“Bibliye ve Kur’ân, Farklı Din Öğretileri”

 

Yefimov V.A. Bibliye ve  Kur’an. Farklı din öğretileri

(Rusça’dan çeviri [1])

İbrahimî olarak üç din geçmektedir (Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam) fakat aralarında şu ana kadar gerçek anlamda barış bulunmuyor. Neden?

Dinler arasında iki açı söz konusudur: İlahi ve sosyolojik.

İlahi açıdan dinler arası uyuşmazlık (ihtilaflar, ayrılıklar) şunlardır:

Yahudilik ve İslam tek Allah’ı kabul eder ve bu dinlerde “üçlü Tanrı” inancı bulunmaz [2]. Fakat İslam gerçek Yahudilik’i, Musa’ya verilen Kitaptan uzaklaşmakla ve onu kendi yorumuyla suçlamaktadır [3], [4].

Yahudilik, İsa’nın kurtarıcılığını ve getirdiği kitabı inkâr eder. İslam Musa’ya, İsa’ya ve diğer elçilere, Muhammet’ten önce dünyaya gelmiş olanlara verilen Kitapları kabul eder ve İsa’nın Kutsal Ruh tarafından Meryem’in rahmine düşürüldüğünü (gebe kalması) ve bu nedenle de Allah’ın Sözü olduğunu kabul eder, fakat Allah’ın oğlu olduğunu kabul etmez [5].

Bir de İslam, İsa’nın çarmıhta gerilmesini ve yeniden yaşama dönmesini inkâr eder [6].  Kur’an’da bir de Havarilerin İsa’nın öğretisinden (vahiden) ilk cayanlar olduklarını anlatmaktadır. Bundan dolayı tarihi açıdan bugünkü Hıristiyanlık, İsa’nın getirdiği sözünden çok uzaktır. Yani Yahudiliğin ve Hıristiyanlığın Allah’ın Sözünden cayması, Muhammed’in dünyaya gelmesine neden olmuştur. Yani  Kur’an, Allah’ın doğru Sözü olarak, insanlığa duyurulmuştur [7].

Hıristiyanlık bütün yönleriyle Musa’dan başlayarak, Eski Ahit peygamberlerine verilen Kitapları kabul eder ve Yahudilik’i İsa’nın inkârı ile suçlar. Bir de insanların ahiretteki kurtuluşu, Allah’ın-kurbanı olan İsa inancı “Allah – oğul” ile doğrulanacaktır. (kurtulacaklar).

Hıristiyanlık ve Yahudilik hemfikir olarak (ittifakla) Muhammed (sav)’in Allah’ın elçisi olduğu kabul edilmiyor. Bundan dolayı onlar  Kur’an’ın Allah Sözü olduğunu da inkâr ediyorlar.

Sosyolojik olarak uyuşmazlıklar (ihtilaflar, ayrılıklar) şunlardır:

Yahudilik şunu vurgulamakta: Yahudiler Allah tarafından seçilmiş bir kavimdir (millet, ulusudur), misyonları da insanlar üzerinde ahirete kadar dünya hâkimiyetini kurmaktır. Bütün diğer insanların var olma hakkı da sanki sadece Allah’ın bu seçilmiş milletinin iktidarı altında olmalıdır. Bundan dolayı, seçilmiş millete (ulusa) boyun eğmek ve hizmet etmek istemeyenler yok olacaklardır. Bunun temeli de Eski Ahide göre, Yahudilerin uluslararası faizcilik monopolü’ne bağlıdır.

“Kardeşinize para, yiyecek ya da faiz getiren başka bir şey ödünç verdiğinizde, ondan faiz almayacaksınız. Yabancıdan faiz alabilirsiniz ama kardeşinizden almayacaksınız. Böyle yapın ki, mülk edinmek için gideceğiniz ülkede el attığınız her işte Tanrınız RAB sizi kutsasın” (Tesniye, 23:19-20).

“RAB ülkenize yağmuru zamanında yağdırmak ve bütün emeğinizi verimli kılmak için göklerdeki zengin hazinesini açacak. Birçok ulusa ödünç vereceksiniz; siz ödünç almayacaksınız [8]. RAB sizi kuyruk değil baş yapacak. Eğer bugün size ilettiğim Tanrınız RABbin buyruklarını dinler, onlara iyice uyarsanız, altta değil, her zaman üstte olacaksınız. Bugün size ilettiğim buyrukların dışına çıkmayacak, başka ilahların ardınca gitmeyecek, onlara tapmayacaksınız” (Tesniye, 28:12-14) [9].

