“Hatimler, Salavatlar, Sevaplar…”

Kuran okunur evlerde, cüzler paylaşılır. Zamanında yetiştirebilmek için dudaklar hızla kıpırdar, tecvitler, kaideler hiç atlanmamaya özen gösterilir. İdgam, kalkale, sekte yerli yerindedir. Hatimler indirilince duası başlar. Hâsıl olan sevap pay edilirken peygamberlerden başlanır. Sonra evliyalar, yüce zatlar, ana babalar, okuyanlar, aile efrad bölüşünce sevap biter. Tekrar başlar Kuran okumaları… Kandil, bayram, Ramazan ve cumalarda daha bir coşkuludur. Dudaklar coşar kıpırtılarla. En fazla sayfa kimdeyse en yüce takva onundur. Yine sevap dereleri akar evlerden; göllere, denizlere dolar; taşar. Paylaşma günü geldiğinde sınava girecek çocuklar, evlenecek gençler de unutulmaz. Ölü ruhlara, diri ruhaniyetlere… Bir ölüm haberi geldiğinde eşe dosta haber uçurulur. Kuran kurslarına, yanık sesli hafızlara hatim siparişi verilir. Ölü mezara girmeden hatimler yetiştirilir. Kabre girince ölü, kabri hatimlerin sevap nuruyla aydınlansın diye. Sonra yedisi, kırkı, elli ikisi için yeni hatimlerin hazırlıkları başlar. Cüzler bölüşülür, ardından hatim duası ve sevapların paylaşılması… Mevlit Kandili, Kutlu Doğum haftası yaklaşırken de salâvat yarışları başlar. Ellerde tıkır tıkır zikirmatikler,  gönüllerde Kâinatın Efendisi (!) Binlerce, milyonlarca salavat birleşir. Peygamberin ruhuna varır. Peygamber sevinçle karşılar armağanını. Allah cennet anahtarlarını çoğaltıp peygamberlerine dağıtmıştır ya… En çok da Hz. Muhammed’e, habibine, kâinatın efendisine – tabiî ki. En fazla salâvat getirenlere dağıtılacaktır anahtarlar. Salâvat getiren dudaklar coştukça coşar. Daha çok, daha hızlı, ha gayret…

Fatma Zehra Bayrak