Boston’da İmsak Gözlemi

Araştıran, sorgulayan ve akleden bir müslüman olmaya çalıştığımdan, gerek oruca başladığım, gerek sabah namazını kıldığım saatle alakalı olarak gönlümün mutmain olması için, fecri sadıkta oluşan görüntüyü bizzat müşahede etmek istedim.

Bu gözlemi doğu kıyısı okyanus olan Boston’da yapabilme şansını yakalamak her zaman ele geçen bir fırsat değil. Zira güneşin ışığını bastırabilecek kuvvette bir şehir ışığı olmadığını bilsem de, okyanus kıyısında gözlem yaparak gözlemimin sonuçlarını paylaşacağım kişilerin spekülasyon yapmalarının önünü kesmiş olacaktım. Üstelik okyanusun düzgün yüzeyi sayesinde ufuk çizgisiyle ilgili de bir tereddüt kalmamış olacaktı.

Havanın nemli ve bulutlu olmadığı 27 Haziran 2015 Cumartesi sabaha karşı Revere Sahili’nde gözleme çıktım.

 

Elimdeki 3 takvimin (Türkiye Diyanet takvimi, Amerika’daki müslümanların çoğunun uyduğu İslami Takvim ve Süleymaniye Vakfı Takvimi) çizelgelerini önceden hazırladım.

 

Amacım şahsi olarak gözlem yapıp tatmin olmak kadar, buradaki müslümanlar arasındaki farklı uygulamalar, yani ihtilaflarla ilgili delilleri şahsen elde etmek ve çevreme bu anlamda faydalı olmaktı…

Gözleme çıktığım saat Diyanet’in imsak vakti diye bildirdiği 2:50’den 15 dakika önceydi. Çok daha önce gitmeme gerek yoktu, zira önceki tecrübelerimden de Diyanet’in verdiği saatte fecre dair bir emare  göremeyeceğime emindim. Ancak o dakikada bu denli karanlığı açıkçası ben bile beklemiyordum! Yıldızlar dahi pırıl pırıl parlıyor, güneşin tam olarak hangi noktadan doğacağını kestirmek mümkün görünmüyordu.

 

Sırada “İslami Takvim”in bildirdiği imsak saati vardı. Gördüğüm manzara yine büyük bir hayal kırıklığı oldu, çünkü yine ayette (Bakara-187) vurgulanan görüntüye dair ipucu bile yoktu.

Merakla beklemeye ve yanımda götürdüğüm nevaleyi Rabbimin emrine uygun olarak “yiyip içmeye devam ettim”. Saat 4’e doğru yavaş yavaş göğe doğru yükselen aydınlık beliriyor, güneşin nereden doğacağı artık anlaşılıyordu.  Süleymaniye Takvimi’nin bildirdiği saatte, net bir şekilde ayette tanımlanan tabloyu görünce heyecanlanmaktan kendimi alamadım. Bu arada, yavaş yavaş, Abdülaziz Bayındır Hocamın ısrarla vurguladığı tabiatın uyanışına da şahit oldum. Yandaki ağaçlık alanda kuşlar koro halinde cıvıldamaya ve rızkını aramak üzere göğe yükselmeye başladı.

Bütün bu manzara bana büyük bir rahatlama ve tatmin duygusu vermişti. Daha sonra sahilde namazımı kılıp güneşin doğuşunu beklemeye başladım, çünkü -belki dikkatinizi çekmiştir- Süleymaniye Vakfı Takvimi’nin, “İslami Takvim”in ve dinden bağımsız hava durumu uygulamasının güneşin doğuş dakikasında uyum vardı, ama Diyanet’in verdiği saat yine farklıydı, güneşin batış yani iftar saati de öyle. Tam olarak 5:08’de güneşin doğduğunu görüp huzur içinde eve döndüm.

Sabah evde, çektiğim fotoğrafların tümüne ailemle birlikte bakarken içime şüphe düştü. Çünkü yeni nesil cep telefonuyla çektiğim fotoğraflardaki görüntü bizzat gözlerimle gördüğüm fecr görüntüsüne göre daha aydınlıktı.

 

Tıp bilimiyle uğraşmanın verdiği alışkanlıkla, acaba Süleymaniye Vakfı Takvimi’ne önceden de güvendiğim için önyargıyla mı gözlem yaptım diye kendimi sorgulamaya başladım, ama fotoğrafların ışık ayarlarıyla oynayınca görüntünün değişebildiğini gördük. Zaten profesyonel makinalarla fotoğraf çekerken de pozlama süresi uzun tutulursa daha aydınlık bir görüntü alındığı bilinen teknik bir husus. Burada sunduğum fotoğrafların otomatik ayarlarıyla oynamadım, zira diğer takvimlerin verdiği saatte de aynı ayarla çekmiştim. Ancak şu bir gerçek ki yeni teknolojik telefonlar hafif aydınlık varsa fotoğrafta onu artırıyor, daha aydınlık çekiyor. Bu gerçeği başka bir fotoğrafla da teyit ettim; aynı saatte (4:12), aynı telefonla bir de panaromik fotoğraf çekmiştim, o öbüründen epey karanlık görünüyordu.

 

Benim için bu gözlemde asıl dikkat çekici olan, Diyanet takvimi ve buradaki müslüman cemaatin uyduğu takvimdeki imsak saatinin ayetteki ifade ile tamamen uyumsuz olduğunu görmek oldu. Bu gerçeği o günden beri çevremle paylaşıyorum. Maalesef buradaki “dindar” Türklerin önemli bir kesimini oluşturan arkadaşların bazılarının verdiği cevap “hocaefendilerinin” kendilerine Diyanete uymaları gerektiğini söylemesi oluyor! İnsanlara iman etmenin indirilmiş ve yaratılmış ayetlere kör ve sağır olmaya yol açtığını teyit ediyorlar. “Uğraşma böyle şeylerle, çoğunluğa ya da kurumlara uy” diyenler de çıkıyor. Oysa bilim yapanlar bilir, artık Tıpta ve diğer bilimlerde söz ve önerilerinizin kanıta dayanması şart koşuluyor. Hal böyleyken, üstelik ulaşım ve bilgiye  erişmek bu kadar kolayken din adına konuşan insanlardan kanıt istemek ve kanıtlarını şahsen teyit etmek hem hakkımız hem de görevimizdir diye düşünüyorum.

Namaz ve oruç gibi önemli iki konuda şüpheyle amel etmektense Allah’ın indirdiği ayetlerin ışığında yarattıklarını gözlemleme görevimi yapmaya ve bunları Boston özelinde acizane sunmaya çalıştım. İnşallah okuyanlar faydalanır.

Allah’a emanet olun.

M. İlhan Şahin
MD, Research Fellow
Harvard Medical School, Boston
Yrd. Doç. Dr.
Erciyes Üni. Tıp Fak. KBB AD, Kayseri
[email protected]