Hoşgörü ve Katlanma

Hoş görü, kusuru görmezden gelmek, aldırmamak ve göz yummak anlamlarına gelir. Katlanma ise beğenilmeyen davranışlarda bulunanlara tahammül göstermek ve iyilik yapmaya devam etmek demek olur. İnsanlara inandığı gibi yaşama hürriyetini veren bizzat Allah Teâlâ olduğu için ne yahudiye, ne hırıstiyana ne de bir başka inanç sahibine baskı yapılır. Bize düşen, onlara tahammül göstermek ve onları güzellikle uyarmaktır. “Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır; onlarla en güzel şekilde tartış. Çünkü Rabbin, kendi yolundan sapanları daha iyi bilir. O, doğru yolda olanları da çok iyi bilir.” (Nahl 16/125) 

Müslümanlara Karşı Hoşgörü

Hoşgörü, Müslümanlara karşı olur. Çünkü temel inançları aynı olan kişiler ayrıntıdaki farkları önemsemezler. Müslümanların değişik mezhepler etrafında kümeleşmeleri ayrıntılardan kaynaklanır. Kendini bilmez kişiler bir kenara bırakılırsa Müslümanlar mezhep ayrılığını bir rahmet vesilesi sayarlar. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin ağzından çıktığı kuşku götürmez bir şekilde tespit edilen mütevatir hadis sayısı alimlere göre farklılık gösterir. İcmaın fiilen gerçekleşip gerçekleşmediği de tartışmalıdır. Müslümanların tartışmadıkları tek metin Kur’an-ı Kerim’dir. Bu sebeple Kur’an’ın açık hükümlerine aykırı düşmeyen davranışları hoşgörmek her müslümanın borcudur. Çünkü hiç kimse, bir başkasının araştırmaları ile vardığı sonuca uymak zorunda değildir.

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Muhammed Allah’ın elçisidir. Onun beraberinde bulunanlar, inkarcılara karşı çok sert, kendi aralarında merhametlidirler.” (Fetih 48/29) “Ey İnananlar! İçinizden kim dininden dönerse bilsin ki, Allah onların yerine, kendisinin sevdiği ve onların da onu sevdiği bir milleti getirir. Bunlar inananlara karşı alçak gönüllü, inkarcılara karşı çok sert olurlar. Allah yolunda cihat eder, kınayanların kınamasından korkmazlar. İşte bu, Allah’ın öyle büyük bir vergisidir ki, kime dilerse ona verir. Allah her şeyi kaplar ve bilir. Sizin dostunuz ancak Allah ve onun peygamberi ile namaz kılan, zekat veren ve rüku eden müminlerdir. Kim Allah’ı, Peygamberini ve inananları dost edinirse Allah’tan yana olanlar şüphesiz üstün gelirler.” (Maide 5/54-56)

Kafirlere Katlanma

Kafirler, Allah’ın koyduğu şeriatı tamamen veya kısmen tanımazlık eden kimselerdir. Böylelerine karşı hoşgörü iddiası bir samimiyetsizlik hissi vermektedir. Çünkü hem Kur’an’ın bütününe inanacaksın hem de temel inançları, hayata bakışı ve algılayışı senden büsbütün farklı olanların kusurunu görmezden geleceğini, ve onlara göz yumacağını söyleyeceksin. Bu pek inandırıcı olmaz. Bir hırıstiyanın Hz. İsa’yı tanrı yerine koymasından veya bir Yahudi’nin insanları kendi köleleri gibi görmesinden hoşlanmak olamaz. Ama insanları bizim gibi inanmaya zorlayamayacağımızdan onların beğenmediğimiz davranışlarına katlanabilir ve onlarla iyi ilişkiler içinde olabiliriz.

