Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır’la İstişhad Eylemleri Üzerine

Rusya’da meydana gelen metro patlamasından sonra Gerçek Hayat Dergisine görüşlerini bildiren Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır, İştişhad eylemleriyle ilgili açıklamalarından sonra bazı basın-medya kuruluşları tarafından suçlanınca hakkındaki eleştirilere cevap verdi.

İlahiyatHaber: Rusya’daki metro saldırısından sonra Gerçek Hayat Dergisi son sayısında bu konuyla ilgili görüş beyan etmenizi istemiş.  Haber sitelerinde ve basında metro olaylarına istinaden bu olayın “eşkıyalık” olduğunu ve Yusuf Kardavi’nin intihar saldırıları konusundaki fetvasıyla Müslümanlara büyük bir kazık attığını söylediğiniz iddia ediliyor. Bu sözlerden sonra gerek basında gerekse haber sitelerinde size karşı eleştiriler oluştu. Bu eleştiriler karşısında neler söylemek istersiniz?

BAYINDIR: Gerçek Hayat Dergisi bu görüşmeyi telefonla yaptı. Benim böyle bir âdetim yok ama röportajı yapan bayan “acil” diyerek ısrar etti. “Eşkıya” ifadesini söylediğimi sanmıyorum. Telefonla olduğu için de karşı tarafı yalancı duruma düşürmemek için herhangi bir açıklamada bulunmadım. Ancak şöyle söyleyeyim: Adına “İstişhad” yani şehadet eylemi denilen bu eylem kesinlikle kabul edilemez. Çünkü intiharla düşmana karşılık verilemez. Buna şehitlik denilemez. Yusuf Kardavi ve bir kaç kişi buna “şehitlik” diye fetva veriyor. Bunların fetvasına inanarak canını vereni Allah Teâlâ şehit olarak kabul edebilir, biz bunu bilemeyiz. Ölenlerin durumu Allah’a kalmıştır.

Fakat Allah kendini öldürene şehit demiyor; “kendi kendinizi öldürmeyiniz.” (Nisa 4/29) buyuruyor.

Buhari ve Müslim’de geçen bir rivayete göre Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

“Kim kendini bir dağdan atar da intihar ederse o Cehennem ateşinde kendini hep ateşe atıp durur. Sonsuza dek böyle devam eder. Kim zehir içerek intihar ederse Cehennem ateşi içinde zehiri elinde onu içer durur. Sonsuza dek böyle devam eder. Kim bir demir parçasıyla intihar ederse demir parçası elinde Cehennem ateşi içinde onu ha bire kendine vurup durur. Sonsuza dek böyle devam eder.”

Problemler karşısında bunalan, ümidini kaybeden ve bir çıkış yolu göremeyen insanlar intihara yönelebilirler. Bir müslümanın bu duruma düşmesi mümkün değildir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah’ın rahmetinden ümit kesenler yalnız onu tanımayanlar takımıdır.” (Yusuf, 12/87)

Hicr Suresinde  İbrahim’in (a.s.) ağzından şu ifadeler dökülmektedir:

“Rabbimin rahmetinden ümidini sapıklardan başka kim keser?” (Hicr 15/56)

Bir ayette de şöyle buyuruluyor:

“İnsan iyilik istemekten hiç usanmaz. Ama başına bir sıkıntı geldi mi bezginleşir, umutsuzlaşır.” (Fussilet 41/49)

İlahiyatHaber: Kardavi’nin fetvasının sadece Filistin’deki eylemciler için geçerli olduğu söyleniyor?  Bu fetvanın sadece Filistin’e has kılınmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

BAYINDIR: Özel fetva olmaz; fetva geneldir. Yusuf Kardavi fetvasında, bunu Allah yolunda yapılan en büyük cihatlardan sayarak şu ayeti delil göstermektedir:

“Siz de onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve atlı birlikler hazırlayın ki Allah’ın düşmanını, kendi düşmanınızı ve ayrıca sizin bilmeyip de Allah’ın bildiği öbür düşmanları korkutasınız. Allah yolunda ne harcarsanız, size tam olarak ödenir. Haksızlığa uğratılmazsınız.” (Enfal, 8/60)

Kardavi, intihar eylemlerine katılanları “yeni silah ve insan bombası” diye adlandırarak bilerek veya bilmeyerek o kişileri aşağılamaktadır. İnsan silah değil, silahı kullanandır. Yukarıdaki ayette fiili çatışmadan değil, düşmana karşı caydırıcı kuvvet hazırlamaktan bahsedilmektedir.

