Fethullah Gülen ve Abdulaziz Bayındır’ın Anlaştığı Fıtrat Zemininde Diyalog

FETHULLAH GÜLEN VE ABDULAZİZ BAYINDIR’IN ANLAŞTIĞI

FITRAT ZEMİNİNDE DİYALOG[1]

بسم الله الرحمن الرحيم

الحمد لله رب العالمين و الصلاة و السلام على رسولنا محمد و على آله و صحبه أجمعين.

Diyalog, insanlar arası ilişkinin en etkili yoludur.

Fıtrat, varlıkların temel yapısını ve bu yapıyı oluşturan yaratılış, değişim, gelişim ilke ve kanunlarını ifade eder. İnsanların, hayvanların, bitkilerin, yerin, göğün hâsılı her şeyin yapısı ve işleyişi buna göredir. Fıtrat kanunları ve o kanunlarla oluşan varlıklardan her biri birer âyettir. Bu sebeple varlıklar âlemine büyük kâinat kitabı demek uygun olur. Her insan bu kitabın ayetlerini okur ve kendi kabiliyeti oranında ondan bilgiler alır. Araştırma ve gözlemlerini derinleştirenler daha derin bilgilere, keşiflere ve icatlara ulaşırlar. Evrensel değerler, bilim ve felsefe böyle oluşur. Kitaplar, bu bilgileri saklamak, eğitim ve öğretim de yeni nesillere aktarmak içindir.

Kâinat kitabını okuyan her insan, Allah’ı kavrar ve her şeyi ona borçlu olduğunu anlar. İhtiyaçlar bitmeyeceği için şeytan işte bu kapıdan sokulur, Allah ile arasının iyi olduğunu göstermek için kılıktan kılığa girer ve insanı Allah ile aldatır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“O aldatıcı, sakın sizi Allah ile aldatmasın.”(Lokman 31/33)

Şeytan ilk uygulamayı Âdem ve Havva (a.s.) üzerinde yapmış, yasaklanan ağaçla ilgili olarak arzularını kabartan sözler söylemiş ve ondan yemelerini sağlamıştır.

Ey Âdem, sana ebediyet ağacını ve yok olmayacak bir saltanatı göstereyim mi?

 “(Bakın) Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, sırf melek olursunuz, ya da ölümsüz hale gelirsiniz diyedir” demiş ve “ben size karşı gerçekten samimiyim” diye yemin etmişti.(Araf 7/21-22)

Bu sebeple en büyük sömürü Allah ile ilişkilerde yani din sahasında olur. Kimi “Allah her şeyi versin ama işime karışmasın” diyerek kendini tanrılaştırır, kimi de batıl inanç kümelerine takılır. Şeytan her ikisini de aldatır ve kendilerini dindar saymalarını sağlar. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

(İnsanlar iki kesimdir)Bir kesimini Allah, yoluna kabul eder. Bir kesimi de dalaleti hak eder. Çünkü bunlar şeytanları, Allah ile aralarına birer dost olarak koyar ve kendilerini doğru yolda sayarlar. (Araf 7/30)

Nebîler çalışmalarını bu sahada yoğunlaştırmış, din konusunda aklın ve fıtrat bilgilerinin kullanılması için çaba göstermişlerdir.

Onların üzerinde durdukları kavram zikirdir. Zikir, marifeti kullanıma hazır tutmaktır.[2]Marifet ise kafa yorup bir şeyin etki ve tepkisini ölçerek elde edilen bilgidir[3].O bilgi ile Allah’ın dini arasında tam bir uyuşma vardır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

Sen yüzünü dosdoğru bu dine, Allah’ın fıtratına çevir. O, insanları ona göre yaratmıştır. Allah’ın yarattığının yerini tutacak bir şey yoktur. İşte sağlam din bu dindir. Ama insanların çoğu bunu bilmezler.”(Rum 30/30)

Nebîler, bu zikri harekete geçirmeye çalışmışlardır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

Sen tezkirde bulun, senin görevin sadece tezkirdir. (Gaşiye 88/21)

İlâhî kitaplardan alınan bilgiler de fıtrattan alınanlar gibi zikirdir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“… De ki, bu (Kur’an) hem benimle beraber olanların hem de benden öncekilerin zikridir. Aslında onların çoğu bu gerçeği bilmez, o sebeple yüz çevirirler.(Enbiya 21/24)

Nebîler insanlara “tezekkür etmez misiniz?”[4]derken “Fıtrattan edindiğiniz bilgilerle size yapılan tebliği karşılaştırıp gerçeği görmez misiniz?” demiş olurlar. Bu, insanları akla ve bilime çağırmaktır.