İman Bir Kalp İşidir

İmanın temeli içten kabul, yani kalp ile tasdiktir. İnsanın içini bir kendisi bilir bir de Allah. Bu sebeple insanı, bir inancı kabule veya inkara zorlamak anlamsızdır. “Dinde zorlama yoktur; artık doğru ile eğri birbirinden iyice ayrılmıştır. Bundan böyle kim zorbaları tanımaz da Allah’a inanırsa kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa yapışmış olur. Allah işitendir, bilendir.” (Bakara 2/256) Birine zorla inandım dedirtmek onu münafık yapmaktır. İçte olmayan inancın faydası olmaz. Allah insanları inanmaya zorlasaydı Onun bir tek emri ile her kes, ister istemez inanmış olurdu. Ama o doğru ile yanlışı gösterip bir seçme hürriyetini vermiş ve insanı serbest bırakmıştır. “Rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi inanırdı. Öyle iken insanları inanmaya sen mi zorlayacaksın?” (Yunus 10/99)

Niyet

Allah’a isteyerek boyun eğmenin göstergesi niyettir. Niyet, bir şeye içten karar vermektir. “Ameller niyetlere göredir.” Niyetsiz ibadet yapılmadığından zorla ibadet de olmaz.

Herkesin Dini Kendine

“Kim yola gelirse sadece kendi için gelmiş olur. Kim de yolunu kaybederse sadece kendi aleyhine kaybeder. Hiç bir günahkar başkasının günahını çekmez. Biz de bir elçi gönderinceye kadar azab etmeyiz.” (İsrâ 17/15)

İnançlara Hakaret Yasağı

“Allah’tan başka yalvardıklarına sövmeyin. Sonra onlar da taşkınlık edip bilmeyerek Allah’a söverler.” (En’am 6/108)

Kendini Bilmeyenlere Aldırmama

“Onları doğru yola çağırsan duymazlar. Sana baktıklarını görürsün ama seçemezler. Sen bağışlamadan yana ol, uygun olanı emret, kendini bilmeyenlere de aldırma. Şeytan seni dürtecek olursa Allah’a sığın. Çünkü o işitir ve bilir. (A’raf 7/198-200)

İnsanları Uyarma

Kötülüğe karşı insanları uyarmalı, tedbiri elden bırakmamalı ve gerektiğinde tavır koymalıdır. “Aşırı giden kimselersiniz diye sizi Kuran’la uyarmaktan vaz mı geçelim?” (Zuhruf 43/5)

Her Zaman Adalet

“Ey İnananlar! Allah rızası için, eğilmeyen, dürüstçe şahitlik yapan kimseler olun. Bir topluluğa olan öfkeniz sakın sizi adaletsizliğe sürüklemesin. Adil olun; takvaya en yakın olanı budur. Allah’a karşı korunun, çünkü Allah işlediklerinizden haberdardır.” (Maide 5/8)

Tedbir

Müslümanlar başkalarından hep kötülük, hakaret ve ihanet görmüşlerdir. İnsanları çok iyi tanıyan Allah Teâlâ bir taraftan Müslümanların onlara katlanmalarını isterken diğer taraftan da tedbiri elden bırakmamalarını emretmektedir. “Ey İnananlar! Sizden olmayanı sırdaş edinmeyin, onlar başınıza dert açmaktan geri durmazlar. Sizi hangi şey sıkıntıya sokarsa onlar ondan hoşlanırlar. Onların kinleri zaten ağızlarından taşar. İçlerinde gizledikleri ise daha büyüktür. Eğer aklınızı işletirseniz onların alametlerini size apaçık bildirmişizdir. İşte siz öyle kimselersiniz ki onları seversiniz, ama onlar sizi sevmezler. Bütün Kitaba da inanırsınız. Sizinle karşılaştıkları zaman: “Size güvence vermişizdir” derler, yalnız kaldıklarında da, öfkelerinden size karşı parmak uçlarını ısırırlar. De ki: “Öfkenizden geberin.” Allah göğüslerin içinde olanı bilir. Size bir iyilik dokunsa onları rahatsız eder. Başınıza bir kötülük gelse ona da sevinirler. Eğer sabreder ve Allah’tan sakınırsanız, onların kurduğu düzenin size bir zararı olmaz. Çünkü ne yapsalar Allah onu çepeçevre kuşatmıştır.” (Al-i imran 3/118-120)