İlahiyatHaber: Türkiye’deki bazı yazarlar da bu fetvayı Tarık b. Ziyad’ın gemileri yaktırmasına veya peygamber efendimizin (s.a.v)  “savaşta bu kılıcın hakkını kim verecek”, şeklindeki sorusuna, Peygamberin kılıcın hakkını şehit olana kadar savaşmak olarak belirlemesine dayandırıyorlar. Bu şekildeki yorum doğru olur mu?

BAYINDIR: Bunlar intihar eylemleri için delil olamaz. Allah Teâlâ “Allah yolunda öldürülenlere «ölüler» demeyin.” (Bakara 2/154) buyuruyor. Burada “öldürülmüş olma” şartı vardır. Allah yolunda öldürülmüş olmakla kendini öldürmek aynı olamaz.

“Allah yolunda, sizinle savaşanlarla savaşın fakat aşırı gitmeyin. Allah haddi aşanları sevmez.” (Bakara, 2/190)

İntihar eylemi savaş alanında yapılmıyor, masum insanların arasında yapılıyor. Bu, haddi aşmak değil mi?

Firavun İsrailoğullarını köleleştirmişti. Soylarının tükenmesi için de erkek çocuklarını öldürüyor, kız çocuklarını kötü emelleri için sağ bırakıyorlardı. Musa aleyhisselam böylesine baskılar karşısında kavmine şöyle diyordu:

“Musa kavmine şöyle dedi: “Allah’tan yardım isteyin ve dayanın. Bu ülke Allah’ındır; onu kullarından hak edene verir. Zafer takva sahiplerinin olacaktır.” (Araf 7/128)

İsrailoğulları Musa’ya şu karşılığı vermişlerdi:

“Sen aramıza katılmadan da, gelişinden sonra da ezilen hep biz olduk.” Musa dedi ki: “Belki Rabbiniz düşmanınızı yok edecek ve sizi onların yerine yerleştirecektir.  Sonra da sizin ne yapacağınıza bakacaktır.” (A’raf, 7/129)

Sonra Firavun iktidarı sona erdi.  O toprakların hepsi İsrailoğullarına kaldı.

Bir örnek daha vereyim: Nebimiz yaklaşık 1500 müslüman ile hac ibadeti için yola çıkmış, Hudeybiye’de Mekkeliler tarafından engellenmişti. Hâlbuki fiziki olarak Müslümanlar çok üstündü. Mekkelilerin ise Hendek savaşından eli boş dönmeleri sebebiyle maddi sıkıntıları had safhadaydı. Çevre kabileler de aynı durumdaydılar. Yemame lideri de Müslüman olmuş, Mekke’ye buğday göndermiyordu. Nebimiz onun buğday göndermesini sağladı, Mekkeli fakirlere altın gönderip dağıttırdı.  Ebu Süfyân’ın derilerini yüksek fiyattan satın alarak piyasayı canlandırdı. Kalabalık bir kafileyle hacca geldiği için Mekkeli esnaf onları bekliyorlardı. Böyle bir ortamda Mekke’nin hâkimleri nebiyi Mekke’ye sokmadılar. Bunlar Nebimizi yurdundan çıkaran, Bedir, Uhud ve Hendek savaşlarını yapan kişilerdi. Allah Teâlâ onların Mekke’ye girmelerine izin vermemiş, şöyle buyurmuştur:

“Orada henüz tanımadığınız mümin erkeklerle mümin kadınları bilmeyerek ezecek ve bundan dolayı utanacak duruma gelecek olmasaydınız (Allah savaşı önlemezdi.)” (Fetih, 48/25)

Nebimizin ve Musa aleyhisselamın yaptıklarına yanlış diyebilecek biri çıkmaz. Onun için her kâfir, içten onlara inanma mecburiyetini hisseder. İntihar eylemi denen davranışlar da nefret doğuruyor.

Allah Teâlâ İnşirah Suresinde şöyle buyuruyor:

“Her güçlüğün yanında bir kolaylık vardır. Unutma ki, o güçlüğün yanında bir kolaylık daha vardır.” (İnşirah, 94/5-6)

Yapacağımız şey, her davranışımızı Allah’ın emrine göre yapıp, karşılığını ondan beklemektir.

http://www.ilahiyathaber.com/haber.php?haber_id=1005