Anayasa Mahkemesi’nin 1994’te Yaptığı Laiklik Yorumu ile İlgili Değerlendirmemiz

Altınoluk Dergisi, Doç.Dr. Abdulaziz Bayındır, 1994 – Ağustos, Sayı: 102, Sayfa: 005

Kur’an-ı kerim, din kurallarının yerine aklı ve bilim koymayı reddettiği gibi devletin dini denetlemesini de reddeder.

İslâm; toplumun hukuk, ekonomi, siyaset, ahlak ve sair bütün yönlerini düzenlemiş bir dindir.

Anayasa Mahkemesi’nin başörtüsü hakkında verdiği Temmuz 1989 tarihli kararın gerekçesinde laikliğe ilişkin ifadeler ilginç anlamlar taşımaktadır.

Gerekçede, “Dinler, doğaları gereği laik değildir” deniyor. Demek ki, Anayasa Mahkemesi din ile laikliğin bağdaşamayacağı kanaatindedir. Laiklik ayrı bir din olmadığına göre “din dışılık” olarak takdim edilmektedir. Bu durumda “Laiklik dinsizliktir” ifadesi aynı anlamın başka bir kalıpta söylenmesi olmaktadır.

Madem dinler laik değildir, o zaman dindarlar da böyle bir laikliği kabul edemezler.

Gerekçede yer alan “Din ve mezhep bağının yerini Türk ulusçuluğu bağı almıştır” şeklindeki ifade bu gerekçeyi yazan kısmın inancı olabilir. Başörtüsü İslâm’ın emri olduğuna göre onunla ilgili bir kararın gerekçesinde bahsi geçen din de İslâm dinidir. Her yıl yapılan binlerce cami, kılınan namazlar, verilen sadaka ve zekatlar, yüz binlerce vatandaşımızın hacca gitmesi “Türk ulusçuluğu” namına değil, İslâm dini namınadır.

Şu ifadeler de bu gerekçeyi kabul edenlerin inancını ortaya koymaktadır.

“Gelişmek ve ilerlemek için durağan din kurallarına değil, insanlığa ayak uydurmak, akla ve bilime öncülük tanımak gerekir.”

“Devlete dinsel konularda denetim ve gözetim hakkı tanınması din ve vicdan özgürlüğünün gereklerine aykırı bir sınırlama sayılamaz .”

Bu ifadeler yalnızca onu kabul eden kişileri bağlar. Bir Müslüman her konuda din kurallarının öncülüğünü kesin olarak kabul eder. Çünkü İslâm demek, Kur’an’ın koyduğu kuralları kayıtsız şartsız kabul etmek demektir. Onlardan bir tanesini bile uygun ve yerinde görmemek insanı müslümanlıktan çıkarır.

Kur’an-ı kerim, din kurallarının yerine aklı ve bilim koymayı reddettiği gibi devletin dini denetlemesini de reddeder. Bunu belirten çok sayıda ayet vardır. Bu ayetlerden biri de Nisa Süresi’nin 59. ayetidir. Burada Allah Teâlâ şöyle buyuruyor.

“Ey inananlar, Allah’a boyun eğin, Resûl’e ve sizden olan yetkililere boyun eğin. Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz. Onu Allah’a ve Resûlüne götürün. Allah’a ve Resûlü’ne gerçekten inanıyorsanız böyle yaparsınız. Bu sizin için daha hayırlıdır ve sonucu daha güzel olur.”

İslâm dini, toplumun hukuk, ekonomi, siyaset, ahlak ve sair bütün yönlerini düzenlemiştir. Müslüman olmak isteyen kişi, yukarıdaki ayet gereği bunu böyle kabul etmek zorundadır.

Hiç kimse inancını değiştirmeye zorlanamaz. Çünkü kalpten kabul edilmeyen, sadece görüntüde olan bir müslümanlık münafıklıktır. İslâmiyet münafıklığı reddettiği için inançlara baskı yapmaz. İsteyen inanır, isteyen inanmaz.

Kehf Sûresi’nin 29. ayetinde şöyle buyurulmaktadır:

“De ki, bu Kur’an Rabbiniz’dendir. Artık dileyen inansın, dileyen inkar etsin. Biz zalimlere öyle bir ateş hazırlamışızdır ki, duvarları onları saracaktır. Feryad edip yardım isterlerse erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su ile yardımlarına gidilecektir. O, ne kötü bir içecektir ve bu ne kötü bir birlikteliktir.”