Borsa

Menkul kıymetlerin alınıp satıldığı yere menkul kıymetler bor­sası adı verilir. Menkul kıymetler kapsamına tahvil, hazine bonosu ve hisse senetleri girer. Tahvil ve hazine bonosu faizli borç senet­leridir. Bunların alım satımı faizli işlem kapsamına girer. Hisse senet­leri ise şirketlerin ortaklık senetleridir. Bunları alanlar, ilgili şirketin or­tağı olurlar. Bunlar küçük ortak olacağından A.Ş.’nin büyük ortakla­rının insafına terk edilmiş olurlar. S.P.K. (Sermaye Piyasası Kanunu) ve yönetmeliklerle bunların durumu iyileştirilmeye çalışıl­mıştır. Ancak A.Ş.’lerin yapısında temel değişiklikler yapılmadan, yönetimi üstlenen kişiler, yaptıkları haksız davranışlardan bizzat sorumlu tutulmadan, en küçük ortağın hakkını koruyacak değişiklikler yapılmadan bu haksızlıkların önüne geçmek mümkün olmaz. Bugüne kadar yapılan değişiklikler yeterli olmamıştır.

A- Menkul Kıymetlerin Halka Arzı ve Satışı

S.P.K.’nın 6. maddesine göre, “Menkul kıymetlerin halka arzında açıklanacak bilgiler izahnâmede yer alır. İzahnâmede hangi bilgilerin bulunacağı hisse senetleri ve tahvil ihraçları bakımından ayrı ayrı olmak üzere T.T.K.’nın ilgili maddelerindeki hususlar göz önünde tutularak kurul tarafından belirlenir. Halka arz izninin verilmesinden sonra izahnâme Ticaret Sicili’ne tescil ve ilan edilir. Halkın menkul kıymetleri satın almaya davet edilmesi izahnâme ve esas sözleşmeye, kurulun gerekli maddeleri eklediği bir sirküler ile yapılır. Yapılacak ilan ve açıklamalar, ne ger­çeğe uymayan abartılı veya yanıltıcı bilgiler içerebilir ne de halka arz izninin resmî bir teminat olarak yorumlanmasına yol açacak açık veya dolaylı bir ifade taşıyabilir. Kurul, yanıltıcı nitelikte gördüğü reklâmları yasak­lar.” S.P.K.’nın 10. maddesinde izahnâme ile halka açıklanan konu­larda meydana gelen değişikliklerin ilgili A.Ş. tarafından en geç 10 gün içerisinde Sermaye Piyasası Kurulu’na bildirilmesi zorunlu tu­tulmaktadır.

T.T.K. 281. maddesine göre izahnâme, şirketin maksat, mevzu ve müddeti ve esas sermaye olarak ko­nan ayınlar ve bu ayınların karşılığı ve mevcut bir işletmenin ya da bazı ayınlarının devralınması esas mukavele hükümlerinden ise onun bedelini ve kuruluş genel kurul toplantılarının yerini ve toplanma usulünü ihtiva eder. Yukarıdaki hükümler, bir şirketin hisse senedini alacak kişilerin şirketle ilgili bilgilere sahip olmasını sağlar gibi gözükmektedir. Ancak bunlar, şirketi ve şirket mallarını görme hakkına sahip olma­dıklarından izahnâmede yazılı bilgilerle yetinmek zorunda kalırlar. Bir şey yazılı veya sözlü olarak ne kadar anlatılsa gözle görmek gibi olamaz. Bu sebeple fıkıhta görme muhayyerliği müşterinin te­mel hakkı sayılmıştır. Bu hak taraflarca ortadan kaldırılamaz. Ona dua ve selâm olsun, Allah’ın Elçisi şöyle demiştir: “Kim görmediği bir şeyi satın alırsa görünce muhayyer olur” Müşteri, ben görme mu­hayyerliğinden vazgeçtim, dese de onun bu hakkı düşmez. ((Mahmut b. Mevdud el-Mavsılî, el-İhtiyar li-Talîl’il-Muhtar. Basım yeri ve tarihi yok, c.II, s.15,16))