“Yabancılar senin surlarını onaracak, kralları sana hizmet edecek. Öfkelendiğimde seni cezalandırdıysam da, kabul ettiğimde sana merhamet göstereceğim. Kapıların hep açık duracak, ulusların serveti ve zafer alayları ardında yürütülen yenik krallar gece gündüz açık kalan bu kapılardan girsin diye. Çünkü sana kulluk etmeyen ulus ya da krallık yok olacak, evet, o uluslar tam bir yıkıma uğrayacak” (İşaya, 60:10-12).

Bu doktrin baştan ırkçı bir doktrindir:

“Çevremizdeki halklara kız verip kız almayacağız” (Nehemya, 10:30) (bkz. Ezra, 8:80-82).

Hıristiyanlık, Yahudilerin Allah tarafından seçilmiş insanlar olduğunu İsa’dan önce kabul ediyordu, fakat İsa’nın ilk gelişinden sonra, Yahudiler onu ve öğretisini inkâr ettikleri için, Hıristiyanlık da Yahudilerin seçilmiş millet olma tezini inkâr etti. Bir de bu durumda Hıristiyanlık Yahudilik’e ve onun doktrinine karşı, toplum yaşamı ve onun ekonomisi ile ilgili hiçbir yeni alternatif söyleyemiyor. Bunun sonucu da bir zamanlar Allah’ın seçilmiş olanlarının (Yahudilerin), Yeni Ahit döneminde Eski Ahit zamanlarının iktidar ilkelerinin devam etmesi oluyor.

Tarihten gelen tüm “Hıristiyan kiliselerin” hiyerarşisi, buna Rusya Ortodoks hiyerarşisi de dâhil, bu tezin (konseptin) Allahtan geldiğini söylemektedirler. Buna ek olarak da Yeni Ahit Kanunu (konsepti) hiyerarşiyi İsa adıyla tasdik etmekte ve bunu da hiçbir temel (kanıt) göstermeden yapmaktadırlar. Bir de Allah’ın insanlara düşünülmüş hayır işi olarak (rahmeti) asırların (zamanın) bitişine kadar devam edeceğini söylemektedirler:

“Kutsal Yasayı ya da peygamberlerin sözlerini geçersiz kılmak için geldiğimi sanmayın [10]. Ben geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya geldim. Size doğrusunu söyleyeyim, yer ve gök ortadan kalkmadan, her şey gerçekleşmeden, Kutsal Yasadan ufacık bir harf ya da bir nokta bile yok olmayacak” (Matta, 5:17-18).

Kilisecilerin (Hıristiyan din adamların çoğunun) Bibliyanın geçmişteki ve günümüz siyasetindeki etkisini tartışmaktan kaçınıyorlar. Ama yine de bazı kilisecilerden, projenin Yahudiler tarafından tasarlandığını anlayanlar da oluyor. Örneğin P.A. Florenskiy, V.V. Rozanov’a yazdığı mektubunda (26.10.1913) yazıyı şu sözlerle bitirmektedir: 

“Bizim yok oluşumuz kaderimiz tarafından eskilerden belirlenmiştir. Ne Slav akıntıları “Rus denizinde birleşirler”, ne de o biter, fakat her şey avukatlığın gri likit sıvı çığı ile doğup taşacaktır. Ve bu da, yeri gelmişken, Talmud’u da ve törene uygun can almayı da suya boğacaktır.”

Tek bir soru kalıyor: “Biz Bibliyaya (Ahite) inanıyor muyuz, yoksa inanmıyor muyuz”? (V.A. Yefimov). Havari olan Pavlusa inanıyor muyuz, yoksa inanmıyor muyuz? (V.A. Yefimov). İsrail’e Allah’ın sözü (vaadi) verilmiştir. Bu bir vakadır. Ve Pavlus da bunu doğruluyor: “Bütün İsrail kurtulacak”[11].

Bu (kurtulacak olan) “manevi” İsrail değildir. Bu, sadece kendilerini avutmak için din hocalarının (hahamların) söyledikleri sözlerdir. Pavlus çok açık (fiziki anlamda) soylarından gelenlerden bahsetmekte ve (Allah tarafından) daha önce söylenilmiş “İsrail’in seçilmişliği” ile ilgili vaatlerinin gündemde (güç de) kaldığını tasdik etmektedir.