İyi Geçinmek Başka Sevmek Başkadır

“Ey inananlar! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin. Siz onlara karşı sevgi gösteriyorsunuz oysa ki onlar, size gelen gerçeği kabul etmemişlerdir. Rabbiniz olan Allah’a inandınız diye tutup hem Peygamberi hem de sizi yurdunuzdan çıkarıyorlar. Benim yolumda savaşmak ve rızamı kazanmak için çıkmış bulunurken onlara içten içe sevgi beslerseniz ne olacak? Ben, sizin gizlediğinizi de, açığa vurduğunuzu da bilirim. İçinizden kim bunu yaparsa şüphesiz doğru yoldan sapmış olur. Sizi ele geçirseler düşman kesilirler.Ellerini ve dillerini size kötülük için uzatırlar. Keşke inkar etseniz diye temenni ederler. (Mümtahane 60/1-2)

Silaha Silah

Kargaşanın önüne geçmek için silah kullanmak gerekebilir. “Sizinle savaşanlarla Allah yolunda savaşın, ama haksız yere saldırmayın. Çünkü Allah haksız yere saldıranları sevmez. Onları yakaladığınız yerde öldürün. Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Kargaşa çıkarmak cana kıymaktan beterdir. Onlar sizinle savaşmadıkça siz Mescidi Haram yanında onlarla savaşmayın. Eğer savaşırlarsa onları öldürün. İşte Allah’ı tanımazlık edenlerin cezası böyledir. Eğer vazgeçerlerse Allah bağışlar ve merhamet eder. Kargaşa bitip ortada yalnız Allah’ın dini kalana kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse artık zalimlerden başkasına düşmanlık olmaz.” (Bakara 2/190-193) 

Savaşmayanlara Karşı Adil Olmalıdır

Allah, din hakkında sizinle savaşmayan, sizi yurdunuzdan çıkarmayan kimselere iyilik yapmanızı ve onlara adil davranmanızı yasaklamaz; doğrusu Allah adil olanları sever. Allah sadece, sizinle din hakkında savaşanlara, sizi yurtlarınızdan çıkaranlara ve çıkarılmanıza yardım edenlere yakınlık göstermenizi yasaklar. Kim onlara yakınlık gösterirse, işte onlar zalimlerdir.” (Mümtahane 60/7-9)

Baskıya Son Vermek İçin Savaş

Savaş haksızlıklara ve baskılara son vermek, insanların hür bir ortamda hayatlarını sürdürmelerini sağlamak için yapılır. “Size ne oluyor da Allah yolunda savaşmıyorsunuz? Oysaki erkek, kadın, çoluk çocuk bir takım düşkünler “Rabbimiz! Bizi halkı zalim olan bu yerden çıkar, katından bize bir önder gönder, katından bize bir yardımcı gönder” deyip duruyorlar.” (Nisa 4/75)

SONUÇ

Müslüman, arzularını dizginleyerek Allah’ın emirlerini öne alır. Kafir ise arzularını öne alarak Allah’ın emirlerini geriye iter. Bu, müslümanı diğerlerinden ayıran önemli noktalardandır. Müslümanın başkalarına katlanması bundandır. Bugün batı insanı kendi öz evladının bile yükünü çekemez olmuştur. Arzularını tatmin için nesilleri, bitkileri, hayvanları, balıkları havayı, suyu ve uzayı bile yok etmektedir. Bu gibi kimselerin size katlanmasını nasıl beklersiniz? Müslümanlar da zaman arzularını dizginleyemezler. Böyle durumlarda saldırgan davrandıkları olur. Ama bu davranışlar Kur’an’a aykırı olacağından uzun ömürlü olmaz. İslam toplumunda uzun ömürlü olan hoşgörü ve katlanmadır. Bunun sayısız örneklerini her yerde ve her zaman görmek mümkündür.

Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır