Mektuplar – Cengiz Guseynov

Cengiz Guseynov. Mektuplar
Tercüme: Birsen Karaca

Birinci Mektup

Sevgili Rasim,

Üzgünüm, telefon etmişsiniz ama bana ulaşamamışsınız… (Mektupların (elektronik posta iletilerinin) metinleri sitedeki yayınlanma sırasına uygun olarak aşağıda sunulmuştur. Mektuplardan kişisel olan öğeler çıkartıldığı için farklı kısaltmalar yapıldı.-Yay.).

Geçenlerde “Bilim ve Din” dergisinin yayın kurulunda toplantı vardı, çok sayıda insan katıldı, Olga Bruşinskaya (Olga Bruşinskaya Derginin genel yayın yönetmenidir) ile birlikte derginin 50. kuruluş yıldönümünü kutladık.

İstanbul’da gerçekleştirmiş olduğumuz konferansı da anımsadık…(söz konusu edilen, 15-17 Mart 2007 tarihlerinde İstanbul’da Türk ve Rus bilim adamlarının katılımıyla düzenlenen “Kuran ve Özgürlük” konulu uluslararası konferans. Konferans (Prof. A. Bayındır yönetiminde)Süleymaniye Vakfı ve (Prof. S. Kâmilev yönetiminde) Rus tarafınca düzenlenmişti. Prof. Cengiz Guseynov “Kuran ve Diğer Kutsal Kitaplar” başlıklı bildirisiyle katılmıştı. –Yay.)

Siteniz Kuranika’yı inceledim (yayın arifesinde Sayın C. Guseynov’a da sitemizi incelemesini ve görüşlerini bildirmesini rica etmiştik. –Yay.), bence, siteniz henüz hazırlık aşamasında; bana öyle geliyor ki, sitenizde yayımlananlar çok gerekli ve anlaşılır, aydınlatma fonksiyonunu medeni ve sakin bir şekilde yerine getiriyor. Şu an için nasıl yapılabileceği konusunda bir görüşüm yok ama ilerde siteye reformist içerikli tartışmalı konular da yerleştirilirse fena olmaz. Şüphesiz, durgun limanda yaşamak, fırtınalı denizde yüzmekten daha huzurludur; bunu öylesine, sözün gelişi böyle söylüyorum…. Bence, tartışmalı konuları da yayımlamak önemli; en önemli olansa, Kur’an’ı yalnızca Müslümanlarla ilişkilendirmemek, Kur’an’ın ve mesajlarının yöneldiği adresin yalnızca Müslümanlar değil, tüm insanlık olduğunu da göstermektir.

İslam dünyasının içine kapanıp kendini izole etmek ve dışarıda kalan tüm dünyaya karşı direnmek gibi bir geleneği var… Bunlar benim öngörülerim… Saygılarımla.

Письмо первое.

Дорогой Расим, жаль, что не дозвонились до меня… (Тексты писем (мейлов), здесь и ниже, приводятся с учетом их публикации на сайте. Потому из них убраны личные моменты и сделаны другие сокращения (Ред). На днях собирались в редакции “Науки и религии”, было много народу, отметили 50-летие журнала вместе с Ольгой Брушлинской (Ольга Брушлинская – гл. ред. Журнала (Ред.).

Вспомнили и про нашу конференцию в Стамбуле… (Речь идет о международной научной конференции «Коран и свобода», состоявшейся в Стамбуле (15-17 марта 2007) с участием турецких и русских ученых. Конференция была организована Фондом Сулеймания (рук. проф. А. Байиндир) и российской стороной (под рук. проф. С. Кямилева). Проф. Ч. Гусейнов выступил с докладом: «Коран и другие священные Книги». – Ред.).

Я посмотрел ваш сайт Кораника (Накануне мы предложили ув. Ч. Гусейнову посмотреть наш сайт и критически оценить его. – Ред.), но он, по-моему, пока на стадии, как мне кажется, наполнения, а то, что в нём есть, представляется очень нужной, познавательной, выполняет в цивилизованной, спокойной форме просветительскую функцию. Но в дальнейшем неплохо бы ставить дискуссионные проблемы реформаторского толка, хотя пока не понимаю, как это сделать. Жизнь в тихой гавани, разумеется, спокойнее, чем плыть по бурному морю, это я так, к слову… Важно, по-моему, печатать и спорное, а главное – не привязывать Коран только к мусульманам, показывать, что он и его идеи имеют в виду не только одних мусульманам, а адресуются всему человечеству.