Biz (Hıristiyanlar) sadece aradayız. İsrail ise dünya tarihinin çubuğudur (milidir).

İşte Yüce İrade budur. Eğer bunu kabul edersek içimizde (son) boyun eğmenin coşkusu yaşanır. Eğer inatçı olursak, İsrail’e karşı tartıştığımız Hıristiyanlık’tan dönmüş oluruz. Yani yeniden İsrail’in tabanı altına gireriz. Allah’ın verdiği söz kaçınılmazdır. İşte Allah’ın öngördüğü “oturum sınırlarında” bulunanlar onlar değil, biziz [12]. Biz onlar (Yahudiler) değiliz. Biz Mısırlıyız. Bizden çalıyorlar, bizler dövüleniz ve biz azap görenleriz. “Kafaları taşta ezilmiş bebekler” bizleriz. Ve melek sesi ile kiliselerde şarkı (ilahi) biz söylüyoruz… (Burada bu fikir şiir mısraları ile anlatılıyor. – Metne alınmadı. – Çev.).

Biz kendimiz İsrail’in hâkimiyeti altına girmek için çevre yapmalıyız. Olabilir ki siz son mısırlısınız, ben de son yunanlıyım. Biz de avlanmış hayvanlar gibi, galip gelenlerin tarafında, kutlamalarını izleriz. Ha bir dakika önce, ha sonra bizi, hayvanları, alacaklar. Bizi son hayvanlar gibi belki alırlar ve kanımızı vücudumuzdan akıtırlar. Ama teslim olmak mecburiyetindeyiz. 

Gerçekten de işleri nasıl alırsan al, hep aynı şey çıkıyor. Eski Ahit durmadan hep dünya üzerinde, gelecekte hâkimiyet kurmaktan bahsetmektedir. Kime kuracaktır! Yahudilere mi? Ya Yeni Ahit? O bize, Hıristiyanlara, bu hâkimiyetin şimdilik bize geçmesinden bahsetmiyor, sadece bize sabırla hakkımıza düşeni tavsiye eder ve bunun için de bize kurtuluşu vaat eder. Bir Ahit diğerine karşı gelir. Ve bunu, ikisi aynı şey söylediği için değil, farklı şeyleri söylediği için yaparlar… Ve bu derin ve kökten gelen Ahitlerin ayırımı, ruhun yüksek uçuşunda anlatılırken ki bu havari Pavlus’ta da böyle idi, bu da bizim kanatsız ve gevşemiş şuurumuzu sabırsız olarak keser ve yakar”. (Metinde yorumlar bırakılmış. Metin şu siteye göre açıklanmıştır: http://www.rusimperia.com/6_2004/vera1.html).

Şunu bir daha vurgulayalım. P.A. Florenskiy şu soruları soruyor: Biz Bibliyeye inanıyor muyuz, yoksa inanmıyor muyuz? Biz havari Pavlus’a inanıyor muyuz, yoksa inanmıyor muyuz? Ama o hiç şu soruyu sormuyor: “Biz Allaha inanıyor muyuz?”. Onun için Bibliyeye inanmak ve Allaha inanmak, ikisi de aynı şeydir. Ama bunlar iki farklı din (esaslarıdır) ve iki çeşit dindarlık (bireysel ve toplumsal) doğurmaktadırlar. Bundan da toplumun iki farklı yaşam tarzı ortaya çıkar. Bunun için Florenskiy kendi yorum ve değerlendirmelerinde alternatifsiz olarak sadece bu sorulara olumlu cevaptan yola çıkmaktadır. O Bibliyeye ve havari Pavlus’a inanmaktadır. Bu inançla, o Allaha olan inancı değiştirmektedir. Böylece Florenskiy O’ndan (Allahtan) Bibliye ile aralanmaktadır (o kendi ile Allah arasında Bibliye duvarıyla ayrılmaktadır). Bundan dolayı Florenskiy’nin tarih boyunca oluşan Bibliyenin, – ki bu metnin zamanca Musa’ya, İsa’ya ve Muhammed’e verilmiş olması, – tek bir Ahit olma olasılığı hiç aklına bile gelmiyor. Bu nedenle onun aklına  Kur’an da gelmiyor. Ama bunu yapsa idi,  Kur’an’da yer alan Bibliye metninin eleştirilerini bulurdu.

