Kutup Bölgesinde Namaz ve Oruç Vakitleri

Süleymaniye Vakfı Din ve Fıtrat Araştırmaları Merkezi

Süleymaniye Foundation – Research Center for Religion and Human Nature

BASIN BÜLTENİ

KUTUP BÖLGESİNDE NAMAZ VE ORUÇ VAKİTLERİ

Geceyi ve gündüzü yaratan ve zaman ölçülerini koyan Allah Teâlâ’dır. Kur’ân’a göre insanların yaşadığı her yerde, her gün gece ve gündüz olur.

Yaşadığımız bölgelerde gece deyince akla karanlık gelir. Kur’ân’a göre karanlık, gecenin olmazsa olmaz şartı değildir; beyaz geceler de olabilir. Konumuzla ilgili temel ayet şudur:

Geceyi ve gündüzü iki gösterge (âyet) yaptık, sonra gecenin göstergesini (ayetini) kaldırdık ve gündüzün göstergesini (ayetini) de aydınlatıcı kıldık. Bu, hem Rabbinizin ikramından aramanız, hem de yılların sayısını ve hesabı bilmeniz içindir.  Biz her şeyi ayrıntılı olarak açıklamışızdır.  (İsrâ 17/12)

Ayet, işaret demektir. Gündüzün işareti yaydığı aydınlıktır; ama Allah gecenin işaretini silmiş, karanlığı gecenin şartı olmaktan çıkarmıştır.

Her gün, güneşin battığını ve havanın karardığını görenler gecenin işaretinin silinmesine bir anlam verememişlerdir. Büyük tefsir âlimi Elmalılı Muhammed Hamdi YAZIR, ayetin bu bölümü ile ilgili yorum ve nakilleri verdikten sonra özetle şunları söylemiştir:

“Gecenin silinen işaretine karanlık denirse onun silinmesi ile aydınlık ortaya çıkacağı için gece, gündüz gibi olur. Öyleyse Ay’ı gecenin işareti saymak daha uygundur. Demek ki ay eskiden, güneş gibi aydınlatıyordu; Allah onun bu özelliğini söndürdü ve bildiğimiz Ay meydana geldi[1].”

Ay gecenin işareti ise, onun silinmesi, bir daha görünmeyecek şekilde yok olup gitmesi olur. Ay varlığını sürdürdüğü için ulema, onu güneş gibi sayarak, gecenin işareti yerine Ay’ın işaretinin silindiğini ileri sürmüşlerdir. Bunun kabul edilebilir bir yanı yoktur.

  • Öyleyse gece ile gündüzün ayırıcı özelliği nedir? Bunun için Kur’ân’a bakınca gündüzün özelliğinin “ziya” gecenin özelliğinin de “sükûnet” olduğunu görüyoruz.
  • Ziya, Güneşten gelen aydınlıktır (Yunus 10/5). İçinde insanı rahatsız eden, aynı zamanda çok önemli olan ışınları da barındırır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

Güneş ve duhâsı önemlidir. Onu takip ettiğinde ay,  önemlidir. Onu gösterdiğinde gündüz önemlidir ve Onu örttüğünde gece de önemlidir (Şems 91/1-4)

İnsanı rahatsız etmeyen ışığa nur denir. Allah Teâlâ nur’u kendi sıfatlarından saymış, Kur’ân’a ve doğru bilgiye nur demiş ama ziya dememiştir. Rahatsız edici ışınlardan arındırılmış ziya, nur olur. Nitekim gölgedeki ışık ziya değil, nurdur.

Gece, canlıları ziya denen ışıktan koruyan ve onların dinlenmelerini sağlayan gölgedir.

Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmedin mi? Tercihi farklı olsaydı onu hareketsiz kılardı. Güneşi de ona delil yapmıştır. Sonra gölgeyi yavaşça kendine (yukarıya) çeker (ve kısaltır). Geceyi size örtü, uykuyu hayattan kopuş, gündüzü de kalkıp yayılma vakti yapan O’dur. (Furkan 25/45-47)

O gölge, bizim yaşadığımız bölgelerde karanlık, bazı yerlerde de aydınlık oluyor. Öyleyse beyaz gecelerde, güneşin yaydığı aydınlık, gölgedeki ışık gibidir.

  • Farz namazların vakitlerini anlatan ayetlerde sadece güneşin meridyen geçişinden söz edilir. Meridyen geçişi, güneşin doğmadığı zamanlarda bile kolayca tespit edilebilir. Ama namazın diğer vakitleri ile orucun vakitlerini anlatan ayetlerde güneş kelimesi geçmez.
  • Allah Teâlâ Müzzemmil suresinde gecenin ve gündüzün ölçülerini kendinin belirlediğini, gecenin üç bölüme ayrıldığını bildirir. İlgili diğer ayetlere de bakınca gecenin birinci bölümünün akşam, ikinci ve en uzun bölümünün uyku ve dinlenme vakti olan gece ortası, üçüncü bölümünün ise tan yerinin ağarmasından güneşin doğmasına kadar süren vakit olduğu görülür. Öyleyse güneşin batmadığı yerlerde de gecenin uzunluğu, bu üç bölümü içine alacak şekilde olmalıdır. Zaten beyaz geceleri yaşayan insanlar, geceyi bu şekilde değerlendirmektedirler. O zaman beyaz gecelerin uzunluğu bizim karanlık gecelerimiz kadar olmalıdır.
  • Ekvatorda yılın tamamında gece ve gündüzün uzunluğu sürekli 12 saat olmaktadır. Kutuplarda güneş, kutba hep paralel olduğu için orada da gece ile gündüzü 12 saat saymak gerekir. Bu iki nokta, tıpkı 21 Mart ve 23 Eylül gibidir. 21 Martta uzamaya başlayan günler 21 Haziran’da doruğa ulaşır, sonra kısalmaya başlar. 45 derece enlemde de 21 Haziran gibi, gün en uzun vaktine ulaşır. Gecenin üç bölümünün oluşması için 45 dereceden kutba doğru gündüzlerin sürekli kısalması gerekir. Buradaki ölçüler, ekvatora geri dönüş gibi olmalıdır. 50 derecede 40 derece enlemin, 60 derecede 30 derece enlemin, 70 derecede 20 derece enlemin, 80 derecede 10 derece enlemin, 90 derecede de ekvatorun vakitleri geçerli kılınmalıdır. Çünkü bu ölçülerde paralellik vardır. Bu bölgelerde güneş ışıklarını ölçecek olan fizikçilerin bunları tespit edeceğine inanıyoruz.

Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır

Süleymaniye Vakfı Din ve Fıtrat Araştırmaları Merkezi Başkanı

________________________________________________


[1] (Elmalılı Muhammed Hamdi YAZIR, Hak Dini Kur’an Dili, İstanbul 1936, c. IV, s. 3169-3170)

[2] Türkçe’de iltifat sanatı olmadığı için meal, bu sanat yok sayılarak yapılmıştır.