İzahnâmede verilen bilgilerin gerçeğe aykırı olduğu ortaya çıksa ya da yapılan ilan ve açıklamaların gerçeğe uymayan abartılı be­yanlar olduğu tespit edilse, bu yüzden zarar gören kişilerin zararı karşılanamaz. Meselâ 2000 li­raya satılması gereken bir hisse se­nedi, yanlış beyanlar sebebiyle 3000 liraya ya da daha yüksek fi­yata satılmış olsa vatandaşın bunu şikayet edeceği bir makam bulması mümkün değildir. Bu konuda vatandaş korumasız kalır. Aldatma fahiş ölçülere varmışsa (gabn-ı fahiş) aldanan taraf satışı bozabilmelidir. ((Bkz. Mecelle 3573)) Yani yanlış bilgilere kanıp hisse senedini yüksek fiyatla satın almış olan kişi, onu geri verme hakkına sahip olmalıdır. Borsada böyle bir hak kabul edilmez. Gerçek değeri bin lira olan hisse senetlerinin, büyük reklam kampanyaları sayesinde 100 bin liradan satıl­dığı ve kısa süre sonra bu değerin hızla gerile­diği yaşanan olaylardandır. Hisse senetle­rini bu şekilde piyasaya süren şirketler, büyük paralara hükmedecek konuma gelmektedir. Mecelle, taşınır mallarda %5’lik aldanmayı akdi bozma sebebi saymıştır. Buna göre gerçek kıymeti 2000 lira olması gereken bir senedi, gerçeğe aykırı ilan ve reklamlara aldanıp 2100 liradan alan kişi onu geri verebilir. Ama menkul kıymetler borsası bu hakkı hiç kimseye tanımaz.

S.P.K.’nın 47. maddesine göre, halka yapılan yazılı açıklama ve ilanlarda menkul kıymetlerin değerini etkileye­cek önemli husus­larda gerçeğe aykırı veya noksan bilgi verenler 100 bin lira­dan 1 milyon liraya kadar ağır para cezası ve 1 aydan 2 yıla kadar hapis cezası ile tecziye edilirler. Bu kanunun 10. maddesine aykırı hare­ket edenler ise elli bin liradan beş yüz bin liraya kadar ağır para ce­zasına çarptırılırlar. Ceza sözlükte, İşlenen bir suçun karşılığı anlamına gelir. Burada suç, hisse senedi alan vatandaşları maddî yönden zarara sokarak haksız kazanç sağ­la­maktır. Verilecek ceza bu suça engel olmalı ve bu yolla za­rara uğrayanların zararını gidermelidir. Devlete ödenecek nakdî cezaların ve hapis cezasının bu zararı karşılama­yacağı açıktır.

S.P.K. 49. maddesi, zarar gören vatandaşa bu konuda dava açma hakkı tanımamıştır. Bu suçlardan dolayı kovuşturma yapıla­bilmesi için Sermaye Kurulu’nun teklifi üzerine Maliye Bakanlığı ta­rafından Cumhuriyet Savcılığı’na yazılı başvuruda bulunulması gerekir. Konuyla ilgili bilgi sahibi olan Cumhuriyet savcıları da Maliye Bakanlığı’nı haberdar ederek durumun incelenmesini iste­yebilirler. Yanlış izahnâmeden dolayı zarar gören Maliye Bakanlığı veya savcılık değil vatandaştır. Onların konuyu mahkemeye intikal ettirmesini beklemek kimi tatmin eder? Kanun koyan kişiler ne olup bittiğinden haberdar olamayan en zayıf vatandaşların bile hakkını korumaya mecburdurlar.

B- Kâr Dağıtımı S.P.K.’nın halka açık şirketlerle ilgili olarak getirdiği ve sonuçları itibariyle çok önemli sayılan yenilik kâr dağıtımıyla ilgilidir. Kanunun 15. maddesinde şu ifade yer alır. “Hisse senetleri halka arz yoluyla satılan anonim ortaklıkların esas sözleşme­lerinde birinci temettü oranının gösterilmesi zorunludur. Bu oran kurul tarafın­dan tespit olunacak miktardan aşağı olamaz.” A.Ş.’lerde genel kurul, kâr dağıtıp dağıtmama konusunda ser­besttir. Sermaye Piyasası Kanunu’na tabi şirketlerde genel kurulun böyle bir serbestisi yoktur. Kâr varsa dağıtımı mutlaka yapılır. Ancak bilançoda eski yıllardan kalan zarar kapatılmadıkça şirket kâr dağıtmına zorlanamaz. Kâr dağıtımının en önemli özelliği birinci te­mettü oranında gö­zükür.