İslam, Yahudileri Allah tarafından eski zamanlarda seçilmiş bir ulus olarak kabul eder. Bu seçilmişliği insanlara Allah’ın Sözünü (Tevrat’ı) açıklıyor, ki tarihte gerçekleşen Yahudilik bu misyonundan kaçındılar (teğet geçtiler) [13]. Bir de şu önemli noktayı vurgulamak gerekli ki,  Kur’an, Yahudi ve Hıristiyanların imanını kabul eder, ama tek bir şartla ki onlar verilen Allah’ın Sözü üzerine (Sözü doğrultusunda) yaşayacaklar. İşte bu Söz, bu iki İbrahim’i [14] dinin temelinde yatmaktadır.  Kur’an, durmadan faizi (faizciliği) kınamaktadır ve onun şeytanın ameli olarak vurgulamaktadır [15].

Kur’an – kumar, fal, zar oyunlarının her çeşidine karşıdır. İçki konusunda da insana ayıklığı ve aklıselimliği buyurmaktadır [16], [17].

Kur’an, aracı kullanmadan insanı doğrudan doğruya Allah’la diyaloga davet ediyor [18]. Bu da çok önemlidir…

_____________________________________________________


[1]Çeviri yapanlar Prof. Dr. (Felsefe) R. Osmanzade ve Suleymaniye Vakfı ilmi araştırmacı R.A. Vasipov.

Türkçe çevirinin editörü Vedat Yılmaz (06.05.2015).

[2]Yer alan Türkçe  Kur’an meali, Diyanetin mealinden alınmıştır.

“Ey ehl-i kitap! Dininizde aşırı gitmeyin ve Allah hakkında, gerçekten başkasını söylemeyin. Meryem oğlu İsa Mesîh, ancak Allah’ın resûlüdür, (o) Allah’ın, Meryem’e ulaştırdığı “kün: Ol” kelimesi(nin eseri)dir, O’ndan bir ruhtur. (O’nun tarafından gönderilmiş, yahut teyit edilmiş, yahut da Cebrail tarafından üfürülmüş bir ruhtur). Şu halde Allah’a ve peygamberlerine iman edin. “(Tanrı) üçtür” demeyin, sizin için hayırlı olmak üzere bundan vazgeçin. Allah ancak bir tek Allah’tır. O, çocuğu olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. Vekil olarak Allah yeter”(4/171).

               Ne Eski ne de Yeni Ahitte, hiçbirisinde açıkça “üçlü tanrı” inancı geçmemektedir.           

[3]“Kendilerine Tevrat öğretildiği halde, onun gereğini yapmayanların durumu, sırtına kitap yüklenmiş merkebin durumu gibidir. Allah’ın ayetlerini yalanlayan kimselerin durumu ne kötüdür! Allah zalimleri doğru yola eriştirmez” (62/5).

            “De ki: Ey Yahudiler! Bütün insanlar değil de, yalnız, kendinizin Allah’ın dostları olduğunuzu iddia ediyorsanız, bunda da samimi iseniz, haydi ölümü temenni edin (bakalım)! Ama onlar, önceden yaptıklarından dolayı ölümü asla temenni etmezler. Allah, zalimleri çok iyi bilir” (62/6-7).

[4]“Hiçbir insanın, Allah’ın kendisine Kitap, hikmet ve peygamberlik vermesinden sonra (kalkıp) insanlara: Allah’ı bırakıp bana kul olun! Demesi mümkün değildir. Bilakis (şöyle demesi gerekir): Okutmakta ve öğretmekte olduğunuz Kitap uyarınca Rabbe halis kullar olunuz” (3/79).

[5]“Sözlerinden dönmeleri, Allah’ın âyetlerini inkâr etmeleri, haksız yere peygamberleri öldürmeleri ve “Kalplerimiz kılıflanmıştır” demeleri sebebiyle (onları lânetledik, türlü belâlar verdik. Onların kalpleri kılıflı değildir;) tam aksine küfürleri sebebiyle Allah o kalpler üzerine mühür vurmuştur; pek azı müstesna artık iman etmezler” (4/155-162).

            “Bir de inkâr etmelerinden ve Meryem’in üzerine büyük bir iftira atmalarından” (4/156).

