Namaz Vakitleri Tartışmalarına Bir Katkı

Geçen ay, Müslümanlar arasında, özellikle Türkiye ve bu tartışmaları Türkçe olarak izleyen yerlerde, namaz vakitleri ile ilgili tartışmalar yeniden yoğunlaştı. Özellikle yatsı namazı vaktini kastederek “İslam dünyasında, mevcut namaz vakitleri problemli” diyen İstanbul Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır’ın, kutup dairesi içinde yer alan Tromso kentine gözlem yapmak amacıyla yaptığı ziyaret öncesindeki açıklamaları, bu tartışmaları daha da yoğunlaştırdı. Biz de, IGMG Onursal Genel Başkanı Yavuz Çelik Karahan, İrşad Eski Başkanı Ahmet Özden, Norveç Bölge Başkanı Mehmet Öndeş ve Tanıtma Başkanlığı’ndan Fatih İnan ile birlikte 19-24 Haziran tarihleri arasında Tromso kentine giderek gözlemlerde bulunduk. Hatta Norveç’in karayoluyla ulaşılabilen ve en uç kuzey noktası olan Nordkapp (Kuzey Burnu) noktasına kadar üç gün/gece boyunca gözlemlerde bulunduk. Tromso ve daha kuzeydeki Alta şehrindeki Müslümanları ziyaret ettik. Onların, güneşin hiç batmadığı 14 Mayıs ve 27 Temmuz tarihleri ile sadece bir kaç dakika batıp yeniden doğduğu diğer günlerde, ibadetlerini hangi vakitlerde eda ettiklerini müşahede ettik. Onların namaz kıldıkları vakitlerde namaz kıldık. Her ne kadar güneşli bir gün geçirmedi isek de, yağmurlu ve bulutlu bir gece yarısında (ki saat 00.00 olarak kabul edilir) hâlâ gündüz olduğuna şahit olduk.

Gözlemlerimiz esnasında Norveç Bölge Başkanımız Mehmet Öndeş’in şaka yollu da olsa, “Güneşin batmadığı ya da doğmadığı bu yerlerdekilerin işi kolay. Bizim gibi, güneşin battığı ancak bir kaç saat içinde yeniden doğduğu bölgelere bir çare yok mu?” yollu sitemkârâne soruları ile de karşılaştık. Gerçekten de, mesela Oslo gibi güneşin saat 22.41’de batıp 03.48’de doğduğu yerlerde, güneşin doğuş ya da batısına, özellikle de gecenin her iki tarafındaki şafağın kaybolup kaybolmadığının tespit edilmediği anlarda, namaz vakitleri Müslümanlar için büyük bir problem arz ediyor. Müslümanların çoğunluğu, geceyi uyumadan geçirerek namaz vakitlerini bekliyorlar. O zaman, “Sizin için geceyi örtü, uykuyu istirahat kılan, gündüzü yayılıp çalışma (zamanı) yapan O’dur” (Furkan Suresi [25 :47] ) ayetinin hikmeti ne olacak? Yoksa sorun, “49 derece 30 dakika enlemindeki yerler yatsı vaktinin taayyün etmediği yerler olmaktadır. Hanefi mezhebi alimleri, (Almanya’nın kuzey bölgeleri, İskandinavya ülkeleri vb. gibi) yatsı vaktini, girmediği beldelerdeki Müslümanlar üzerine vakit, namazın şartı ve vacib olmasının sebebi olduğu için namaz vâcib olmaz’ demişler ve bunları kitaplarında yazmışlardır. Dolayısıyla o beldelerdeki Hanefi mezhebine mensup Müslümanlar, vakti girmediği için kılamadıkları yatsı namazından mes’ül olmazlar;” hükmüne varılarak çözüme kavuşmuş oluyor mu?

Aslında bu sorulara cevaplar, 1980 yılında Brüksel’de, bütün İslami cemaatlerin katıldığı bir toplantıda değerlendirilerek, neredeyse belirli kurallarda ittifak sağlanmış durumdaydı. Ancak, bu toplantının eksikliği, karar bölümünde Müslümanlara hâlâ pek çok seçenek sunmasıydı. Bu seçenekler ihtilafları çözmedi. Aksine daha da artırdı. Merhum Prof. Dr. Muhammed Hamidullah da bu konuda belirli bir kanaate varmış ve şu hükmü tercih etmişti. Özetle: “45°’in kuzeyinde (Güney Yarım Küre’de ise güneyinde) bulunan bölgelerde Namaz vakitleri ve (Oruç), güneşin doğuş ya da batışına göre değil, 45°’deki vakitlere göre ayarlanabilir. Bunun da Sünnette delili vardır. Bununla birlikte asırlardan beri bulundukları yerlerde yaşayan Müslümanların ise geleneksel olarak kullandıkları vakti aynen kullanmaları isabetli olacaktır.”[1]

Bu yılın Ocak ayı ortasında Tromso kentinde güneşin doğmadığı zamanlarda gözlemlerde bulunan Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır hoca ise bu iki görüşe de karşı çıkarak şunları söylüyor.