T.T.K.’da %5 olarak tespit edi­len birinci temettü oranı ((T.T.K. 298 ve 466)) halka açık şirketler için Sermaye Piyasası Kurulu’na bırakılmıştır. Kanun bu oranın kurul tarafından tespit edilecek oran­dan az ol­mamak üzere ana sözleşmede gösterilmesini emretmek­tedir. Birinci temettü ayrılmadıkça başka yedek akçe ayrılmasına, ertesi yıla kâr aktarılmasına ve yö­netim ku­rulu üyeleri ile memur, müstahdem ve işçilere kârdan pay dağıtılma­sına karar verilemez. Birinci temettü ile ilgili şu kural getirilmiştir: “Hisse senetleri halka arz yoluyla satılan anonim ortaklıkların birinci temettü oranı uzun vadeli devlet iç borçlanma tahvillerinin ilgili hesap döneminin son günlerindeki faiz oranıdır. Ancak ödenmiş sermaye üzerinden he­saplanacak bu birinci temettü oranı hesap dönemi net kârından vergi ve benzerleri düşülmek suretiyle bulunan dağıtılabilir kârın yarısından az ve %75’inden çok olamaz.” ((26.2.1982 tarih ve 17617 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanan tebliğin 7. maddesi5)) Bilançolar üzerinde oynanabildiği ve kâr oranı düşük gösterile­bildiği bilinen bir gerçektir. Buna göre şirketler, uzun vadeli devlet tahvilinin faiz oranı kadar kâr dağıtımı ile yetinebilirler. Bu faizin %50 oranında olduğunu düşünelim. Bu oran, hisse senedinin nomi­nal değerine göre belirlenir. Senetlerin üzerine bin lira yazdığı için her senet için 500 lira kâr vermekle yetinilebilir. İsterse bu senet borsada 50 bin lira üzerinden işlem görsün. Eğer kâr payı 1000 lira olursa şirket %100 kâr dağıtmış sayılır.

C- Bilanço Kârını Etkileyen İşlemler S.P.K.’nın 15. maddesinde, şirketlerin bilanço kârını düşürebile­cek işlemlere mani olunmaya çalışılmaktadır. Maddenin 3. bendi şöyle der: “Hisse senetleri halka satılan bir anonim ortaklık yönetim, dene­tim veya sermaye bakımından dolaylı veya dolaysız olarak ilişkili bulunduğu diğer bir teşebbüs veya şahısla emsallerine göre bariz bir şekilde farklı bir fiyat, ücret ve bedel uygulamak gibi işlemlerde bulunarak yıllık kârını azaltamaz.” Bu kanuna aykırı davranışın cezası 100 bin liradan 1 milyon li­raya kadar ağır para cezası ve bir aydan 2 yıla kadar da hapis ce­zasıdır. Bu konuda kovuşturma yapma yetkisi Maliye Bakanlığı’na bırakılmıştır. Bir alım satımda malın emsallerine göre bariz bir şekilde farklı bir fiyatla alınıp satıldı­ğını kim, nasıl tespit edebilir? Mallara biçilen fi­yatların piyasada bariz bir şekilde farklılık gösterdiği bilinen bir ger­çektir.

Faizli ekonomilerde ve enflasyonun olduğu yerde fiyat istik­rarını sağlamak çok zordur. Bu durumda yukarıdaki kanunu uygu­lamak imkânsız gibidir. Türk Ticaret Kanunu’nun 336. maddesine göre yönetim kurulu üyeleri şirket adına yaptık­ları sözleşme ve işlemlerden dolayı şah­sen sorumlu olmazlar. Bu kanunun konuyla ilgili bir istisnası vardır. Buna göre gerek kanun, gerekse esas sözleşmenin idare meclisi aza­larına yüklediği vazifelerin kasten veya ihmal sonucu yapılma­ması hâlinde ilgili kişiler sorumlu tutulabilirler. Bu durumda S.P.K. 15. maddesinde belirtilen işlemin kasıt veya ihmal sonucu olması ge­rekir ki, bunun ispatı da çok zordur.

D- Batık Şirket Hisselerinin Borsada Satışı

Sermaye Piyasasının Teşviki Kanunu’nun ((3332 sayı ve 25 Mart 1987 tarihli Kanun)) 5. maddesinin a fıkrasına göre finansman güçlüğü içinde bulunan anonim şirketler­den alacaklı olan bankalar, alacaklarının sermayeye dönüştürülmesi teklifinde bulunabilirler. Aynı kanunun 7. maddesinin a bendine göre bu bankaların ikti­sap ettikleri iş­tirak paylarının, iştirak edilen sermaye şirketinin ser­mayesinin %15’ini aşması hâlinde aşan paylar 1992 yılından itiba­ren yedi yıl içinde Sermaye Piyasası Kurulu’na bilgi verilerek satı­labilir.