            “Ve “Allah elçisi Meryem oğlu İsa’yı öldürdük” demeleri yüzünden (onları lânetledik). Hâlbuki onu ne öldürdüler, ne de astılar; fakat (öldürdükleri) onlara İsa gibi gösterildi. Onun hakkında ihtilâfa düşenler bundan dolayı tam bir kararsızlık içindedirler; bu hususta zanna uymak dışında hiçbir (sağlam) bilgileri yoktur ve kesin olarak onu öldürmediler” (4/157).

            “Bilâkis Allah onu (İsa’yı) kendi nezdine yükseltmiştir. Allah izzet ve hikmet sahibidir” (4/158).

            “Ehl-i kitaptan her biri, ölümünden önce ona muhakkak iman edecektir. Kıyamet gününde de o, onlara şahit olacaktır” (4/159).

            “Yahudilerin yaptıkları zulümden, bir de çok kimseyi Allah yolundan çevirmelerinden, menetmelerinden dolayı kendilerine (daha önce) helâl kılınmış bulunan temiz ve iyi şeyleri onlara haram kıldık” (4/160).

            “Menedildikleri halde faizi almalarından ve haksız (yollar) ile insanların mallarını yemelerinden dolayı içlerinden inkâra sapanlara acı bir azap hazırladık” (4/161).

            “Fakat içlerinden ilimde derinleşmiş olanlar ve müminler, sana indirilene ve senden önce indirilene iman edenler, namazı kılanlar, zekâtı verenler; Allah’a ve ahiret gününe inananlar var ya; işte onlara pek yakında büyük mükâfat vereceğiz” (4/162).

[6]“İsa, onlardaki inkârcılığı sezince: Allah yolunda bana yardımcı olacaklar kimlerdir? dedi. Havârîler: Biz, Allah yolunun yardımcılarıyız; Allah’a inandık, şahit ol ki bizler müslümanlarız, cevabını verdiler” (3/52).

            “(Havârîler:) Rabbimiz! İndirdiğine inandık ve Peygamber’e uyduk. Şimdi bizi (birliğini ve peygamberlerini tasdik eden) şahitlerden yaz, dediler” (3/53).

            “(Yahudiler) tuzak kurdular; Allah da onların tuzaklarını bozdu. Allah, tuzak  Kur’anların hayırlısıdır” (3/54).

[7]“Andolsun ki Allah, İsrailoğullarından söz almıştı. (Kefil olarak) içlerinden on iki de başkan göndermiştik. Allah onlara şöyle demişti: Ben sizinle beraberim. Eğer namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir, peygamberlerime inanır, onları desteklerseniz ve Allah’a güzel borç verirseniz (ihtiyacı olanlara Allah rızası için faizsiz borç verirseniz) andolsun ki sizin günahlarınızı örterim ve sizi, zemininden ırmaklar akan cennetlere sokarım. Bundan sonra sizden kim inkâr yolunu tutarsa doğru yoldan sapmış olur” (5/12).

            “Sözlerini bozmaları sebebiyle onları lânetledik ve kalplerini katılaştırdık. Onlar kelimelerin yerlerini değiştirirler (kitaplarını tahrif ederler). Kendilerine öğretilen ahkâmın (Tevrat’ın) önemli bir bölümünü de unuttular. İçlerinden pek azı hariç, onlardan daima bir hainlik görürsün. Yine de sen onları affet ve aldırış etme. Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever” (5/13).

            “”Biz hıristiyanlarız” diyenlerden de kesin sözlerini almıştık ama onlar da kendilerine zikredilen (verilen öğütlerin veya Kitab’ın) önemli bir bölümünü unuttular. Bu sebeple kıyamete kadar aralarına düşmanlık ve kin saldık. Yakında Allah onlara yaptıklarını haber verecektir” (5/14).

            “Ey ehl-i kitap! Resûlümüz size Kitap’tan gizlemekte olduğunuz birçok şeyi açıklamak üzere geldi; birçok (kusurunuzu) da affediyor. Gerçekten size Allah’tan bir nur, apaçık bir kitap geldi” (5/15).

            “Rızasını arayanı Allah onunla kurtuluş yollarına götürür ve onları iradesiyle karanlıklardan aydınlığa çıkarır, dosdoğru bir yola iletir” (5/16).