“İslam ulemasının güneşin gün boyunca ufuk çizgisi üzerine çıkmadığı ve ufuk çizgisinin altına inmediği bölgelerde; Mekke namaz vakitlerine uyulması ya da güneşin görüldüğü en yakın bölgenin vakitlerine uyulması yönündeki fetvaları da delilsiz ve tatminden uzak fetvalar olmuştur.”

Bayındır, vakit olmadığı iddialarını da kabul etmiyor: “Buna ilaveten bu gibi bölgelerde bazı vakitlerin oluşmadığını iddia ederek o vakitlerin namazını yok sayan görüşler de ileri sürülebilmiştir. Eğer Allah (er) tüm insanlardan günün 5 vaktinde namaz ibadetini talep etmişse buna ait kriterlerin de mutlaka bildirilmiş olması gerekir. İletişim ve zaman tespit cihazlarının olmadığı dönem ve/veya yerlerde bireyin namaz ibadetini kendisinin keşfedebileceği kriterlerin ortaya konması gerekir. Namaz ibadetinden akıl noksanlığı dışında hiç bir bireyin istisnası söz konusu değilse Allah (cc)’ın bu ibadetin vakitlerini düzenlememiş olması düşünülemez.”[2]


Aslında ihtilafların ana noktasını “Şafak” tanımı oluşturmaktadır ki, Amerikan ve İngiliz rasathanelerinin[3] zaman zaman yaptıkları tanımlarda da şafağın ne olduğu hususunda ihtilaflar söz konusudur. Fakat bu ihtilaflar, Müslümanlar arasında ibadet vakitlerinin tespitinde söz konusu olunca, dini bir mesuliyet de yüklüyor.

Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır, kış döneminde vakitlerin oluşumunu tespit ettiğini, bunun delilini, güneş bir yerde doğmasa bile, İsra Suresinin 78. ayeti olduğunu söylüyor.[4] Bayındır, bu ayette geçen “Kur’âne’l-Fecr” tanımlamasına, genel yorumlardan farklı olarak, “Sabahın ilk ışıklarının yoğunlaşması” anlamını verdiği gibi, ayetin sonundaki “İnne kur’âne’l-fecri kâne meşhûden” ibaresine de, “Fecirdeki yoğunlaşma gözle görülür,” manası veriyor. Dolayısıyla güneşin doğmadığı yerlerde sabah namazı vaktinin girdiğini söylüyor. Fakat 22-25 Haziran tarihleri arasında, güneşin batmadığı zamanlardaki gözlemlerinin ise kendisini şoke ettiğini, kanaatlerini, Kur’an ayetleri üzerinde yeniden yoğunlaşarak oluşturacağını söylüyor. Daha önceleri, bu bölgelerde karanlığın (gecenin) işaretleri olduğunu söylerken, böyle bir işarete rastlamadığını ifade eden Abdülaziz Bayındır, İsra Suresinin 12. ayetinde geçen ve çoğunlukla “gecenin karanlığını silip (yerine) eşyayı aydınlatan gündüzün aydınlığını getirdik,” şeklinde manalandırılan “Fe mehavnâ âyete’l-leyli” kısmının gerçek manasının, “gecenin işaretini sildik” anlamına gelebileceğini düşünüyor. Çünkü gözlemlerinde gecenin her hangi bir işaretine rastlamamış, güneşi, ufkun üstünde ışıklarını yayarken bulmuştu. Yani, akşam dahi olmamıştı. Fakat tüm bunlara rağmen bu gibi bölgelerde namaz vakitlerinin mutlaka tespit edilmesi gerektiğini, normal bölgelerde de ayetlerin gösterdiği ve sünnette pratiğini bulan yatsı namazının başlangıç ve bitiş vakitlerinin de yeniden değerlendirilerek kararlaştırılmasını istiyor.

Bu gözlemler ve Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır ile yaptığımız görüşmeler, Kur’an ve sünnette geçen namaz vakitleri tanımlamalarının iyice tespit edilebileceğini ve tespit edilmesi gerektiğini gösteriyor. Tabii ki, bu farklılıkların her birinin bir hikmete işaret ettiği gerçeğinden hareketle, Rabbimize olan kulluk borcunu, O’nun rızasına uygun bir şekilde yerine getirme şuurunu kuşanarak…

 

KAYNAK: İlhan Bilgü, Perspektif, İslam Toplumu Milli Görüş Aylık Yayın Organı, Temmuz-Ağustos 2011, Yıl: 17, Sayı: 199-200, sayfa: 6-7.

____________________________________________________


[1] (islam’a Giriş, 573 ve 581 Maddeler)

[2] Kutup Bölgesi’nde Namaz Vakitlerinin Tesbiti Proje Sunumu

[3] The United States Naval Observatory (USNO) http://www.usno.navy.mil/USNO/astronomical-applicati-ons/astronornical-information-centerlrise-set-twi-defs HM Nautical Abnanac Office: lıttp://astro.uldm.gov.uk/nao/aisinfo/ais007.pdf

[4] İsra Suresi, (17: 78)