Köprü Dergisinin Cevap Yazısı

Sayın Abdulaziz Bayındır,

Yazı talebimizi dikkate alarak bizim için bir çalışma yaptığınız için teşekkür ederim. Ancak, yazınızı okuduktan sonra hiç beklemediğim bir muhteva ile karşılaştığımı belirtmek isterim.

Bildiğiniz gibi Köprü dergisi Risale-i Nur Enstitüsü’nün yayın organıdır. Bu bakımdan bu konuda duyarlılığı daha fazla bir yayın organıdır. İlginç bir nokta olarak görülmeli ki, siz bize gönderdiğiniz yazıda Risale-i Nur’dan yaptığınız bazı nakillerle Risale-i Nur’daki peygamber portresini nakzediyorsunuz.

Doğrusu sizden yazı talebinde bulunurken, Risale-i Nur’daki ibareleri akla gelmez tevillerle ele alacağınızı hiç düşünmemiştim. Tanıdığımız ve bildiğimiz Bayındır portresi de böyle değildi. Fakat itiraf etmeliyim ki, bu yazınız bizleri hayal kırıklığına uğrattı.

Bütün bunları söylememin nedenini biliyorsunuz ama ben yine de iki noktayla ilgili hatırlatma yapayım:

I- Risale-i Nur’dan dipnot gösterilerek yazılan paragrafta aynen şöyle yazmışsınız:

“Bu önderler Miraca da çıkarlar. Çünkü Hz. Peygamber o yolu açmış; oraya veliliği ile gitmiş, elçiliği ile dönmüş ve kapıyı açık bırakmıştır. Arkasındaki evliya, ruh ve kalp ile o nurlu yolda, Peygamberin Miracının gölgesinde yürür gider, kabiliyetine göre o yüce makamlara çıkarlar.”

Halbuki metnin aslı şöyledir:

“Zat-ı Ahmediye Aleyhisselam-ı Vesselam, o yolu açmış, velayetiyle gitmiş, risaletiyle dönmüş ve kapıyı da açık bırakmış. Arkasındaki evliya-i ümmeti, ruh ve kalp ile o cadde-i nuranide, mirac-ı Nebevinin gölgesinde seyr-ü sülûk edip istidatlerına göre makamat-ı aliyeye çıkıyorlar.”

Sizin aktardığınızı nakilde önderlerin Miraca çıkmasından sözediliyor. İlk cümlenize dikkatinizi çekmek istiyorum. Lütfen orijinal metne bakar mısınız oradaki yaklaşımda en önemli anahtar kelimelerden birisi “seyr-ü sülûk”tür. Bu kavramın ise ne anlama geldiği açıktır. Bu metinde kasıt, kişinin manen Allah’a yaklaşmasıdır. Mirac ise bir benzetmedir. Bu metinden peygamberler dışındaki insanların Miraca çıkabileceği gibi bir anlam kesinlikle anlaşılmaz.

II- Cemaatlerle ilgili değerlendirmenizi doğrusu yadırgadım; şu yazdıklarınıza dikkat eder misiniz:

“Sonra bu cemaatlerden her biri, kendi önderini insan-ı kâmil, yani hakikat-ı Muhammediyye’ye mazhar bilmiş ve onun yazdıklarını, Allah’ın bildirdiği tartışmasız doğrular saymıştır. Böylece her birinin Kur’an’ın yanında ayrı bir kitabı ve Hz. Peygamberin yanında ayrı bir önderi olmuştur. O cemaat kaçınılmaz olarak ayrı bir isimle anılınca şu ayetin haber verdiği durum ortaya çıkmıştır:

Dinlerini bölük bölük ayırıp her biri ayrı bir cemaat olanlar var ya, sen hiçbir konuda onlardan değilsin. Onların işi Allah’a kalmıştır. Sonra onların yaptıkları kendilerine bildirilecektir”

Türkiye’de cemaatlerin yapısı ya da işleyiş mekanizması eleştirilebilir. Fakat bu yapıların tümden reddedilmesinin doğru olmadığını düşünüyorum. Hele hele bu kitleleri Enam suresinin 159. ayetinin kapsamına almak büyük bir yanlışlıktır. Müslümanlar birbirlerini suçlayarak mı yapacaklar Hz. Peygamberin tebliğinde böyle bir mesaj var mıdır?

Sayın Abdulaziz Bayındır ,

Bu ve benzeri düşüncelerimizden dolayı yazınızı –bu haliyle- yayınlamamız mümkün değildir. Bu yazıyı yayınlayarak okuyucu kitlemizde sizin hakkınızda var olan hüsn-ü zannı da kırmak istemeyiz. Çünkü bizim kitlemizde sizin hakkınızda kökü 1980’lere kadar giden bir hüsn-ü zan vardır. Dergimizin eski sayılarındaki yazılarınızı hatırlayınız.

Selim Sönmez