Diyalog çalışmalarının fıtrat zeminine oturtulması halinde Allah’ın yarattığı kitapla indirdiği kitap arasındaki bütünlük, asırlar sonra yeniden görülecek ve insanları hurafelere değil, tartışmasız doğrulara çağırdığımız anlaşılacaktır. O zaman Allah’ın kitabı, temel başvuru kitabı haline gelecek ve bilimsel çalışmalar hayallerin ötesinde bir sıçrama yapacaktır[5].

Teklifler

1-      Dinlerin temel kitaplarındaki evrensel değerleri belirlemek

2-      Hedefe alınan kitlelerin inançlarını ve örflerini tespit için araştırma grupları kurmak.

3-      Merkezi Türkiye’de; şubeleri Avrupa, Afrika ve Amerika’da olan araştırma merkezleri kurmak

Allah Teâlâ’dan hayırlı işlerimizde başarılar vermesini niyaz ederiz.  Kasım 2007

__________________________________________________

[1] Bu metin, Abdulaziz BAYINDIR’ın Kasım 2007’de Pensilvanya’da Fethullah GÜLEN’in bulunduğu bir ortamda yaptığı konuşmanın ana temasının, Gülen’in talebi üzerine Dr. Ali BAYRAM ile birlikte yazıya geçirilmiş halidir.

[2] Ragıb el-İsfahânî, Müfredât, (nşr. Safvan Adnan Dâvûdî), Dımışk ve Beyrut, 1412/1992, ذ كر mad.

İlim, doğru olma ihtimali ağır basan bilgidir. Eğer doğruluğu test edilmişse marifet olur. Özümsenen ve evrensellik özelliği kazanan marifet de zikir adını alır.

[3] Müfredat عرفmaddesi.

[4] En’âm 6/80.

[5]Mesela, Süleyman aleyhisselam zamanında Kitap’tan bilgisi olan bir kişi, Belkıs’ın tahtını göz açıp kapayıncaya kadar, Yemen’den Kudüs’e getirmiştir. Süleyman aleyhisselam şöyle demişti:

Ey önderler! Onlar gelip teslim olmadan hanginiz kraliçenin tahtını bana getirebilir? Cinlerden bir ifrit dedi ki: Ben, onu sana sen makamından kalkıncaya kadar getiririm. Bana güvenebilirsin, benim buna gerçekten gücüm yeter. Kitap’tan bir bilgiye sahip olan kişi de: Ben onu sana gözünü açıp kapayıncaya kadar getiririm dedi ve getirdi. Süleyman, tahtı yanına kurulu görünce dedi ki: Bu beni denemek için rabbimin bir ikramıdır; şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü? Kim şükrederse faydasını görür. Nankörlük eden etsin. Rabbimin kimseye ihtiyacı yoktur, onun iyiliği boldur.”(Neml 27/38-40)

Tahtı, göz açıp kapayıncaya kadar getiren kişinin bilgi aldığı kitap Tevrat’tır. Kitap’tan bilgisi olanifadesi önemlidir. Demek ki o kişinin Kitab’ın tamamını bilmesi gerekmemiş, kendi uzmanlık sahası ile ilgili âyetleri bilmesi yeterli olmuştur. Bu, uzaktaki eşyayı getirme bilgisidir. Buna mucize veya keramet denemez. Burada iddia vardır; mucize ve keramette iddia olmaz. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Hiçbir elçi, Allah’ın izni olmadan bir mucize getirme yetkisine sahip değildir.” (Ra’d 13/38)