Aykırı Bir AB Görüşü

Avrupa Medeniyetiyle bütünleşme ideali, yıllardır Türkiye gündemini olanca yoğunluğu ile meşgul etmeye devam ediyor. Toplumun hemen her kesiminden açıklayıcılar, konuyla ilgili lehte görüşlerini en yüksek perdeden seslendiriyorlar.

Tek tük aleyhteki sesler ise AB’ye girildiğinde yaşanabilecek muhtemel sıkıntıları referans alarak konuya eleştirel yaklaşıyor. Ancak ortaya konan hiçbir görüşün -yaratıcının insanlığa ve inancının gereklerini ciddiye alanlara tekliflerini içeren ve son vahiy belgesi olduğuna inandığımız- Kur-an referanslı olmaması, müslümanlardan oluşan bir toplum için oldukça enteresandır. Hatta vahimdir de…

Avrupa Birliğine girmek ile ilgili çıkartılan yasaların büyük bir kısmı İNSAN için, fıtrata uygun düzenlemeleri içerse de, gerekçeyi Avrupa’nın medeniyet trenine ne pahasına olursa olsun eklemlenme isteği oluşturduğundan yada böyle bir görüntü hakim olduğundan, genel olarak konunun metod açısından sorgulanması gerekmektedir. Kur-an’da AB ile ilgili doğrudan bir ayet elbetteki yok. Ancak ilişki biçimi, ilişkiye girilecek topluluklar ve tarafların gerekçeleri konusunda çok net tavsiyeler mevcut. Tabiidir ki Kur-an’ın bu tavsiyelerinin, yaratıcıya sadece İLAH olması dolayısıyla değil, RAB ve MELİK olarak da iman edenleri yakından ilgilendirip tercihlerini belirleyeceği açıktır.

Önce konu ile ilgilendirdiğimiz Maide suresinin ayetlerine şöyle bir bakalım;

51. Ey İnananlar! Yahudileri ve hıristiyanları velîler edinmeyin, onlar birbirlerinin velîsidirler. Sizden kim bunu yaparsa o da onlardandır. Allah zulmeden kimseleri doğru yola eriştirmez. 52. Kalplerinde hastalık olanların, “Bize bir felaket gelmesinden korkuyoruz” diyerek onlara koştuğunu görürsün. Olur ki Allah bir zafer verir veya katından bir emir getirir de kalplerinde gizlediklerine içleri yananlara dönerler. 53. İnananlar, “Sizinle beraber olduklarına bütün güçleriyle Allah’a yemin edenler bunlar mıdır?” derler. Onların amelleri boşa gitmiş ve kaybeden kimseler olmuşlardır. 54. Ey İnananlar! Aranızda dininden kim dönerse bilsin ki, Allah, sevdiği ve onların O’nu sevdiği, inananlara karşı alçak gönüllü, inkarcılara karşı güçlü, Allah yolunda cihat eden, yerenin yermesinden korkmayan bir millet getirir. Bu, Allah’ın dilediğine verdiği bol nimetidir. Allah her şeyi kaplar ve bilir. 55. Sizin velîniz ancak Allah, O’nun peygamberi ve namaz kılan, zekat veren ve rüku eden müminlerdir. 56. Kim Allah’ı, Peygamberini ve inananları velî edinirse bilsin ki, şüphesiz Allah’tan yana olanlar üstün gelirler.

