Kadir Gecesi ve İtikâf

“Doğrusu Biz onu (Kur’an’ı) Kadir gecesinde indirdik.

Bilir misin nedir kadir gecesi?

Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır.

O gece Rab’lerinin izniyle Ruh ve melekler, her türlü iş için iner de iner.

O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir.”(Kadr, 97/1–5)

Kadir gecesinin Ramazanda olduğu bellidir. Çünkü Allah Teala şöyle buyurur:

“Ramazan öyle bir aydır ki Kur’an o ayda, insanlara doğruyu gösteren ve doğruyu yanlıştan ayıran belgeler halinde indirilmiştir…” (Bakara, 2/185)

Ama Ramazanın hangi gecesinin Kadir Gecesi olduğu belli değildir. Peygamberimizin (sav) tavsiyesi onu Ramazan ayının son on gününün tek gecelerinde aramaktır. Buna göre kadir gecesi Ramazanın yirmi bir, yirmi üç, yirmi beş, yirmi yedi ve yirmi dokuzuncu gecelerinden herhangi biri olabilir.

Kadir gecesi ile ilgili hadisler şöyledir:

“Her kim sevabına inanıp onu kazanmak ümidiyle Kadir gecesini ihya ederse geçmiş günahları affedilir.”[1]

Aişe (r. anhâ) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Ramazan ayında, diğer aylarda görülmeyen bir gayrete girerdi. Ramazanın son on gününde ise çok daha çok çaba gösterirdi. Son on günde geceyi ihya eder, ailesini de (gecenin ihyası için) uyandırırdı…”[2]

Aişe (r. anhâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) vefat edinceye kadar Ramazan’ın son on gününde itikafa girer ve derdi ki: “Kadir gecesini Ramazan’ın son on gününde arayın.”[3]

Ebu Saîd (ra) anlatıyor: “Biz Peygamberimiz (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte Ramazan’ın orta on gününde itikâfa girdik, yirminci günün sabahı olunca eşyalarımızı (evlerimize) taşıdık. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) (bir hutbe irad etti ve) sonra şunu söyledi: “İtikâfa girmiş olanlar, itikâf mahallerine dönsünler. Zira bu gece bana Kadir gecesinin hangi gece olduğu gösterilmişti, sonra unutturuldu. Siz, son on günde ve tek gecelerde arayın…”[4]

Bu gecelerde ne yapılmalı:

Aişe Validemizin bildirdiğine göre Peygamberimiz, Ramazan ayında diğer aylardan daha çok ibadet ederdi. Son on günde ise ibadetlerini biraz daha artırır, geceleri ihya eder, ailesini de (geceyi ihya etmeleri için) uyandırırdı. O halde yapılacak olan şeyler şunlar olmalıdır: Her zaman yapıldığı gibi yatsı namazı cemaatle kılınır. Diğer gecelerden farklı olarak kılınabildiği kadar nafile gece namazı kılınır. Bir de bu gecelere özel bir dua tavsiye edilir peygamberimizden. O da şöyledir:

Aişe validemiz Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve selemle: “Ey Allah’ın elçisi! Kadir gecesinin hangi gece olduğunu anlarsam o gece nasıl dua edeyim?” diye sorunca Peygamberimiz “şu duayı oku” buyurdu:

اَللّهُمَّ إِنَّكَ عَفُوٌّ كَرِيمٌ تُحِبُّ الْعَفْوَ فَاعْفُ عَنِّي

“Allahım! Sen affedicisin, cömertsin. Affetmeyi seversin. Beni de affet.”
(Tirmizi, Daavat, 84)

İTİKÂF

İtikâf, sözlükte ‘hapsetmek’, ‘alıkoymak’, ‘bir yere yerleşmek’, ‘oraya bağlanıp kalmak’ anlamlarına gelir. İtikâf fıkıhta bir mescitte belirli kurallara uyarak ibadet niyetiyle kalmak demektir.

İtikâfın meşruiyeti Kur’an ve sünnetle sabittir. Orucu tarif ettiği ayetin sonunda Allah Teala şöyle buyurmaktadır:

“ … Mescitlerde itikâf halinde iken eşlerinizle birleşmeyin. Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır. Onlara yaklaşmayın. Allah ayetlerini insanlara böyle açıklar, belki sakınırlar.”(Bakara, 2/187)  

Ayette de görüldüğü gibi itikâf, Allah Teala tarafından tasvip edilmiştir.

Peygamberimiz Medine’ye hicretten sonra vefat edinceye kadar her yıl Ramazanın son on gününde itikâfa çekilirdi.[5]

“Allah’a tam bir teslimiyet içeri­sinde ibadet ve taatte bulunmak amacıy­la zamanının belirli bir kısmını ayırması ve bu esnada meşru bile olsa her türlü nefsanî ve şehevî arzulardan uzak dur­ması kişinin manen olgunlaşması için önemli vesilelerden biridir. Zorunlu iba­detlerin yanı sıra nafile ibadetler de bu konuda önem taşımakta, dinî duygu ve düşüncenin yoğun bir şekilde yaşandığı, mümkün olduğu ölçüde maddî ilgilerden uzaklaşarak yüce yaratıcıya yönelinen bir ortam insana derin bir manevî ufuk ve imkân sunmaktadır. Bu bakımdan i’tikâf yalnız İslâm ümmetine has bir ibadet ol­mayıp vahiy geleneğine sahip hemen bü­tün dinlerde muhtelif şekillerde gerçek­leştirilen köklü bir gelenektir; İslâmî öğ­reti içinde de Hz. İbrahim ve oğlu İsmail zamanından beri devam edegelen bir sünnet olarak bilinir. Nitekim “İbrahim ve İsmail’e: Evimi onu ziyaret edenler, ibadet için orada kalanlar (âkifîn), rükû ve secde edenler için tertemiz tutun di­ye ahid -emir- verdik” (Bakara, 2/125)mealindeki âyet bir yönüyle buna işaret etmektedir.”[6]

Bu delillerden hareketle bir Müslümanın Ramazan ayının son on gününde itikâfa girmesi, sünnet-i müekkede olarak kabul edilmiştir. İmkân bulabilenler Peygamberimizin bu güzel sünnetini yaşatırlarsa büyük bir ecre nail olurlar.

Yahya Şenol

______________________________________________

Ramazan ve Oruç, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2009, s: 36-43.  


[1]Buharî, Terâvih 1, Müslim, Müsâfirîn174 (759); Ebu Dâvud, Salât 318; Tirmizî, Savm 83; Nesâî, Siyam 39; Muvatta, Salât fi Ramazan 2.

[2]Buharî, Fadlu Leyleti’l-Kadr 5, Müslim, î’tikâf 8, (1175); Ebu Dâvud, Salât 318; Tirmizî, Savm 73; Nesâî, Kıyâmu ‘1-Leyl 17.

[3]Buhârî, Fadlu Leyletü’l-Kadr 3, İtikâf 1,14; Müslim, İtikaf 5, (1172); Muvatta, İtikaf 7; Tirmizî, Savm 71; Nesâî, Mesâcid 18; Ebu Dâvud, Sıyâm 77; İbnu Mâce, Sıyâm 59.

[4]Buhârî, Fadlu Leylet’l-Kadr 2, 3, İtikâf 1, 9, 13; Müslim, Sıyâm 213, (1167))

[5]Buhârî, Hayz 10, İtikâf 10.

[6]Mehmet Şener, “İtikâf”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 2001, c: 23, s: 458.