[8]“Seni vaat ettiği gibi “RAB için, Tanrı sizi korusun, siz birçok ulusun borç verecek, ancak ödünç olmaz ve birçok milletler üzerinde hüküm sürecek, ama onlar sizi yönetecek olmaz” (15/6).

[9]Tesniye’de geçen bu pasuk, metnin devamında, açıkça bir tehdittir: “Ama Tanrınız RABbin sözünü dinlemez, bugün size ilettiğim buyrukların, kuralların hepsine uymazsanız, şu lanetler üzerinize gelecek ve size ulaşacak…” (Tesniye, 28:15). Sonra lanetlerin sıralanması geliyor… Tevrat’ın bu sözlerine yazar kendi yorumunu getirmektedir. Bu yorum tarafımızdan kaldırılmıştır.

[10]İsa alehisselamın zamanında “kanun ve elçiler” – Eski Ahit’e denilirdi.

[11] Kur’an da bu soruya karşı farklı bir görüş getirilmektedir: “Bilmeyenler dediler ki: Allah bizimle konuşmalı ya da bize bir âyet (mucize) gelmeli değil miydi? Onlardan öncekiler de işte tıpkı onların dediklerini demişlerdi. Kalpleri (akılları) nasıl da birbirine benzedi? Gerçekleri iyice bilmek isteyenlere ayetleri apaçık gösterdik” (2/118 (124)).

[12]“Oturum sınırları”, Rusya İmparatorluğunun idari taksimatı birimi idi. Bu sınırlar dışında, bazı istisnalar içermek şartı ile, Yahudilere sürekli oturum yasaklanmaktaydı. Bu hüküm 1791-1917 yıllar arasında uygulanmakta idi. Bu sınırlar günümüzde ki Polonya’nın topraklarının bir kısmını, Letonya’yı, Beyaz Rusya’yı, Bessarabiya’yı, Ukrayna’yı ve Kırım’ı kapsamaktaydı.

[13]“Allah: Ahdim zalimlere ermez buyurdu” (2/124).

[14]“Şüphesiz iman edenler; yani Yahudilerden, Hıristiyanlardan ve Sâbiîlerden Allah’a ve ahiret gününe hakkıyla inanıp sâlih amel işleyenler için Rableri katında mükâfatlar vardır. Onlar için herhangi bir korku yoktur. Onlar üzüntü çekmeyeceklerdir” (2/62).

[15]“Faiz yiyenler (kabirlerinden), şeytan çarpmış kimselerin cinnet nöbetinden kalktığı gibi kalkarlar. Bu hal onların “Alım-satım tıpkı faiz gibidir” demeleri yüzündendir. Halbuki Allah, alım-satımı helâl, faizi haram kılmıştır. Bundan sonra kime Rabbinden bir öğüt gelir de faizden vazgeçerse, geçmişte olan kendisinindir ve artık onun işi Allah’a kalmıştır. Kim tekrar faize dönerse, işte onlar cehennemliktir, orada devamlı kalırlar” (2/275).

            “Allah faizi tüketir (Faiz karışan malın bereketini giderir), sadakaları ise bereketlendirir. Allah küfürde ve günahta ısrar eden hiç kimseyi sevmez” (2/276).

            “İman edip iyi işler yapan, namaz kılan ve zekât verenler var ya, onların mükâfatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur, onlar üzüntü de çekmezler” (2/277).

[16]“Sana, şarap ve kumar hakkında soru sorarlar. De ki: Her ikisinde de büyük bir günah ve insanlar için bir takım faydalar vardır. Ancak her ikisinin de günahı faydasından daha büyüktür. Yine sana iyilik yolunda ne harcayacaklarını sorarlar. “İhtiyaç fazlasını” de. Allah size âyetleri böyle açıklar ki düşünesiniz” (2/219).

“Artık yalnız su içmekten vazgeç; miden ve sık sık baş gösteren rahatsızlıkların için biraz da şarap iç” (1 Timoteosa 5:23) (bkz.: Tovit, 4:15).

[17]“Ey iman edenler! Siz sarhoş iken -ne söylediğinizi bilinceye kadar- cünüp iken de -yolcu olan müstesna- gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın…” (4/43).

[18]“Kullarım sana, beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm. O halde (kullarım da) benim davetime uysunlar ve bana inansınlar ki doğru yolu bulalar” (2/186).