Мусульманский мир в массе своей имеет тенденцию к самоизоляции и противопоставлению себя всему остальному миру… Это мои предварительные суждения… С уважением – Чингиз Гусейнов.

– – – – – – – – –

İkinci Mektup

Rasim, Mektup için teşekkürler!(Sözü edilen C.Guseynov’a gönderdiği elektronik posta iletisi için verdiğimiz cevap. Söz konusu iletiyi alır almaz hemen cevap vermiştik.  -Yay.) öyle ki, hep, hatta diyebilirim ki, uzun yıllar boyunca Kur’an ve İslam’ın problemleriyle ilgili kafa yordum. Kimi zaman bana öyle geliyor ki, sizinle karşılaşmamız bir tesadüf değil, Yüce Allah’ın izniyle oldu ve O’nun izniyle devam ediyor… Havada uçuşan reform mesajları var, şükürler olsun. Bu yalnızca benim tarafımdan değil, Bayındır’ın başkanlığında sizin tarafınızdan da görülüyor. Sizinle farklı ülkelerde yaşıyor ve farklı ortamlarda çalışıyoruz. Türkiye, Yüce kitap Kur’an’ın mesajlarını tüm medeni dünyanın gözünde lekeleyen ve kendisini Müslüman kabul eden bazı ülkelerle kıyaslanamayacak laik bir ülke olmasına karşın, (ifademin sertliğini bağışlayın, genel atmosferi kastediyorum) eski bilgilerle yaşayan, daha doğru bir ifadeyle Kur’an’la ilgili yanlış algılamaları olan cahil ve bilgisiz insanlar var. Siz tüm bunları, Rusya’da yaşayan benden, çok daha iyi tespit ediyorsunuzdur, çünkü siz Süleymaniye Vakfı olarak çevrenizde olup bitenleri daha iyi görüyorsunuz… Rusya’da da aynı şekilde pek çok kusur ve tutarsızlıklar mevcut ama, Kur’an’la ilgili sorunları cesurca ifade etme konusunda bizim koşullarımız sizinkinden müsamahakar.

Kur’an, güç kullanarak tüm dünyaya uygulatmak için gönderilmedi –Yüceler Yücesi, insanlara gitmeleri gereken yolu gösterdi, O, insanlara da seçme hakkı tanıdı, inançlara ise, Kur’an’da söylendiği gibi, iyi işler için tartışma hakkını verdi. Kur’an tüm dünyaya, tüm ideolojilere açıktır. Kur’an’ın, her şeyin üstünde olan mesajları eğer akıllıca sunulur ve 7. yüzyılın değil, hatta 20.yüzyılın da değil, 21. yüzyılın bakış açısıyla ve tamamen Kur’an metnine sadık kalınarak ve İyi niyetle yola çıkılarak tefsir edilirse, elbette niyetinin ne olduğu birincil derecede önemlidir ama, bu yapılırken makul bir amaçla; İslam’da, sizin de bildiğiniz ama nedense unutulmuş yüce bir söz vardır.  Diyalog mu istiyorsun, yoksa kavga mı? İslam’ın dışında Yüceler Yücesinin diğer tüm dinlerini hatalı, gereksiz, kafir kabul ederek, hatta Buddizmi (ki o da Biricik Yaradan’ın izniyle vardır) coğrafi olarak bizden uzaklara iterek herkesle düşman mı olmak istiyorsun, yoksa Kur’an’ın etik derinliğini ve önemini, ayrıca üslubunun, imgelerinin, metaforlarının ve mesajlarının güzelliğini görebilmeleri için, kapılarını tüm dünyaya açmak mı? Bu durumda Kur’an metninin mantığıyla davranmak gerekir. Güç kullanarak, zorla, tehditle ya da Müslüman olanın  Müslüman olmayana karşı uyguladığı ürkütücü terörist hareketlerle  değil (ki tüm bunlar, Kur’an’a göre, İslam’a karşı işlenen en ağır suçlardır)… Kuran’ın, Kılıç pratiği ile desteklenen sahte yorumlarının pek çoğu bugün sıklıkla, özellikle de İslam ideologları tarafından gösterilerek sunulmaktadır ki o ideologların kendileri de bu davranışlarıyla her şeyden önce Yüceler Yücesi Allah’a hakaret ettiklerini fark etmiyorlar!… Bunlar benim yargılarım. Herkese selamlar! Sizin C.G’unuz.

