezler mi? Onlar, kendilerinden daha kuvvetliydiler.”

Kaf 36. “Bu inkarcılardan önce, kendilerinden daha kuvvetli olan, diyar diyar dolaşan nice nesilleri yok etmişizdir. Kurtuluşu var mı?”

O kavimlerin sonlarından ibret almak için kalıntılarını görmek, bunun için de söz konusu yerleri gezmek gereklidir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken bir başka husus, müslümanları daha fazla ilgilendirmektedir. O’da, bu bilgileri ortaya çıkartacak bilim dallarında müslümanların daha fazla gayret göstermeleri gereğidir. Özellikle arkeoloji, yanısıra krimonoloji yada benzeri uzmanlık gerektiren dallarda müslümanların mesafe almaları gerekmektedir. Aksi halde tarihsel kalıntıları dilediği gibi yorumlayan tarihci, arkeolog, biyoloji uzmanları vd. bilim adamlarının çeşitli iletişim kanallarınıda da desteğiyle insanlığın geçmişi hakkındaki bilgileri bugünün medeniyetlerini –özellikle batı medniyetini- yüceltmek için kullandıklarına şahid olmaktayız.

Geçmişin kalıntılarından; Hicr suresi 75. Ayette insanlığın, 77. Ayette ise inananların alacağı derslerin bulunduğunu görmekteyiz. Ancak Allah (CC), Hacc suresinin 46. Ayetinde; bunlardan ders alabilmek için sadece bilginin yeterli olmadığını, yanısıra gerçekleri objektif olarak değerlendirecek iyi niyetli bir yaklaşımın gerekli olduğunu özellikle belirtmektedir. Bu ayet inananlara geçmişe ait kanıtları ortaya çıkarmada daha büyük bir sorumluluk almaya yöneltmektedir.