Diyanet’in İmsak ve Yatsı Vakti ile İlgili Açıklamasına Cevap

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 17 Temmuz 2013 tarihli Basın Açıklamasının, sabah namazı ve imsak vakti konusunda ne kadar yanlış ölçütler kullanıldığının itirafı niteliğinde olduğunu, önceki yazımızda, ilgili ayet ve hadislerle ortaya koymuştuk. Şimdi de Bildirinin yatsı namazı vakti ile ilgili bölümünü ele alacağız.

YATSININ SON VAKTİ

Diyanet İşleri Başkanlığı, yatsı namazı vaktinin sabah namazına kadar uzadığını ve dört mezhebin bu konuda görüş birliği içinde olduğunu iddia ediyor ama bu iddia; gerçeği yansıtmamaktadır. Hanefî Mezhebinin görüşünü bize aktaran İmam Muhammed el-Kitab’da yatsı vaktinin gece yarısına kadar olduğunu söylemiştir. (Serahsî, el-Mebsût, Mısır l324/1906, c. I, s. 259) Gece üç bölüme ayrılır; birincisi akşamın alacakaranlığı, üçüncüsü sabahın alacakaranlığıdır. Bu ikisinin arasındaki bölüme gecenin ortası veya yarısı denir. İmam Şafii der ki; “Yatsının son vakti gecenin ilk üçte biri geçene kadardır. Gecenin bu bölümü geçince namazın vakti de geçer.” (Şafiî, el-Um, Beyrut 1393/1973, c. I, s. 74)

Akşamın alacakaranlığında akşam ve yatsı namazları kılınır. Gecenin ortasının yatsı vaktinden sonra başladığını şu âyet açıkça gösterir: “Müminler! Elinizin altındaki esirler ile henüz erginlik çağına girmemiş çocuklarınız üç vakitte; sabah namazından önce, öğlen dinlenmesinde elbisenizi çıkarınca, bir de yatsı namazından sonra yanınıza girerken sizden izin istesinler. Bunlar sizin çıplak olabileceğiniz üç vaktidir. Bunların dışında size de onlara da bir günah yoktur. Onlar sizin, siz onların çevresinde dönüp dolaşırsınız. Allah size ayetlerini böyle açıklar. Allah bilir, doğru karar verir.” (Nur 24/58) Diyanet’in iddia ettiği gibi yatsı namazı sabaha kadar uzasaydı, yatsıdan sonra başlayıp sabah namazına kadar süren bir vakitten söz edilemezdi. Şu âyet, yatsı namazının son vaktini bildirir: “Namazı… gecenin ğasaqına kadar… kıl.” (İsrâ 17/78)

Ğasq, serinlik anlamındadır. Akşamın alacakaranlığının bitmesiyle başlayan gecenin ortası serin olduğu için ayette ona “ğasaq’ul-leyl = gecenin serin vakti” denmiştir. Konuyla ilgili bir ayet de şudur: “… ve gecenin zülfelerinde namazı kıl.” (Hûd, 11/114) Gecenin zülfeleri, gündüze yakın vakitleridir. Yakınlık, gecenin karanlığı içinde gündüzün aydınlığının bulunmasıyla anlaşılır. Bu da akşamın ve sabahın alacakaranlıklarında olur. Allah’ın Elçisi şöyle demiştir: “Cebrail Kâbe’nin yanında bana iki kere imamlık yaptı. Birincisinde… güneşin battığı ve oruçlunun iftar ettiği saatte akşam namazını kıldırdı. (Birinci) Şafağın kaybolduğu saatte de yatsıyı kıldırdı… Cebrail ikinci kez imamlık yaptığında… Akşam namazını ilk günkü vaktinde kıldırdı. Sonra yatsı namazını gecenin üçte biri geçmekte olduğu sırada kıldırdı” (Ebu Davut salât 393, Tirmizî, Mevâkît, 1) İmam Malik’e “Namazı gecenin üçte birine kadar geciktiriyorlar” diye sorulunca şöyle demiş: “Allah’ın elçisi sallallahu aleyhi ve sellem, Ebubekr ve Ömer yatsıyı bu kadar geciktirmemiştir”.(İmam Malik, el-Müdevvene, Dar’ul-kutub’il-ilmiyye, 1415 h./1994m. C. I, s. 156.)

Daha sonra gelen Şafiîler, konu ile alakası olmayan şu hadise dayanarak yatsının vaktini sabaha kadar uzatmışlardır. Ebu Katade’nin bildirdiğine göre Allah’ın Elçisi sallallahu aleyhi ve sellem gece sabaha kadar bineği üzerinde yol almış, seher vaktinde inerek yatmış, beraberindekiler de yatmış, sırtına güneş vurunca uyanmış, biraz yol aldıktan sonra namazı kılmışlar. Öğlen namazını kılıp yola çıktıklarında ashab; namaz konusunda yaptıkları kusurun sonucunun ne olabileceğini fısıldaşırken onlara; “Ben size örnek değil miyim? Uykudayken kusur olmaz. Kusur, o namazı diğer namazın vakti gelinceye kadar geciktirmektir. Kim böyle bir durumla karşılaşırsa uyanınca namazını kılsın. Ertesi gün de tam vaktinde kılsın” demiş. (Müslim, Mesâcid 311 –681)

Hadisin delil alınan kısmı şurasıdır: “Kusur, o namazı diğer namazın vakti gelinceye kadar geciktirmektir.”( Ahmed b. Muhammed b. Ali el-Heytemî, Tuhfet’ul-muhtac bi şerh’il-minhâc, Mısır 1983 m. 1357 h. C. I, s. 424) Hâlbuki bu hadis, uyuyakaldıkları için kılamadıkları sabah namazının, öğlenden önce kılınması gerektiğini gösterir. Eğer o âlimlerin sözleri doğru olsa, sabah namazının öğlene kadar kılınmasına da fetva vermeleri gerekir. Hanefîler ise hiçbir hadis kitabında bulunmayan şu hadise dayanarak yatsıyı sabaha kadar uzatmışlardır: “Yatsının sonu, fecr-i sadığın doğduğu vakittir.”(Serahsî, el-Mebsut, c. I, s. 145)

Hanefîler’den Mahmud b. Ahmed el-Aynî der ki: “Bu ifadelerle bize ulaşan bir hadis yoktur. Kitapları şerh edenlerin bu hadise dayanmaları ve hadisi Ebu Hureyre’ye mal etmeleri gerçekten çok şaşırtıcıdır. Böyle bir şey yoktur. (Mahmud b. Ahmed el-aynî, el-Binâye fî şerh’il-Hidâye, Dar’ul-fikr 1980/1400, c. I, s. 808.) Bütün bunlara rağmen Diyanetin bildirisindeki şu cümleler nereye konabilir:? “Dört mezhebe göre yatsı namazının cevaz vakti, fecri sadığa kadar devam eder. Buna göre yatsı namazının sonu ile sabah namazının başlangıç vakti arasında boşluk yoktur…” Bu ayet ve hadisleri görmezlikten gelen Diyanet yetkililerinin dini yönden nasıl nitelenebilecekleri konusundaki kararı kendilerine bırakıyorum.