Kur’ân’da Ûtu’l Kitap ve Ehl-i Kitap Farkı

Kur’an’da insanlara, Allah’ın gönderdiği kitaplarla olan ilişkilerinin boyutuna göre farklı kavramlarla hitap edilmektedir. Bunların başında ümmî, ûtu’l kitap ve ehl-i kitap kavramları gelmektedir.

Ümmî Kavramı:

Ümmî kavramına bakıldığında, bu tanıma giren kişilerin Allah’ın kitabından bir biçimde mahrum kalmış oldukları görülmektedir. Bu mahrumiyet kendilerine hiç bir şekilde kitap gönderilmemiş bir toplumda doğmuş olmak şeklinde olabileceği gibi kitabı olan bir toplumda yaşamasına rağmen çeşitli sebeplerle onun içeriğindeki gerçeklerden uzaklaştırılmış olmak şeklinde de olabilir. Örneğin şu ayette ümmîlerin, kendilerine kitap verilmiş olmayan kişiler olduğu net bir şekilde görülmektedir:

فَإِنْ حَاجُّوكَ فَقُلْ أَسْلَمْتُ وَجْهِيَ لِلَّهِ وَمَنِ اتَّبَعَنِ ۗ وَقُلْ لِلَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ وَالْأُمِّيِّينَ أَأَسْلَمْتُمْ ۚ فَإِنْ أَسْلَمُوا فَقَدِ اهْتَدَوْا ۖ وَإِنْ تَوَلَّوْا فَإِنَّمَا عَلَيْكَ الْبَلَاغُ  وَاللَّهُ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ

Seninle tartışırlarsa de ki: “Ben her şeyimle Allah’a teslim oldum; bana uyanlar da öyle!” Kendine Kitap verilenler ile ümmîlere (önceki kitaplardan bilgisi olmayanlara) de ki: “Siz de teslim oldunuz mu?” Eğer teslim olurlarsa, yola gelmiş olurlar. Ama yüz çevirirlerse, sana düşen yalnızca ayetleri bildirmektir. Allah kullarını görür.(Âl-i İmrân 3/20)

Nitekim Rasulullah’ın ümmî olan Mekke toplumundan seçildiğini belirten aşağıdaki ayette de bu sayede ümmî bir topluma kitap bilgisi verildiği belirtilmektedir:

هُوَ الَّذِي بَعَثَ فِي الْأُمِّيِّينَ رَسُولًا مِنْهُمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلُ لَفِي ضَلَالٍ مُبِينٍ

Ümmîlerin içinden elçi çıkaran Allah’tır. Onlara, O’nun ayetlerini okur, Kitab’ı ve hikmeti öğreterek onları geliştirir. Halbuki onlar daha önce açık bir sapkınlık içindeydiler.(Cuma 62/2)

Ümmî kelimesinin ellerinde kitap olan bir topluma mensup olduğu halde o kitaptaki gerçeklerden mahrum kalmış, onun yerine kitaptan olduğunu zannettikleri bir takım kurguları bilen kişiler için de kullanıldığını aşağıdaki ayette görebiliriz:

وَمِنْهُمْ أُمِّيُّونَ لَا يَعْلَمُونَ الْكِتَابَ إِلَّا أَمَانِيَّ وَإِنْ هُمْ إِلَّا يَظُنُّونَ

Onların bir kısmı ümmîdir; o kitabı değil onunla ilgili kurguları bilir ve sadece tahmin yürütürler.(Bakara 2/78)

Ûtü’l-Kitab (Kendilerine Kitap Verilenler) Kavramı:

İnsanların Allah’ın kitabı ile olan ilişkileri açısından, kitap kelimesi kullanılarak yapılan sınıflandırmada ise ûtu’l kitap ve ehl-i kitap kavramları karşımıza çıkmaktadır. Ûtu’l kitap ifadesinin dilimizdeki karşılığı “kitap verilenler”dir. Bu ifadenin Kur’an’daki kullanımı değerlendirildiğinde Allah’ın Kitap gönderdiği toplumun genelinin kast edildiği, o Kitapla ilgili ileri seviyede bir bilgilerinin olup olmadığına vurgu yapılmadığı görülmektedir. Bu isimlendirme tıpkı bugün kullandığımız Müslümanlar, Hristiyanlar isimlendirmesine benzemektedir. Bugün Hristiyanlar dediğimizde aslında toplumsal bir sınıflandırma yaptığımız, bu kişilerin içerisinde kitaplarını bilen ve ona bağlı olanlar olduğu gibi kitapları ile hiç ilgisi olmayan kişilerin de olduğunu bildiğimiz ortadadır. Nitekim yukarıda okuduğumuz Âl-i İmrân 20. ayette ûtu’l kitap (kitap verilenler) ifadesi ümmîlerin zıttı olarak kullanılmış, kitapları hakkındaki bilgi ve hassasiyetleri konu edilmemiştir. Bu durumu daha açıkça görebileceğimiz ayetler de vardır:

وَلِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۗ وَلَقَدْ وَصَّيْنَا الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ وَإِيَّاكُمْ أَنِ اتَّقُوا اللَّهَ ۚ وَإِنْ تَكْفُرُوا فَإِنَّ لِلَّهِ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۚ وَكَانَ اللَّهُ غَنِيًّا حَمِيدًا

Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Sizden önce kendilerine Kitap verilenlere ve size yaptığımız tavsiye şudur: “Allah’tan çekinerek kendinizi koruyun. Ayetleri görmezden gelirseniz bilin ki göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Allah’ın bir şeye ihtiyacı yoktur, yaptığını da güzel yapar.”(Nisa 4/131)

Ayetteki “sizden önce kitap verilenler ve siz” şeklindeki ayrım, ûtu’l kitap olarak isimlendirilenlerin Allah’ın kitap indirdiği toplumların tüm fertlerini kapsadığını göstermesi bakımından önemlidir. Bir diğer ayet şöyledir:

الْيَوْمَ أُحِلَّ لَكُمُ الطَّيِّبَاتُ ۖ وَطَعَامُ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ حِلٌّ لَكُمْ وَطَعَامُكُمْ حِلٌّ لَهُمْ ۖ وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ الْمُؤْمِنَاتِ وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ إِذَا آتَيْتُمُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ مُحْصِنِينَ غَيْرَ مُسَافِحِينَ وَلَا مُتَّخِذِي أَخْدَانٍ ۗ وَمَنْ يَكْفُرْ بِالْإِيمَانِ فَقَدْ حَبِطَ عَمَلُهُ وَهُوَ فِي الْآخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرِينَ

Bugün size, temiz olanlar helâl kılındı. Kendilerine Kitap verilmiş olanların yiyeceği size helâl, sizin yiyeceğiniz de onlara helâldir. Mehirlerini verir, namuslu olur, gizli dost tutmazsanız, iffetli (namuslu) mümin kadınlar ile kendilerine Kitap verilmiş olanların iffetlileri size helâldir. Kim imanını göz ardı ederse yaptıkları boşa gider, Ahiret’te kaybedenlere karışır.(Maide 5/5)

Ayette kitap verilenlerin yiyecekleri ve iffetli kadınlarından bahsedilmektedir. Bu ifadelerin tüm bir toplumu kapsadığı dolayısıyla ûtu’l kitap (kitap verilenler) ifadesi ile kitaptan bilgileri ne olursa olsun ellerinde Allah’ın Kitabı olan toplumun genelinin kast edildiği açıkça görülmektedir.

Ehl-i Kitab Kavramı:

Ellerinde Allah’ın kitabı bulunan kişiler için, içerisinde kitap kelimesinin kullanıldığı bir diğer tavsif ve tasnif edici ifade de “ehl-i kitap” ifadesidir. Bunun ûtu’l kitap ifadesinden bir farkı olmalıdır. Bu ifadenin geçtiği ayetleri aradaki bu farkı görebilmek amacıyla okuduğumuzda, “ehl-i kitap” kullanımının Allah’ın kitabı üzerinde uzmanlık gerektirecek derecede bilgi sahibi olanları kapsadığını tesbit etmek mümkün olmaktadır:

يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَأَنْتُمْ تَشْهَدُونَ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَلْبِسُونَ الْحَقَّ بِالْبَاطِلِ وَتَكْتُمُونَ الْحَقَّ وَأَنْتُمْ تَعْلَمُونَ

Ey Ehl-i Kitap! Allah’ın ayetlerini ne diye örtüyorsunuz, halbuki doğru olduklarına şahitsiniz? Ey Ehl-i Kitap! Gerçeği neden gerçek dışı gibi gösteriyor, bile bile gerçeği gizliyorsunuz?(Âl-i İmrân 3/70-71)

قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَاللَّهُ شَهِيدٌ عَلَىٰ مَا تَعْمَلُونَ

De ki “Ey Ehl-i Kitap! Neden Allah’ın ayetlerini örtüyorsunuz? Neler yaptığınıza Allah şahittir.”(Âl-i İmrân 3/98)

Ayetlerde ehl-i kitap ifadesi Allah’ın ayetlerini, doğruluğuna şahitlik edecek derecede kavramış kişiler için kullanılmaktadır. Öyle kibu kişiler gerçekleri,nasıl gizlenebileceğini dahi bilecek derecede kavramışlardır.O halde ehl-i kitap ifadesi kitap verilmiş bir toplumun tamamını değil, onların Kitap konusunda uzmanlık derecesinde bilgi sahibi olanlarını anlatmaktadır. Hatta yukarıdaki ayetin devamında ehl-i kitabın iman eden kişileri saptırmak için kullandıkları yöntem detaylandırılmakta ve böylece Kitap üzerindeki uzmanlıklarının seviyesi de gözler önüne serilmektedir:

قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَصُدُّونَ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ مَنْ آمَنَ تَبْغُونَهَا عِوَجًا وَأَنْتُمْ شُهَدَاءُ ۗ وَمَا اللَّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ

De ki “Ey Ehl-i Kitap! İnanmış kimseleri neden Allah’ın yolundan engelliyorsunuz? Neden o yolda anlaşılmayacak biçimde bir eğrilik (ivec) oluşturmaya çalışıyorsunuz? Üstelik bunu bile bile yapıyorsunuz. Yaptığınız hiçbir şey, Allah’a gizli kalmaz.”(Âl-i İmrân 3/99)

Allah’ın yolunda başkaları tarafından anlaşılmayacak şekilde eğrilik (ivec) yapabilmek Allah’ın Kitabı üzerinde üst seviyede bilgi sahibi olmayı gerektirir.

Bir başka ayette Rabbimiz, teslis inancının gerçek olmadığını, bunun dinde aşırılık olduğunu ve gerçeği çok iyi bildiklerini ehl-i kitap hitabıyla direkt bu uzman kişilere söylemektedir:

يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لَا تَغْلُوا فِي دِينِكُمْ وَلَا تَقُولُوا عَلَى اللَّهِ إِلَّا الْحَقَّ ۚ إِنَّمَا الْمَسِيحُ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ رَسُولُ اللَّهِ وَكَلِمَتُهُ أَلْقَاهَا إِلَىٰ مَرْيَمَ وَرُوحٌ مِنْهُ ۖ فَآمِنُوا بِاللَّهِ وَرُسُلِهِ ۖ وَلَا تَقُولُوا ثَلَاثَةٌ ۚ انْتَهُوا خَيْرًا لَكُمْ ۚ إِنَّمَا اللَّهُ إِلَٰهٌ وَاحِدٌ ۖ سُبْحَانَهُ أَنْ يَكُونَ لَهُ وَلَدٌ ۘ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ ۗ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ وَكِيلًا

Ey Ehl-i Kitap! Dininizde aşırılık etmeyin, Allah hakkında sadece gerçeği söyleyin. Meryem oğlu İsa Mesih, başka değil, yalnızca Allah’ın elçisidir; Meryem’e ulaştırdığı (“Ol”) sözü ve kendinden bir ruhtur. Öyle ise Allah’a ve elçilerine inanıp güvenin. “Tanrı üçtür” demeyin; bundan vazgeçin; bu sizin hayrınıza olur. Allah tek ilahtır, başkası da yoktur. O’nun çocuğa ne ihtiyacı olur! Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi O’nundur. Size Allah’ın desteği yeter.(Nisâ 4/171)

Görüldüğü üzere ehl-i kitap kavramı kendilerine Allah’ın kitabı ulaşmış toplumlar içerisinde kitabı iyi bilenler için kullanılmaktadır. Bu ifade tek başına sadece bu kişilerin kitap hakkındaki bilgilerini ortaya koymakta, bu bilgiyi iyi ya da kötü yolda kullanmaları ile ilgili bir bilgi vermemektedir. Dolayısıyla bu konudaki detaylandırma ayrıca yapılmaktadır. Yukarıda bu bilgilerini doğru kullanmayanlarla ilgili ayetler görmüştük. Bunun tam tersi davranışı gösterenler ile ilgili olarak da şu ayetleri görmemiz yerinde olacaktır:

لَيْسُوا سَوَاءً ۗ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ أُمَّةٌ قَائِمَةٌ يَتْلُونَ آيَاتِ اللَّهِ آنَاءَ اللَّيْلِ وَهُمْ يَسْجُدُونَ

Hepsi bir değildir, Ehl-i Kitap içinde dik duruşlu bir toplum da vardır. Onlar gecenin bölümlerinde Allah’ın âyetlerini tilâvet eder, secde ederler.(Âl-i İmrân 3/113)

وَإِنَّ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ لَمَنْ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَمَا أُنْزِلَ إِلَيْكُمْ وَمَا أُنْزِلَ إِلَيْهِمْ خَاشِعِينَ لِلَّهِ لَا يَشْتَرُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ ثَمَنًا قَلِيلًا ۗ أُولَٰئِكَ لَهُمْ أَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ ۗ إِنَّ اللَّهَ سَرِيعُ الْحِسَابِ

Ehl-i kitap içinde Allah’a, size indirilene ve kendilerine indirilmiş olana inanıp güvenen, Allah’a karşı saygılı olanlar vardır. Onlar, Allah’ın ayetlerini geçici bir bedelle değişmezler. Onların, Rableri katında ödülleri vardır. Allah, hesabı çabuk görür.(Âl-i İmrân 3/199)

Rabbimizin ehl-i kitap olarak tanımladığı kişilerin kitabın ayetlerini tilavet eden yani metodik bir okuma yapabilecek düzeyde bilgi sahibi olan kişileri tarif ettiği bu ayetlerde de gözlerden kaçmamaktadır.

