Din Öğretiminin Merkezinde Kur’ân Olmalıdır

Esteîzü billâh “Onlar, kendilerine Rablerinin ayetleri hatırlatıldığı zaman, onlara kör ve sağır kesilmezler.” Furkan 25/73

Türkiye’de DİNİ ÖĞRETİM örgün eğitim içinde, Kur’an Kursları, İmam hatip Ortaokulu, Din Kül. Ve Ahlak Bilgisi, Seçmeli; Kur’an-ı Kerim, Hz. Muhammet’in Hayatı, Temel Dini Bilgiler derslerinde, İ.H.L. ve İlahiyat Fakülteleri, İhtisas Merkezleri (Haseki gibi) ve bazı bölgelerimizde geleneksel olarak da ÖZEL MEDRESELERDE yapılmaktadır. Yaygın eğitim içinde ise geniş kitleler dini bilgilerini, camilerdeki vaaz ve nasihatlerden, hutbelerden, sohbetlerden, sayısal anlamda çok az bir grup ise okuyarak, araştırarak, özellikle konulara ilgi duyan günümüzün yetişkinleri ve gençliğin bir kısmı internet ortamındaki karışık bilgi yığınları içinden, aynı zamanda tv. programları, köşe yazılarından, mensubu bulunduğu veya aidiyet hissettiği tarikat, cem evleri, cemaat telkinlerinden, yazılı, işitsel ve görsel vasıtalarla sağlıklı veya sağlıksız bilgi edinmektedirler. Kısacası  geniş kitlelerin dini bilgileri bu şekilde oluşmaktadır.

Örgün eğitim içinde yetişenler, öğrendiklerini, KUR’AN’A GÖRE “DOĞRU VEYA YANLIŞ” bir değerlendirmeye tabi tut-a-madan, daha doğrusu böyle bir şey aklına bile gelmeden, edindiklerini “Dinin/Kur’an’ın/İslâm’ın” bir gereği/emri sanarak, oluşan DİNİ-KÜLTÜREL YAYINLARIN DA (hadis ve hadis usulü, tefsir ve tefsir usulü, akaid, ilmihal, kelam, fıkıh ve fıkıh usulü, siyer, İslâm Tarihi…) etkisiyle gerek DİN ÖĞRETİMİ olarak okullarda, vaz-ı nasihat olarak camilerde, dini konulu konferanslar … vasıtasıyla DİN OLARAK topluma aktarılmaktadır. İşin içine tarikat, cemaat gibi AİDİYETLER, “buralara mensubiyet” duygusu içinde yazılan kitaplar, dergiler… gibi yayınlardaki bilgiler MUTLAK DOĞRU (şii-sünni gelenek ve onların alt kollarında oluşan dini anlayış ve aşılamaz olarak anlaşılan dini anlayışın ve büyüklerin görüşleri) kabul edilmesiyle bu bilgiler toplumda yer buluyor ve bu şekilde devam ediyor. Genel olarak resmi DİNİ GÖREVLE sorumlu kişiler (öğretim üyesi, imam, müftü, vaiz, din dersi öğretmenleri ile kur’an kursu öğretmenleri…) oluşan bu bilgileri DİNİN/KUR’AN’IN EMRİ diye anlatıyor/yazıyor. Elbette ki bu bilgilerin tamamının yanlış olduğu iddia edilemez. Yanlışlık bu bilgilerin Kur’an süzgecinden geçirmeden, Kur’an’a arz etmeden MUTLAK DOĞRU olarak kabul edilmesindedir. Tarafsız bir bakış açısıyla bakıldığında üzülerek belirtelim ki, din öğretimi müfredat programlarının merkezi KUR’AN odaklı olmayıp, “dini kültür” odaklıdır. KUR’AN’I kendi bütünlüğü içinde “anlama dersi” maalesef müfredat içinde yeri yoktur. Dolayısıyla dinin temel kaynağı olan KUR’AN’IN ne dediği, ne demek istediği anlaşılmadan/anlaşılamadan, “kültürel olarak oluşan kitaplardaki bilgiler” KUR’AN’IN yerini almaktadır. Görüldüğü gibi Müslüman Dünyada özelde de ülkemizde DİN ÖĞRETİMİNİN merkezinde KUR’AN yoktur.