Письмо второе.

Спасибо, Расим, за письмо! (Речь идет о нашем ответе на приведенный мейл Ч. Гусейнова. Мы ответили сразу, с получением. – Ред.). Так получилось, что я все это время, даже сказал бы многие годы, думаю о Коране и проблемах ислама, и порой мне даже кажется, что встреча моя с вами произошла не случайно, она водилась и продолжает водиться руками Всевышнего Аллаха… Есть реформаторские идеи, которые носятся в воздухе, и они уловлены не только мной, но и, что отрадно, вами тоже во главе с Байандиром! Мы с вами живём в разных странах и работаем в разных ситуациях. Хотя Турция – страна светская и не чета некоторым странам, мнящим себя мусульманскими, но действиями своими, извините за резкость,  порочащих в глазах всего цивилизованного мира идеи великой книги – Корана, все же Вы более, чем я, живущий в России,  скованы, ибо и у вас вокруг Сулейманийе вакфы (Фонда Сулеймания. – Ред.), я имею в виду общую атмосферу, есть темные и невежественные люди, живущие старыми, точнее – искаженными представлениями о Коране… В России тоже много своих язв и нелепостей, но по нашей с вами части пока дозволительны смелые высказывания по проблемам Корана.

Коран ниспослан не для внедрения его всему миру силой – Всевышний указал путь, по которому надо идти человеку, и Он оставляет ему право выбора, а верам –  право состязаться, как сказано в Коране, добрыми делами. Коран открыт к миру, к диалогу, у него всепобеждающие идеи, если умно их преподнести и интерпретировать с позиций не 7-го, даже не 20-го, а 21-го века, опираясь, разумеется, всецело на коранический текст, но при этом исходя из разумных намерений, или – великое есть слово в исламе, известное вам, но как-то забытое, – ниййет (намерение. – Ред.), он первичен: каков твой ниййет? хочешь диалога или ругани? мира или войны? хочешь враждовать со всеми, считая все другие религии единого Всевышнего, кроме ислама, ошибочными, ненужными, кяфирскими, даже отбрасывая далекий от нас географически буддизм (хотя и он существует с Его на то дозволения), или приоткрыть всему миру двери Корана, чтобы увидели этическую его глубину, весомость, а также  эстетическую красоту его стиля, образов, метафор, идей? Руководствоваться при этом логикой коранического Текста, а не силой, не насилием, не угрозами или пугающими терактами как мусульман против немусульман, так и мусульман против своих же мусульман, – все это по-Корану считается тягчайшим преступлением против ислама… Многие ложные истолкования Корана, подкрепляемые практикой меча, зачастую демонстрируются сегодня именно идеологами ислама, которые, сами того не замечая, оскорбляют этим, прежде всего, Всевышнего!.. Вот мои предварительные суждения. Привет всем! Ваш Ч.Г.

– – – – – – – – – –  –

Üçüncü Mektup

Çok zor bir konudan (Kur’an dili olan Arapçadan, ama filolojinin bakış açısıyla   –zira kendimi Arabist olarak kabul etmiyorum– ya da stil açısından –bu konuda yazmayı ilerisi için planlıyorum– değil), Yüceler Yücesi Allah’ın genel olarak peygamberler, özelde ise Hazreti Muhammed ve peygamberlerin aracılığı ile tüm insanlık üzerindeki etkisinden bahsetmek istiyorum.

Bilindiği gibi Allah ayetleri peygambere üç yolla vahiy etti: Hz. Muhammed gördü, işitti ve içinde hissetti, yani yüce peygamberlik misyonuna, gözleri, kulakları ve ruhu da katıldı.  Hz. Muhammed vahiy edilen ilk sureyle ilgili olarak şöyle anlatır: “Karşımda, Allah’ın kelamını ipeksi bir sesle bildiren kocaman ve kör edici parlaklık belirdi ve Cebrail, ‘Oku! Seni Yaradan’ın adıyla oku!’ diye emretti.”

“Okuyamam, çünkü ben okur-yazar değilim!”

Anahtar cümle: Okuyamam! Dünyevi (zengin kur’an metni için, yüksek sesle okur-yazar olmayan diye öyle kolayca tekrar bile edemem) olduğu kadar, semavi mantıkta da: batıl, çok tanrılı, öncelikle de, tek tanrılı dinlerin kitaplarını bilmeyen, inançlarda da okuma yazması olmamaktır.