7. maddenin c bendi şöyledir: “Bu kanunun uygulanması dolayısıyla borsaya kote edilecek hisse senetleri için hisse senet­lerini çıkaran A. Ş.’nin kârlılığı aranmaz” Burada birbirine zıt ve ortaklık kavramıyla uyuşmayan birçok şey vardır: a- Meselâ borç nasıl sermaye olabilir. Sermaye, işletilebilip şirkete gelir getirebilen, şirketin işlerinin kendisiyle rahatlıkla yapı­labileceği şeydir. Borcu sermayeye dönüştürmek şirketin tabiatı ile bağdaşmaz. b- Şirketlerin bankalara olan borcu hisse senedine dönüştürü­lerek vatandaş­lara satılır ve bu satışın yapılması için ilgili şirketin kâra geçip geçmemesi aranmazsa bu kanun batık şirketlerde ala­cağı olan bankaları kurtarırken vatan­daşı batağa atmış olmaz mı?

E- Fiyatlarda Sun’i Dalgalanma

Şirket yöneticileri, şirketi bir sene kârlı göstererek hisse senedi fiyatlarının artmasına, ikinci sene de kötü göstererek hisse senedi fiyatlarının düşmesine sebep olabilirler. Fiyatları düşünce senetleri ucuz fiyatla toplayıp ikinci sene pahalıya satarak büyük ölçüde haksız kazanç sağlayabilirler. Maalesef bugünkü kanunlara göre bunu önlemenin imkânı yoktur. Çeşitli yayın ve basın organları ve birkısım gazete yazarları ile devlet yetkilileri de hisse senetlerinin sun’i ola­rak düşüp çıkmasında etkili olmaktadırlar. Sağlıklı bir malî yapı, devlet adamlarının beyanına bağlı olma­yan ve şirket yöneticileri­nin yanlış davranışlarına imkân vermeyen, çeşitli basın ve yayın or­ganlarının insanları yanlış etkilemesine fır­sat tanımayan bir yapıdır. Bunun ger­çekleşmesi köklü değişikliklerin yapılmasına bağlıdır. 

F- Sıfır Maliyetli Kredi

Şirketlerin yapısındaki bozukluk, borsada satılan senet­lerin be­dellerinin, sıfır maliyetli kre­diye dönüştürülmesine imkân vermekte­dir. Meselâ yöneticiler, kredi alıp bu krediyi bir başka şirketlerine aktarabilirler. Halka açık şirket o kredinin faizini öderken, diğer şirket onun gelirinden yararlanır. Böylece bu şirketten öbürüne kâr akta­rılmış olur. Bir müddet sonra birinci şirket borçlarını ödeyemez hâle gelir. Haberin piyasada ya­yılmasıyla hisse senetleri panik içeri­sinde satıl­maya ve nominal değerin de çok altında bir fiyatla piya­saya sürülmeye başlanır. Meselâ 40-50 bin liraya satın alınmış hisse senetleri 40-50 liraya müşteri bula­mayabilir. Daha sonra da tasfiye masasına giden şirket, borsa kotundan çıkarılır. Genellikle böyle şirketler, bankalardan aldıkları borcu kapatamayacakları için, hisse senedi almak için verilmiş paraların tamamı kötü niyetli yöne­ticilerinin bir başka şirketlerine sermaye olmuş olur. Usulüne uygun yapıldığı takdirde bunun denetlenmesi mümkün değildir. Bu du­rumda şirketi batıran kimseleri sorumlu tuta­cak bir mekanizma da yoktur.

SONUÇ

Sonuç olarak anonim şirketlerinin bugünkü yapısı ve borsanın işleyişi karşı­sında hisse senetlerinin Menkul Kıymetler Borsası’ndan alım satımını caiz gör­mek mümkün değildir. Çünkü bu, insanların mallarının haksız yere yenmesine göz yummak olur. Allahu Teâlâ, ekonomik ilişkilerin bel kemiği sayılan bir ayet-i keri­mede şöyle buyuruyor: “Mümin­ler, mallarınızı aranızda hak­sızlıkla ye­meyin, ama karşı­lıklı rıza ile yapılan bir ticaretle yiyebilirsiniz.” (Nisa 4/29). Başarı, Allah’tandır.

KAYNAK: Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır, Ticaret ve Faiz (Sitemizin Kitap Download bölümündeki nüsha).