Ehl-i Kitap ve ûtu’l Kitap kavramları arasındaki ortaya koymaya çalıştığımız bu fark görülmediği zaman anlaşılması güçleşen ayetlerden biri şöyledir:

وَإِنْ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ إِلَّا لَيُؤْمِنَنَّ بِهِ قَبْلَ مَوْتِهِ ۖ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يَكُونُ عَلَيْهِمْ شَهِيدًا

Ehl-i Kitaptan her biri ölmeden önce, ona mutlaka inanacaktır. O da (mezardan) kalkış günü onların aleyhine şahitlik edecektir.(Nisa 4/159)

Ayette ehl-i Kitaptan olan kişilerin ölmeden önce inanacakları İsa Aleyhisselam’dır. Bu kişiler ellerindeki Allah’ın kitabını iyi bildikleri için İsa Aleyhisselam’ın Allah’ın elçisi olduğunu, onun asılmadığını çok iyi bilmektedirler. Dolayısıyla kendilerine kitap verilenler içinde kitabı okuyup ondaki bilgilere sahip olanlar artık ehl-i Kitap olarak anılmaktadırlar ve doğal olarak bu gerçeği de görmüş kişilerdir.

Son olarak ûtu’l Kitap (Kitap verilenler) ve ehl-i Kitap (Kitabı bilenler) ifadeleri arasındaki farkı yani ehl-i Kitabın ût’ul Kitap içerisindeki Kitabı bilen kişiler olduklarını, birbirlerinin müteşabihi olan aşağıdaki iki ayetle görmemiz konuyu netleştirmemize yardımcı olacaktır:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنْ تُطِيعُوا فَرِيقًا مِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ يَرُدُّوكُمْ بَعْدَ إِيمَانِكُمْ كَافِرِينَ

Ey inanıp güvenenler! Kendine kitap verilenlerin bir kesimine uyarsanız, inanıp güvendikten sonra sizi ayetleri görmeyecek hale getirirler (kâfir yaparlar).(Âl-i İmrân 3/100)

وَدَّ كَثِيرٌ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ لَوْ يَرُدُّونَكُمْ مِنْ بَعْدِ إِيمَانِكُمْ كُفَّارًا حَسَدًا مِنْ عِنْدِ أَنْفُسِهِمْ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْحَقُّ ۖ فَاعْفُوا وَاصْفَحُوا حَتَّىٰ يَأْتِيَ اللَّهُ بِأَمْرِهِ ۗ إِنَّ اللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

Ehl-i kitaptan birçoğu, inanıp güvenmenizden sonra sizi, Kitab’ı görmeyecek hale getirmek isterler. Bunu, gerçekleri bütün açıklığı ile gördükten sonra, içlerinde oluşan kıskançlıktan dolayı yaparlar. Onlara ilişmeyin, Allah’ın emri gelinceye kadar kendi hallerine bırakın. Her şeye bir ölçü koyan Allah’tır.(Bakara 2/109)

Yukarıdaki ilk ayette “ûtu’l Kitabın bir kesimi” denilerek ehl-i Kitabın kötü niyetli olanlarının kast edildiğini ikinci ayetten görebiliyoruz. Buna göre öncelikle ehl-i kitabın ûtu’l kitabın bir bölümü olduğu yani kitap verilenlerin içinde o kitabı bilenlerden bahsedildiği anlaşılmaktadır. İkinci ayette ise bu kez “ehl-i kitap” ifadesi kullanılarak aynı tavrı ortaya koyan kişilerden behsedilmekte, böylece yazımızda yaptığımız tespitlerin doğruluğunu görmemiz mümkün olmaktadır.

Ayrıca bu ayetlerde ehl-i kitabın da bir bölümü olan Kitap bilgilerini kötüye kullananlardan bahsedilmektedir. Zaten bu kişilerin hepsinin bir olmadığını, yukarıda da görmüştük.

Sonuç olarak Kur’an’da ûtu’l Kitap ve ehl-i Kitap kavramları arasında fark vardır. Ûtu’l Kitap ile kendilerine kitap verilmiş olan toplumlar kast edilerek genel ve sosyal bir tasnif yapılmakta, ehl-i Kitap ifadesiyle de Kitap verilmiş olanlar içerisinde kitabı ileri derecede bilenlerden bahsedilmektedir.

Erdem Uygan