Cebrail: “Oku!” diye ısrar eder ve birden, Hz. Muhammed (içinde tam olarak bir mucize gerçekleşmiştir) vahiyi okumaya başlar. Hayrete şayandır ki, daha dün sıradan insan olanın içindeki peygamber uyanmıştı: O peygamber ki sıradan insanlardan farklı olarak, Allah’ın işaretlerini, şifrelerini, sembollerini görebilen, işitebilen ve içinde hissedebilen ve kendi ana dilinde tüm insanlığa aktarabilen kişidir.

Allah, peygamberi Araplar arasından seçtiğinde onun vahiyleri algılamasını, anlamasını ve Arapça olarak tekrarlamasını kolaylaştırdı. Bu konuyla ilgili olarak Kur’an’da Arapçanın Allah’ın değil, Muhammed Peygamberin ana dili olduğu birkaç kez söylenmiştir. Bu, herkesin Allah’ı kendi ana dilinde anladığı, Allah’ın da onları, onların ana dillerinde işittiği hükmüne ters düşmez.

Kuran dili Arapça, Allah’ın dilidir tezinden, yalnızca Arapçayı bilen, Arapça konuşan ve duasını Arapça yapan kişi Müslüman’dır, buyruğu doğuyor. Böylece Arapça kullanmayanlar otomatik olarak Müslümanlıktan çıkıyor, inananların baskın çoğunluğu da dualarını Arapçayla yapıyorlar, ama anlamıyorlar, çünkü Arapçayı bilmiyorlar, mekanik olarak telaffuzu ezberliyorlar. Yani yüce metne nüfuz etmek değil, dogmatizm teşvik ediliyor.

Arapçanın Ku’ran dili olarak ilan edilmesi üzerine, yüzyıllar boyunca Müslümanlığı kabul eden halkların (Türklerin ve Farsların), Kur’an’ın çevirisini, dillerine yapmak bile kesinlikle yasak olarak kaldı. Kabul etmek gerekir ki, bu yasak, Kuran’ın mesajlarının yayılmasını olumsuz yönde etkilemiştir. Kur’an’ı, İslam’ın sınırları içerisinde hapsetmiştir. Yapılan her yeni çeviri, Kur’an’nın ruhuna ve anlamına doğru derinleşmeyi sağlayabilirdi. Böylece Allah’ın Kitapları sistemine Kur’an’ın dahil edilmesi süreci hızlanırdı, etik derinliği ve estetik güzelliği gösterilen Kur’an tüm dünyaya açılabilirdi.

Kuran dili Arapçanın Allah’ın dili olarak ilan edilmesi, Kuran’ın bazı sahte yorumlarına da sebep olarak, telafisi olanaksız bir dizi linguistik (dilbilimi) tuzağa davet çıkarttı.

Allah, kendisini nasıl ki Allah olarak adlandırıyorsa, ona inananlar da kendilerini Müslüman olarak adlandırıyorlar. O zaman bundan böyle kendisini tek tanrılı dine inananlar olarak ilan eden herkes, yani Yahudiler ve Hıristiyanlar Tanrı’yı başka bir adla değil, Allah olarak, kendilerini de Müslüman olarak adlandırmak zorundadırlar, eğer bunu yapmazlarsa, buna karşı koyarlarsa, o zaman kendilerini inanmayanların saflarına kaydetmiş oluyorlar. Bu yalnızca Kur’an’daki sağduyu ile çelişmiyor, Kur’an’ın ruhunu da tahrif ediyor, o ruh ki mevcut mukaddes kitapları, Tevrat’ı, İncil’i, Kur’an’ı tek bir adla birleştirmiyor, Yahudileri Yahudi, Hıristiyanları ise Hıristiyan olarak adlandırıyor.

Yani, Allah’ın dili olarak ilan edilen Hz. Muhammed’in ana dili Arapçaya ait terimler ve kavramlar (içeriğindeki Allah’ın ve tek tanrıya inanların işaretlerinin yerine geçip) otomatik olarak dünyada konuşulan diğer dillerin hepsine yayılıyor. Hz. İsa pek çok dilde farklı adlarla anılır ve bilinmektedir ki her dilde onu –hatta Kur’an’ın çevirisinde de– İsa olarak değil, söz konusu dillerde benimsenen kavramlara uygun olarak adlandırmak gerekiyor. Hz. Nuh (Noy), Hz. İbrahim  (Abraam), Hz. Musa (Moisey) ve diğer peygamberler de aynı şekilde farklı adlandırılmaktadırlar.

Hz. Muhammed’in, Allah’ın sembol ve işaretlerini duyduğu, içinde hissettiği ve gördüğü ana dili Arapçada tek tanrılı anlamına gelen Müslüman, diğer dillerde ve mukaddes kitaplarda farklı – Hıristiyan, Haçperest, Yahudi, Musevi vd. şekilde – adlandırılır ki bu doğaldır ve ilahi düstura ters düşmez.

Fakat, diğer taraftan, Kur’an’ın yorumlanması sırasında sıkça Müslüman’ın, ayrıca Yahudi ve Hıristiyan’ın da tek tanrılı anlamına geldiği unutuluyor ve Allah’ın tek tanrıya inanan herkese yönelik hitapları tüm insanlığa ait olan özünü kaybederek, sun’i bir şekilde daralıyor. Pek çok kanıttan yalnızca ikisini örnek olarak vereceğim:

Hakikatte sizler tek bir halksınız, Ben de sizin Tek Rabbinizim, Bana ibadet ediniz! Ama siz parçalandınız ve ayrıldınız!

Bu şöyle yorumlanıyor: Allah,  İslam’a inananlar arasındaki bölünmeden endişeliymiş, halbuki, vahiylerin semavi mantığı yorumlandığında O, tek tanrılı İbrahim oğullarının inançlarının bölünmesinden, tüm insanların inançlarının ayrılmasından da endişelidir.

Hz. Muhammed, Allah’ın kendisine hitap ettiği işaret dilini adeta ana dili Arapçaya çevirerek telaffuz etmiştir: Biz onlara ve onların atalarına (kontekste göre onlar çok tanrılı dinlere inananlardır) yeryüzünün nimetlerinden yararlanmalarına olanak verdik ve uzun yıllar yaşadılar. Ama görmüyorlar mı: Biz onların topraklarını çevresinden eksilterek daraltıyoruz, hayır, zafer onların olmayacak!

Burada, dönemin koşullarından yola çıkılarak, sipesifik (özel) ve de evrensel yorum önerilmiştir. Spesifik olan şu ki, Mekkeliler/putperestler (ki onlar peygamberi kovalamışlardı) Hz. Muhammed’e galip gelemiyorlar ve yeryüzündeki toprakları küçülecektir –ki bu görüşü paylaşmamak olanaksızdır. Evrensel olan yorum, maalesef, tek taraflı – yalnızca İslam’la ilişkilendirerek Rabbin tüm insanlığa hitap eden mesajlarının kazandığı zaferin alanını daraltıyor: Güya Allah tarafından İslam’ın kesin zaferi muştulanıyormuş, eğer öyle olsaydı, Allah İslam’ın zaferine uygun görseydi bu süreci kısaltarak çabuklaştırabilirdi:  yayılmacılığın, saldırganlığın ve zorbalığın haklı görüldüğü görüşü bundandır.

Письмо третье

Хочу поговорить на сложнейшую тему – об арабском языке Корана, но не с точки зрения чистой филологии (ибо не считаю себя специалистом в арабистике) или стиля (о чём планирую впоследствии написать), а с точки зрения воздействия Всевышнего Аллаха на пророков вообще и Мухаммеда в частности, а через них – и на всё человечество.

Известно, что Бог ниспосылал аяты пророку тремя путями: Мухаммед видел, слышал и осваивал нутром, то есть в великой пророческой миссии участвовали его глаза, уши и душа. О первой ниспосланной суре Мухаммед рассказывает, что перед ним развернулся большой и ослепительно яркий шелковый свиток с письменами Бога, и Джабраил повелел:

“Читай! Вo имя Создателя твоего воззови!”

“Я не могу это прочесть, ибо неграмотен!”

Ключ к разгадке: Не могу прочесть! – в категориях не столько земной (примитивно неграмотный даже повторить услышанное – богатый коранический текст, не смог бы!), сколько небесной логики: неграмотный в смысле веры, язычник, многобожник, прежде не знавший Писаний Единобожия.

“Читай!” – настаивал Джебраил, и вдруг Мухаммед, точно в нём произошло нечто удивительное, стал осваивать ниспосланное. А удивительное – это то, что в нём, вчера ещё в рядовом человеке, пробудился пророк, который, в этом и отличие пророка от обыкновенных людей, может видеть, слышать и нутром чувствовать знаки, шифры, символы Бога и передавать их на своем родной языке всему человечеству.