Kur’an’ın; Sünni, Şii (alt kolları buna dâhil) geleneğe göre anlayışı ve Kur’an’ın DİNİ KAYNAK olarak yetersiz kabul edilmesi (!) görüşü, gerçeklerden uzak olarak eğitim içinde varlığını, DİNİ TEK DOĞRU OLARAK sürdürmektedir. Dini kaynak olarak SÜNNİ gelenekte SÜNNET dinin ikinci kaynağı, Şİİ gelenekte ise EHL-İ BEYT olarak kabul edilenlerden gelen rivayetler ve İMAMLARIN görüşleri MUTLAK DOĞRU olarak ana kaynaklar arasındadır. Her görüş sahibine göre kanaat ve tespitleri MUTLAK DOĞRU kabul edildiğinden, farklı görüşler din dışılık, sapkınlık, fasıklık veya kâfirlik biçiminde nitelendirilmektedir.  İşte bu görüş sahiplerinin oluşturdukları Müslüman Dünya ise iki ana bloğa ayrılmıştır; SÜNNİ ve Şİİ dünya. Bunlardan her biri karşısındakini İSLÂM dışında kalmakla itham etmektedir. Bunların birbirlerine göre dünyada MÜSLÜMAN (Şiilere göre Sünniler, Sünnilere göre Şiiler gerçek Müslüman olmamaları anlamında) yoktur.

Maalesef GENEL YAPI budur. Şunu demek istiyorum; gerek Sünni ve gerekse de Şii DİN ANALAYIŞININ merkezinde KUR’AN’ın olmayışı, taraflara göre OLUŞAN DİNİ KÜLTÜRÜN varlığı söz konusudur. Müslüman dünyada problemin, coğrafi ve düşünce (inanç) anlamında parçalanmışlığın temel nedeni/kaynağı budur. Bu parçalanmışlıktan kurtulmanın tek yolu KUR’AN’I dini eğitimin ve dini anlatımın merkezine almaktır. Halbuki Allah Kitabının/Kur’an’ın; bir Hidayet, Rahmet, Nur/Önümüzü aydınlatan ışık, Furkan/Doğru ile yanlışı, hak ile bâtılı ayıran,

Zikr/doğru bilgi veya insan için bir itibar ve şeref kaynağı, Ahsenü’l-hadîs/“En güzel söz, Mev’iza/Öğüt, Burhân/Delil, Şifâ/Tüm problemlerimizin çözüm kaynağı, Hakk/Her şeyin yerli yerince olması gereken ölçü…olarak tanımlıyor. Esteîzü billâh; “Âlemlere bir uyarıcı olsun diye kuluna Furkân’ı indiren Allah’ın şanı yücedir.” Furkan 25/1…6., Bakara 2/185.   “De ki: “Ey Kitap ehli! Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden size indirileni (Kur’an’ı) UYGULAMADIKÇA HİÇBİR ŞEY ÜZERE DEĞİLSİNİZ.” Andolsun ki sana Rabbinden indirilen bu Kur’an, onlardan çoğunun taşkınlık ve küfrünü artıracaktır. Öyle ise o kâfirler toplumu için üzülme.” Mâide 5/68 “Kim İslâm’dan başka bir din ararsa ondan asla kabul edilmeyecek ve o ahirette de zarar edenlerden olacaktır.” Âl’i-İmran 3/85 “Kitap Ehlinden olanlar, ancak kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra fırkalara ayrıldılar.”

Beyyine 98/4 “Dinlerini parça parça edip, grup grup olanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi Allah’a kalmıştır, sonra (Allah) onlara yaptıklarını haber verecektir.” Enam 6/159 “Onlar ki, dinlerini bir eğlence ve oyun yerine koydular ve dünya hayatı kendilerini aldattı. Onlar, bugüne kavuşacaklarını nasıl unuttular ve âyetlerimizi nasıl inkâr ettilerse, biz de bugün onları öyle unuturuz.” A’râf 7/51, Rum 30/32

   

13.07.2014

Savaş ÖREN

Niğde Kur’an Evi Derneği Başkanı