Yukarıdaki cümleler Allah (CC)’ın son derece açık ayetleridir. Bu yazıyı okuyanların bazı mealleri ellerine aldıklarında kafalarının karışmaması için şu açıklamayı özellikle yapmak gerekmektedir. Konunun can alıcı noktası burasıdır. 51-55 ve 56. ayetlerde geçen, altı çizili “VELΔ kelimesi birçok meal’de “DOST” olarak çevrilmiştir. Halbuki ayetin orjinaline bakıldığında görülürki 51. ayette iki kez velî’nin çoğulu olan “EVLİYA” kelimesi geçmekte, 55. ayette tekil olarak VELİYYU, 56. Ayette ise velî kökünden “YETEVELLA” kelimesi geçmektedir. Türkçemizde VELÎ kelimeside DOST kelimeside kullanılmaktadır. Ancak anlam itibariyle iki kavram arasında derin anlam farkı sözkonusudur. Dost kelimesi güvenilirlik, arkadaşlık, gibi sezgisel içerikli bir kavram iken VELÎ kelimesi duygusal yönü bulunmayan tamamen hukuki mahiyetli bir kavramdır. Velî, temsil ettiği kişi veya topluluk adına hukuki sonuçlar doğuracak kararlaları alır ve uygular. Diğer bir deyişle velî; kararlarını temsil ettiği kişi ve topluluğa onaylatmadan uygulamaya koyup onlar adına söz söyleme yetkisine sahip konumdadır. Dost kelimesinin arapça karşılığı SADIYK’dır.

Bu kelime ve aynı kökten türemiş kelimeler Kur-an’da geçmektedir. Hal böyleyken Allah (CC)’ın tercih ettiği bir kavramı farklılaştıracak başka bir kavram ile tercüme ederek anlamaya çalışmak anlaşılır bir yaklaşım değildir. Tekrar ayetlere dönecek olursak.; 51. ayet’deMüslümanların, Yahudi ve Hristiyan’ları VELÎ edinmesinin yanlışlığı belirtilip aksi halde sonucunun ne olacağı konusunda net açıklama yapılıyor. 52. ayet’de mevcut durumlarından endişeli olan inançlı insanların, menfaat umuduyla veya içinde bulundukları durumdan endişe ederek Yahudi ve Hristiyanlara yönelip onlardan medet ummasının yanlışlığı vurgulanıyor. Bunlar ayette kalpleri hasta olanlar şeklinde betimleniyor. 53. ayet’de müslümanların da menfaatlerini korumaya yemin eden kitap ehli münafık ve diğerlerinin iş bittikten sonraki tutumlarının sonucu gösteriliyor. 54. ayet’de böyle yapanlar “Dinlerinden dönmüş” olarak tarif edilip Allah (CC)’ın yeni bir topluluğu ihdas edeceği müjdesi inananlara bildiriliyor. 55. ayet’de kimlerin VELÎ olarak tercih edilebileceği bildiriliyor. 56. ayet’de ise izlenmesi gereken metod ve kesin sonuç müjdeli bir şekilde inananlara açıklanıyor.

Yukarıdaki ayetlerin, bir zamanlar “256 ahkam ayetini görmezlikten gelelim” diyenlerin listesinde olup olmadığını bilmiyorum. Ancak kesin olan gerçek şu ki keşke bu ayetleri; son birkaç yüzyılda parlatılmış, yaratıcının kurum ve kurallarına alternatif olarak sunulan değerler sitemine eklemlenmeyi hedeflemiş inananlara hatırlatmak zorunda kalmasaydık. Onun yerine, yaratıcıya ve insana saygılı bir Türk toplumunun liderliğine, Batı Medeniyetinin dışındaki kitleleri inandırmak için kullansaydık… 73. Ayetlerimiz kendilerine apaçık okunduğu zaman inkar edenler inananlara: “Bu iki takımın hangisinin makamı daha iyi ve yeri daha güzeldir?” derler. 74. Onlardan önce nice nesilleri yok ettik ki, onlar varlıkça ve gösterişçe bunlardan daha üstündüler. 75. De ki: “Sapıklıkta olanı Rahman ne kadar ertelese bile, sonunda tehdit edildikleri azabı ya da kıyamet gününü gördükleri zaman onlar kimin yerinin daha kötü ve taraftarlarının daha güçsüz olduğunu bilecektir.” 76. Allah doğru yolda olanların doğruluğunu artırır. Baki kalacak yararlı işler Rabbinin katında sevap olarak da daha iyidir, sonuç olarak da daha iyidir. (Meryem Suresi 73 ve 76. Ayetler)