Бог в данном случае, избрав пророка из среды арабов, облегчил ему восприятие, понимание и повторение ниспосланного на арабском языке, и об этом не раз говорится в Коране, так что арабский язык – родной язык не Бога, а пророка Мухаммеда, и это не противоречит суждению, что каждый человек слышит Бога на своём родном языке, а Бог слышит каждого человека на его родном языке.

Из тезиса: Арабский язык Корана – это язык Бога рождается повеление: Мусульманином может быть лишь тот, кто знает, читает и вершит молитву на арабском. Тем самым из мусульманства автоматически выводятся те, кто не пользуется арабским языком, а подавляющее большинство верующих, произнося молитву на арабском, не понимают его смысла, ибо не знают арабского, механически вызубрили произносимое. То есть поощряется бездумное начётничество, а не проникновение в великий текст.

На основе объявления арабского языка Корана священным языком Бога родился действовавший многие века строжайший запрет  переводить Коран даже на языки народов, принявших ислам, – тюркские и фарси. Запрет этот, надо признать, пагубно отразился на распространении идей Корана, замкнул его в пределах ислама – каждый новый перевод способствовал бы углублению в его дух и смысл, а тем самым ускорил процесс включения Корана в систему Книг Бога, открыл его всему миру, показав этическую глубину и эстетическую красоту.

Объявление арабского языка Корана языком Бога вызвало ряд необратимых лингвистических ловушек, породив и некоторые ложные интерпретации Корана.

Если Бог называет себя Аллахом, а верующих в Него – мусульманами, то отныне все объявляющие себя единобожниками, то есть иудеи и христиане, должны называть Бога не иначе, как Аллах, а себя – мусульманами, и если они этого не делают, если этому противятся, то, тем самым, зачисляют себя в ряды неверных. Это в корне противоречит не только здравому смыслу, но искажает дух Корана, который не сводит воедино существующие Книги Таврат, Инджил, Коран, называет иудеев – иудеями, а христиан – христианами.

То есть термины и понятия родного пророку Мухаммеду арабского языка, объявленного языком Бога, автоматически распространяются на все другие языки мира, заменяя бытующие в них обозначения Бога и единобожников. Иисус имеет разные имена во многих языках, и, очевидно, что на каждом языке Его следует называть – и даже при переводе Корана – не Исой, а в соответствии с принятыми в данных языках понятиями. То же – с Ноем, Авраамом, Моисеем и так далее.

Мусульманин как обозначение единобожца по-арабски, на котором, родном ему, пророк Мухаммед услышал, уловил и увидел символы и знаки Бога, называется в других языках и Священных Книгах иначе – христианином, хачперестом, иудеем, мусеви и так далее, что естественно и не противоречит божественным установлениям.

Но, с другой стороны, при интерпретации Корана зачастую забывается, что мусульманин выступает здесь как единобожец,  в том числе, иудей и христианин, и  обращения Бога ко всем единобожцам искусственно суживаются, утрачивая общечеловеческую сущность. Приведу из множества доказательств лишь два:

Воистину единый вы народ, и Я – ваш Бог Единый, поклоняйтесь Мне! Но разделились, раскололись!

Это трактуется так, что Бог, де, озабочен расколом среди приверженцев ислама, в то время как, если следовать небесной логике ниспосланного, Он тревожится даже не о том, что раскололись единобожные авраамические веры, а что разделились верования всего человечества.

Мухаммед произносит, как бы  переводя услышанный знаковый язык Бога на родной арабский: Мы дали им и их праотцам [они по контексту многобожники] пользоваться благами земными и оттянули жизненный предел имНо разве не узрят: Мы их земли суживаем, сокращая по краям, – нет, не достанется победа им!

Тут предлагаются, исходя из тогдашних обстоятельств, конкретное, но и всеобщее толкования. Конкретное – что мекканцы-язычники (которые преследовали пророка) не одолеют Мухаммеда, и их пространство на земле будет уменьшаться, – с этим нельзя не согласиться. Всеобщее толкование, увы, одностороннее – общечеловеческая идея торжества единобожия суживается,  привязываясь лишь к исламу: Богом якобы предсказывается конечная победа на земле исламу, а если это так и победа ислама угодна Богу, то можно этот процесс  ускорить, приблизить; отсюда – оправдание экспансии, агрессии и насилия.

23.09. 2010